- 512 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Havuz Problemi
Aklımı seveyim. Bu Ağustos sıcağında, klima yoksunu İçerenköy’deki bir apartmanda serinleme sorununu halletmiş bulunuyorum.
Klişe söz çok doğru: İnsan rahata kolay alışıyor. Alışınca da sağda solda denk geldiği durumlara burun kıvırıyor: Brüksel’de ‘Bu tramvayın kliması yok mu?’ diye şikayet ediyor, ‘Amsterdam’da sokaklar değil ama binalar çok sıcak’ diye dert yanıyor. Gel gör ki İçerenköy Mezarlık Sokak’taki evden ise hiç bir beklentim yoktu. Dayımdan kalan bu evde yengemden kalan mobilyalar arasında bir klima cihazı söz konusu değildi. Bunu bilerek İstanbul’a gelmiş, yaz aylarında başımı sokacak bir yerin olması bana yetmişti. Süleymaniye Kütüphanesinde çalışmalarımı tamamlayıp geldiğim yere dönecektim.
Ama ilk akşamdan beri sıcak beni fena çarpmıştı. Gün boyu güneş altında kavrulan beton, gece o sıcağı geri yayıyordu. Başlarda uykusuzluğumu saat farkına veriyordum ama bir hafta sonra hala uyuyamadığımı görünce işin temelinde boylamların yatmadığını farkettim. Sorun çok basitti aslında: Serinlemeye ihtiyacım vardı.
Ben döndükten sonra boş kalacak eve klima taktırmak akıl karı değildi. Sabah akşam serinletici bir şeyler içmek de sorunu çözmüyordu. Pervanenin üflediği havahem bende baş ağrısı yapıyor, hem de gerçek bir serinleme yaratmıyordu. Sonra bir anda aklıma bu dahiyane fikir geldi. Hiç üşenmedim, aradım taradım, sonunda istediğim boyutlarda bir şişme havuz aldım.
Havuzu salonun ortasına, dayımın eve aldığı nadir eşyalar arasında bulunan büyük ekran televizyonun karşısına yerleştirdim. Suyla dolması bir zaman aldı. Üç metreye bir seksen oranında bir havuzunuz var. Havuzun yüksekliği de 55 santimetre. Mutfaktan bağladığınız hortumla saniye şu kadar su havuza akıyor... Gözünü sevdiğim havuz problemleri! Hayatımın ikinci yarım yüzyılında işe yaramaya başladınız.
Havuzda en iyi bira gidiyor. Şarapmış, margaritaymış, hepsi palavra. Yalnız bira doğası gereği havuzdan tuvalete doğru bir yolluk sermenizi gerektiriyor. Malum, o tuvaletin belirli bir sıklıkla ziyaret edilmesi söz konusu. Siz de parkelerin üzerinde ıslak bir hat bırakmak istemiyorsunuz. Alıyorsunuz bomontinizi, geçiyorsunuz televizyonun karşısına, Philippe Chatrier’de üçüncü tur maçı. ‘Madem Novak bilmiyorsun bu boku, git mektebinde oku!’ Yoo, Novak bu işi gayet iyi biliyor: Sizin bir tenis maçına yakışmayan tezahüratlarınıza rağmen işi üç sette kapatıp, ağlamaklı rakibini Endenozya’daki evine gönderiyor. Olsun, bir sonraki turda Alcaraz ile oynayacak; genç İspanyol onun icabına bakar. Alcaraz’ın şeferine kadehimi kaldırıp, havuz suyunu biraz daha soğutmanın yollarını düşünüyorum.
Buldum. En basit çözüm yine gözümün içine bakıyordu. Gittim, marketten bir paket buz aldım (Dayımın Özal ile tanışmış olan buzdolabı bu konuda oldukça yetersizdi) Ne olur, ne olmaz deyip paketin önce sadece yarısını döktüm. Ölmüşlerimin canına değsin: Ne güzel oldu. Sanki Norveç’te fiyordda yüzüyorum. Frida’da da suda, bana gülümsüyor. Uzanıp onu kendime çekmek istiyorum ama tüm yaptığım bira şişesini havuzun içine dökmek oluyor. Evinin salonunda da olsan suya çok alkollü girmeyeceksin.
...
