- 321 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
Yaz yağmuru (masum aşk)
Yıllar kapanıp anılarla bir odaya karışmaz olmuştu insan denen varlığın savaşına. Dün, yarınla haşır neşir iken, toplanmıştı hünkar ve nekir geçmişin başına.
Çok sular akmıştı o köprünün ardından, tesadüf edilmesin diye adeta ipe un sermişti zaman.
Xerox
Nazlı artık liseye başlamıştı. Kalbi kırık bir şekilde ayrıldığı orta okul aşklarından ve arkadaşlarından bambaşka bir dünyaya savrulmuştu. Birinin lafı, sözü diğerinin yeri, yönü derken ilk okul öğretmeni ile birlikte kız meslek lisesine yazdırılmıştı. Çaresiz kaderine razı olmuştu Nazlı. Hemde çocukları hiç sevmediği halde çocuk Gelişimi okumak zorunda kalsa da. Yine de iş başa düşmüştü kısa zamanda alışmış uyum sağlamıştı hem okuluna hemde bölümüne. Lisenin ikinci sınıfını bitirdiği yaz her zaman ki gibi memleketine gitmişti. Almanya’dan gelen ananesi kanser tedavisi görmeye başlamıştı. Bir sebepten dolayı ayağı kesildiği için yerine plastik ayak kullanıyordu. Artık her yaz ona bakan büyüten o çok sevdiği annesinin eli, ayağı olmak için oradaydı.
Cep telefonları henüz yaygınlaşmaya başlamıştı üst modeller yurt dışından geliyordu ve anneside ona gelirken bir cep telefonu almıştı. Heyecanla bu yeni oyuncağının büyüsüne kapılan Nazlı kuzeniyle bazı geceler mesajla haberleşip pencerede ya da kapı önünde buluşur. Kuzeninin sevgilileriyle buluşması için evden çok uzak olmayan tren yoluna gider onların flörtleşmelerini izlerdi. Ayhan’dan sonra uzun bir süre kimseyle çıkmamıştı Nazlı. Peşine düşenler olmuştu ya da teklif yollayanlar falan ama o kimseye ısınamamıştı bir türlü.
İşte o yaz kuzenine de gıpte edip içerlenmişti biraz. İçi kıpır, kıpırdı hep. Kulağında volkmen yıldızlara bakıp müzik dinler hayaller kurardı. Arada bir akşamları kaldıkları kasabanın geniş olan parkına kaçarlardı kuzeniyle. Akşamları gençlerle dolan bu parkta tur atmak oldukça heyecanlı gelirdi ona. Kuzeninin arkadaşlarıyla tanışır bazen sevgilisinin de kuzenleri ya da arkadaşlarıyla aynı ortamda bulunmak zorunda kalırdı.
Yine bir akşam bu anlardan birinde kuzeninin de sınıf arkadaşı olan kuzeninin sevgilisinin akrabası olan Ersin ile karşılaşmış haline, tavrına, gülüşüne kapılıp kalmıştı.
O gece boyunca içinde uzun zaman sonra yeniden oluşan bir heyecan vardı. Durup durup kuzenine Ersin’in konusunu açıyor kaç yaşında? Nerde oturuyor? Burcu ne? Tarzı sorular soruyordu. Kuzenide bu ilgisini fark edip her cevabından sonra "ama onun sevdiği var" diyordu.
Evet sevdiği biri vardı. Ama o kişi onu sevmiyor başkasıyla çıkıyordu. Bu yüzden kendinde şans bulduğu için her akşam onun biraz daha dikkatini çekmeye çalışıyordu. İlk defa kendinden iki yaş büyük birine ilgi duyuyordu. Ersin ise gayet doğaldı. Kendini asla kasmıyor, olduğu gibi davranıyordu. Hafif kıvırcık saçlı, uzun kırpık kirpikli, çekik gözlü çok uzun boylu olmasa da Nazlı’dan uzundu. Artık tanışıp şakalaşmaya kadar getirdikleri muhabbetin sonunda Nazlı ona da meşhur tekmelerini savurmaktan çekinmiyordu. Bu kızın sevme yöntemi garipti gerçekten. Sevdiğini tekmeliyordu.
Bir gün Ersin kuzeni Zeynebi aramış ve Nazlıyı istemişti. Telefona heyecanla cevap veren Nazlı’ya karşı dağların tepesinde ki bir evi tarif edip, oraya bakmasını söylemişti. Koşarak balkona çıkan Nazlı o evin çatısında birisini görmüştü "işte o benim" demişti Ersin. "seni görmek için çatıya çıktım" demişti. Nazlı utanmış ama birazda heyecanlanmıştı. "neden?" diye sormuştu. Ersin de "hani en sevdiğin sanatçının son kasedini aldın ya! İşte o kasedin B bölümünden ilk şarkıyı benim için dinle ve mesaj at" demişti. Oldukça romantik olan bu anı kalbi çarparak yaşayan Nazlı hemen volkmenine kasedi takıp B bölümünün ilk şarkısını açıp dinlemeye başlamış bir taraftan da Ersin’e "dinliyorum" "çok güzel" şeklinde kısa mesajlar atmıştı. Sonra gelen mesaj sesi onu mutluluktan havaya uçurmaya yetmişti. "o şarkı bizim şarkımız olsun mu?" yazıyordu mesajda.
...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.