6
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
683
Okunma
Herkesin hayat yorgunluğu var. Bazıları atlatır güler geçer bazıları maalesef korkularla yaşar. Kaygılanır.
Böyle olmayı seçmemenin ve hadiselere maruz kalmanın mecburiyetidir bazılarının imtihanı.
Korkuları vardır.
En büyük korkuları da insandır. Belki şeytandan bile bu kadar ürkmezler. Bunu da acı hayat tecrübeleriyle öğrenmişlerdir. Ellerinde olan veya olmayan kaygılarını en aza indirgemek için çok mücadele ederler, ancak kaygıların içinde yaşamak onlara uzaktan bakma olanağını vermez. Ve sürekli korku içindedirler. Bu sebeple, kimileri kendine ait bir oda istemiştir, kimileri de kırlarda dolaşıp yağmurda ıslanmayı…
Ancak hayat bu, imtihanda iğne deliğinden geçmeye namzettir her şey. Çünkü burası nâkıs bir dünyadır, yani eksiktir ve hep bir ulaşamama ve bulamama dünyasıdır. Bulduğunda ya da ulaştığında ise kaybetme dünyasıdır…
İşte hep bir şeylerin hayalini kurarlar bu yüzden; bir ev olsun, bir iş, bir anlayan…öyle olunca daha iyi olacakmış gibi gelir. Öyle zannedilir. Bir ihtimalle avutulur ruhlar ve böylelikle bir ümit devşirilir olmayan şeylerden…
Ama bu yük her zaman taşınmaz, bir merhemi olmalı kaygıların. Sahte avuntular bir yere kadar tutar, ama gün gelir bir seraptan ibaret olan bazı poliyannavari hayaller ağır bir hayalkırıklığında neticelenir.
Peki merhem nedir?
En büyük merhem tevekküldür, çünkü ancak tevekkülle kaygılar ve ümitsizlikler en aza iner. Düşe kalka tevekkül etmeye çabalamak gerekir bu yüzden. Ne de olsa ellerinde ve avuçlarında dünyayı tutacak bir kabiliyet yoktur, o halde niçin bu ıstıraplar?
Oysa korkuların tevekküle sarındığı gecelerin ayazında hiç kimse üşümedi bugüne kadar…
Zeynep Zuhal Kılınç