- 421 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AHMET MİTHAT EFENDİ / “FELÂTUN BEY İLE RÂKIM EFENDİ” (MAKALE)
“Yazar ve yarattığı roman kahramanı arasındaki benzerlikler”
YAŞAR YILTAN
Yazarların yaşamlarına etki eden olayları, ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, tam olarak belirlemek kolay değildir. Ancak, yazarların eserlerinden yola çıkarak birtakım sonuçlar alınabilir.
Yazılan şeyler, asla hiçbir şeyi tam olarak anlatamaz. Romanlardaki kurgulanmış olaylar, gerçekte yaşanmış olaylar olabildiği gibi, yazarın kendi kafasında canlandırdığı olaylar da olabilir. Gerçekte yaşanmışsa, bu da değişik biçimde yazarın karşısına çıkabilir. Bu olayları yazarın kendisi yaşadığı gibi, bir başkasının başından da geçmiş olabilir. Yazar bir başkasının başından geçmişler olanları, bizzat onu yaşayan kişinin ağzından dinlediği gibi, bir başkasının ağzından da öğrenebilir. Sonra da yazar bunları öyküleştirir.
Yine romanın temel öğelerinden olan kişiler ve mekânlar da aynı şekilde gerçek de olabilir kurgulanmış da. Neyin gerçeklerden alındığı ancak araştırmalar sonucunda ortaya çıkar.
Kimi yazarlar yazdıkları romanlarının birinde kendi yaşamlarına oldukça fazla yer verirken, kimileri yaşamlarının sadece bir dönemlerini yansıtır. Kimi yazarlarsa, yine romanlarının birinde roman kahramanına kendi karakter özelliklerini verir.
Bunları anlamak için, yazar ile yazdığı romanın kahramanını karşılaştırmak gerekir.
Bu yazıda, bu konuda incelenen yazar Ahmet Mithat Efendi; roman kahramanı ise “Felâtun Bey ile Râkım Efendi” adlı eserdeki “Râkım Efendi”dir.
Yazar Ahmet Mithat Efendi ile “Felâtun Bey ile Râkım Efendi” adlı romanın kahramanı “Râkım Efendi” birçok yönden birbirine oldukça fazla benzemektedirler.
AHMET MİTHAT EFENDİ VE “FELÂTUN BEY İLE RÂKIM EFENDİ”
İncelenen kitap, Ahmet Mithat Efendi’nin “Felâtun Bey ile Râkım Efendi”adlı eseridir. Akvaryum Yayınevi tarafından Ekim-2007’de l.Baskı olarak yayınlanmıştır. Kitap 199 sayfadır.
Özellikle mukayese edilerek yararlanılan diğer kitaplar şunlardır:
1. XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Çağlayan Kitabevi,
4.Baskı, 637 Sayfa, 1976 İstanbul
2. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi-Nihat Sâmi Banarlı, Milli Eğitim Basımevi 1971
İstanbul
AHMET MİTHAT EFENDİ
Gazeteci, hikaye ve roman yazarı olan Ahmet Mithat Efendi, 1844 yılında İstanbul’da Tophane’de dünyaya geldi. Asıl adı Ahmet’tir. Babasını (Bezci Süleyman Ağa) çok küçük yaşta kaybeden Ahmet’in çocukluk yılları maddi zorluklar içinde, fakirlikle geçti. 1857’de Mısır Çarşısı’nda bir attarın yanına çırak olarak verildi. Bu çarşı ve çıraklık hayatı 1861’e kadar devam etti. Bu sırada geceleri serbest saatlerinde, çarşı esnafından Hacı İbrahim Efendi’den okuma yazma öğrendi. Daha sonra Galata’da bir yabancıdan Fransızcaya öğrenmeye başladı. Mithad Paşa dairesine bağlı bulunan ağabeysi Hafız İbrahim, 1861 yılında aileyi Niş’e aldırınca, Niş Rüştiyesine girdi. 1864’de buradan mezun oldu. Aynı yıl Rusçuk’a giderek ağabeysinin delaletiyle Tuna Vilayeti Mektubi Kalemi’ne girdi. Buradaki çalışmalarında gösterdiği başarı ile Mithad Paşa’nın alaka ve takdirini kazandı. Paşa ona kendi adını verdi. Daire müdürü Odyan Efendi ile bir Bulgar hocadan ders alarak Fransızcasını ilerletti. Aynı zamanda Tuna gazetesine yazılar yazdı. 1866’da mühendis