Bira kazasından beri yeni bir sorunla karşı karşıyayım: Havuzun suyunu değiştirmem gerek. Buzlar çoktan eridi ama bira ‘Bana mısın?!’ demeden havuzun içinde yüzüyor. Havuzun suyunu boşaltacağım ama bu su nereye gidecek?
Balkon kapısıyla havuz arasındaki mesafeye bakıyorum: beş metrenin altında değil. Oraya kadar havuzu itebilirsem sorunu hallederim. Kapı gerçi dar ama sorun değil, bir sifon harekatıyla havuzun suyu balkonun giderine aktarılır, bira da apartman bahçesine gübre olur. Gel gör ki havuzun ağırlığı 2.7 ton: Ohannes Hacınlıyan! Kapıcının yardımıyla bile olmaz bu iş. Zaten Evliya Efendiyi de eve sokup, ona biralı havuzumu göstermek niyetinde değilim. Başka bir yol bulmalı.
Havuz probleminin boşaltma bölümüne geldik. Evet, havuzun bir tahliye musluğu var ama onu salonun ortasında açamam. Geriye havuzu taşıma suyla boşaltmak kalıyor. Bir kova on litre su alsa bu havuzu boşaltmak için 270 kere dolu kovayla balkona gitmek gerekiyor (Balkon hala banyodan daha yakın) Umarım bir hesaplama hatası yapmışımdır, yoksa böyle hayat geçmez. Yoo, hiç hata yapmamışım: Hala 270 kere geliş gidişten bahsediyoruz. Belki son yüz litrede havuzu balkon kapısına kadar itebilirim ama 260 kere gitmişken, kova zaten elime yapışmıştır, bir on kere daha giderim. Nah giderim; başka bir yolu olmalı.
...
‘Naber lan Dalay Lama Cihan? Boş musun? Bana bir gelsene. Bırak ne yapacağımızı, işim düştü sana. Uzattırmadan gel. Tamam, tamam, konum atıyorum. Ayrıca ben de senin...’
...
‘Abi sen ne yaptın?’
Cevap vermedim.
‘Abi, bunun bira olduğuna emin misin? Çok sarhoştum diyorsun, bu da işemişsin gibi duruyor.’
‘Bi git Cihan, açtırma ağzımı. Yapıcı bir fikirle gel; bu havuzu nasıl boşaltacağız?’
‘Abi, şöyle yapalım: Şu doldurmakta kullandığın mutfaktan gelen hortum var ya? Onunla havuzu yerinden oynatmadan balkon giderine sifon yapabiliriz. Yalnız biraz uzun sürer.’
‘Hay aklınla bin yaşa! Boş ver uzun sürmesini. Yeter ki havuz boşalsın.’
‘Abi yalnız ben sifonu yapmam. Suya sen girdin, sen emmeyi yap.’
‘İyi, iyi, tamam. Ben yaparım. Akıl verdi ya, bedeni işlerden kendini sakınıyor feylesof hazretleri’
‘Kendini sakınma değil abi, ağız sağlığını sakınma... Sorun hallolduysa ben gidebilir miyim?’
‘Dur bekle, şunu başlatalım. Su boşalırken yemeğe çıkarız’
...
Alt komşu elime faturayı tutuşturdu: Tavanın badanasından, mobilya ve halıdaki hasarların tamamı... Tabi bu rakamda dayımın kabaran parkelerinin payı yok. Ben ikinci Adana dürüme geçmişken gidere tam oturmayan hortum suyu içeri vermiş. Dördüncü dürüm bitip de ‘Künefe de mi yesek?’ diye sorduğumuzda da suyu basmaya devam etmiş. Hay aklımı seveyim: Künefe sonrası birahaneye gitmeyecektik.
YORUMLAR
Sondan başa doğru gideyim;
Afedersiniz de “Allah manda şifalığı versin” (bknz:TDK) size de yani. Hadi dört künefeyi anlarımda dört Adana nedir yahu, hem de bu sıcakta. (Künefeye karşı zaafım çok mu belli oldu yoksam) Yoksa künefe de mi dört :
Sıcaktan bunalıp ferahlamak için ortaya konan çözümün bir hayli ekolojik olması takdire şayan. Hele hele klimaların yaptığı sera gazı etkilerini düşündükçe. Yalnız salona konan şişme havuzun ebatlarını düşündüm; 300x180x55 yaklaşık üç ton su eder. Ülen dedim, İçerenköy Mezarlık sokakta bir apartman dairesinin salonunda bu kadar su insanın başına havuz problemlerinden daha büyük problemeler açar ya, du bakali n’olçek.
