Dört Yapraklı Yonca
Sırt üstü uzandığı çimenlerin kokusunu iyice içine çekerken altında ezilen naneler burnunun açılmasına yardımcı oluyor. Muhtemelen saçlarının arasında bir sürü böcek dolaşıyor fakat pek de umrunda olmuyor. En azından şimdilik. Gökyüzüne bakıyor sonra. Masmavi... Bulutlar bugün dinlenmeye karar vermiş. Ortalıkta yoklar. Kurbağaların sesi geliyor. Bana yaklaşmadıkları sürece sıkıntı yok diye düşünüyor içinden. Gölün kenarındaki armut ağacından yayılan mis gibi kokular akasyaların kokusunu bastırıyor. Ellerini çimenlerde gezdirirken iki parmağı arasında kocaman bir şey hissediyor. Bunca bitki arasında kendini belli edecek kadar büyük olan bir şey. O kadar üşeniyor ki, çok zor bir işmiş gibi doğrultuyor vücudunu. Elinin altındakine bakınca devasa bir yonca görüyor. Hem de dört yapraklı. Önce koparmakla koparmamak arasında kalıyor. Fakat sonra birdaha bulamayabileceği geliyor aklına. O kadar ama o kadar mutlu oluyor ki... Hızla koparıyor yoncayı. İyi de şimdi ne yapacak? Dileğini nasıl dilemesi gerekiyor? Bugüne kadar çevresinden duyduklarına göre sadece bulması yetiyor fakat ya yetmezse? Bulduğu servet değerindeki bitkinin gücüne ve şansına o kadar inanıyor ki, boşa gitsin istemiyor. Yoncayı dikkatlice cebine koyuyor ve arkasındaki ağacın dalından sarkan salıncağa oturuyor. Tamı tamına dört gün geçiriyor bu salıncakta. Hayatının en uzun dört günü... Her detayı düşünüyor, tüm hayatını süzgeçten geçiriyor ve sonunda bir karar veriyor. Annesini en son ne zaman gördüğünü düşünüp hatırlayamıyor ve bunun sonucunda onu tekrar görmek istediğini fark ediyor. Yoncayı dünyanın en değerli ve kırılgan şeyiymiş gibi tutarak cebinden çıkarıyor. Dört gündür orada olmasına rağmen çürümemiş olmasına şaşırıyor fakat bunu çok da önemsemiyor. Yoncayı iki avucunun arasında tutarken gözlerini kapatıyor ve kalbinin en derinlerinden gelen hislerle birkaç kez sesli, birkaç kez sessiz şekilde dileğini iletiyor. Gözlerini açtığında yoncanın yapraklarının teker teker koptuğunu görüyor. Kopan yapraklar nazikçe süzülerek gökyüzüne yükseliyor ve orada kelebeklerle birleşiyor. Bu ikili muhteşem bir ahenk ile dans etmeye başlıyor ve sonra ışıklar, sesler, kokular, hepsi birbirine karışıyor. Gittikçe büyüyen parıltı gözlerini kırpıştırmasına sebep oluyor ve etraf bulanıklaşıyor...
Kadın gözlerine inanamayarak bağırmaya başladı; "UYANDI! DOKTOR, UYANDI!" Doktor koşarak odaya girdi ve duyduklarını idrak etmeye çalıştı. Yattığı yerden etrafa anlamsız bakışlar atan hastaya baktı. Herkes adeta donakalmıştı. Bu bir mucizeydi. Açıkçası kimsenin umudu yoktu, annesi dışında. Kadının umutları boşa çıkmamıştı. Dört yıldır komadaki evladına kavuşmuş, yoncanın görevi burada sona ermişti...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.