4
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
793
Okunma
“Bir temmuz sabahı hoş geldin gönül yurduma!”
Offff… neden geçmek bilmiyor zaman. Neden bu kadar uzuyor gece.
Nerdesin uykunun ruhumu okşayan dinginliği? Keşke saydığım koyunların
ülkemin ekonomisine bi katkısı olsaydı!
İlk defa güneş erkenden doğsun istiyorum. Neden bu kadar yavaşsınız diye,
duvar saatinin akrebi ve yelkovanıyla kavga edip, bütün hıncımı sigara
paketinden alıyorum.
İçimdeki huzursuzluluk kaybolur belki diyerek, birkaç mısra olsa da
Şiir yazmak geçiyor aklımdan. Gecenin kuş uçmaz kervan geçmez bir anında,
hiç adetim olmadığı halde, Türk kahvesi yapıp, fincanımı fala kapatıyorum.
Kendimce masallar anlatıp, kendimce yorumluyorum. Sonra diyorum ki;
Yarin yolculuk var be adam; daha ne giyeceğine bile karar vermedin.
iyi düşün! belki de acılarının başkenti yarın bir sürpriz yapacak sana!
İçimde ucu ucuna değmedik sancılar, tek tek açıyorum balkon camlarını.
Yüzünde; kıyısındaki ışıkların ışıltısı,
konu komşu akışıyla kadim dostum Kızılırmağın mahremine sığınıp,
cevap alamayacağımı bilsem de aldırış etmeden gece, ay ve yıldızlara
her halimi döküyorum onun sularına!
Uykuyla uyanıklık arası, bizim Cevahirin sesi çalınıyor kulaklarıma.
“haydi dostum, kalk ve yürü yoluna. Bırak öksüz hecelerini,
unut; şahları anlatan masalları, kim bilebilir ki yarın ne getirecek?..
Ve yolculuk
Ve sadece ülkemin değil acılarımın başkenti
Ve yine Cevahir
“Haydi son başkent hikâyeni anlatsana”
“ dur be dostum, arsızlık etme, daha yola bile çıkmadım
Her şeyin bir sırası var değil mi?
Cevahir çok kötüsün biliyor musun?
Ama gelincik yaprağına da kelebeklere de kıyamazsın bilirim!