- 8514 Okunma
- 7 Yorum
- 5 Beğeni
AŞUR DEDE'NİN CANI İÇİN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
AŞUR DEDE’NİN CANI İÇİN
Benim çocukluğumda aşure tam bir sosyal etkinlikti. Genellikle bahçeli evlere koca koca kazanlar kurulur, çalı çırpıyla tutuşturulan ateşlerde odunlar yakılarak pişirilirdi. Mesela anneannem, aşure yapacağı gün eşe dosta haber salar, konu komşuyla beraber pişirir, herkes gönül huzuruyla tadardı.
Nohut, fasulye çabuk pişmediği için bir gece önceden ıslatılır. Bu sayede hem yumuşaması sağlanır hem de yiyende şişkinlik hissi oluşmasın, hazmı kolaylaşsın diye gazı alınır. Ertesi gün nohut, fasulye, yarma, pirinç, kuru üzüm iyice yıkanıp düdüklüde haşlanır. Kazana alınan pişmiş karışıma evde ne varsa atılır. Kuru kayısı, kuru incir rengini koyulaştırdığı için biz tabaklara yerleştiriyoruz.
Kurban etinden bir parça katmanın daha efdal olduğu düşünülür. Pişen aşureye en son pekmez veya şeker atılır. Her gelen, ateşe biraz odun atıp kazanı karıştırarak birlik beraberlik içinde huzurla pişirir. Kimi üstünü süslemek için ceviz, fındık, fıstık kırar kimi tabakları getirir. Herkes işin bir ucundan tutar.
Tabağa alınan aşureler, dumanı üstünde ikram edilir. Kaşıktaki lokmayı bir yandan üfleyerek soğutan kadınlar, bir yandan da besmele çekerek “Aşur Dede’nin canı için” diye yemeye başlarlar.
Konuşma arasında geçen “Peygamber Efendimiz” sözünden büyük küçük herkes Hazret-i Muhammet’in kastedildiğini anlar da Aşur Dede kim? Daha çocuklar sormadan anlatmaya başlarlar Nuh Peygamber’i.
950 sene halkını putperestlikten Allah’a davet eden Nuh Peygamber’e Ham, Sam, Yafes adlı çocukları ve çok az sayıda insan inanmış. Hanımı dahi inanmamış. İnanmayan ahali çeşitli söz ve davranışlarla Nuh Peygamber’i aşağılamış. Alay edip küçük düşürmüşler. O da dayanamayacak duruma gelince Allah’a yakarmış. Allah, marangoz olan Nuh Peygamber’e büyük bir gemi yapmasını, inananları ve her hayvandan bir çifti yanına alarak gemiye binmesini vahyetmiş. Herkes evindeki erzaktan getirmiş. Büyük bir tufan kopmuş dünyada. İnanmayanlar yerle bir olmuş. Tufan bittikten sonra geri dönmüşler, zaten ellerindeki erzak da bitmek üzereymiş. Biraz fasulye, biraz nohut kalmış; ama hiçbiri yemek yapacak kadar değilmiş. Bir kazana fasulye, nohut, et,… hepsini katıp çorba pişirmişler.
Aşure Çorbasını biz günümüzde tatlı niyetine yesek de aslı tuzlu bir çorbadır.
“Nuh” diye adıyla hitap edip peygamber olduğuna inanmayan kimse kalmadığı için huzurlu bir hayat yaşamışlar. Bugün, cahilliğinde ve bağnazlığında kuru inat eden kişiler için kullandığımız “Nuh der, peygamber demez.” deyimi de bu kıssadan çıkan bir hissedir aslında.
Bir rivayete göre tufandan sonra Allah, Nuh Peygamber’den bir müddet çanak çömlek yapmasını emreder. Nuh Peygamber, Allah’ın buyruğu çanak çömlekleri özenle yapar. Müddet dolduğunda bunları tek tek kırmasını emreder. Emek verdiği, özenle yaptığı çanak çömleklerin kırılması buyruğuna şaşıran ve üzülerek kıran Nuh Peygamber’e tufanda helak olanların da Allah’ın eseri olduğu vurgulanır. Bedduanın iki ucunun ok olması belki de bu yüzdendir. İyi ya da kötü her kul, her varlık, her canlı Allah’ın eseridir.
Nuh Peygamber’in Ham, Sam ve Yafes oğullarından Hami, Sami kavimleri oluşmuş zamanla. Tarih uzmanları, Türklerin Yafes adlı oğlunun soyundan geldiğini ileri sürerler. Peygamberlere Hazret-i Musa, Hazret-i İsa gibi hitap eden Türkler, halk arasında “Aşur Dede” diyerek Nuh Peygamber’in Türklerin atası olduğunu tasdiklemiştir. Bu ne güzel bir inanç, ne samimi bir hitap, ne büyük bir sahiplenme, ne anlamlı bir ecdat sevgisidir.
DÜNYA KAZANINDA BİZ
Koca bir kazandır dünyamız,
Ülkemiz, şehrimiz, hatta ailemiz…
Fasulye gibi kendini nimetten sayan da
Nohut kadar olup kasım kasım kasılan da var.
Havasını almak, gazını söndürmek gerek.
Yarma gibi kıvama gelen de
Şeker gibi hemen eriyen de
Sert kabuğunun içinde çetin ceviz de var.
Nar gibi açıldıkça bereket saçan da
Tarçın gibi döküldükçe ahenk katan da
Tanışmak, tanımak gerek.
Dolmaya, sarmaya yakışan,
Sütlaca, zerdeye karışan,
Tek başına pilav olan pirinçler de var.
Yalnızken asil, mağrur;
Toplumda uyumlu, vakur.
Hakkını vermek, değerini bilmek gerek.
Hepimiz aynı ateşte yanıyoruz,
Hepimiz aynı kazanda kaynıyoruz.
Hepimizin pişme süresi ayrı olduğundan
Kimimiz erken pişiyoruz
Kimimiz yaşlansak da çiğ kalıyoruz.
Hayatta pişmek, dinlenmek, demlenmek gerek.
Su, kazanın olmazsa olmazı.
Her yaranın merhemi, her derdin devası.
Canlı, taze, aziz…
Gülle karışınca ferahlık,
Küçük bir dokunuşla içte büyük rahatlık.
Gönüllere akmak, dokunmak gerek.
Birbiriyle alakasızları aynı kazanda kaynatmak,
Birbiriyle uyumsuzları bir sofraya oturtmak,
Aşur Dede’ye selam verip “Aşur Dede’nin canı için”
Topraktan gelenlere toprağı tanıtmak,
Toprağı hatırlatmak, toprağı anlamak,
Toprak kapta yemek, toprak gönüllü olmak gerek.
Hamiyet Su Kopartan ✍️
09.08.2022
YORUMLAR
Muhteşem bir çalışma okudum , bir toplum zenginliklerinin farkına vardığı an kültürümüzü eğitimimizi katlayacağız sürükleyeci bir yazı kutluyorum saygılar sunuyorum