- 210 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
EN KÜÇÜK KÜÇÜREK HİKÂYE
EN KÜÇÜK KÜÇÜREK HİKÂYE
Yediğimizi içtiğimizi, gezdiğimizi tozduğumuzu, görüşüp buluştuğumuz arkadaşlarımızı, konuştuğumuz konuları hep sosyal medyada paylaşıyoruz. Her güne ayrı bir konu bulmak zorunda hissediyoruz kendimizi. En güzel konuların ertesi güne hükmü kalmıyor.
En boş paylaşımda bile illaki bir özlü söz okumuş oluyoruz. Kitap okuma oranı az olan ülkemde, hiç okumayan bile günde kaç deneme, hikâye, röportaj, haber okuyor, en çok da şiir.
Makale bilimsel yazı olduğu için, konusu sadece ilgi alanımızsa okuyoruz. Roman uzun olduğu için, sosyal medyada romanın en vurucu kısmını görüyoruz. Bu sayede tamamını okumasak da roman hakkında mâlûmât sahibi oluyoruz.
Tüketim çağındayız. Her şeyi baş döndürücü hızla tüketiyoruz. En güzel yazı da olsa daha onu hazmedip içselleştiremeden başka bir yazı okuyoruz. Üst üste okuduğumuz yazılar pasta katları gibi değişik tatlar bıraksa da gönlümüze, biz daha çok kısa yazıları tercih ediyoruz. Uzun yazıları okuyacak vaktimiz de sabrımız da pek yok.
Facebook uzun yazıları kabul etse de İnstagram’da da zaten çok uzun yazıları yazamıyoruz. Bu yüzden de en çok küçürek hikâye yetişiyor imdadımıza. Yani; kişi, yer, zaman, olay örgüsü ögelerini içinde barından ve mümkün olan en az kelimeyle yazılan hikâye.
Küçürek öykünün bence en küçüğü ve en zirvesi “Sandım.”dır. Dikkat edilir, üzerinde biraz durup düşünülürse kişi, yer, zaman ve olay örgüsünü içine alır, hatta hapseder, açıkça söylemez, alenen göstermez. Bu hikâye, o kadar nahif ve içlidir ki okuyan çözsün ister sırrı. Serim bölümü de düğüm bölümü de çözüm bölümü de insanın kendinde, hatıralarında, tecrübelerinde saklıdır. Bence herkesin vardır bir “Sandım.”lı küçürek hikâyesi.
Bir tek kelimeye sığan koskoca bir cümle “Sandım.” Her “Sandım”lı küçürek hikâyenin kişisi hatta kahramanı, kendidir. Zamanı, geçmiştir; ama geçmeyen bir geçmiş zaman. Duyulan, öğrenilen değil; bizzat görülen, kimse bilmese de kahramanın bildiği zamandır. Yer; kırık bir kalp, belki titreyen bir ses; belki de biraz sonra yağacak yağmurun habercisi, sisli ve bulutlu gözlerdir. Bazen insanın içine doğru akar sessizce, bazen gök gürültülüdür ve dışarıdan duyulur şiddeti, bazen de kelime olup kağıda dökülür damlalar. Olay örgüsü de bellidir: “Mai ve Siyah”! Serimde; sonsuz gökyüzü, mavi umutlar, pembe hayaller… Düğümde; boğazda düğümlenen kelimeler, kulakta çınlayan sesler, sürekli göz önünde dönen yüzler… Çözümde; kırgınlık, pişmanlık, tövbeler… Belki de insanın en çok kendi kendine kızmasıdır “Sandım.”lı cümle kurması. Yapısına göre basit bir kelimeden beklenmeyecek kadar yüce ve iç içe birleşik cümleler.
SANDIĞIM
Sandığımda sandığım çok şey var benim:
Uzun sandığım yollar,
Uzandığını sandığım kollar,
Yandığını sandığım ocaklar,
Açıldığını sandığım kucaklar,
Yakın sandığım uzaklar,
Gerçek sandığım tuzaklar…
Sandığımda sandığım çok şey var benim!
Bence hepimizin sandığında vardır bir “Sandım.”lı cümle. Yoksa da olmalı. Kendimizi ve etrafımızı tanımak için, sağlığımızı korumak için, zamanı kavramak için, olayları anlamak için, yerimizi bulmak için olmalı.
Halis muhlis Türkçe bir kelime olan “San” kelimesinin kökü, ortak köktür: Hem isim hem fiil kökü. Kim bilir, belki “san”dıklarımızla san kazanır, dünya ve ahireti ortak kök edip sandıkça sanlanırız.
Selametle…
HAMİYET SU KOPARTAN
18.07.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.