- 655 Okunma
- 8 Yorum
- 8 Beğeni
Ayakkabı boyacısı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Park sorunuyla karşılaştığım için şehir merkezine dolmuşlarla çıkmıştım. Niyetim Öğle namazını Ulucamide kıldıktan sonra bu şehri şöyle gönlümce gezmek,daha sonrada akşam için çiçek ve çikolata yaptırmaktı.
Camiye girdiğimde kürsüde hoca efendi vaaz veriyordu. Anladığım kadarıyla vaazın konusu ana ve babaya itaatti. Günlerden Cuma olduğundan camii hınca hınç dolmuştu. En arkada da hanımlara ayrılan yeride hanımlar doldurmuştu.
Namazdan çıktığımızda dışarıda ahmak ıslatan dedikleri şekilde yağmur yağıyordu. Böyle hafif yağışlı havalarda yürümek ten hoşlanıyordum.
Camii nin ön kapısından çıkıp,havuzun yanından alt geçitten caddenin karşısına geçecektim. Caddeye çıktığımda yağmur biraz daha hızlanmıştı. Dükkanların önünden ,bu şehri tekrar yaşamak istercesine yavaş yavaş yürüyordum
Setbaşı köprüsünü geçince hemen sağdaki bizim gençliğimizde “Mahvel” denilen kahvehane,çay bahçesini görünce bahçeden içeri girip bahçede şemsiye altında bir masaya oturdum. Biraz sonra gelen garson"Beyim ıslanmayasın,istersen içeri geçsen?" "Yok şefim.. ıslanmam. Yıllar sonra bu şehrin yağmurunu soğuğunu trafiğini ve keşmekeşini özlemişim. Sen bana bir çay verirmisin?" "Hemen beyim!"
Çayımı yudumlarken yan tarafımda akan Setbaşı deresinin şırıltısını bile özlediğimi hissettim. Ben bu şekilde etrafı seyrederken "Boyayalım mı abi ?" Kafamı çevirdiğimde 10-12 yaşlarında bir çocuk derme çatma boya sandığı, elinde oturmak için tuttuğu boş yağ tenekesiyle çekingen dikiliyordu. "Gel delikanlı... İyi oldu bende ayakkabılarımı boyatacaktım. İyiki geldin."
Çocuk sırtındaki boya sandığını yere koyarken garson geldi "Kaç defa kovuyoruz gene mantar gibi bitiyorlar..." garson lafını bitirmeden " Şefim ben çağırdım.. sakıncası yoksa..." "yok beyim.. sizce sakıncası yoksa tamam" çocuk sandığını yere koymuş koltuğunun altındaki oturağıyla ayakta korkulu gözlerle bakıyordu. "Hadi delikanlı sen de işini yap"
Çocuk sandığın ayak konacak yerine ayakkabımı yerleştirdikten sonra ,boyanın çoraplarıma ve pantolonuma zarar vermemesi için ayakkabı ile çoraplar arasına iki tarafa da kartondan kestiği parçaları sıkıştırdı. Sandıktan çıkardığı eldivenleri eline geçirip önce ayakkabımın çamurlarını bir bezle temizledikten sonra boyama işine geçti.
Birden yıllar yıllar öncesindeki anılarım gözümün önünde canlandı:
Dedemin bir oğlu birde kızı olmuş. Aralarında 13 ay varmış. Daha sonra bir kızı daha olmuş ama kalbi delik doğan küçük halam 9 ay yaşamış. Dedem babamın okuması için çok uğraşmış ama liseden sonra babam hayata atılmış. Bir devlet dairesinde memurluk yapmaya başlamış. Halamda liseden sonra bir banka müdürüyle evlenip ev hanımı olmuş. Halamda eniştemde dünya tatlısı insanlardı. Babam evlendikten sonra annem ben doğarken vefat etmiş. Babamda annemin acısına dayanamayıp kalp krizi sonucu ,ben 2 yaşındayken vefat etmiş. Ninemde akciğer kanserinden vefat edince Beni dedemle halam büyüttü. Dedemi hem dede hemde baba bilirdim. Eniştemi ise baba bilirdim. Halam,canım halamda benim annemdi. Annem olsaydı bana ancak onun kadar şefkat ve sevgi verirdi.
Halamın bir kızı ve bir oğlu oldu. Beni kendi çocuklarından hiç ayırmadılar. Dedem de ben liseye başladıktan hemen sonra hakkın rahmetine kavuştu. Halamlarda beni yanlarına aldılar beraber oturmaya başladık. Her ne kadar eniştem karşı çıktıysa da ben çabamla bulduğum burslarla okumaya devam ettim. Liseyi bitirdikten sonra üniversite imtihanlarını ilk onda kazandım. Allah razı olsun eniştem kuzenlerimle birlikte beni de kursa göndermişti. Üniversitede çok istediğim bölüme, Tıp fakültesine girmiştim. Burslu okuyordum ama eniştemler her türlü ihtiyaçlarımı teklifsiz karşılıyorlardı. Tatillerde ve boş zamanlarımda özel hastane veya özel polikinliklerde gece nöbete kalan personelle kalıp,tansiyon ve ateş ölçüyor,serum bağlıyor harçlığımı çıkarıyordum.
Fakülteyi ilk üçte bitirdim. Uzmanlık sınavına girip Genel Cerrah adayı olarak fakültede asistan olarak işe başladım. Kısa zamanda hocamın baş asistanı oldum.
