- 395 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BİTMEYEN KİN & VİCDAN AZABI
BİTMEYEN KİN & VİCDAN AZABI
DİNMEYEN KİNE KARŞI SARSICI VİCDAN AZABI!
“İnsan hayatta istediğini yapamıyor, en çok bağlandığı yeri terk etmesi gerekiyor; fakat anılar kalıyor ve kayıp dostlar, aynadaki silik görüntüler gibi hep hatırlanıyor…”
Vincent Van Gogh
Güzel anılar, güzel filmlere benzer. Konuyu unutsanız bile başroldekileri unutamazsınız. Kimi insanlar, anı olarak devam etti hayatımızda ve bazı anılar hiç unutulmayacak.
Anıları, fotoğrafları, mesajları, mektupları yaktınız. Peki ya kafanızdakileri ve kalbinizdekileri atabilecek misiniz? Onları yakıp hiç bir şey yok gibi davranabilecek misiniz?
***
Şimdi öykümüze başlayalım.
Hüsnü, Sivaslı, çiçeğe burnunda dinamik bir delikanlı İnsanlara dostça, yardımsever ve hümanist yaklaşım gösterir. Bu tür davranışlarından dolayı seveni çoktur. Pırıl pırıl güler yüzü ve parlayan gözleriyle karşı cinsin ilgisini ve sevgisini çekmeyi başaran merhametli bir kimliğe sahiptir. Eli de gönlü de boldur.
Güzide’ye gönlü düşer. Güzide, Sinop doğumlu Beşikdüzü Kız Öğretmen Okulunda yatılı okuyan körpe ve güzel mi güzel bir kızdır! O yıllarda gönüllerde de sevda yeli püfür püfür eser.
Yıl 1957… Hüsnü ile Güzide bir şekilde tanışırlar. Sevgi, saf ve temiz yüreklerine olanca ağırlığıyla çöker! Birbirlerini gerçekten severler. Hüsnü, okulun çevresinde dolanır durur. Disipline dayalı yatılı okul öğrencisiyle bir türlü görüşemez. Ne ki kalplerdeki ateş sönmez ve korlandıkça korlanır!
Güzide okulunu bitirdikten sonra öğretmen olarak ataması yapılır. Hüsnü ile birlikteliklerinde bayağı yol da alırlar. Nasıl mı? Akıllardan geçen kadar, denebilir!
Hüsnü, Güzide’den habersiz onun annesiyle bir görüşme yapar. Anne Fadime: “Bizim dinimizden olursan, kızımı veririm.” Deme olumsuzluğunda bulunur. Hüsnü: “Ben de sizin dininizdenim. Müslüman’ım. Aksi söylenemez.” Dese de Fadime Ana, Nuh der, peygamber demez. Kızını veremeyeceğini kesin bir dille vurgular! Bir bakıma iki sevgilinin arasına kara kedi örneği girer.
Hüsnü, günlerce çok üzülür! Bu konudan Güzide’ye bilgi vermeme hatasını işler! Kendine gelemez. Gönül gücü kırılır! Araya soğukluk da girer. Bir süre görüşmeleri kesilir.
Hüsnü Bey’in becerilerine koşut buna dayalı liderlik ve temsil yeteneği vardır. Üstelik ekonomik durumu yerindedir. Sivas Spor kurucu başkanlığı, güreş, boks ve atletizm federasyonu başkanlığı, gibi görevleri yürütür. Konya’ya kız atletizm takımını götürmesi için görevlendirilir. Gidilir ve başarı elde edilerek dönülmek üzereyken yakını olan Candan Hanım: “Takımdaki Esra, yabancı değil, ilgilenmeni tavsiye ederim.” Fısıldamasında bulunur. Esra’nın yaklaşımı ve cana yakınlığı, Hüsnü’yü etkiler. Kırık kalbini onarmak pahasına ‘evet’ der ve onunla evliliği gerçekleşir. Zamanla dört tane başarılı evladı olur. Yıllar sonra Esra Hanım rahmetli olur. Belli süre geçer ve Naciye Hanım ile evlenir. Onunla da mutlu yaşantısı sürerken onu da bir kazada yitirir!
