Bir Hayat Kurtardım
Bir kaç yıl önceydi. Bir yaz ortasıydı. Monika yaz tatilindeydi. Bu kez yurt dışına çıkmamıştı. Sakin ve stressiz dönem yaşamaya ihtiyacı vardı. Ve vakit varken okumayı ertelediği kitaplarını okuyacaktı.
Bir gün eline geçen dergilerden birini gözden geçirirken, bir makaleye dikkat kesildi. “Kan ve kök hücre bağışı” başlığı altındaki yazıyı bir solukta okuyuverdi. Önce hiç bir şey anlamadı! Konu ciddiydi. Tekrar okudu. “Hayat kurtarmak!” dedi içinden.
Yazıyı yazan doktor, hem bilgilendirici; hem de başvurulacak kliniklerle ilgili isimler veriyordu. Bu Monika’nın daha önce üzerinde hiç düşünmediği ve bilgi sahibi olmadığı bir alandı. Aradan günler geçti, ama bu “kan ve kök hücre bağışı” konusu, aklını iyice kurcalamaya başlamıştı.
Kütüphaneye gitti ve bilgi topladı. Sualleri sayısızdı! Günlerce internetten bağışta bulunmanın yan etkileri ile referansları okudu. İnsanlarla yazıştı. Bir hastaya nasıl yardımcı olabileceği hakkında topladığı bilgiler onu ikna etmeye yetmişti.
Ve vakit kaybetmeden bağışçı olarak başvuruda bulundu.
Bir kaç gün içerisinde kendisiyle kontağa geçildi: kan ve kök hücre bağışlamasına neyin neden olduğunu ve sağlığıyla ilgili sorular soruldu. Bir süre sonra prosedür başladı. Monika hiç tereddüt etmeden kişisel bilgi formlarını doldurup kliniğe gönderdi. Akabinde kayıtlı olduğu hastaneye gönderildi. Kan örnekleri bırakmak zorundaydı. Analiz sonuçları her şeyin yolunda olduğunu gösteriyordu. Şimdiden, bir insanın hayatını kurtarabileceğinin mutluluğunu hissediyordu.
İşlemler yapılmadan üç hafta önce başka bir Üniversite Hastanesine gitmesi ve kapsamlı bir sağlık muayenesinden geçmesi şart koşuluyordu. O da yapıldı. Ondan daha fazla kan örneği alındı. Göğüs röntgeni ve EKG çekildi. Ve o günkü son muayene, alyuvarlar hücrelerini bırakmasıyla sonlandırıldı.
Sıra ameliyata gelmişti:
Ameliyattan bir gün önce hastanede bir koğuşa yatırıldı. Oda tümüyle ona aitti. Bir doktor, bir hemşire ve bir anestezi uzmanın sorumluluğunda, ona, çok iyi bakıldı. Gün boyunca dinlendi, kitap okudu ve biraz da televizyon izledi. Ona kahve ve güzel bir akşam yemeği verdiler. Uyumadan önce dezenfektan sabunla duş alması sağlandı.
Ameliyatın yapılacağı sabah, yaklaşık iki saat önce uyandırıldı. Ve ameliyat kıyafetlerini giymeden önce yine dezenfektan sabunla yıkanması gerekti. Geceden beridir de zorunlu “oruçluydu.”
Ameliyat masasında uyutulmadan önce, atılan her adım ve tam olarak ne yaptıklarına ilişkin sürekli bilgilendirildi. Monika’ya, güvenli ellerde olduğu hissettirildi!
Yaklaşık üç saat sonra uyandırıldı. Onu bir saat kadar uyanık tutmak için başından ayrılmadı hemsireler. Çok acıkmıştı kendine geldiğinde. Belinde biraz ağrı hissediyordu, fakat bu çok normaldi.
Her şey yolundaydı. Onun odasında yatarak dinlenmesi sağlandı. Belindeki ağrı öyle hafifti ki, ağrı kesici dahi alması gerekmiyordu. Akşama doğru son bir kontrolden geçtikten sonra, evine döndü.
Sonrasında ağrıları oldu elbette. Eğilmekte biraz zorlandı; ama kanepede geçen bir günün ardından biraz daha dikkatli çalışmaya başladı. On gün kadar sürdü bel ağrısı. Sonra tümüyle düzeldi.
Monika bu tecrübesi; onun verdiği bu cesur karar ve human davranış, gözlerimi yaşartmıştı. Kendi kendime “ne kadar iyi insanlar var!” demeden edememiştim. Kendi cesaretimi sorgulamaya başlamıştım.
Bir süre sonra birlikte kahve içmek için görüştüğümüzde; Monika, ne kadar huzurlu ve mutlu olduğunu defalarca söylemeden edemiyordu. “Daha iyi uyuyorum, sevgili arkadaşım. Bir hayat kurtardım. Şu an Tanrı benim!” diye övünürken, gözleri ışıl ışıl gülüyordu. Öyle ya, o sevinmesin de kim sevinsin...
Ve oldukça kararlıydı; bütün tanıdıklarına ve hatta sosyal medya aracılığıyla, insanlara, kan ve kök hücre bağışında bulunmalarını tavsite edeceğini söyleyip duruyordu.
O gün bu gündür hep düşünürüm; sahi Monika’nın cesareti ve bilmediği bir insana iyilik arzusu kaçımızda var?
Heidi Korkmaz 2019 Sthlm
YORUMLAR
Öncelikle muhteşem bir yazı olmuş tebrik ederim.
Bizim gibi tıp alanından olanların yaşadığı bir olaya ilk nakliyle hayat kurtarma çabasını muhteşem bir dille yazmışsınız.
Benim gibi organ bağışçısı olan insanların sözü, kulağı dile getirilmesi gereken ibretlik bir ses olmanız ayrı bir mevzu şair.
Bizim gibi nice hayat kurtarmaya muvaffak olmuş insanlardaki o eşsiz hayat kurtarma hissinin düşlerle sürüklenen muhteşem bir yazı dönüştüğünü görebilmek ne mutlu ki anlatmak kifayetsiz kalır.
O açıdan tüm meslektaşlarım adına bu güzel yazıyı kaleme aldığınız için tekrar teşekkür ederim.
Umarım ki gerçek hayatta hayat kurtaran "Monika"lar çoğalır ve insanlara yeni bir hayat yaşatmanın eşsiz mutluluğunu yaşarız...
Tüya
Çok teşekkür ederim zaman ayırıp okuduğunuz için.
Saygı ve selamlarımlar olsun.