- 217 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ölçüm Kur'an diyenden isbat iste.on Kur'an çıkar ortaya...
Ölçüm Kur’an diyenden isbat iste.on Kur’an çıkar ortaya...
Kilise İznik konseyi ile dörde indirdi incili...bizim de bir İznik konseyine ihtiyacımız var...Ölçümüz esmanın suduru olmalı...çünkü esbabı belli esmanın sudurunun...yani deneyler tecrübeler hikayeler iştişareler uzmanlıklar...araştırmalar analizler...
Evet...Ölçüm Kur’an diyenden isbat iste.esmanın suduru ölçüm diyenden de deney,tecrübe ve hikayeleri isbata kullansın...İnan o fikre bu şartla aynel yakin decesine erişmenin yolu bu...Taklidi değildi hz İbrahimin inancı...aynel yakin derecesindeydi her inandığı bilgi...
İşte ayet..."Gece olup karanlık basınca bir yıldız görmüş de budur Rabbim demişti. Fakat yıldız battı mı demişti ki: Ben batanları sevmem..."her an seninle olmayana ilah deme...hz.İbrahimin sünneti bu...Evet..ekmeli aramak hz İbrahimin sünnetidir...İnan o fikre bu şartla...deccale hadimlikten ancak böyle kurtulursun Nemrudların ateşinden kokmazsın bu inançla ancak...Hz İbrahimin sünetiyle...bu hakkın der bu hz İbrahim kıssası bize...inandığın halde keramet iste mürşidinden...
Evet...Allah Eş-şekurdur...Şükredeni sever El Hakimdir hikmetli iş yapanı sever .fetva üreteni hüküm üreteni .çözüm arayanı sever...
Evet...Ümmet için Esma ile fetva üretmek çözüm üretmekle görevli elzem ve hikmetlidir..Hüküm Allaha ait deme yanılanı affeder Hakim Allah
evet...Günah işlenmesin der beşer ama tevbe olmaz günah işlenmezse.ve müslüman mağlub olmasın isteriz ama El-Galib sıfatlı Allah.hz İbrahim olsan ümmetin güçlü değilse adl sıfatı sudur eder ...zafer Nemrudun olur...Sabret nemruda değilse ahiret zaferini de kaçırırsın...hz İbrahimin sünnetindendir ateşten korkmamak...ama günümün mürşidleri korktu...
Mezheb savunucusu olma...mezhebi anla ...ölçün esmanın suduru olsun ...tefsir de fıkıh da ölçün olmasın der Hz İbrahimin sünneti...ekmeli ara der...esmanın sahibi ekmel...Allah ekmel...ekmelleşen esma terazisinde gramajlı olan kamil mürşiddir...hz İbrahim bile eksik mürşiddir der Kur’an hz İbrahim kıssası ile ekmel mürşid peygamberimiz ...bu varlığın ibu cematin bu caminin imamı peygamber efendimiz der yaşanmışlıklar hikayeler tecrübeler deneyler imtihanlar ...Allah deney yapar imtihan eder sen de dene...tecrübe et...her şehadetliyi kardeş sanma...Allahın sünnetidir denemek tecrübe etmek araştırmak...sen de bu sünnete sığın der hz Kur’an bize...
Allah Vafidir...vefalıyı sever...ecdadını rahmetle an ama esmanın sudurunu öğretmek amacıyla Osmanlıyı analiz etmeliyiz...hele son iki asrı...hatalarla dolu o iki asır...esmanın sudurunu ölçü seç hz Ademden beri yaşanmışlığı analiz et...Kur’anı hz İbrahim gibi deneyle tecrübeyle anla ...aynel yakine eriştir Kur’an öğretilerini...içkinin yaşama etkilerini öğrenen içkiden kaçar...aynel yakin iman hikayelerle deneyle elde edilir ancak hz İbrahim örnek bize bu konuda...
Ölçün esmanın suduru olsun yaşanmışlıklar olsun deney tecrübe olsun...Müşridler hz İbrahim bile olsa eksiktir dedi Kur’an bize...Ezberletilen dini nesh edelim...Nesh haktır...(Rad/39)değişmezler esmadır...esma ise değiştirir...Domuz eti helal olur ölmeyecek kadar yenilir...esma canı önceler...