tercümanı olarak Sofya’ya gitti. Sonra Rusçuk’a tekrar döndü. Dönüşte ölçüsüz bir sefahat hayatına atılan genç Mithat bu yüzden ağabeysiyle bozuşarak onun evini terk etti (1867). Kalem’deki vazifesinden ayrılıp hayatını tapu defterleri kopya ederek kazandı. Bu sırada Şakir Paşa’yla tanıştı ve onunla dost oldu. 1869’da Mithad Paşa ile birlikte Bağdat’a gitti. Vilayet matbaası ve resmi vilayet gazetesi “Zevra”nın müdürlüğünü yaptı. İlk kitabı olan “Hace-i Evvel” adlı ders kitabını burada yazdı. 1871’de ağabeyi ölünce İstanbul’a döndü. Tahtakale’de kendi evinde kurduğu küçük bir matbaada dizgi, tashih ve dağıtım işlerini aile fertleriyle birlikte yapan Ahmet Mithat, bu tarihten sonra hayatını yazarlığa vakfetti. “Basiret” gazetesinde yazılar yazdı. Bu sırada bir süre “Ceride-i Askeriye”de başyazarlık yaptı. Bu yıllardaki yoğun çalışması nedeniyle ona “yazı makinesi” adı verildi. “Devir” ve “Bedir” adlı iki gazete çıkardı. Gazeteler kapatılınca “Dağarcık” ve “Kırkanbar” adlı dergileri çıkardı. Bu dergilerde çıkan yazıları nedeniyle Namık Kemal, Ebüzziya Tevfik gibi yazarlarla birlikte sürgüne gönderildi. Ahmet Mithat üç yıl Rodos’ta sürgün olarak kaldı ve 1876 yılındaki afla birlikte İstanbul’a döndü. 1877’de Takvim-i Vakayi gazetesi ve Devlet Matbaası müdürlükleri yaptı. Yine bu yıl Tercüman-ı Hakikat adlı gazeteyi çıkardı. Bundan sonraki hayatında siyasi yazılar yazmadığı gibi yönetimle de iyi geçindi. Bu nedenle devlet kademelerinde yöneticilikler yaptı.1908 İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra emekliye ayrıldı, buna karşılık Darülfünun, Darülmuallimat gibi yerlerde ders verdi. 1912 yılında Darüşşafaka’da ders vermek için kaldığı bir gece, görevinin başında iken vefat etti.
“FELÂTUN BEY İLE RÂKIM EFENDİ” ADLI ESER
Doğu-Batı çatışmasının işlendiği, Batılılaşmanın yanlış anlaşılmasının vurgulandığı “Felâtun Bey ile Râkım Efendi” adlı romanın kahramanlarından biri Felâtun Bey, diğeri ise Râkım Efendi’dir. Felâtun Bey ile Râkım Efendi kültürleri ve aile yaşantıları bakımından birbirlerinden oldukça farklı yetişen kişilerdir. Felâtun Bey alafranga meraklısı biri olduğu gibi mirasyedidir de. Felâtun Bey gibi Hariciye Kalemi’ne devam eden Râkım Efendi ise alnının teri ile para kazanmaktadır. Tophane’de doğan, küçük yaşta babasını, daha sonra da annesini kaybeden Râkım Efendi, dadısı Fedai Kalfa ile yaşamaktadır. Râkım, evlenmesini istediği Fedai Kalfa’ya yoldaş olsun diye, tesadüfen bir Çerkez’in yanında gördüğü bir kızı, yüz altına esirciden satın alır. Fedai Kalfa, kızın adını Canan koyar. Râkım, Canan’a okuma yazma öğretir. Bu sırada Râkım, Hariciye Kalemi’ndeki görevinden ayrılır, bundan sonra Fransızca öğrenip kitap tercüme etmeye ve gazetelere yazı yazmaya başlar. Râkım’ın kalbini kazanmak isteyen ancak Râkım ile Canan arasındaki muhabbeti görünce dost kalmayı yeğleyen Yozefino, Canan’a Fransızca öğretir ve piyano dersi verir. Bu sırada Felâtun Bey ise Polini adlı bir kadına gönlünü kaptırmış, servetini tüketmektedir. Felâtun Beyin de tanıdığı Râkım Efendi bir İngiliz ailesinin Can ve Margrit adlı kızlarına Türkçe ve Fransızca dersleri vermeye başlar. Bir süre sonra ders verdiği bu kızlar, gönüllerini Râkım’a kaptırırlar. Can aşkından yataklara düşer. Mr. Ziklas, kızıyla evlenirse Râkım’a üç yüz bin İngiliz lirası teklif ederse de, dürüst bir kişiliği olan Râkım bu teklifi kabul etmez. Bu sırada sevdiği kadın Polini uğruna ve kumar nedeniyle babasından kalma tüm servetini kaybeden Felâtun Bey, Akdeniz adalarından birine mutasarrıf olarak gider. Mr.Ziklas’ın hasta olan büyük kızı Can iyileşir ve bir süre sonra kardeşi Margrit gibi o da evlenir. Râkım Efendi ise Canan ile evlenir, evlendiği gün de metresi Yozefino’dan nur topu gibi bir oğlu olur.
