- 332 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TÜM IŞIKLARI YAK!!
2. Bölüm
Asaf derin bir nefes alarak oturduğu koltuktan kalktı. ‘Beni bir korku filminin içerisine atıyorsunuz.’ Sözlerinde kinayeli bir ifade vardı.
‘Asla’ dedi Muhsin, ‘Bilakis size orada kalmamanız için ısrar ediyorum. Gençlerin doğaüstü, pisişik, paranormal yer diye youtube videosu çektiği yerlere de benzemez. Ayrıca, 5 Numaralı Oda, internet sitelerinin ‘’En Korkunç Mekânlar’’ listesinde de yer almaz.
‘Öyleyse, yeni kitabım basıldıktan sonra ‘’En Korkunç Mekânlar’’ listesine hızlı bir giriş yapacak.’ İçten ama kendin emin olmadığı bir kahkaha attı.
Sesindeki gizemli tonlamayla ‘Umarım 5 numaralı odada da aynı kahkahalarınız olur ama hiç sanmıyorum Asaf Bey. Gerçekten hiç sanmıyorum.’ Dedikten sonra kendinden emin ve kısa bir kahkaha attı.
Sonra devam etti, ‘Madem sizi vazgeçiremiyorum, odada kalacağınız için size biraz daha bilgi vermek istiyorum. Çarşaflarınız hızlıca ama özenle değiştirildi. Diğer odalarla kıyaslarsak bu odaya ayırdığımız her saniye için aldığımız risklerden ötürü bu büyük bir iş. Bir çeşit radyasyon gibi. Ne kadar çok maruz kalırsanız o kadar etkilenirsiniz. Oda temizliğiniz yine hızlıca ve büyük bir titizlikle yapıldı. 5 numaralı odada yapılacak bu işler için kura çekmemiz gerektiğini söylersem beni yadırgamazsınız diye düşünüyorum.’
‘O kadar kötü bir oda için az bile.’
‘Hep böyle esprili kalmanızı temenni ediyorum Bay Asaf. Şunu da belirteyim, 16 yıl sonra ilk defa 5 numaralı odada uzun süre kalındı. Meryem Hanım kura kendisine çıktığında soğuk terler döktü. Yetimhanenin en eski çalışanlarından biri. Asaf onu hatırlıyordu. Bazen onun kucağında ağladığı olurdu. ‘O odayı ve içinde sakladıklarını en yakından bilenlerden biri. Orada çalışmayı hiç istemedi.’
‘Odayı temizlerken düşüp bir yerini kırdığını ya da temizlik yaparken nedeni anlaşılmayan bir sebepten ötürü öldüğünü söylemeyeceksiniz diye düşünüyorum.’
‘Tam olarak böyle bir şey olmadı.’ Yine aradığı kelimeyi aramaya çalıştı ve ‘Ruhsal olarak birkaç gün içerisinde çöktüğünü söyleyebilirim. Radyasyona ne kadar maruz kalırsanız o kadar kötüleşir.’
Asaf müdüre doğru ağır adımlarla yaklaştı. ‘Özür dilerim ama bu hikâye bana pek inandırıcı gelmedi. Meryem Hanım’ın Ruhsal problemi bir oda temizlemekle otaya çıkıyorsa bu daha çok psikolojiktir. Oda hakkındaki hikayeleri bolca işitmiş bir çalışanınız dinlediklerinden ve duyduklarından etkilenmiş. Hepsi bu.’
Muhsin, Asaf’ın anlamsız konuştuğunu ima eder bir tebessümde bulundu. ‘Sizi temin ederim ki psikolojik bir durum değildi.’
‘Ben de’ dedi hediye paketi aceleyle açtı ve filtresiz sigaradan yaktı, ‘Sizi temin ederim ki beni yakından tanısaydınız cehenneme inip yanık yarası almadan geri dönebilecek psikolojide biri olduğumu bilirdiniz.’
‘5 numaralı odayı sanırım bu psikolojik teste tabi tutmasaydınız iyi olurdu.’ Muhsin bey düşünceli bir ifade takındı. Çünkü karşısında asla taviz vermeyen ve savaştan geri durmayan bir porsuk var gibiydi. Asaf yanına kadar gelmiş verdiği sigaradan içiyor ve kendinden emin konuşuyordu. Sonra Muhsin de oturduğu koltuktan kalktı. Sigarasını yaktı. Oda gerçekten çok fazla duman altı oldu diye düşünüyordu.