Yanlız kaldığım zamanlarda rahmetli dedemin bana anlattıkları hep kafamın içinden geçiyordu:
Küçük halam yukarıda belirttiğim gibi kalbi delik doğmuş. Bir ay sonrada 40 derecenin üzerinde ateşlenmiş. Dedem tanıdığı çocuk doktoruna götürmüş. Ateşi düşürmüşler. Doktor,halamın kalbinde üfürüm olduğunu,böyle hastaların en çok 18 yaşına kadar yaşayabileceğini söylemiş. Dedem nineme bunu söylememiş. Halam çok sık hastalanmaya başlamış. O zamanlar devlet memurları, ilaçları alıyorlarmış daha sonra faturalar karşılığı ödeme yapılıyormuş. Bir keresinde halamı doktora yetiştirmek için ninemin teki kaybolmuş küpesini satıp parasıya halamı arabayla hastaneye yetiştirmiş. İlaçları çok pahalıymış. Rahmetli dedem de boş zamanlarında bir sandık edinerek ayakkabı boyacılığı yapmaya başlamış. Bazı arkadaşları amirine “Boyacılık yapıyor “diye şikayet etmiş. müdürü çağırınca olayı anlatmış. Müdürü,”Seni başka işe sokalım boş zamanlarında orada çalış” deyince dedem “Müdürüm,kızımın ne zaman hastalanacağı belli değil. Çevreden ayrılmadan oralarda çalışıyorum. Bir şey olduğunda hemen yetişiyorum” demiş.”Müdürüm sizde sık sık izin aldığımı biliyorsunuz” deyince müdürü “Haklısın oğlum. Senin için sakınca yoksa gerisini bana bırak hadi bak işine” demiş. Allah razı olsun müdürü çok iyi bir adammış. Dedem istemesede “ Önemli değil ileride halin vaktin düzelince bakarız çaresine hele kızımız bir iyileşsin” deyip gerektiğinde sözde borç para veriyormuş.
Rahmetli dedem gece kahvehanelerde boşta olduğu zamanlarda da caddenin köşesinde ayakkabı boyacılığı yapmış. Onu tanıyanlar halini bildiklerinden dedemi gözetirlermiş.
Bir Aralık günü halam yine rahatsızlanmış hastaneye götürmüşler ama eve cenazesi gelmiş. Allah rahmet eylesin nur içinde yatsın. Amiiin…
Rahmetli dedem bir gün bana:” Bak oğlum ne olursan ol,ne yaparsan yap her zaman fakirlere düşkünlere iki elin kanda olsa karşılık beklemeden yardım edeceğine dair bana söz ver “ deyince “ Tamam dedeciğim bunu hiç aklımdan çıkarmayacağım inan bana.” “Tamam evlat sana inanıyorum ve güveniyorum “dediğinde gözlerinden akan yaşlar bembeyaz sakallarını ıslatıyordu.
Uzmanlık sınavımı başarıyla verip Genel cerrah olarak göreve başladım. Bu arada kuzenlerimden biri Makine mühendisi diğeride eczacı oldu.
Halama ve enişteme olan sevgi saygım arttı eksilmedi. Bana ihtiyaçları olduğunda iki elim kanda olsa yanlarındaydım.
Eniştemin bir seferinde bağırsağı düğümlenmiş haberim olur olmaz koştum. Ameliyatını ben yaptım. Ayılınca bana yeniden hayat verdin deyince,onun ellerine sarılarak,”Eniştem bu duruma geldiysem bunda en büyük pay halacığımın ve senindir. Enişte ben sizin hakkınızı ne yapsam ödeyemem.” “Hadi oradan çocuk. Yine başladın, ödenecek hiç bir hak yok... hepsi sonuna kadar helaldir hadi oğlum diğer hastalarına meşgul ol bana fazla torpil yapma”. “Tamam enişteciğim ben yine buralardayım.”
Kuzenlerimin çocuklarını sünnet etmekte bana nasip oldu.
Halam şimdi tutturdu illaki seni gözlerim görürken evlendireceğim diye. Kurtulamadım. İşte hem bu şehri gönlümce dolaşayım hemde akşama kız istemeye gideceğimizden çiçek tir çikolatadır alayım diye çıkmıştım.
Aynı hastanede göz doktoru olarak çalışan bir bayan için gideceğiz. Halama ve kuzenlerime doktor hanımın sözde haberi olmadan onları görüştürdüm. Halam ve kuzenlerim beğendi. Ben zaten dünden beğendim. Hayırlısıyla inşallah..
“Abi bitti !”
Ayakkabılarımı boyayan çocuğun Abi bitti demesiyle hayal dünyasından uyandım.
“Aferin delikanlı güzel olmuş. Okula gidiyormusun?” “ Evet abi boş zamanlarımda da bu işi yapıyorum”. “Dersler nasıl?” “Takdir alıyorum abi .”
Başını okşayarak “Aferin oğlum okumaktan fayda var oku.”
Ayağa kalktı boya sandığını omuzuna, oturak olarak kullandığı boş tenekeyi de koltuğunun altına sıkıştırmış bekliyordu. Cebimden bir yüz lira çıkardım uzattım. “Abi bozuk yok ! .” “Oğlum ben sana üstünü ver diye vermedim. Bunu abinden sana okul için bir yardım olarak kabul et” dedim.
Çocuk bahçeden çıktı Setbaşı köprüsünde kalabalığa karışıp gözden kayboldu.
Bende yavaş yavaş "Mahvel"den çıkarken yağmur dinmiş güneş bulutların arasından yüzünü göstermeye başlamıştı.
O kadar hafiflemiştim ki artık gönül huzuruyla çiçekçi ye ve çikolatacıya gidebilirdim.
Kamil ERBİL
YORUMLAR
Heyecanla günün bu güzel yazısını okudum. Karşılıksız iyilik insana iyi geliyor. Kutlarım kaleminizi saygılarımla