- 643 Okunma
- 5 Yorum
- 6 Beğeni
Lulu'ya Mektuplar (Yaş günü)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Geçtiğimiz günlerde zihnime düşen dizenin dediği gibi; Bugün yarın kırk yaşındayım Lulu. Düşünebiliyor musun kırk yaşındayım! Saçım sakalım kırklar meclisine benden önce teşrif etti, bu gün yarın ben de teşrif edeceğim.
Basamağın sonuncusu.
Hiç yaş günü kutlamadım Lulu. Bir büyüğüm, öteye intikal edenlerden bir büyüğüm şey demişti; Sen yeni bir yaşa girmiyorsun, yeni yaş sana giriyor! Mantıklı, düz bir bakış, analitik zeka ürünü. Hesabı tutulmuş bir sene ömründen gidiyor ve ömür testisi doluyor. Yaşadıkça ölmeye nefes alıyor, ölüme yürüyoruz, o sonsuz bilinmezlik içine düşüyoruz.
Ölüyoruz Lulu ölüyoruz!
Belki de yaşamı kutsal kılan ölümün kendisi. Ha, ne dersin? Tıpkı kötülük olmadan iyiliğin hiçbir anlam ifade etmediği gibi. Tıpkı sen olmadan benim anlamsızlığım, ben olmadan senin hiçsizliğin. Birbirini tamamlayan terazi kefeleri gibi yahut tahterevalli gibi. Tahterevalli daha eğlenceli. Terazi başlı başına hesap kitap matematik ve bilirsin rakamlar ile aramdaki husumeti.
Otur bakalım, birbirimizi tartalım. Birbirimize göğün yüzünden bakalım. Gök demiş iken Lulu; her ülkenin göğündeki bulutların ahlakı değişik sanki. Her ülke farklı farklı bulut kümelerine ev sahipliği yapıyor. Ya da bulutlar o ülkelerin ev sahibi... Tartmaya devam edelim birbirimizi, inelim kalkalım, çıkalım havalanalım sonra durulalım.
Uzanalım Lulu...
Çimenlere, zümrüt yeşili çimenlere uzanalım. Güneşin sıcak döküntüleri sırtımızı ısıtsın, yüzümüze değsin, gözlerimin rengi ışık tarlası olsun, rengi değişsin. Değişiyor evet. Hâlden hâle akar gibi gözlerim renk değiştiriyor. Senin gözlerin güneşe ürkek, yüzün mimik tarlası oluyor. Bulutun biri güneşi ardına alırsa gözlerin dünya gözü görmeye başlıyor. Hazır gölgeli dünya gözü ile bakıyorsun, bulutlara bak ve bana resimler çiz onlardan. Bir masal anlat bana gökyüzü uçsuzluğunda. Umulur ki kirpiklerim düşer, ölümün üvey çocuğunun izinden gider, rüya aleminde ütopik bir şehirde gözlerimi açarım.
Her şey istimlâk edilmiş Lulu.
Her yer istimlâk edilmiş.
Ruhlar ve eşyalar, şiirler, şarkılar, ninniler, arzuların üzerinden kapital silindir geçmiş, imitasyon bir ürün kalabalığı gibiyiz.
Kendimden yola çıkıp dosdoğru yol üzerine kalamıyorum. Münferit istikamet üzerinde duramıyorum. Annem ve karım dünya dertlerini önemsememek gerektiğini söylüyor. Yanılıyorlar Lulu. İnsan bu arz üstünde derdi kadar vardır. Pekâlâ veladetimin sene i devriyesini toplumla insanla pekiştireceğim. Kalbimin kimliği yoktur, ruhum Tibetli bir gezginin ruhu ile ikiz, bedenimden müteşekkil değilim.
Doğum günüme daha var Lulu. Ben Ekim çocuğuyum. Ezelim Eylül hüznü, ahirim Kasım Aşkı. Daha var yeni yaşın bana girmesine Lulu. Daha var.
Uzattım Lulu. Biliyorum. Ekim’de kendime doğum günü hediyesi alacaktım ama gidişat iç açıcı değil. Dünya denilen bu gezegenden çocuğum olmuş gibi sevindirecek bir hediye ama mukadderat. Kader kısmet... Bu iki abla Nasip Ağabeyi çok üzüyorlar Lulu ve laf aramızda birkaç lisan bilsem o adette onlara söverim!
Ne ise;
Kendince kal, kimseciklere benzeme.
YORUMLAR
Tüm içtenliğimle tebrik ederim değerli hocam.
Eşsiz bir sunumdu yürekleri ihya eden
Sonsuz içten selam saygımla
Orhan KANZA
Lulu'ya mektup... özlenen, beklenen mektuptu...
Yerle gök arasını gergefine nakışlayan bir mektup. Spontan, samimi ve içten bir yürek sesi, kanımca....
Etikilenmemek mümkün değil: kah düşündüren, hüzünlendiren ; kah uykudan uyandıraan bir gök gürlemesi gibiydi anlatılan. İnkar edemem güldüm de... Fakat bu trajedinin komik yanına olan bir gülüş; hani çaresiz kalırsınız ya...
Sonra, kırk yaş, dedim; kırk yaş nedir ki... Oysa dünya ayaklarının altındadır o yaşla haşır neşir olmak üzere olan bir insanın. Belki de Lulu gayri ihtiyari gülümsüyordur bu siteme...
Lulu bilse ki o yaşın benim yaşıma uzaklığı dünyayla Saturnus arasındaki mesafe gibi, eminim işte o vakit bana çok acıyacaktır...
Ve ben Lulu'yu bilmem, ama , mektuptaki
"Her yer istimlâk edilmiş.
Ruhlar ve eşyalar, şiirler, şarkılar, ninniler, arzuların üzerinden kapital silindir geçmiş, imitasyon bir ürün kalabalığı gibiyiz." tahlilini, mızrak gibi kalbime saplanmış hissettim; çünkü çok doğru.
Peki ne yapmalı?
Tibetli gezgin gibi bakmak ve yaşamak; yine de en iyisi gibi geliyor bana...
Tayanç üstadımın da yorumunda dediği gibi, ben de her zamanki gibi; "bir nebze" düşünerek ayrılıyorum sayfanızdan...
Dilerim Lulu'ya bir dahaki mektubunuzu geciktirmezsiniz, Hocam.
"Kendince kal, kimseciklere benzeme." temennilerimle.
Çok saygı ve selamlar olsun.