‘Dediğim gibi istediğiniz kadar dalga geçebilirsiniz.’ Sigarasından derin bir nefes aldı. Duman burun deliklerinden akarken ‘Asaf Bey, içerideki her neyse, sizi odaya girer girmez kavrayacak. Zamanla sıkıştıracak. Başınız çatlayana kadar ağıracak.’
Sonra Asaf’a arkasını döndü ve büyük bir tabloya bakmaya başladı. Tablo, Şeker Ahmet Paşa’nın yaptığı ‘Narlar ve Ayvalar’ tablosuydu. Ya da belki de iyi bir kopyasıydı. Asaf Onat, o tabloyu gördüğü anda tanımıştı. Bu tabloyu müzede görmeye gitmişti.
‘Cesaretimi topladığım zamanlarda o odaya girdiğim zamanlar oldu. Bir yerden korktuğunuz ve arkanıza bakmanız gerektiği hissinin tüylerinizi diken diken edecek kadar kuvvetli olduğu bir an mutlaka yaşamışsınızdır. Bu arada ‘Sakın Arkana Bakma’ 5 Numaralı Odada kaldıktan sonra kitabınıza bu ismi verebilirsiniz.’
Asaf, ‘Daha neler’ manasında bir mimik yaptı ama müdürün tablonun cam çerçevesinden onu gördüğünü bilmiyordu.
‘Bilmenizi isterim ki o odaya asla tek başıma girmedim.’ Duraksadı ve elini çenesinin altında tutarken aynı eliyle sigarasını da tutmaya devam etti. ‘Yanımdakilerden sessiz olan bir çalışanım ki gerekmedikçe ağzını açmazdı, geveze bir film yıldızı gibi konuşmaya ve kendinde asla görmediğim kahkaha krizlerine girdi. Bir diğer seferde çok neşeli ve güleç bir personelimin ağladığına şahit oldum. Yani, Asaf Bey oda zıtlıklarla dolu. Size o odada nasıl bir şey olacak bilmiyorum.’ Sonra çenesinin altında tuttuğu elinde olan sigarasından bir nefes çekti ani ve askeri bir geri dönüş yaparak direkt Asaf’ın gözlerinin içerisine bakmaya başladı. Orada bir iki deney yapmayı göze aldım. Hiçbir şey çalışmıyor. Gece için hazırlık yapmanızı tavsiye ederim. Çünkü ışıklar büyük ihtimalle ya kısa süre sonra sönecek ya da hiç yanmayacak. Bunun dışında korkunç şeylere tanık olmadım.’ Sonra bitmek üzere olan sigarasını masada duran artık kendi sigara izmaritleriyle dolmaya başlayan küllüğüne bastı. Sonra tok bir sesle ekledi ‘İçlerinden biri hala konuşamıyor.’
‘Nasıl yani, Süt Kardeşler filmindeki Ayşen Guruda gibi mi? Ah hah ha beni bitirdiniz.’ Gerçekten gözlerinden yaşlar gelene kadar güldü Asaf. Derinlerde bir yerde 5 numaralı odanın stresinden dolayı güldüğünü hissedebiliyordu. Sonra çok fazla güldüğünden dolayı yarım kalan sigarasını söndürdü ve Muhsin Bey’in gözlerinin içine bakarak ‘Biliyorum tüm bu saçmalıkları beni korkutmak ve benimle girdiğiniz şu inatlaşma yarışını kazanmak için yapıyorsunuz. Tüm maksadınız beni o odada kalmaktan vazgeçirmek. Sonra ne yapacaksınız ‘Kendi çalışma odanıza geçip benimle alay mı edeceksiniz?’
‘Emin olun böyle bir niyetim yok. Eğer olsaydı. Odada intihar eden yetimle başlayan tuhaflıklardan bahsederdim. Bildiğinizi sanıyorum.’ Sesinde gizem vardı. Asaf’ı köşeye sıkıştırmış gibi hissettiriyordu.
Asaf bilmiyordu ama zengin bir bankacının oğlu 1924 yılının karlı bir ocak ayında 5 numaralı odada iğrenç bir şekilde ölmüştü. Ölmenin bin bir türlü hali dedirtecek türden bir ölüm.
‘Bir intihar vakası olduğunu bilmiyordum.’ Dedi. Sesindeki alaycı tonlama gitmişti.