RÂKIM EFENDİ
Râkım Efendi daha bir yaşındayken babası ölmüştür. Babası onlara eski bir evden başka hiçbir şey bırakmadığı için çocukluğu yoksulluk içinde geçmiştir. Ama Râkım Efendi çok çalışkandır, çalışmaktan yorulmaz. Bu nedenle yazar ona “iş makinesi” adını vermiştir. Râkım Efendi dürüsttür de aynı zamanda; Mr. Ziklas, kızıyla evlenirse Râkım’a üç yüz bin İngiliz lirası teklif ettiğinde bunu kabul etmemiştir. Paragözlü biri de değildir. Herkes onu beğenir ve sever: Ders verdiği İngiliz kızları Can ve Margrit; metresi Yozefino; cariye olarak satın aldığı ama daha sonra evlendiği Canan; dadısı Arap Kalfa; hatta kıskanan, zaman zaman onu aşağılamaya çalışan Felâtun Bey. Hepsi onu çok sever. Adeta kalıplaşmış bir ahlak timsalidir.
“Râkım Efendi hesaplı adamdır. Adı bile bu manaya gelir. Fakat kelimenin bir başka manası vardır. Aynı zamanda yazan adamdır. Bu hesap para üzerine kurulur. Küçük bütçe ve çerçevesi içinde saadet, alâyişsiz, oturaklı yaşayış, memnun, müreffeh ve hiçbir huzursuzluğa yer vermeyen bir hayat! Hiçbir felsefe ve içtimai huzursuzluğu bu kitapta göremezsiniz. Râkım Efendi’nin uykusuz tek gecesi yoktur, ne de yanlış adımı.” (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Sayfa: 458)
AHMET MİTHAT EFENDİ İLE ROMAN KAHRAMANI RÂKIM EFENDİ’NİN BENZER YÖNLERİ:
1. DOĞDUKLARI YERLER:Her ikisi de İstanbul’da Tophane çevresinde doğmuş büyümüşlerdir.
“Rakım Efendi dediğimiz çocuk, eski Tophane kavaslarından birinin oğlu olup bundan yirmi dört sene evvel, babası öldüğünde annesinin elinde bir yaşında yetim olarak doğmuştu.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi-Sayfa:19)
2. AİLELERİNİN EKONOMİK DURUMLARI: Babasını çok küçük yaşta kaybeden Ahmet Mithat Efendi’nin çocukluk yılları maddi zorluklar içinde, fakirlikle geçmiştir. Bu nedenle 1857’de Mısır Çarşısı’nda bir attarın yanına verilmiştir. Bu çarşı ve çıraklık hayatı 1861 yılına kadar sürmüştür. Ağabeysi Hafız İbrahim onları yanına alır.1871’de Basra mutasarrıfı olan ağabeysinin ölümü ile kalabalık ailenin bütün yükü onun omuzlarına yüklenir. İstanbul’a döner. Tahtakale’deki evinin altına küçük bir matbaa kurarak kendi kitaplarını basmaya başladı. (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Sayfa: 447)
Râkım Efendi’nin de durumu aynıdır: “Râkım Efendi dediğimiz çocuk, eski Tophane kavaslarından birisinin oğlu olup bundan yirmi dört sene evvel, babası öldüğünde annesinin elinde bir yaşında yetim olarak kalmıştı. Bir kavas, evladına ne bırakabilir? Bizim Râkım Efendi’nin babası ise Salıpazarı tarafında üç odalı bir çürük kümes ve bir de Arap cariyenin dışında hemen hiçbir şey bırakmamıştı.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:19)
