yazı
nasıl tiksinç kulpuyla duruyor fincan. kıyafetlerini karıştırıyor şarkını hatırlıyor uğultunu dolduruyorsun. ağır tokmaklarıyla diziliyor gök. ağzın hep o yüzsüzlüğün ortasında ışıklı kabinini kemiriyor.
bir kuş eksildim beni biçimsiz çömleklere işleyecekler. boncukların arkasında çok da seçilemeyen söğüde yatkınlığım usulünce anlatılmayacak.
burayı suların arasında tarif ettiler mercandan bir şeydim. sokak kedisiyle birlikte yürüdüm. yükselip iniyorduk ışıklarımız ve neşeli kabinimiz vardı. çanlarla birlikte siliniyordu bulutlar başka bir cümleyi tamamlamak daha anlamlıydı. fransızca oda, şekilli doğranan masa, pötikare gülüş... bir şeye benzetecek kadar uzun baktım duvara.
boşluğun atları yoktu uçucu damarlarını gördüm yine de bir yere oturtmaya çalıştım az önceyi. seslerin arasında yakalamaya çalıştığım serince şeyler var tarif edemediğim solungaçlar saydamlık. nasıl kodladığımı unuttuğun adım. hiçbir şey onaylanır değil. yine de katılığını yitirdi ağaçlar. sepetlerini dolduran kadınların geldiği yere döndüm köpüklerin arasında çekildi evler.