- 508 Okunma
- 6 Yorum
- 2 Beğeni
Tüm Işıkları Yak (Rua Temte)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Tüm Işıkları Yak
Eminim herkes (Özellikle de çocuklar) oyuncaklara bayılır. Tek tekerleği olan, uzunca bir çubuğa monte edilmiş bir oyuncak basit ve zevksiz bir oyuncak gibi gelebilir ama bir yetimhanede yaşıyorsanız ve o yetimhanede ki tüm çocukların tek ve yegâne oyuncağı oysa durum değişir. Rum yetimhanesinin koridorlarında ses çıkarmadan tüm çocuklar bu oyuncakla oynardı. Dört katlı yetimhanenin, tek bir oyuncağının olması bile tüm çocuklar için vazgeçilmez bir eğlenceydi. Tek tekerlekli araba, her katta bir gün kalırdı. Çocuklar sırayla ve belirli bir süre ses çıkarmadan onunla oynardı.
O odada yaşanacakların ne kadar süreceği hiçbir zaman tam anlamıyla bilinemeyecekti. Her şey o tek tekerlekli araba ile başlamıştı. Burada bahsi geçen tek tekerlekli araba, geceleri (ama yılın bazı zamanlarında) tek başına hareket ederdi. Hızlanır, yavaşlar, düşecek gibi olup yine sinsi ve zalim sahibine doğru giderdi.
1984 yılının, karanlık bir mart gecesiydi. Yetimhanenin tüm ışıklar sönmüştü. Çocuklar yatakhanelerinde çoktandır uyuyordu. Dışarısı alabildiğine soğuktu. Rüzgâr, boş bulduğu her yerden uğultulu seslerle yetimhaneye doluşuyordu. Kar yağışı bir haftadır ara ara dursa da yağmaya devam ediyordu. Kar bazen Lapa lapa, bazen fırtınayla karışık sokakları ve caddeleri dolduruyordu.
O sırada dışarıda, kar yağmaya devam ederken, tahta araba 4. katın koridorunda bir başına dolaşıyordu. Bazen dengesi bozulup düşer gibi oluyor, tekrar düzeliyor ve ses çıkarmadan 5 numaralı odaya doğru gidiyordu. Koridorun bir başından öteki başına gidip geliyor ve koridorun bittiği noktada, 5 numaralı odanın kapısının önünde dimdik durdu.
Albert’i o gece nedendir bilinmez uyuyamıyordu. Yastığını katlayıp koltuk altına almış bir halde, odayı aydınlatan bahçe ışıklarına bakarak kar yağışını izliyordu. Tatlı bir rüya görüyormuş gibi öylece dışarıyı izlemeye devam ediyordu.
Tekerlekli arabayla oynama sırası sabah onlara, 4. Kattaki çocuklara geçecekti.
Korkuyla yüzleşmeden önceki son saatleriydi. Heyecanla sabahın olmasını bekliyordu. Tekerlekli arabayı babası yapmıştı. Onu yetimhaneye bırakırken kendisinden bir hatıra kalması için o arabayı Rum Yetimhanesine vermişti.
Kar taneleri şimdi bulunduğu katın camlarına çarpıyor ve tuhaf sesler çıkarıyordu. 4. Kattaki odasının camının tamamı neredeyse karlarla kaplanmıştı. Yetimhaneye (Sadece atlı araçlarla ya da yaya olarak) gelinen yol da artık karın esaretindeydi. O yolun açılması için sadece karların erimesini beklemek gerekecekti. Adalar Belediyesi elinden geleni yapsa da araç geçişine uygun olmayan bu yolu açması imkansızdı.
Bu tip kar yağışları daha önceki yıllarda da olmuştu. Yetimhanede bulunanlar günlerce yardım gelmesi için beklemek zorunda kalmıştı. Yetimhane yönetimi kar bastırdığı zaman tüm yollar kapalı olacağı için, kış gelmeden herkese yetecek kadar yiyecek ve içeceği stoklamıştı.
