- 378 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SU KABAĞI
Su kabağıyla tanışmam çocukluk yıllarına dayanır.
Her sene olmasa bile arada Gediz’in ılıca kaplıcasına giderdik.Eski Gediz yoluyla.
Kömür kamyonlarıyla giderdik,ucuz olurdu.
Günler öncesi hazırlık yapılır.Eşyalar balya yapılırdı.Balyanın içinde yatacağımız yatak,minderler yastık kırılmayacak eşyaları korduk.
Yiyeceğimiz erzakları da götürürdük.O zamanlar buzdolabı yoktu.
Yol asfalt olmadığından bizim kamyonun geçen araçların çıkardıkları toz toprak üzerimizde olurdu.Aşağıya indiğimizde silkelendiğimizde tozlar uçuşurdu.
Abide’ye geldiğimizde bir heyecan kaplardı içimizde.Bir an evvel havuza dalmak düşüncemiz olurdu.
O zamanlar şimdiki gibi şişme plastik simitler can yelekleri yoktu.
İple bağlı su kabaklarımızı belimize bağlar öyle girerdik havuza.İpin belimizi acıtmasına bile bakmazdık.
Suyun havuza döküldüğü yüksek yerden kendimizi havuza atardık.
Sıcak gelirdi havuz serinlemek için kendimizi giriş kapısına atardık.serinleyince tekrar havuza.
Dıpparanın havuzu ne kadar soğuk ise buradaki havuzun suyu o kadar sıcaktı.
Bazen havuz yeni dolmuş olurdu.soğuk su da akardı çeşmeden ama soğutma yeterli olmazdı.Havuza giren olmazdı kenarında beklenir soğusun diye.Bazıları sabırsız olurdu girince havuza vücutları haşlanır kırmızı olurdu.
Günlerimizin bitmesini istemezdik çocukça.
Karakazan havuzunda yaşlılar hastalar olurdu.Suyuna ayağımızı zor sokardık.
Yaşlılar içinde otururlar nerelisinle başlar muhabbetleri sonra filanı tanır mısın ile devam ederdi.
Sudan çıkınca duş alırlar dinlenirler sonra çıkarlardı dışarıya..
Şimdi bakıyorum da usta eller su kabağından süs eşyaları gece lambaları boyayınca tanınmıyor su kabağı...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.