3. KENDİ KENDİLERİNİ YETİŞTİRMELERİ: Ahmet Mithat Efendi, daha küçük yaşta Mısır Çarşısı’nda bir attarın yanına çırak olarak verildi. Burada çalışırken, bir yandan okuma yazma bir yandan da Fransızca öğrendi. “1857’de Mısır Çarşısı’nda bir attarın yanına çırak verildi. Bu çarşı ve çıraklık hayatı 1861 yılına kadar sürer. Bu sırada, geceleri serbest saatlerinde, çarşı esnafından Hacı İbrahim Efendi’den evine giderek okuma yazma öğrenir. Daha sonra Galata’da bir yabancıdan Fransızcaya başlar.” (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Sayfa: 445)
Râkım Efendi de kendi kendini yetiştirmiştir: “Sabahleyin Süleymaniye’ye medreseye gidip saat dörtte oradan çıktıktan sonra Hariciye Kalemi’ne, sonra Kalem’de aldığı Fransızca dersine takviye ile beraber bunda bir kat daha ileriye gitmek için Galata’da bir hekime giderek akşam saat on birde (eski saate göre) evine gelir. Yemekten sonra Kazancılar Mahallesinden Beyoğlu’na çıkıp yine Hariciye Kalemi’ne giderek orada arkadaşı olan Bir Ermeni’ye Türkçe okutmak ve bu hizmete karşılık onun birçok Fransızca kitaplarını karıştırmak ile gününü geçiren bir çocuğa paranın ne gereği kalır.
Hatta cumaları bile Râkım, ismi geçen arkadaşının kütüphanesinden çıkmazdı. O kadar ki, ev halkı Râkım’a tam olarak güvendikleri için Pazar günleri Hariciye Kalemi de tatil olduğundan Râkım yine arkadaşının evine gider, eğer o gün ailecek bir yere gidilecek ise Râkım’ı kütüphane odasına kaparlar, öyle giderlerdi.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:20-21)
“Kendi isteği ve dadısının sevk ve teşviki sayesinde Arabi’den sarf ve nahiv ve bundan başka Dört Kitap’ı açıklamalarıyla beraber iyice öğrendi. Hele mantık konusunu, son doğrulamalarına kadar çok iyi şekilde öğrendi. Hadis ilmi ve tefsirde oldukça pay kazandı. Fıkhı bile gözden geçirdi.”(Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:20-21)
4. HER ALANDA BİLGİ SAHİBİ OLMALARI: “Ahmet Mithat Efendi, alfabe kitaplarından başlayarak, tarih, coğrafya, kimya, biyoloji, iktisat, hukuk, dil ve edebiyat gibi birçok alanda yazılar yazmıştır. O tam manasıyla popüler ve ansiklopedik bir yazardır. Tüm bunları da halkı bilgilendirmek için yazmıştır. (Resimli Türk Edebiyatı Tarihi-Nihat Sami Banarlı, Sayfa: 965)
Râkım Efendi de, Ahmet Mithat Efendi gibi tüm alanlarda bilgi sahibidir: “Galata’daki dostundan fizik, kimya, Teşrih-i Menafü’l Aza’yı iyice öğrenip, Beyoğlu’ndaki Ermeni dostunun kütüphanesinden de coğrafya, tarih, hukuk ve devletler hukukuna dair gereğinden fazla bilgi topladı.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:21)
5. ÇALIŞKANLIKLARI: Ahmet Mithat Efendi çok çalışkan bir kişiliğe sahiptir. Öyle ki, öldüğünde bile görevi başındaydı.
Râkım Efendi de Ahmet Mithat Efendi gibi çalışkandır: “Aman bu çocuk ne kadar çalışıyordu! Hani ya ‘gece gündüz çalışıyor’ derler ya!.. İşte gece gündüz gerçekten bu idi.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:20)
6. AYNI İŞİ YAPMALARI: Ahmet Mithat Efendi, gazeteci, hikaye ve roman yazarıdır. Ayrıca tiyatro eseri de yazmıştır.
Râkım Efendi de aynıdır: “Polini: Bravo!..Gazeteci misin, efendi?
