Yalnızlığa senfoni.
Tükenen insana...
Ve düşünen insan heykeline...
Biz, yutan eleman hükmündeki her şeye -maddeye- yenik düştük.
Bir mâruzatım var. Kalplerinizi dipsiz karanlıktan ve kararmaktan koruyun.
Dünyanın soyut kavramsal -sanal- âleminde bir takım oyunlar ve hesaplar tutmadı. Hiç tutmayacak. İstenç dışı eylemlerin sokağında çığlıkla yurüyor insanlar. Yürürken set çekiyorlar hatıralara. Acıdan ve mutsuzluktan ötürü yayılım gösteriyor narsistlik. Hassas yüreklere göre bir yer değil çığlıklı sokak. Bir insan seli içinde, kalbini bir müzik kutusu içinde gezdiriyor çocuklar, çocuk kalmayı başaranlar. O insan seliyle yaşamayı öğreniyor kalbim. Kalbim, umut sandalına koymuş hürrüyeti. Birlikte yaşamak istiyor kalbim. Kalbim, dua dua yakardığı zaman; hüzün kapısında günler eskitiyor zaman.
Demem o ki; ya tamamen içindeyiz flu şeylerin ya da büsbütün dışında. Büyük soru işaretleri cirit atıyor zihnimizde. Sesi öteki seslerden daha güçlü çıkan birisi kalkıyor. Bir heykel yaratıyor. Ve ona tapıyor. Diğerleri, onun bu yaptığına alkış tutuyor. Yetmiyor, peşinden gidiyor. Yetmiyor, göklere çıkartıyor onu. Kalbi hissetmiyor insanın. Oysa kalbi insana bir hediye olarak verildi. Kalbi insana, onu güzellikle saklaması için verildi. Kalbi insana, emanet olarak verildi. Emanat bir bedende atan, emanet bir kalp... Bunca kirli siyahı nasıl taşıyacak? Ben ki bir tek geceleri ve karıncaları siyah bilirdim. Rabbi, insanın emrine âmâde sunarken âlemi, Kapkara gecede; kapkara bir taşın üzerindeki kapkara karıncanın rızkını da gözetti.
Kendimizi öyle bir yere koyduk ki... Elle tutulmayan resimler, parseller ve para yüzünden... İliğimizi kemiriyorlar. Böyle bir ortamda şiir’in kumaşı da şarkılardaki tını kadar zedeleniyor. Her şey bohem ve varlık dışı bulunuyor, anlamsızlığın iki kapılı yakasında. Anlam dışı oluşumlar süratle yerleşiyor hayatın içine. Bir sızı oluyor yaşamak.
Öylece durup -aşk ve hüzün- diyemiyor insan. Şiirin kıyısına varamıyor tabiri yerinde ise. Elleri ve gözleri başka şeylerle dolu çünkü. Görüş alanında ihanetler, kayıplar ve hatta karışık bir zihin atlası var.
Hayatın içinden geçemedikçe ben, yollara küsmüş.. Kırgın... Telaş içinde... Neden böyle olduk? Biz neydik?
Madde, insanlığın konforu için maalesef temel yapı taşı oldu. İnsan bedeni tembelleşti. İnsanın ruhu kayboldu. İşte, kalbi yoran, budur. İnsana gözyaşı belki de bu sebepten verildi. Dünyadaki kasvetten ve hiçlik prangasından bir nebze uzaklaşmak adına gozyaşına sığındı insan. Böylece unutulmaya yüz tutan gerçekliği az da olsa hatırladı. Rüzgârı, tohumu, çiçekleri... Nicesini...
Sonra,
İnsana bir tek kendi kaldı bu âlemde. Benim hürriyetini isteyen kalbim ya susturacak bu kirli siyahı ya susturacak.
-Mahvash-
yirmibir temmuz ikibinyirmiiki / tekbaşına..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.