- 359 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KEŞKELERİN KEŞKESİ OLUR MU?
OTOMU/EVMİ
1963 yılı, nisan ayında ölen annemin geri gelmesini isterdim. İstese de gelemez. Tıpkı 2002 yılında ölen kaynanamın gelemeyeceği gibi. Ölenlerin hiçbirini geri getiremeyiz.
Evlendiğimizden bu yana, eşimle birlikte çalışma hayatımız boyunca 4 oto aldık ve sattık. Şimdi emekli olduk, sıkıntı çekiyoruz iması var. Sıkıntı çekmemizin sebebi bu araçları almamız olabilir mi? Eşim tarafından iyi bir aile reisi olamadığım imalı bir şekilde sık sık söylenmekte, ergenlik çağındaki oğlumun yanında aşağılanarak söylenmesi beni rahatsız etti.
O zamanlar, 4 araca verdiğim para ile 4 daire almam mümkündü. Hatta ben daha önce aldığım ve kiracı yüzünden satmak zorunda olduğum daire parasıyla da oto aldım.
Eşim gibi düşünüp, oto yerine daire alsaydım, şu an en az 4 dairem olurdu ama ailemin 4 üyesinden biri eksik olurdu.
Ben nicelikle değil, nitelikli bir yaşam tercih ettiğim, ailemi düşündüğüm için oto aldım. Biz evlendiğimizde ne evimiz ne de otomuz vardı. Ev ve eşya taksitini bile kendimiz ödedik. O tarihlerde oto almak yaşam standardımızı yükseltti. Çünkü o zamanlar oto almak lüks görülen bir ihtiyaçtı.
O şartlar altında oto hayatta bir kez lazım olacak acil ihtiyaçtı. O anda bulamadığınız ulaşım aracı nedeniyle geri dönüşü olmayan zararlara sebep olabilirdi. Tıpkı yıllar öncesine geri dönüp düzeltemediğiniz gibi. Annemi geri getirip bir kez dizinde uyuyamadığım gibi.
Eşim şu anda şöyle diyebilir mi; “keşke 4 dairem olsaydı da dul kalsaydım” veya “eşim ölmeseydi (tedavisi için) bu daireler olmasaydı”
1983 yılı temmuz ayı, ilk çocuğumuza hamile olan eşim, gece yarısı doğum sancıları başladı. O zamanlar ev telefonları ve cep telefonları yok. 112 acil ilk yardım yok. İstanbul cevizliden, Göztepe SSK hastanesine gitmemiz gerekiyor.
Gece yarısı taksi arıyorum. Eşim evde tek başına ve yanında kimse yok. Bir saatlik arama sonucunda cevizli istasyonunda tesadüfen bir taksi buluyorum ve kanamaları artan eşimi zar zor hastaneye ulaştırıyorum. Çağan Irmağın -babam ve oğlum- filminin başlangıcındaki sahneleri aynen yaşadım. Ama ölüm yok. Saat 02.00 de sıkıyönetim dolayısıyla sokağa çıkma yasağı başlıyor. 15 km. yolu, yaya olarak dönüp, işe gittim.
O tarihlerde taksi bulmak, taksiye binmek nadir görülen bir olay, geceleri sıkıyönetim olduğu için taksi duraklarında bir taksi nöbetçi bırakılıyor.
1987 Aralık ayı, Maltepe de sobalı evde otururken soba yakmak için akşam saatlerinde odunları baltayla parçalarken sol elimin başparmağını ucunu kemiğe kadar kesildi. Yarın sevk alıp hastaneye giderim düşüncesiyle parmağımı sardım. Gece şiddetli sızlamayla uyandım. Kucağımızdaki çocukla Maltepe içinde ilkyardım yapacak yer aradık yok bulamadık. Aracımız yoktu.
1992 yılı, 13 Mart Erzincan depremi. Deprem akşam saatlerinde oldu, gidilecek yer yok. Elektrikler kesik, su ve telefonlar kesik, telsiz bağlantısı amatör telsizciler kanalıyla yapılıyor. Dışarıda sıcaklık -18 derece esintiyle birlikte hissedilen -25 civarı, kuru ayaz var. İlk 48 saat içinde ekmek dışında hiçbir yardım malzemesi gelmedi. Binalar yıkıldı. Herkes can derdinde kimse kimseye yardım edemiyor. Çadır yok, barınak yok ama bizim serçe marka otomuz var. 3 gün içinde sıcacık oturup yattık. Aracımı o anda satsam 3 daire parası verirlerdi.
Üç gün sonra eşimi ve çocuğumu havaalanına götürmem yine oto sayesinde şans. Sonraki iki ayda, deprem dolayısıyla oto içinde kaldım. Hasta olmadım.
1992 yılı mayıs ayında otobüsle yeni atama yapıldı. Gittiğimiz yeni ilde, kırılmayan ev eşyalarımızı yerleştirdik. Benim henüz Erzincan’daki işim bitmedi. Aracım orda, eşim yeni taşındığımız il’de iç kanama geçiriyor, taksi arıyorum. Evde tel yok, cep tel yok, komşuda araç yok, yarım saat sonra il merkezine yakın yerde tesadüfen taksi buluyorum eşimi hastaneye şok’a girmeden yetiştiriyorum.
1994 yılı, 13 Mart sabahı. Dini bayramın ilk günü. Erkekler bayram namazına gidiyor. Biz il dışına yakın yerde lojmanda oturuyoruz. Eşim ikinci çocuğumuza hamile. Doğum sancıları başladı. Hemen aracıma aldım hastaneye yetiştirdim. Bayram namazının tekbirleri arasında sezaryenle zorlu bir doğum yaptı.
2009 yılındayız bir evim ve bir aracım var. Emekli maaşım var. Kimseye muhtaç değiliz. Aç ve açıkta değiliz. Aile üyelerinin hepsi sağlıklı ve hayatta. Mutluyuz. Eşim beni seviyor mu acaba?
Evet, kaliteli yaşamın bir bedeli var. O bedeli ödersen kaliteli yaşarsın, hatta bu uğurda canını veya sağlığını kaybedersin. Kaliteli yaşarsan, ihtiyarladığın zamanda daha sağlıklı kendi işini kendin yapar, kimseye muhtaç olmazsın.
Aldığın 4 daireyi satsan bile sağlıklı ve kaliteli yaşlılık sürdüremezsin.
O halde var olanla yetinmek ve mutlu olmak senin de hakkın, hatta zorunlu.
Kendinden daha iyilerini kendinle kıyaslama. Kendinden daha zor durumda olanlarla kıyasla ki, onlara bakıp haline şükret ki mutlu olabilesin.
Geçmişe dönüp; “ah şunu da yapsaydım, keşke oto almasaydım da daire alsaydım…” gibi sözler insanoğlunun geviş getirmesidir. Anlamsızdır.
Keşke insanlar bildiğini okumak yerine, Bilmediğini okusa. Gününü ve zamanını yaşasalar daha mutlu olabilirlerdi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.