- 425 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
KİMDİ O DANA SESLİ
KİMDİ O DANA SESLİ
Zamanı yaşarken insan, farkına varmıyor; fakat, bir bayram da, bir doğum gününde, bir düğünde, bir ayrılık veya kavuşmada aradan geçen ayları ya da yılları sayınca; ne kadar bir zaman geçtiğini anlıyoruz; hatta, “Bu kadar oldu mu?” diye sormaktan da kendimizi alamıyoruz.
Zamanın hızlı akışı bebeklikte, çocuklukta, ergenlik yıllarında, gençlikte, olgunlukta, emekliliğe adım atışta ve ihtiyarlıkta insana farklı gelir. Halbuki aynı hızla ve aynı gün ile geçer: Gençlikte yavaş geçiyor diye serzenişte bulunuruz, yaşlılıkta da “daha dün cuma idi; ne çabuk geldi bu cuma” hayıflanırız.
Üç beş kişinin kollarını açsa; kökünü kucaklamaya yetmeyecek olan tarihi koca çınarın altına oturmuş emeklilerin yanına selam vererek yaklaştım. İhtiyatlı bir tavırla gayet yavaş yavaş davranarak karşılarındaki sandalye üzerine koymuş oldukları boş çay bardaklarını alıp, masaya koydular. Kalın çerçeveli gözlüğü olan boş sandalyeyi gösterip “Buyurun!” dedi.
Sandalyeyi şöyle bir gözden geçirip elimle sağlam mı acaba diye kontrol ettim. Günde en az onbeş yirmi kişinin oturduğu sandalyenin çivileri gevşemiş olabilir, yahutta ayağının birisi boşluğa gelebilir. Bu ön kontrolü yapmadan üstüne oturursam maazallah un çuvalı gibi yere düşebilirim. Neyse, kazasız belasız besmele çekerek oturdum, çaktırmadan gövdemi bir sağa, bir sola salladım. Yani sizin anlayacağınız her şey yolundaydı.
Kahveci de geldi. Ağzını henüz “ne içersiniz” diye açmıştı ki arka sokaklardan bir gürültü patırtı koptu. Biz de “ne oluyor” yahu diye bu sesin geldiği tarafa baktık. Bir de ne görelim; önde kaçan bir kadın, ardında da oduncu değneğiyle onu kovalayan Çatlak Tarık bize doğru geliyorlardı. Karısı yanımızdan geçince Gök Süleyman ile ikimiz ayağa kalktık. Çatlak Tarık’ın önün kollarımızı açarak geçtik. Onu durdurmak istiyorduk. Elindeki sağlam oduncu değneğini bize doğru; “yolumdan çekilin!” der gibi salladı.
“Bana da mı sağdıç?” der demez havadaki eli yere doğru yoğurt kesesi gibi sallandı. Sonra Gök Süleyman ile koluna girerek; önce sakinleştirdik. Ardından da koca çınarın dibine düzgün taşlardan yapılmış olan sedirin üstüne oturttuk. Aradan birkaç dakika geçince bizim Çatlak Tarık için Kahveciye çay söyledik. Kahveci de:
“Şimdi ben ona tavşan kanı gibi bir ıhlamur yapayım da öfkesi geçsin, sinirleri yumuşasın” dedikten sonra yanımızdan ayrıldı.
“Ya Hu, sağdıç, hayırdır ne bu hal?” diye ona sorarken; çevrede toplanmış olan çocuklar;
“Baştan kokmuş balık, çatlak çatlak Tarık!” Deyip tempo tutuyorlardı. Kahveci o çocukların üzerlerine yürüyerek kovdu. Çocuklar beşer onar metre uzaklaştılar ve tempolu bağırmayı kestiler.
Sakinleşmiş olan Çatlak Tarık;
“Ben bu karıyı kıtır kıtır doğrayacağım” deyince:
“Hayırdır? Bu kadar seni öfkelendirecek ne yaptı Fatma? Aslında seni çok sever ve sayar” deyince; şöyle bir doğruldu, göğsünü kabartıp;
“Nasıl öfkelenmeyeyim? Bu sabah okuduğum ezanı beğenmemiş…”
“Mesele bu mu?”
Nasıl beğenmez? Benim gibi gür sesle ezan okuyan var mı?”
“Ya Hu, sen de yarın okumazsın olur biter.”
“Olur mu öyle şey sağdıç? Bugüne kadar ben o minareye boşuna mı çıktım?”
Bu arada ıhlamur ve çaylar geldi. Beş dakika çay içme molası verir gibi olduk. Sanki Tuzcuoğlu’nun develeri geçiyormuş gibi “tın tın” seslerini çıkararak şekerleri çay bardaklarımızı sesli bir şekilde karıştırarak erittik.
Ihlamuru bizim Çatlak Tarık içtikçe hafiften sinirleri yumuşadı, gevşedi.
Gök Süleyman işi at sevgisi ve merakı üzerine getirdi. Kör Nazmi’ye;
“Senin beygiri kime nallattın?” diye sordu.
Atların, eşeklerin nallanması derken; konu Keltepenin elmalarına geldi. Elma armut üzerine koyu bir konuşma olunca; köyün Ramazan Davulcusu olan Kırık Şakir geldi. Dalgın gibi bakıyordu. Ona da ne oldu diye sormadan; sanki büyük bir açıklama yapacak bir politikacı gibi;
“Ya Hu, kimdi o dana sesli ezan okuyan?”
Hepimiz donup kalmıştık. Artık ok yaydan çıkmıştı. Ortalık birden karışmadan Çatlak Tarık’ın sol kolundan tutarak yerinden kaldırıp, bizim eve doğru onunla birlikte yürümeye başladık. Yüz metreden fazla yürüdükten sonra Dükkanlar Ardına gelince, kendini silkeleyerek;
“Davulcu Kırık Şakir ne dedi? Ben anlayamadım!”
“Bakma sen ona” dedikten sonra aşağıdaki dörtlüğü tane tane okudum. Etkilenmişti. Tebessüm etti ve rahatça mahallesine geldik. Okuduğum dörtlüğün yazıldığı kağıdı ona verdim ve oradan Çayırlıktaki bağımın olduğu tarafa gittim.
“Naci Bey, ezelden aşığız bizler;
Ballar balı tatlı dili severiz.
Nice güzellikler gördü bu gözler
Bülbülü yar eden gülü severiz.
Halil GÜLEL
Düsseldorf / 21.07.2022
YORUMLAR
Tam, sabah kahvaltısı üstü okunacak eser... tamâmını okudum ve anladım.
Yazan Gönül güzel olunca, yanından geçen yel de meltem gibi eser.
Güzel Gönlüne sağlık, Üstâdım...
Sanatkâr Ruhlu İnsan olduğunu bir kere daha belgeledin.
Sağlıklı günler içinde mutlu ömrüne mutluluk katsın dilerim; Allah.
Hürmed ve Gönül Selâmımla...
kadiryeter61 Kadir Yeter. 22 TEMMU 2022 CUMÂ. TRABZON.
Halil GÜLEL
Sevgi ve selamlarımızla.