‘Benim kaldığım yıllarda böyle bir olayın olduğu hiç konuşulmadı.’ Sesine sorgulayıcı bir tonlama gelmişti.
Sonra devam etti ‘Nasıl bir intihardı?’
‘İğrenç bir intihar.’ Diyebildi müdür. Midesinin bulandığını belirtir şekilde yutkundu.
‘Daha açıklayıcı olmanızı isteyebilir miyim?’ Asaf, yetimhane müdürünün midesinin bulandığını anladığı için nazik bir tonda sormuştu.
‘Bunu anlatmazsam ikimiz için de iyi olur.’
‘Benim için pek problem olacağını sanmıyorum.
Muhsin derin bir iç çekti. ‘İnsan etinin lezzetli olduğunu duydunuz mu bilmiyorum? Fakat, anlatacağım şey yamyamlıkla ilgili değil. Aslında bir çeşit yamyamlık.’ Anlatacağı iğrenç şeye nereden başlasam der gibi pencereye kadar yürüdü. ‘Odayı havalandırmak için camı açtı. Serin ve temiz havayı içine çekti. Dışarıda sadece rüzgârın tuhaf sesi vardı. Bir şeyler olmadan hemen önceki o son kuruntu hissini midesinde hissetti.
‘Andrea Elytis’e sıradan, bir ceza verilmişti. 5 numaralı odada yalnız başına bir saat kalma. Bu tip cezaları senin vaktinde de verirdik. Bir yetimhanede disiplin her şeydir. Fakat, gereğinden fazla o odada kaldı. Çünkü, Andrea’yı çıkarmak istememize rağmen oradan çıkmayı istemedi. O odadan korkmadığını söyledi. Diğer çocuklar korkutabileceğimizi ama onun asla korkmayacağını, bu aptal odanın ona hiçbir şey yapamayacağını haykırdı. Kapıyı sertçe kapattı ve oda kapısını kilitledi. Kapıyı ancak o öldükten sonra açabildiler.’
Rüzgâr sinsi bir düşmanın alaycı ıslığı gibi esmeye devam ediyordu. Muhsin sigarasından bir tane daha çıkardı ve yaktı. Asaf’a döndü ve ‘Andrea sanırım aklını kaybetmiş. Vücudundan önce küçük eklem yerlerini koparmış.’ Sigara tutan elini havaya kaldırdı ve diğer iki parmağını oynattı. ‘Acı çekip çekmediği konusunda kimse bir şey bilmiyor. Bildiğimiz şey sol el parmaklarıyla işi bittiğinde ölmesi gerektiğiydi.’ Huuuh diye derin bir nefes verdi. Sağ elinde duran sigarayı ağzına götürdü. Derin bir nefes aldı. ‘İnsan vücudunun ağırlığının 13’te biri kadarı kandır. Bir çocukta ise ortalama 4 litre kan olur.’ Sorgular bir ifadeyle Asaf’a Baktı ‘Peki sence o kan gölünde kaç litre kan birikmiş?’
Asaf, duyduğu hikâyeyi sigara yakarak ve neşeyle dinliyor gibiydi. Bir hikâyeye inanmak konusunda şüpheye düştüğünde genelde böyle yapardı. ‘Bilmiyorum ama tahmin etmesi çok zor değil. Üç, beş litre kan olsa gerek.’
‘Aynen öyle. Fakat, durum hiç öyle değilmiş.’ Muhsin’in yüzündeki sorgulayıcı mimik değişmemişti.
Asaf ellerini iki yana açarak ve kaşlarını yukarı kaldırarak ‘Kaç litre?’ Diye sordu. Hala olayları tiye alıyordu.
‘Odada bir kan gölü olduğunu ve tüm odayı kapladığını düşünün.’ Sigarasından derin bir nefes daha çekti. ‘Andrea, kendi parmaklarını kütür kütür yiyen bir yamyama dönüşmüş. Olaydan sonra yapılan otopside, sol el parmaklarını sırayla ve eklem yerlerinden başlayarak koparıp yemiş.’ Donuk gözlerle odadaki tabloya bakıyordu. ‘Midesinde, sol el bileği ve dirseğine kadar olan kısmında çıkarıldığını biliyorum.’ Yine öğürür gibi yaptı ve bir tiksintiye kapılmış gibi irkildi.