Esmanın suduru öyle bir deredirki...suları cennete akar...Namazın secde halin mürşidin esmanın suduru yaşanmışlıkların öğretileri olsun...80 ihtilalinde gördük ki günümün mürşidleri hz İbrahim gibi cesur değiller Nemrudun ateşine karşı...Nemrud kim mi Nükler silahı olanlar...
Size (sorularla İslamiyetten bir nakil yapayım )İşte şu sorular da ölçüm esmanın suduru demeyi farz görev kılıyor bize...Hz İbrahimin kıssaları da...yaşanmışlıkların öğretilerine kıymet ver inan der bize...Kim hz İbrahimi seçmezki mürşidliğe İmam hz Muhammetse üçler yediler kırklar içindedir yeri hz İbrahimin hz Musanın hz İsanın...bu varlık bir cami bir cemaat...bir imamı var ve bir var edeni...
Evet...Esmanın suduruna dayandırdığın her fikir... görüş...iddia ... inanç olmayı hakkediyor...hz İbrahim deney yaptı.hediye bu Allahtan deney imkanı bir hediyedir...deney hz İbrahimin sünnetindendir...deney iste keramet ve mucize bir tecrübedir...Tecrübeye dayanmayanı yalancı saymaya hakkımız var Kur’ana göre ...hz İbrahim üzerinden bu hak ifade edildi Kur’anda...Mücüze keramet tecrübedir...Tecrübeye dayanan fikri
- Bir televizyon programında, Hz. İbrahim’in mucizelerinden kuşların diriltilmesi ile ilgili Bakara 260. ayette geçen dört kuşun, parçalanarak öldürülmediği, dolayısıyla bu mucizeyi yanlış anladığımız iddia edildi. Şöyle ki:
- 4 kuşun, ayrı ayrı tepelere konulup çağrılmasını, Hz. İbrahim’in kendine alıştırmasından dolayı kendisine geldiğini ve kuşların parçalaması gibi bir hadisenin olmadığını söylüyor.
- Tefsirlere (Elmalı, Bilmen) baktım biraz muğlak anlatım var. Ama kuşların parçalandığını kelime olarak söylüyorlar. Kelime olarak meallerde de benzer durum söz konusu.. Sorum şu:
- Arapça kaidelere göre kuşlar parçalanmış mıdır, parçalanmamış mıdır?
- Kur’an’da geçen Peygamberlere verilen mucizeleri hadislerden ve başka kaynak olmadan sadece Kur’an’ın anlattığı çerçevede anlayıp, mucizelerinin olmadığı yönünde ve sembolik bir biçimde yorumlayabilir miyiz?
- Hz. İbrahim’in mucizeleri ile ilgili Kur’ân’dan başka kaynaklarda bilgi var mı?
- Kur’anî çerçevede baktığımızda, Kur’an’da maddî anlamda peygamberlere verilen bir mucize yok mu?
- Açık bir mucize olsa bile, bu mucizenin zikredilmesi bizim imanımıza (gözümüzle görmedikten sonra) bir etkisi var mıdır?
- Mu’cize sadece kafirlere ani ve defi olarak gösterildiğinden dolayı mı Kur’an da üstü kapalı ve muğlak bir tarzda geçiyor?
Cevap 1:
- Ayette konumuzla ilgili olan kelime “SUR” (hünne) dir.
a) Bu kelime, iki manaya gelir. Biri: Meyil ettirmek, yöneltmek. Biri de: Parçalamak.
Bu ayette, Arap dil bilgisinin kaynağı sayılan meşhur iki merkezden biri olan Kûfe ekolü alimlerine göre bu kelime daha çok “meyil ettirmek” manasına gelir. Basra ekolü alimlerine göre ise, bu kelime burada “parçalamak” manasına gelir.
Ancak, hem Kufe hem Basra alimlerinin ittifakıyla ayette: “kuşların parçalanması” ifade edilmiştir. Kufe alimlerine göre burada parçalamayı ifade eden “kattı’ ” (parçala) emir kipi mukadderdir. Basra alimlerine göre zaten böyle bir takdire gerek yoktur.