Râkım: Her şey!..Ufak tefek roman yazar, tiyatro yapar, gazeteye yazı yazan bir işçiyim.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:101)
7. HESAP KİTAP (ÇARŞI) ADAMI OLMALARI: Ahmet Mithat Efendi bir esnaf zihniyeti içerisindedir. “Asıl olan zihniyetse huzurunu arayan esnaf zihniyetidir. Mithat Efendi kurduğu, işlemesini ve devamını istediği matbaasıyla esnaftı… Çarşı Ahmet Mithat Efendi için sığındığı yerdi.” (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Sayfa: 457-458)
Râkım Efendi’de de aynı esnaf anlayışı vardır: Hangi işte para kazanacaksa o işi yapar. “Râkım Efendi hesaplı adamdır. Adı bile bu manaya gelir. Fakat kelimenin bir başka manası vardır. Aynı zamanda yazan adamdır. Bu hesap para üzerine kurulur. Küçük bütçe ve çerçevesi içinde saadet, alâyişsiz, oturaklı yaşayış, memnun, müreffeh ve hiçbir huzursuzluğa yer vermeyen bir hayat! Hiçbir felsefe ve içtimai huzursuzluğu bu kitapta göremezsiniz. Râkım Efendi’nin uykusuz tek gecesi yoktur, ne de yanlış adımı.” (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Sayfa: 458)
8. HARİCİYE KALEMİ’NDE ÇALIŞMALARI VE AYRILMALARI: Hem Ahmet Mithat Efendi, hem Râkım Efendi bir süre Hariciye Kalemi’nde çalışmışlar, sonra da ayrılmışlardır:
Ahmet Mithat Efendi yirmi yaşlarında Hariciye Kalemi’ne girer: “(Ahmet Mithat) 1864’de mezun olur. Aynı yıl Rusçuk’a giderek, ağabeysinin delaletiyle, Tuna Vilayeti Mektubi Kalemine girer. 1865’de yüz kuruş aylıkla Kalem’in müsevvitlerindendir.”… “1867.Kalemdeki vazifesinden ayrılıp hayatını tapu defterleri kopye ederek kazanır.” (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Sayfa: 447)
Râkım Efendi yirmi yaşında Kalem’e girer: “O zamana kadar Kalem’den almış olduğu maaş yüz elliye kadar çıkmış idiyse de, yirmi yaşında bir Hariciye Kalemi görevlisi için bu paranın para bile demek olmadığını herkesçe kabul edilir.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:21-22)… “O kadar ki Râkım, haftada iki lira kadar paranın aralıksız gelmekte olduğunu görünce, Hariciye Kalemi’ni en kısa sürede bırakmak zorunda kaldı.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:24)
9. SEFAHAT HAYATLARI: Ahmet Mithat Efendi yirmi üç yaşında sefih bir hayat yaşamıştır: “Rusçuk’a geri çağrılır. Dönüşte ölçüsüz bir sefahat hayatına atılan genç Mithat bu yüzden ağabeysiyle bozuşarak onun evini terk eder (1867)” (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Sayfa: 446)
“Onun gençliğinde bilhassa Rusçuk’ta kendini sefahate kaptırarak geçirdiği bir ruh buhranı uzun sürmemiş ve Mithat Efendi kendini çalışmaya vermek suretiyle ruhunun hissi baskılarından kurtulabilmiştir.” (Resimli Türk Edebiyatı Tarihi-Nihat Sami Banarlı, Sayfa: 965)
Ahmet Mithat Efendi, bu dönemini bu eserinde Râkım Efendi’ye de yaşatmıştır: Râkım Efendi de aynı yaşlarda Canan’la evlenmeden önce Yozefino’yu kendine metres tutmuştur:
“Yozefino: Yok ama şaka etmiyorum. Beni kendine adeta bir metres gibi mi tanıyacaksın?” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:78)
“Râkım: ‘Beni bir metres gibi tanıma, dost gibi tanı’ demediniz mi?