İlk göz ağrısı Güzide’yi bir türlü unutamaz. Onun evlendiğini öğrenince içi cız eder! Acılarıyla bir süre baş başa kalır. Sonrasında emekli banka müdürü Leyla Hanım ile evlilik yaparak mutlu günler geçirirler! Şansızlık bu ya, kanser illetinden onu da yitirir! Acı, acı üstüne çöreklenir!
Şimdilerde yaşı bayağı ilerlese de Güzide gözünden ve gönlünden bir türlü silinmez! Onun da eşi, Hakkın rahmetine kavuşur. Evlatları ile İstanbul’da yaşayan ilk göz ağrısına ulaşmak ister ama bir türlü başaramaz! Bir şekilde haber gönderir, Güzide’sinden olumsuz yanıt alır! Bu durum, onun için üzüntü kaynağı olarak sürer! Nasıl buluşup konuşacağının, kendisinden özür dileyeceğinin ve varlığını onun ayakları altına sereceğinin hülyasıyla yaşar.
Gerçek olan şudur: Hüsnü Bey, dinmeyen kine karşı &sarsıcı vicdan azabı çeker! Oysa üç günlük dünya… Gönül ister ki; güzide gerçeği öğrensin, kininden vazgeçsin ve Hüsnü’nün önerilerine ‘evet‘ desin… Oturup konuşulsun ve yıllar sonra olsa bile gerçekler ortaya çıksın, umudu ile bekler. Hatta ileri yaşlarına karşın onunla evliliği bile gerçekleştirmeyi gönlünden geçirir.
***
Yaş kaç olursa olsun ilk gençlik günleri ve ilk aşkı insanın gönlünden silinmez. Geçen çeyrek yüzyıla yaklaşan zaman diliminde yitenleri getirmek, kolay olmaz. Anılar ve umut, her zaman dipdiri durur. Hani bir şarkı var, sanırım anımsarsınız. Söz Mustafa Muslu’ya, müzik Özdemir Erdoğan’a ait…“Sönmez içimdeki volkan” o anlamlı çarpıcı sözler, dilde pelesenk, beyinde dürtü olur.
Shelley: “En tatlı şarkılar, en acı duyguları dile getirenlerdir.” Özdeyişiyle öykümüze dâhil olur. Şarkının sözleri, neler der, şöyle bir göz atalım. Hatta aygıttan şarkıyı da dinleyerek trajik duygularla baş başa kalalım, derim. Acaba siz ne düşünürsünüz?
“Doğanın kanunudur herkes kendine benzer
Gönüller değirmen bendine benzer
Bazen yıldız olur erişilmez kendine
Bazen de söndürülmüş kandile benzer.
Bazen gönül neşe dolar hüzünlü bir bakıştan
İçi yanar insanın görülmeyen akıştan
İşte o zaman hayat tozpembe güzeldir.
Sönmez içimdeki volkan ne yağmurdan ne kıştan
Sönmez içimdeki volkan ne yağmurdan ne kıştan
Bu ateş ki gönlüne düşmemiş olan varsa
Yaşadım der mi ki bin yıl yaşasa
Sevgi yüceltir kişiyi ruhuna can verir
Sonunda ızdırap çile de olsa
Bazen gönül neşe dolar hüzünlü bir bakıştan
İçi yanar insanın görülmeyen akıştan
İşte o zaman sendeyim, hayat tozpembe güzeldir.
Sönmez içimdeki volkan ne yağmurdan ne kıştan
Sönmez içimdeki volkan ne yağmurdan ne kıştan.”
“Yaranın yerini sorsalar gösteremezsin ama dinlediğin şarkılar ve türküler, gözleri kapalı bulur yarayı…”
*
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.