Asaf, dudaklarını büzdü. Mimiklerinden bu hikâyeye inanmadığı belli oluyordu. ‘Anlatılanın çok saçma olduğunu söylersem kabalık etmiş olmam umarım. Birincisi, Andrea daha ilk parmağını koparırken acıdan gebermiş ve bu eyleminden vazgeçmiş olurdu. İkincisi…’ Duraksadı ve çantasından tütün tablasını çıkardı. ‘Anlattığınıza göre normal bir vücuttan çıkandan daha fazla kan akmış. Bu…’ Sigara kağıdını hafifçe yaladı. ‘Bu’ dedi tekrar. ‘Bana bilimsel gelmiyor. Tabi çocuğun vücudu fazla kan üretiyorsa o ayrı.’ Hala alay ediyor ve inanmıyordu. Çakmağıyla sigarasını yaktı. Bacak bacak zerine attı. Manalı gözlerle yetimhane müdürüne bakmaya başladı. ‘Koskoca kolu yuttuğuna inanmış olmanız komik.
‘Diğer taraftan Andrea’nın babasının zengin bir bankacı olduğunu söylüyorsunuz.’ Bacaklarını indirdi. Öne doğru eğildi. Dirseklerini dizlerine dayadı. ‘Hangi aptal zengin, evladını bu tımarhaneye verir ki?’
Muhsin ‘Anlamıyorsunuz.’ Der gibi başını iki yana salladı. ‘Mübadele yıllarıydı. Eşi ölmüş ve hesaplarına el konulmuş bir babaya başka öneriniz var mıydı?’
Asaf geriye yaslandı. Müdürün anlattıkları umurunda değildi.
‘Son bir şey daha anlatıp odanın anahtarını size vereceğim.’ Sigarası bitmek üzereydi. ‘En üst katta yer alan bir odaya neden 5 numara denilsin hiç düşündünüz mü?’ Asaf’ın cevap vermesine fırsat bırakmadan devam etti. Yetimhanede 105 oda bulunuyor. Normalde orası 105 numaralı oda olması gerekiyorken…’ Duraksadı. ‘5 rakamı dışında hiçbir sayı o kapının üzerinde durmadı. O kapıya boyayla başka bir rakam ya da sayı yazarsanız silinir. Metal rakam ya da sayıyı çivilerle çaksanız düşer.’ Dudaklarını büzüştürdü ve sigarasının en keyif aldığı son kısmını da içti. ‘Beş rakamının özelliklerini biliyorsunuzdur. 5 altın ortalamadır. Bu rakam var olan her şeyin simetrisini simgeler. Enerji akışlarının kontrolünü ve içerisinde yaşadığımız evreni kişiselleştirir. 5 rakamı gücün kaynağını temsil eder.’ Yetimhane müdürünün sesi fısıltılı bir hal almaya başlamıştı. ‘5 rakamı varlıklara enerji verir. Hayallerimizi gerçeğe dönüştürmeye yardımcı olur.’ Sigarasını sert bir hamleyle söndürdü.
Asaf, yaslandığı sandalyeden ayağı kalktı. ‘Sanırım sayılarla ilgili bir sürü gizemin olduğunu ileri süren yazılar okumuşsunuz. Kaldı ki her rakamın bir manası da olabilir. Bu rakam saçmalıklarını bir kenara bırakalım.’
‘Hayır, Muhsin Bey sizi temin ederim düşündüğünüz gibi bir saçmalık yok ortada. Sadece tesadüf. Kafayı yemiş bir çocuğun garip intiharı sadece tesadüflerle açıklanabilir. Kaldı ki bu tip olağan dışı ölümlerde abartı faktörü de işin içerisine katılır. Birin üzerine bin katılıp anlatılır.
‘Vicdanen çok rahatım. Size söylemem gereken her şeyi söyledim.’ Yavaş adımlarla toplantı odasının kapısına doğru yürüdü ve kapıyı açtı. Sağ cebinde duran siyah toplu oda anahtarlığı ceketinin sağ cebinden çıkardı. ‘Oda artık sizin Asaf bey.’
Asaf oturduğu koltuktan kalktı. Çantasını aldı. Hızlı adımlarla anahtara doğru geldi. Onu almak ve 5 numaralı odaya meydan okumak istiyordu. Hiçbir şey deme gereği duymadan anahtarı aldı. Büyülenmiş gibi anahtarlığa bakındı. Muhsin’le tokalaştığı anda hissettiği baş ağrısını yine hissetti. Bu defa daha ağır bir akıma kapılmış gibi geldi.