Yozefino: Evet öyle demiştim.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:95)
“İşte bir de altı ay sonra Rakım’ın Yozefino’nun kucağına nur topu gibi bir erkek çocuk kundağını koyma şerefiyle o sadık dostu da memnun etmiş olduğunu…” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:199)
10. YABANCI DİL BİLMELERİ: Her ikisi de Arapça, Farsça ve Fransızca biliyor.
Fransızca bilmeleri: Ahmet Mithat Efendi, on yedi yaşındayken Fransızca öğrenmek için ders almaya başlar: “Galata’da bir yabancıdan Fransızcaya başlar.”…”Daire müdürü Odyan Efendi ile bir Bulgar hocadan ders alarak Fransızcasını ilerletir.” (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Sayfa: 445)
Ahmet Mithat Efendi’nin farsça öğrenmesi: “Yarı meczup Muhammed Can Muattar adında bir İranlı entelektüel vardır.” (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Sayfa: 447) “Serseri fakat kuvvetli bir şark mütefekkiri ile tanışmış ve ondan Farisi ile birlikte dinlerin felsefesini ve mukayesesini öğrenmiştir.” (Resimli Türk Edebiyatı Tarihi-Nihat Sami Banarlı, Sayfa: 964)
Râkım Efendi’nin Arapça bilmesi: “Kendi isteği ve dadısının sevk ve teşviki sayesinde Arabi’den sarf ve nahiv ve bundan başka Dört Kitap’ı açıklamalarıyla beraber iyice öğrendi…”(Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:21)
Râkım Efendi’nin Farsça bilmesi: “Farsçadan; Gülistan, Baharistan, Bostan, Pendname-i Attar, Hafız ve Sâib’i tamamladıktan başka parçalarını bile ezberledi.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:21)
Râkım Efendi’nin Fransızca bilmesi: “Fransızcaya gelince: Tüm inceliklerini öğrendi.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:21) “Sabahleyin Süleymaniye’ye medreseye gidip saat dörtte oradan çıktıktan sonra Hariciye Kalemi’ne, sonra Kalem’de aldığı Fransızca dersine takviye ile beraber bunda bir kat daha ileriye gitmek için Galata’da bir hekime giderek akşam saat on birde evine gelir.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:20)
Râkım Efendi, Mister Ziklas’ın kızlarına Hafız’dan gazeller okuyordu, hem de Farsçadan: “Hafız’ın, ismi geçen gazelini kendilerine verdikten sonra, her ders sonunda rica minnet Hafız’ın şiir kitabından birkaç gazel daha okuturlar ve en beğendikleri beyitleri tercümeleriyle beraber defterlerine kaydederlerdi.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:140)
11. MÜZİK: Müzik, Ahmet Mithat Efendi’nin ev halleri içinde önemli bir yer tutmaktaydı. “Mithat Efendi’nin hayatında bu Şakir Paşa’nın ve ilk tanıdığı gece misafir kaldığı evinin, aslen Rumanyalı olan ve keman çalan karısının mühim tesiri vardır. Denebilir ki Midhat Paşa’dan sonra en önemli kapıyı ‘hem asker, hem şair, hem filozof’ diye takdim edilen Şakir Paşa açmıştır. Romanlarındaki ev, okur yazar kadın, musikiye ayrılan saatler, hülasa bütün bir ehli hayat zevki ve ferdi hayat fikri ‘Menfa’da kısaca anlatılan bu gecenin tesiridir..” (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Sayfa: 446)
Râkım Efendi’de müzik ev halleri içinde önemli bir yer tutar. Râkım Efendi eserde üç ev içinde bulunmuş bulunan ve bunların üçünde de müzikle iç içe olmuştur. Birincisi kendi evinde Canan’ın piyano öğrenmesi, çalması ve şarkı söylemesi; ikincisi Mister Ziklas’ın evine kızlarına her Türkçe dersi vermeye gittiğinde kızların piyano çalmaları ve şarkı söylemeleri; üçüncü ie, Yozefino’nun evine gittiğinde, Yozefino’nun gitar çalması ve şarkı söylemesi.
Mister Ziklas’ın evi: “Matmazeller (Can ve Margrit) bize biraz mızıka çalarlar, birkaç şarkı söylerler demiş olduğundan, Râkım teşekkürle beraber kalıp, kızlar da ikisi birlikte piyano başına oturarak dört elle çalmaya başladılar… Râkım bir köşeye dayanmış can kulağıyla dinliyordu. Birkaç hava alafranga çalıp, birkaç da şarkı söyledikten sonra o zamanlar pek moda olan ‘Ey sabâ, esme nigârım uykuda’ şarkısını, piyano ile çalmaya başlayınca Râkım’ın duyguları gıcıklanmaya başladı.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:56-57)
Yozefino’nun evinde:
“Odanın bir tarafında piyano vardı. Râkım’ın gözlerini piyanodan ayıramadığını Yozefino fark eder.