Ya aga dünyayı sen mi kurtaracaksın, battı balık yan gider anasını satayım. Yemişim sera gazını, yeaani…
Bilmiyorum kaç yıldır Amerika’dasınız ama bence henüz daha tam olmamışsınız, şanslısınız. Alaturkalık yerli yerinde ve bununla gurur duyabilirsiniz. Çünkü böyle sivri zeka parıltıları bize özgü, bizden, aynı ben. Ne olur hep böyle kalın bozulmayın iyi mi :-)
Dört Adana şakaydı dimi,
Selamlar, saygılar
Not: 1-bir önceki yazınıza yaptığım yorumda test edilmiştir ki “kulağını çınlatma” mevzuu tamamıyla hurafedir, yok böyle bir şey :-)
Not: 2- Yanarım yanarım şöyle bir dayım olmadı, ona yanarım. Laf aramızda metro, marmaray vs derken şimdilerde İçerenköy'de bir daire üüüf, baba oğluna yapmaz böyle kıyak. Güle güle oturun :-)
İlhan Kemal
Biraz genişten alacağım, kusuruma bakmayın. Türkiye'ye geldiğim zaman en sevmediğim davranışlardan biri beni yemeğe götüren arkadaşımın 'Senin paran burada geçmez, ben ödüyorum' demesidir. Bu tip insanlar yüzünden sürekli gidilen yemeklerden aç dönerim. Daha bu Mart'ta en yakın arkadaşım beni dönerciye götürdü. Tam istim üzerinde gidiyordum ki yaptığı hatayı anlayıp hesabı istedi. Böylece 6 yı göremeden 4ç5 porsiyonla masadan kalktım. Diyeceğim o ki ben yerim. Türkiye'den ayrılmadan önce 4 adana yiyordum; şimdi bu hasretle 5. yi de kaçırmam gibi geliyor (Tabi biri gereksizlik yapıp, hesabı zamanından önce istemeye kalkmazsa) Öte yandan bayıldığım halde bir tane bile künefe (ya da baklava ya da herhangi bir tatlı) yiyemem, gözünü sevdiğim diyabet sayesinde.
Hikayenin özüne gelince; hayatımın iki döneminin bir araya gelmesinin sonucudur öyküdeki olaylar. İlki 2000 li yıllarına başında İstanbul'da, bunaltıcı yaz sıcaklarında geliştirdiğim bir projeydi salon havuzu. Çok da peşine düşmemiştim ama .ocuklara ait olmayan bir havuz bulamamıştım; bir fantezi olarak kalmıştı. Geçtiğimiz ay kızımla yaşıt olan yeğenlerim (7 yaş grubu) bize bir aylığına gelince (Uçak biletini alan parayı çıkarmak için kolay kolay gitmiyor) öyküde geçen boyutlarda bir şişme havuz aldım. Tabi onu salona değil, ön bahçeye kurdum. Böylece böyle bir havuzla fiziki olarak ne yapılabilir, birinci elden test etme şansım oldu. Mesela alttakı tahliye tıpası işi düşündüğünüz gibi çözmüyor çünkü havuz o 3 tona yaklaşan ağırlığı ve esnek yapısıyla bir tubeless lastikte olduğu gibi tıpanın üzerine bastırıyor ve doğal bir yalıtım sağlıyor. Günler sürdü oradan sızan suyla havuzun boşaltılması (Sifon fikri aklıma geldi ama öyküdeki Cihan gibi başıma kalacağından korktuğum için hiç sözünü etmedim).
Öyküyü hantallaştırmamak uğruna dayı evi detaylarına girmedim. Ev vefat etmiş dayılardan mı kalmış, yoksa dayılar yazlığa gitmiş, orası muallakta. Vardır bu aile evleri, bazen yeni kuşakların kullanımına verirler. Mesela ben Amerika'ya taşındıktan sonra annem dairemi kuzenime vermişti.
Ne olur arada siteye gelip yorumlar yapın, yazılar yazın. Eksikliğiniz çok büyük oluyor. Sevgilerimle.