Muhsin, en üst kattaki odaya kadar onunla gitti. Merdivenleri çıkarken eski bir Türk Sanat Müziği parçası çalıyordu. Her kata konulmuş tavan hoparlörleri akustik bir ortam yaratmıştı.
Üst kata vardıklarında ikisi de durdu. Ahşap zemin tertemizdi. Cilası yeni atılmışa benziyordu. Kokusu hala üzerindeydi.
‘Size iyi şanslar diliyorum.’ Dedi Muhsin. Kolunu kaldırarak odayı işaret etti.
Asaf ‘Teşekkür ederim.’ Manasında bir baş selamı verdi. Ağır adımlarla koridorun sonuna 5 numaralı odaya doğru yürümeye başladı. Arkasında biri varmış gibi bir hisse kapıldı. Yetimhane müdürünün ona eşlik ediyor olduğunu düşündü. Başını çevirip arsına baktığında koridorda yapa yalnız olduğunu gördü. Sessiz ve ıssız olan koridorda biraz duraksadı. İçinden bir ses o odaya asla girmemesi gerektiğini söylüyordu.
5 numaralı odaya vardı. Müdürden aldığı siyah toplu anahtarlığı çıkardı. Anahtarı usulca anahtarlığa soktu. Anahtarı çevirdi. Kilit açılmamıştı. Kapının bronz ve soğuk olan kolunu aşağıya doğru ittirdi. Kapı kilitliydi. Tekrar anahtarı çevirdi ama değişen bir şey yoktu. Sonra alnında ter damlacıklarının biriktiğini hissetti. Sol elinin tersiyle teri sildi. Garip ve korkutucu bir rüzgâr sesi geldi kulağına. Endişeyle koridoru kontrol etti. Açık olan bir cam aradı gözleri. Yoktu. Anahtarı son kez çevirdi. Kapı açılmazsa geri gidecekti. Yine olmamıştı. Kapı kolunu aşağı doğru ittirdi. Kol ısınmıştı. İçinden ‘Buraya kadarmış.’ Dedi. Arkasını döndü ve yürümeye başladı. Artık o odaya girmeyecekti.
Ahşap koridorun sonuna varmıştı. İstemsizce tekrar 5 numaralı odaya doğru baktı. Kapı açık duruyordu. Gözlerini kapatıp tekrar açtı. Hayal görmüyordu. ‘Kilit sıkışmıştı ve ben gittikten sonra o aptal kapı açıldı.’ Diye düşündü. Aslında buna inanmıyordu. Sadece başka türlü bir açıklamayı kabul etmiyordu. Oda onu çekiyordu. Başı ağrıyordu. Annesinden kalan bir baş ağrısıydı.
Tekrar ağır adımlarla odaya doğru yürüdü. Gıcırtı çıkarmayan koridordaki parkelerden sesler gelmeye başladı. Her adımda. Daha şiddetli. Daha sesli gıcırtılar. Her adım geriye bakma isteği doğuruyordu. İnatla arkasına bakmamayı tercih ediyordu.
Bir ses, içinden gelen bir sesti bu. ‘Sakın Arkana Bakma!’ Bir anlığına duymuştu. ‘Hayır’ dedi. Arkama bakmamayı kafama koyduğum için bu sesi duyduğumu sandım.
Kapıya vardığında tereddütle içeriyi kontrol etti. Bir kuşun tuzağa girmeden önceki son anları gibi. İçerisi aydınlık ve huzur vericiydi. Güneş ışıkları içeriye süzülmüş, içerideki eşyaları daha soluk gösteriyordu. Pastel boyalı bir portre gibiydi. Havayı kokladı. Her zaman bunu yapardı. Bu onun ilk ritüeliydi. Derin bir nefes aldı ve içeriye girdi.
Bir iki adım attı ve duvarları inceledi. Her şey tertemiz duruyordu. Yatağın olduğu duvarın karşısında nar ve ayva resimli bir tablo gördü. Muhsin Beyle görüştüğü toplantı odasındaki tablonun aynısıydı.
Tam karşıdaki duvarda yetişkin birinin portresi vardı. Kollarının dirsekten yukarısı görünüyordu. Şeker Ahmet Paşa’nın portre çalışmalarından (Hem de çakma olanlarından) biridir diye söylendi. ‘Gittiğim müze ziyaretinde bu tabloyu görmüş müydüm? Imm! Sanırım görmedim.’
