- 341 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
OCAKLARDAN IRAK
Cumartesi günü işe gitmek zorunda olmamın verdiği hoşnutsuzlukla arabaya binip çevirdim kontağı. Radyodan yükselen türküler ruhumu okşarken her şeye rağmen yüzüme belirsiz bir tebessüm yerleşmişti.
Kavacık köprüsünden kıvrılmış, FSM köprü yoluna girmiştim ki 150-200 metre ileride emniyet şeridinde bir hafif ticari aracın dörtlülerini yakarak geri geri geldiğini fark ettim. Ne yaptığını anlamaya çalışırken yine emniyet şeridinden hızla geçen bir motosiklet sürücüsü araca çarpmamak için manevra yapınca, hemen önümde seyreden aracın sol kapısına çarptı ve yere düştü. Sürücüsü düşen motosiklet huysuz bir at gibi hiç hız kesmeden yola girdi ve yoldaki araçlara çarpa çarpa giderek nihayet devrildi.
İlerideki sürücüler yolun ortasında duran ve tehlike arz eden motosikleti kenara almaya çalışırlarken ben de aynalarımı kontrol ederek aracımı emniyet şeridine park ettim. Arabadan inerken 112’yi arayarak olay yerine ambulans istedim.
Çarptığı aracın önünde hareketsiz yatan motosiklet sürücüsünün başucuna toplanan insanlar bir yandan sürücüyle konuşmaya çalışıyorlar bir yandan da olayın kritiğini yapıyorlardı. Diz çöktüm. Sürücüye adını ve yaşını sordum. Bilinci açıktı. Kaskını çıkarmak isteyenlere engel oldum ve ambulansı beklememiz gerektiğini söyledim. Sürücüyle konuşarak bir yakınına haber vermemizin iyi olacağını söyledim. Cebinden telefonunu çıkararak yakınını aramasına yardımcı oldum. Bu arada 112’den arandım ve olay yerini bir kez daha tarif etmemi istediler.
O dakikadan sonra gergin bir bekleyiş başladı. Nerde kaldı bu ambulans diye homurdanırken 112’den tekrar arandım. Kazaya karışan araç sayısı, yaralı sayısı, yaralının yaşı, cinsiyeti vb gibi sorular sordular ve bir kez daha yer tarifi yaptım. Bir müddet sonra hem polis ekibi, hem de ambulans geldi. Polis gerekli tahkikat ve tutanakları yazarken, ambulanstan inen görevliler hızlıca yaralıyı ambulansa aldılar ve götürdüler.
Şahit olduğum kaza anı ve sonrasında yaşananlar beni hem üzdü hem de düşündürdü ve sizlerle paylaşmak istedim.
Kazaya sebebiyet veren ticari aracın sağ ön koltuğu tavana kadar kutularla doluydu. Yani sürücünün sağ aynayı görmesi imkansızdı. Ona rağmen sürücü, üstelik emniyet şeridinde geri geri manevra yapmakta bir sakınca görmemiş, aynı şekilde motosiklet sürücüsü girmemesi gereken emniyet şeridine girmekle kalmamış, hız yapmaktan geri durmamıştı.
Basit diyebileceğimiz bir hatalar zinciri az kala bir insanı hayattan koparacaktı ama sonrasında yaşananlar çok daha vahimdi. Bir kez daha şahit oldum ki kriz anında ne yapacağımızı kesinlikle bilmiyoruz.
Kazaya ilk şahit olan kişinin vakit geçirmeden 112’yi araması gerekir. Zira bu tarz vakalarda zaman çok önemlidir. Ama yaralının başına toplanan insanlar bunu yapmak yerine sürekli birbirlerine “112’i arayın, ambulansı arayın!” gibi talimatlar veriyorlardı.
Sonra bütün araçlarda bulunması yasal olarak zorunlu olan reflektör kazaya karışan dört araçta da yoktu. Kazaya şahit olarak duran bir başka sürücü kendi aracından getirdiği reflektörü kullanarak oluşabilecek yeni kazaları bir anlamda önlemeye çalıştı.
Olay yerinden geçen sürücülerin oluşturduğu seyir trafiği ise ambulansın olay yerine gelişini bir hayli geciktirdi. Allah’tan kazazedenin ağır bir yaralanması yoktu. Yoksa Allah korusun bu beceriksizlik ve iş bilmezlikle çok daha kötü neticeler doğabilirdi.
Tüm bunlar bir yana kazaya sebebiyet veren sürücünün vurdumduymazlığı ve rahatlığı beni hem çok üzdü hem de çıldırttı. Biz yaralıyla ilgilenirken o parmak arası terliğiyle yaralının yanına bile gelmeden uzaktan seyrederek sigara içip, telefonla konuşmakla meşguldü.
Belki de kazanın şokundan kurtulamamıştır diye düşünerek yanına yaklaşıp; “Kardeşim sağlıkçıların söylediğine göre yaralının hayati bir tehlikesi yok. Büyük ihtimalle sadece sol kolu çıkmış. Kaza bu. Allah beterinden esirgesin. Korkmanı gerektirecek bir şey yok. Ama emniyet şeridinde de bu yapılmaz. Bir musibet bin nasihatten hayırlıdır, daha dikkatli olursun artık.” dedim.
Sürücü hiç umursamaz bir tavırla; “Ben kargocuyum, ne korkacağım abi, kaçmadım, etmedim, durdum işte.” deyince tutamadım kendimi.
“Ulan dangalak! Sürücü koltuğuna oturduğunda sağ aynanı görmen imkansız çünkü tavana kadar kutu yüklemişsin. Bir de bu halinde emniyet şeridinde geri geri manevra yapıyorsun. Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun. Kargocu olman sana dilediğin kuralı ihlal etme hakkı mı veriyor? Git yaralıyla ilgilen, özür dile dua et de bir şey olmasın.” dedim.
Çarptığın bir ağaç, bir nesne değil. Bir can. Üstelik insan. Çok mu zor yanına gidip özür dilemek, elini tutmak, destek olmak?
Demem o ki; kaza bu adı üstünde. Hepimizin başına gelebilir. Ama insanız be kardeşim.
Allah bizi insan yaratmış, öyle kalmaya gayret edelim. İnanın hiç zor değil ve hayat öyle daha güzel.
YORUMLAR
Dile yerleşmiş haliyle, Yurdum İnsanının hâl i pür melali...
İnsana değer vermeyen aymaz bir nesil var ve devam edecek gibi...
Zaten birilerinin projesi insan ve insanlık dejenerasyonu.
Bir de bakarız tatttarram o duraktayiz.
Acılarımız, kaygılarımız asil.
Milletim adına teşekkür ederim.
Çok saygımla.