Bu konuyu değişik alimlerden ve şiirlerden misaller getirerek açıklayan Taberi, Basra alimlerinin dediklerinin doğru olduğunu ifade etmiş, ayette yer alan “SUR” kelimesinin parçalamak manasına geldiğini bildirmiştir. (bk. Taberi, ilgili ayetin tefsiri)
b) Ayette iki kıraat vardır: “SUR-hünne”, “SIR-hünne”. İkinci kıraat kesin olarak parçalamak manasına gelir. Birinci kıraat ise, daha çok yöneltme manasına gelir. Müfessirler, “yöneltme/alıştırma” manası olması halinde bile ayette “parçalamak” söz konusu olduğunu belirtmişlerdir. Onlara göre, “Dört tane kuş tut, onları kendine alıştır.” ifadesinde açıkça parçalamanın zikredilmemesinin hikmeti, ardından gelen ve açıkça parçalamayı ifade eden “Sonra her dağın başına onlardan bir parça koy.” mealindeki ifadesinden bunun anlaşılmış olmasıdır. (bk. Vahidi, Beğavi, İbn Atıye, ilgili yer)
En ünlü Arap dil bilgisi uzmanlarından el-Ferra’ya göre, SUR (ötreli) okuyuşa göre, bu kelime hem meyil ettirmek hem de kesmek manasına gelir. SIR (esreli) okuyuşa göre ise, yalnız kesmek manasına gelir. (bk. Alusi, ilgili ayeti,n tesfsiri).
c) İster Kufe ister Basra ekolüne göre “SUR/SIR” kelimesine mana versin, İbn Abbas, Hasan Basri, Said b. Cübeyr, Mucahid, Katatde, Dahhak başta olmak üzere, alimlerin büyük çoğunluğuna göre, ayette “kuşların parçalandığı” ifade edildiğini kabul etmiş ve buna göre ayeti değerlendirmişlerdir. [Misal olarak, bk. Taberi, Sa’lebi, Vahidi, Zemahşeri, Beğavi, Maverdi, Ebu Hayyan, İbn Atıye, İbnu’l-Cevzi, İbn Cuzay, Suyuti, Celaleyn, İbn Kesir, Kurtubi, Beydavi, Nesefi, el-Kummi (Garaibu’l-Kur’an), Şevkani, Alusi, ilgili ayetin tefsiri]
d) Bir elin parmaklarını geçmeyen bazı alimlere göre, Hz. İbrahim, kuşları bir süre kendine alıştırdıktan sonra, onlardan her birini (sağ olarak) bir dağın tepesine bıraktı. Sonra çağırınca onlar kendisine geldiler. Bu görüşte olan alimler, İbn Bahr (bk. Maverdi), Ebu Müslim (bk. Razi, Kummi, Alusi) gibi birkaç kişidir.
Ebu Müslim’in bu görüşü şöyle çürütülebilir:
Birincisi: Bu görüş müfessirlerin büyük çoğunluğunun görüşüne aykırıdır.
İkincisi: Eğer bu olaydan maksat, kuşların “eğitimi ve alıştırılması” ise, bu durum Hz. İbrahim’e mahsus bir şey değil ki Kur’an’da ona bir değer biçilsin.
Üçüncüsü: Ayette her bir parçası dağa bırakıldıktan sonra, “onları çağır!” mealindeki ifadede yer alan “onlar”dan maksat, kuşlar değil, onların parçalarıdır.