Yozefino: Size gitar çalsam, birkaç da romans denilen şarkılardan söylesem memnun olmaz mısınız?” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:62)
Râkım’ın evinde Canan’ın piyano çalması:
“…Canan piyano başına geçip en iyi bildiği havaları güzelce çalmaya başladı. Râkım o zamana kadar Canan’ın enikonu piyano çaldığına rastlamamış olduğu için bu sanattaki ustalığını çok iyi buldu.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:117)
12. TAKMA ADLARI: Ahmet Mithat Efendi’ye verilen “yazı makinesi” denmiştir. “’Yazı makinesi’ diye şöhret aldırılmış değil miyiz ya?”(Haydut Montari- Ahmet Mithat, önsöz Sayfa:3)
Bu ad Ahmet Mithat Efendi’nin hoşuna gitmiş olmalı ki, Râkım Efendi’ye de benzer adı kendisi vermiştir.
Bu eserde Râkım Efendi için “iş makinesi” adı verilmiştir: “Herif iş makinesi” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi-Sayfa:28)
13. FİLOZOFLUKLARI: Ahmet Mithat Efendi’ye filozof deniyordu: “Ahmet Mithat Efendi muasırları arasında feylesof tanınırdı. İzzet-i nefsini okşayan bu unvana kendisi de inanmıştı.” (Resimli Türk Edebiyatı Tarihi-Nihat Sami Banarlı, Sayfa: 966)
Râkım Efendi de kendisinin filozof olduğuna inanmıştı: “Polini: O le le! O o!.. Bu efendi zaten filozof imiş ya!.. Felâtun adını buna vermeliydi…” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:101)
“Felâtun: Bizim filozof Râkım yine hikmetten dem vurmaya başladı…” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:104)
14. BABACAN KİŞİLİKLERİ: Ahmet Mithat Efendi babacan bir kişiliğe sahiptir. Bu nedenle tüm okuyucularını eğitmeyi düşünür, onlara sahip çıkar: “…ilk okuyucudan ayrılmaz. İhtiras ve temayülleri onun ihtiras ve temayülleridir. Babacan, elinden geldiği kadar namuslu, nefsine ait hürriyetlerden hiç feda etmemek şartıyla evcimen,hep aynı adamdır.” (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Sayfa: 456)
Râkım Efendi de aynıdır; herkesin yardımına koşar. “Râkım’ın babaca sözlerini birer birer ret için deliller, senetler dahi bulup bunları ortaya sürmüştür.” (Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Sayfa:138)
SONUÇ: Yazar Ahmet Mithat Efendi ile “Felâtun Bey ile Râkım Efendi” adlı romanının kahramanı “Râkım Efendi” aynı kişidir.
Kısaca, yazarlar kitaplarının birinde bir roman/öykü kahramanına kendi yaşamlarındaki bir olayı yaşattırırlar, ya da o kahramana kendi karakter özelliklerini verirler.
KAYNAKÇA
1. “Felâtun Bey ile Râkım Efendi”-Ahmet Mithat Efendi, Akvaryum Yayınevi, l.Baskı, 199
Sayfa, Ekim 2007 İstanbul
2. XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi- Ahmet Hamdi Tanpınar, Çağlayan Kitabevi, 4.Baskı,
637 Sayfa, 1976 İstanbul
3. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi-Nihat Sâmi Banarlı, Milli Eğitim Basımevi 1971 İstanbul
4. “Haydud Montari”-Ahmet Mithat, Kırkanbar Matbaası, l.Baskı, 276 Sayfa, 1305(1888),
Dersaadet (İstanbul)
5. Büyük LAROUSSE Milliyet Gazetecilik, 1992 İstanbul
6. Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lûgat- Ferit Devellioğlu, Doğuş Matbaası, 1970 Ankara
7. İslam Ansiklopedisi- MEB Devlet Kitapları,1997 Eskişehir
8. “Kavgalarım”-Hüseyin Cahit Yalçın
NOT: 2010 yılında ALANYA’DA DÜZENLENEN KIBATEK SEMPOZYUMUNDA SUNUMU YAPILDI
YAŞAR YILTAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.