- 289 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EĞİTİMDE ÖDÜL CEZA DENGESİ
]EĞİTİMDE ÖDÜL CEZA DENGESİ
Geçmiş eğitim kurumlarında dayak iyi bir eğitim yolu olarak görülüyordu. Oysa Hz. Peygamberin sisteminde dayağa yer yoktu. Eğitimi özendirmeyen, bunu beceremeyen, bu konuda kafa yormayan düzenlerde dayak en kolay başvurulan eğitim vasıtası ceza aracı olarak görülmüştür.
Osmanlıda amin alaylarının yerin ve önemini bilmeyen nesilleriz biz. Şimdi biz o güne dair yazılan anılarda görebiliyoruz. Yahya kemal bu konuda bize epey bilgi aktarıyor. Bu anlatılanları gördükçe eğitimin felsefesinin bugünkünden tamamen farklı olduğunu anlıyoruz. Eğitime ilk başlayan çocuğa yapılan bu merasim onu eğitimin aşk neferi yapmakta, bu merasimle başlayan öğrenim tam bir aşk ve şevkle yapılmakta, ömür boyu zevk alınan bir meşgale haline getirilmektedir.
Oysa bu gün eğitime başlayan çocuk evden ayrılmanın acısıyla, soğuk okul koridorlarında hapishaneye tıkılmakta, alınan bu ilk intiba ömür boyu onu kovalamaktadır. O halde yapılması gereken nedir? Eğitime başlayışı bir şenlik havasıyla özel bir merasim içinde yapmak, onu bir şenliğe dönüştürmektir.
Bu ilk olumlu intibaının bir ömür sürmesi sağlanacak, eğitim sıkıcı, nefret edilen bir eylem değil, zevk alınan bir hobi haline gelmekteydi. Bu öğrenciyi eğitimin nesnesi değil, öznesi haline getirmekte, öğrenciye nesne değil birey muamelesini öngörmektedir.
Ayrıca eğitimi kitlesel değil bireysel hale getirmek zorunludur. Kitlesel eğitim insan bireyini yok etmekte, farklılıkları inkar etmekte, kişi benliğini ve yeteneklerini yok saymaktadırlar. Bir sınıfa tıkılan öğrenci kesimi Pavlov’un köpekleri gibi öğrenmeye mecbur kılınmakta, zevksiz ve renksiz, sıkıcı ve azap haline gelen eğitim baştan yararsız hale gelmekte, amacından sapmakta, tam aksi bir istikamete dönmektedir.
Bu kitlesel, baskıcı ve zoraki eğitimde ödül ve ceza dengesi iyi kurulamamakta, cezada aşırıya gidilerek kaba kuvvete varılmaktadır. Ödül verilmeye kalkıldığında evrensel kriterler bulunamamakta, ödülle hissi ve yanlı olarak dağıtılmakta, amacından sapmaktadır.
Öğrenci neyi niçin öğrendiğini bilmemekte, amaç kısmı hiçbir zaman inandırıcı olmamakta, eğitim temelsiz muallak bir bina halinde kalmaktadır.
Ayrıca eğitimde teori pratik dengesi iyi kurulamamakta, öğrenci dimağları bilgi deposu olarak habire doldurulmaktadır. Bu da öğrencileri değişik yollara itmekte, kopya devreye bir kurtarıcı olarak girmektedir.
Hayattan ve olaylardan kopuk eğitim, öğrenciyi hayatta kendine bir yer edinemeyen, bir iş sahibi olmak için torpil arayan bireylere dönüştürmektedir. Hayatla barışık olmayan birey kendisiyle de savaşa girmekte, çevresine ve kendisine zararlı bir birey ortaya çıkmaktadır. Uyuşturucu kullanımı ve çevresine düşman bir kitle böyle oluşmakta, vatana millete yararlı insan yetiştirme yerine zararlı ve düşman bireyler ve onların oluşturduğu kitleler meydana gelmektedir.
Bu da maksatlı iç ve dış mihraklar için tahrik edilecek sürülerin oluşmasına yol açmaktadır. En ufak bir fırsatta bu kitleler maniple dilmekte, ne yaptığını bilmeyen bu sürüler toplum ve devlet için ihanet sayılabilecek eylemlere bu eğitim sistemi sayesinde sevk edilebilmektedir.
Bu sistemde devlet kendi düşmanını yetiştirmekte, kendi bindiği dalı kesmekte, kendi kendine kurşun sıkmaktadır. Yapılması gereken eğitimin yeni bir anlayışla revizyonudur.
Ahmet Kemal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.