Portreyi hatırlamaya çalıştığı esnada izlendiği hissi tüm vücudunu sardı. İstemsizce arkasın döndü. Az önce açık olan kapı şimdi kapalıydı. Cızırtı ya da kilit dilinin içe doğru direrken çıkardığı sesi duymamıştı. Kapının açılıp kapanmasını ucuz bir korku filminden bir kesite benzetti. Kesinlikle otel müdürünün etkisiydi.
Korku üzerine kitaplar yazmaya başladığı zaman bazen kendisine ekip arkadaşları da eşlik ederdi. Çantasında taşıdığı cihazları da onlar tasarlamıştı. Bu ekiple başarmak istedikleri şey birçokları için çok tuhaf ve korkunç sayılırdı. Korkulu, hayaletli ya da cin musallat olduğu iddia edilen yerlerde bu tür varlıkları yakalamak için ekibiyle her türlü bilimsel ya da kara büyü diye tabir edilen şeyleri denemişlerdi. İstedikleri şeyi henüz elde edememişlerdi.
Şimdi bu odadayken bir paranormal varlığı kanıtlasaydı her şey çok farklı olabilirdi. İç tatmini gibi bir şeydi. Bastırılması gereken bir şey. Aslında kapağı açılıp boşaltılması gereken bir şeydi. Bilmek istiyordu. Gerçekten böyle yaratıklar var mıydı?
Az önceki ürpertileri ve düşünceleri bir kenara bırakarak tekrar kapıya yöneldi. Anahtarı kapıya takıp kapının açılıp açılmadığını kontrol etmek istiyordu. Anahtarı kilide soktu ve çevirdi. Tıkır tıkır çalışıyordu. Kapı zorluk dahi çıkarmadan açılıp kapanıyordu. Bu durum onu cesaretlendirdi.
Korkmuyordu ama her şeyi kontrol etmek istiyordu. Odadaki ışıkları açıp kapattı. Her şey çalışıyordu. Çantasında getirdiği el fenerini kontrol etti. Elle çalışıyordu. Hareket enerjisi ile.
Kendinden emin adımlarla odada bulunan pencereye doğru yürüdü. Camı açtı ve temiz havayı içerisine çekti. Korkutucu herhangi bir şey göremiyordu. Yatağa doğru koşup üzerine atladı. Gayet rahat diye düşündü. Sadece odanın soluk renkleri için endişe duyuyordu. Çok yorgun olduğu için ya da odaya hücum eden güneş ışığından ötürü olduğunu düşünüyordu.
5 numaralı odada birer adet tek kişilik avangart türde koltuk, bir masa, duvara montelenmiş türlü bir televizyon, çocuklar için oyuncakların olduğu kutular vardı. Odayı boydan boya yeşil, desensiz ve kaliteli bir kilim kaplıyordu.
Yataktan bir anda doğrulmasının sebebi, duvardaki resimde gözüne çarpan tuhaflıktı. Ayvalar ve narlar o kadar canlı görünüyordu ki tablonun içerisinden yere düşecekmiş gibi duruyorlardı. Bu tablo odanın soluk renkleri içerisinde cap canlı duruyordu. Tabloya yaklaşınca her şeyin normal durduğunu fark etti. Beyninin ona oynadığı bir oyun olduğundan emindi. Çok fazla şartlanmış olabilirdi.
Yatağa tekrar geçtiğinde meyve resimlerinin tekrar canlanmış gibi görüneceğini düşünüyordu. O halde görseydi de bundan korkmayacaktı. Fakat hiçbir şey olmadı.
YORUMLAR
Bu gün sizin kitabınıza konu olan hikayeyi okuduğum günlerde bahsettiğim mekanı aramaya gittim. Mekanın önünde değişiklik olduğu için bulamıyormuşum meğer. İçeriye girdim, o da ne? Sizin kitabın canlı hali gibi bir cafe...
Olayı anlattım garson kıza, kitaptan söz ettim. Yazıyı okurken tam o mekanın açılma hazırlıkları ile karşılaşmamı ve size bahsetmemi. Çok ilgilendi kız, kahve ikram etmek istedi, teşekkür edip çıktım. Foto çekemedim zira her köşede oturan birileri vardı..Paylaşmak istedim...
Bu yazı dizinizi de takipteyim.
Timur KOHEN
Yazıya bir bölüm daha ekleyip (en fazla 2 bölüm daha olabilir) bitirmeyi planlıyorum.
İlerde bir gün üzüm bir romana da evirebilirim.