Albert, yatağından irkilmesine sebep olan bir ses duydu. Gözünü karanlık odaya çevirdi. Tüm çocuklar uyuyordu. Biraz tedirgin olsa da hemen toparlamıştı. Tekrar pencereden dışarıya yoğunlaşan kar yağışını (karla kaplanmayan kısmından) izlemeye koyuldu. Hemen sonra tekrar aynı sesi duydu. Bu defa tedirginliği hemen geçmedi. Kulak kabartarak ranzadan indi. Yavaş adımlarla odanın kapısına kadar geldi. Koridordan geldiğini düşündüğü sesi duyabilmek için kulağını kapıya dayadı. Bir şeyin hareket ettiğini duyabiliyordu. Topuz şeklindeki pirinç kapı kolunu çevirdi. Koridor kapkaranlıktı. Sonra gözünü 5 numaralı odaya doğru çevirdi. Tahta araba orada öylece dikili olarak duruyordu. Albert, kalbinde hem büyük bir korku duyuyor hem de oyuncakla oynama isteği bastıramıyordu. Sonra babasının el işçiliğiyle yaptığı tekerlekli arabanın ona bir zarar veremeyeceğini düşündü. Ürkek adımlarla koridorun sonuna 5 numaralı odaya doğru gitmeye başladı. Tek tekerlekli oyuncağın yanına vardı. Elini uzatmadan önce cesaretini topladı. Orada öylece bir destek almadan duran bir şeyin ne kadar korkunç olabileceğini kestiremiyordu. Çocuk aklıyla hareket ediyordu. Çünkü henüz 5 yaşındaydı. Elini arabaya uzatınca araba ondan uzaklaştı. Gözlerini korkuyla açtı ama bir şey olmadığını görünce tekrar arabaya doğru yürüdü. Koridor boyunca yumuşak adımlara arabayı kovalamaya başladı. Ne kadar hızlanırsa hızlansın araba ondan hızlı hareket ediyordu. Sonunda tekrar 5 numaralı odanın kapısına kadar gelmişti. Koridoru baştan sona sırf o arabayı eline alabilmek için dolaşmıştı. Nefes nefeseydi. 5 numaralı odanın kapısı açıktı. Araba odaya doğru hareket etmeye başladı. Çocuk ne pahasına olursa olsun tekerlekli arabayı ele geçirmek istiyordu. Daha da hızlandı. Ayağı takıldı ve 5 numaralı odanın koridoruna kapaklandı. Elinde biraz ağrı vardı ama ağlamadı. Fakat tek tekerlekli araba ortada yoktu. Gecenin karanlığında, 5 numaralı odayı gözden geçirmeye başladı. Canı yandığı için ağlamamıştı ama babasının yaptığı arabayı bulamadığı için içli içli ağlamaya başladı. Göz yaşları boncuk boncuk yüzünde süzülüp yere düşüyordu. Sonra bağdaş kurup yere oturdu. Arabanın takırtılı sesini duymaya başlaması oturmasıyla bir oldu. Araba karanlıkta tek başına gezmeye devam ederken, gıcırtılı ve korkunç bir ses çıkıyordu. Albert şimdi tam da bu noktada sadece korku hissetti. Bu gıcırtılı ve korkunç ses, onun hafızasında korku dışında bir anlam (Tehlike gibi) bulamamıştı çünkü o daha 5 yaşında yetim bir çocuktu.
Albert bir anda korkuyla irkildi. 5 numaralı odanın duvarında sevimli bir kadın yüzü belirmişti. Gözlerini dört açmış korkuyla kadına bakıyordu. Kaçmak için ayağı kalktı ama 5 numaralı odanın kapısı kapanmıştı. Duvardaki yüz ‘Oyuncağını mı arıyorsun?’ diye sordu. Sesi sevecen ve güven veren bir tondaydı. Albert yine de korkuyordu. Dinlediği masallarda duyduğu korkunç yaratıkları hatırladı. Oyuncak araba duvarda beliren yüzün hemen yanında durdu.
Albert, ne yapması gerektiğini kestiremiyordu. Korkuyla ‘Eyet’ diyebildi. Duvardaki yüz ‘Onu sana verebilirim.’ Dedi, sesi sıcak ve içtendi; tıpkı çok özlediği annesinin sesi gibiydi. Annesi öldüğünden beri onun sesini duymamıştı. Albert istemeyerek ama özlemle duvara doğru yaklaştı. Adımlarını korka korka atıyordu. Sonra durdu ve geri çekildi. ‘Sanıyım yatakhaneye dönüp uyusam daha iyi oluy.’ dedi. Duvardaki yüz ‘Akıllı bir çocuksun Albert. Bundan dolayı kendimi sana tanıtacağım. Adım Rua Temte, Albert. Beni pek fazla tanıyan yok.’ Duvarda beliren kadının vücut hatları da yavaş yavaş belirmeye başlamıştı. Saçları mavi ve gözleri kap karaydı. ‘Artık az da olsa birbirimizi tanıyoruz değil mi? Diye sordu. Albert sadece başını sallamakla yetindi. ‘Sen neden buyadasın?’ Duvarda beliren ‘Hava çok soğuk ve üşüdüm Albert.’ Uzun tırnaklı elleriyle kendi vücudunu sarmaladı. ‘Burası çok pis kokuyoy.’ Eliyle burnunu kapattı. Çürümüş yumurta kokusu hala burun deliklerinden içeri sızıyordu. Bu koku yılın belli zamanlarında yetimhanede hep olurdu.
