- 406 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Pasta dükkanındaki fare
Pencerenin önünde duruyordu. Gün batmak üzereydi. Pencereden giren ışık yüzünün çizgilerini yumuşatıyordu. Arkasını dönük halde:
-Hep ne istediğimi bilmemekle suçladım kendimi
dedi.
-Nasıl yani?
Elinde tuttuğu fincanın kenarından poşet çayın ipi sarkıyordu. Başını eğdi,diğer eliyle ipi tuttu, bir kaç kez fincanın içinde yukarı aşağı salladı. Başını tekrar gün batımına kaldırırken ipi fincanın dışına bıraktı:
-Nankör biri gibi hissettim hep. Pasta dükkanında yaşayan bir fare gibi. Şeker hastası bir fare... Daha çok krema ile zehirlenmek ya da başka bir dükkan ararken dehlizlerde kaybolup yok olmak arasında seçim yapamayan, mahrumiyet ile mahçubiyeti parmak hesabıyla yapamayan bir fare...
-Anlamıyorum... Ne faresi? Sen bugün iyi misin? Dün gece bir şey mi oldu?
-Hayır. Olmadı. Sıradan bir akşamdı. Ve sıradan bir gece...
-Seni üzecek bir şey mi söyledi?
Fincanı ağzına götürdü. Kabaran çay poşeti dudağına değdi. Midesi bulandı. İki adımda mutfak tezgahına ulaştı. Poşeti fincandan çıkarıp lavabonun içine attı.
-Hayır, yani öncekilerden farklı hiçbir şey demedi.
-Eee?
Tezgahtan uzaklaşmadan fincanı tekrar ağzına götürdü. Yine midesi bulanacak gibi hissetti. Fincanı tezgaha bıraktı. Ellerini birbiriyle temizler gibi ovaladı.
-Ben hep ne istediğimi bulmaya çalıştım. Ama dün...
Dün birlikte film izliyorduk. Ona baktım. Öyle baktım bir süre.
Cümlesi bittiğinde mutfak masasına çapraz konumda, sandalyeye tünemiş arkadaşının karşısına oturmuştu. Devam etti:
- Hep eksik ya da yanlış bir şey vardı. Arayıp bulmam gereken. Öyle hissettim. O an fark ettim, benim aramam gereken, benim ne istemediğimmiş aslında... Hiç böyle düşünmemiştim.
-Hamilelikten mi bilmem, bir garip konuşuyorsun. Kafanda ne var?
Gözlerini masa örtüsünden kaldırmadan devam etti:
-Onunla evlenmek istemiyorum.
-Sen delirdin mi? Adamla beş yıldır berabersin. Üstüne hamile kaldın. Ve sağır sultan bile hamileliğini biliyor. Bu ne şimdi?
Elini karnına götürdü. Yaklaşık beş aylık hamileydi. Karnındaki şişliği hafifçe okşadı.
-Onu seviyorum,ama yeterli değil. Bu bize yetmeyecek...
-Ne yetmeyecek? Kime yetmeyecek? Anlamıyorum... Fakir de değil ki herif. Kızım ben seni çözersem, doktora tezim için endişelenmeyeceğim.
- Bana ve kızıma... Ben... İster lüks düşkünü de, ister ilgi manyağı. Ben azına kanaat getirmek istemiyorum. Çözümsüzlük duymak istemiyorum... Üretilemeyen fikirler... Yapılamayan planlar ile ilgili serzenişler... Buna da şükür deyip vazgeçişler... Sanki, sanki ben dakikada bin kelime yazabilen bir daktiloyum ya da jet motorlu bir su aracı,Hubble teleskobunda bir mercek... Ama O... Çok iyi biri ama dünya diye bana yarattığı şey donmak üzere gibi hareketsiz, cansız...
-Ay şimdi çatlayacağım.Eeee?
Bir elini karnında tutarken öbür elini masanın üzeririne koydu. Parmağına büyük gelen tek taşını diğer parmakları ile çevirip tur attırdı.
-Onunla evlenirsem muhtemelen çok mutsuz olmayacağım. Herkes gibi yapıp aza tamah ederek yaşayabilir, onu sevip birlikte yaşlanıp ölebilirim.
-Herkes gibi...
-Evet herkes gibi. Ama şu karnımdaki şey. O ne olacak? Renkleri eksik bir dünya rehberiyle büyüyecek. Yolları fazla güvenlikli ve gri. Şikayet etme ama kabullenme, sızlanma ama devam etmeler görecek, kanıksayacak. Yaşamak bu zannedecek...
-Herkes gibi.
-Herkes gibi.
Masadan kalktı. Tekrar pencerenin önüne yürüdü. Göğün kızılı sönmek üzereydi. Arkadaşına sırtı dönük halde devam etti:
-Şimdi, yine o garip duygu var bende. Kararsız fare içimi kemiriyor.
Dün ona bakınca anladım. Sevmek böyle bir şeydi. Çoğalan ve hapseden. Ne istemediğimi bilmek de de kurtarmıyor beni...
Serpil Şen