Rua sordu. ‘Arabayı istiyor musun Albert? İstediğini biliyorum ama bunu senden duymam lazım.’ Yüzündeki sevecen ifade değişmemişti. Bakışlar donuktu. Göz kırpmadan eliyle oyuncağı ona uzattı.
Albert çekinerek ‘Eyet. İsteyim.’ Dedi.
‘Peki şeker de ister misin?’ Uzun tırnaklı diğer elinde rengârenk şekerlemeler vardı. Albert şekerleri görünce yutkundu.
‘Tatı güsel mi? Rua gülümsedi. ‘Tabi ki güzel. Jelibon da var. Her renkten.’
Albert bir eliyle oyuncağa diğer eliyle de şekerlemelere uzandı.
Duvarda beliren kadın çocuğun kolunu kaptı.
Suratı değişmiş ve çürümüş bir ölünün korkunç yüzüne dönüşmüştü.
Albert öyle korkmuştu ki bir an donup kaldı. Sonra avaz avaz bağırmaya ve kolunu kurtarıp kaçmaya çalıştı.
Kadın korkunç sesler çıkartarak gülmeye başladı. Çocuğu duvara, az önce belirdiği yere doğru sürüklemeye başladı.
Dışarda kar yağmaya devam ediyor, şimşekler çakıyor, karanlık ve korku her yanı sarıyordu.
1984 ‘ün soğuk ve karanlık kışında Albert çığlık çığlığa bağırmaya devam etti. İnce sesi odada yankılanıyordu. Yetimhanedeki çocuklar uyanmış ne olduğunu anlayabilmek içi koridora çıkmışlardı.
Albert’in bedenini kollarıyla sarmaya başladı. İkisi birden duvara doğru sürüklendiler. Duvarla yavaş yavaş bütünleştiler. Şimdi sadece o korkunç yüz vardı. Sonra tok bir kemik kırılması duyuldu. Albert için korku son buldu.
5 numaralı odaya ilk ulaşan, o gece yetimhane nöbetinde olan Aysu Akman’dı. Albert’in son çığlığından sonra odaya korkuyla ve telaşla girmişti. Çocuk ölmüştü. Aysu çocuğu kucağına aldı. Sonra o da çığlıklar atmaya başladı. Çocuğun bedeni güçlü bir piton tarafından ezilmiş gibiydi. Ağzından ve burnundan kanlar ve daha fazlası akmıştı. Albert’in masum yüzü hiç zarar görmemişti. Gözleri hala babasının yaptığı arabaya bakar vaziyetteydi. Aysu telaşla kalktı odanın kapısını kilitledi. Alt kattaki telefona doğru koşarken o esnada korkuyla yataklarından kalkmış onlarca çocuğa yataklarına geri dönmeleri için bağırıyordu.
Beş saat sonra Albert’in babası haberi almıştı. Hayatının en acı gününü yaşıyordu. Tüm bunlar olurken tekerlekli oyuncak araba 5 numaralı odanın içerisinde gıcırtılı ve korkunç sesler çıkararak dolaşmaya devam ediyordu.
Sabaha karşı kar yağışı bitmiş, bulutlar hüzünlü bir edayla ayrılmıştı. Olay yerine ekiplerin gelmesi akşamı bulmuştu.
YORUMLAR
Ben de ben de yürekten tebrik ve teşekkür ediyorum.
Muhteşem bir yazıya imza atmışsınız dost yazarım.
En içten selam saygılarımla...
Timur KOHEN
Çok teşekkür ediyorum.
"Dışarda kar yağmaya devam ediyor, şimşekler çakıyor, karanlık ve korku her yanı sarıyordu." Burada tabiatımsı bir hata var. Burayı düzeltin de tam olsun. Çünkü kar yağarken şimşek çakması surreal bir çatışmaya girmiş.
Ve tabii yazıya dair teşekkürler.
Timur KOHEN
Şimdi yine baktım denize kıyısı olan yerlerde deniz üzerinde aşırı elektrik yüklemesinden dolayı olabiliyormuş.