Dördüncüsü: Bu alimlere göre ayette yer alan “cüz’”den maksat kuşların parçaları değil, kuşların kendileridir. Dört kuş dört parçadır. Bu yanlış bir tespittir. Çünkü, Arapça’da “Cüz’” kavramı, bir bütünün parçası demektir. Bir bütünün kendisine cüz’ denilmez. O halde, ayette “onları çağır” çağrısına muhatap olanlar kuşların parçalarıdır. (krş. Kummi, Garaibu’l-Kur’an, ilgili ayetin tefsiri)
Beşincisi: Hz. İbrahim, ölülerin nasıl diriltileceğini görmek istemiştir. Buna verilen cevap ölüler türünden olmalıdır ki, doğru cevap olsun. Eğer kuşların sağlam bir şekilde dağıtılıp toplanması söz konusu ise, bu cevap istenen hususa tam cevap olamaz. Bu ise, Kur’an’ın belagatine aykırıdır. Çünkü belagat mukteza-yı hale uygunluktur. Razi ve Alusi’nin de bildirdiği gibi, Hz. İbrahim’in kuşları öldürmeden dağlara koyup çağırmasını söyleyenlerin görüşü bu açıdan bozuk bir görüştür ve konuyla ilgili sahih haberlere de aykırı hezeyandır. Alusi’nin ifadesiyle: “Bu görüş, Müslümanların icmaına aykırı, din sahibi kimselerin iltifat etmeyeceği bir hezeyandır. Ve Ayetin zahir ifadesine ve sahih haberlere ters düşen bozuk bir görüştür.” (bk. Razi, Alusi, ilgili yer)
Altıncısı: Ayette -meal olarak- kullanılan “Onları çağır, sana say ederek/koşarak gelirler.” ifadesi, çağrılanların kuş değil, onların parçaları olduğunu pekiştirmeye yöneliktir. Çünkü, “say/koşmak” kuşlara ait olan uçmayı değil, yerde yürüyenlere ait bir vasıftır. Demek çağrılanlar, uçan kuşlar değil, ölmüş kuşların parçalarıdır ki, yerde bir mucize eseri olarak koşarak gelmişlerdir. Kur’an’da bu ifadenin kullanılması, “kuşların tam ölmediği”ne dair vesveseyi ortadan kaldırmak içindir. (bk. İbn Aşur, ilgili yer)
Cevap 2:
- “Kur’an’da geçen peygamberlere verilen mucizeleri hadislerden ve başka kaynak olmadan sadece Kur’an’ın anlattığı çerçevede anlayıp, mucizelerinin olmadığı yönünde ve sembolik bir biçimde” yorumlayamayız.
Herhangi akli bir mani (karine-i mania) olmadığı sürece, Kur’an’ın zahir ifadelerine aykırı teviller yapılamaz.
Kur’an’da yer alan mucizeler başka şekilde yorumlanamaz. Bu, alimlerin ittifakla kabul ettiği bir ilmi prensiptir.
Başta Mutezile alimleri olarak, bazı alimlerin bu taraz yaklaşımları Ehl-i sünnet alimlerinin büyük çoğunluğu tarafından kabul görmemiştir.
Cevap 3
- “Hz. İbrahim’in mucizeleri ile ilgili Kur’ân’dan başka kaynaklarda bilgi var mı?” sorusuna “EVET” cevabını verebiliriz.
Tefsir kaynaklarında, Kur’an’da yer alan Peygamberlerin mucizeleriyle ilgili bilgiler de yer almaktadır. Bu aynı zamanda hadis kaynaklarında da bu mucizelere yer verildiği anlamına gelir. Mesela: Hz. Ali: “Eğer Allah tarafından ateşe ‘selamet ol!’ denilmeseydi, ateş onu soğuğuyla yakardı” demiştir. (bk. Taberi, Enbiya:69. ayetin tefsiri)
- Ubey b. Kab’in bildirdiğine göre, Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:
“(Kafirler) İbrahim’i ateşe atmak için bağladıklarında, O ’Allah’ım! Senden başka ilah yoktur. Sen her türlü kusurdan münezzeh olan alemlerin Rabbisin. Hamd sana mahsustur. Mülk sana aittir. Senin hiçbir şerikin yoktur.’ şeklinde dua etti…” (bk. Kurtubi, ilgili ayetin tefsiri)
Bu rivayet de gösteriyor ki, Hz. İbrahim’in ayetlerde yer alan mucizeleri hadislerde söz konusu edilmiştir.
Cevap 4:
- “Kur’anî çerçevede baktığımızda, Kur’an’da maddî anlamda peygamberlere verilen bir mucize yok mu?” şeklindeki soruya da “Evet vardır.” cevabını verebiliriz:
Hz. Musa’nın asasının yılan olması (Kasas, 28/31), Hz. Davud’a demirin yumuşatılması (Sebe’ 34/10), Hz. Süleyman’ın havada uçması (Enbiya, 21/81), Hz. İsa’nın çamurdan kuş şeklinde yaptığı nesnelere üfleyip canlandırması, körleri ve alaca hastalıkları türünden müzmin hastalıkları Allah’ın izniyle iyileştirmesi ve yine Allah’ın izniyle ölüleri diriltmesi (Al-i İmran, 3/49) gibi harikalar birer maddi mucizedir.
Kur’an’an’da bunların dışında daha başka mucizeler de zikredilmiştir.
Cevap 5:
- “Açık bir mucize olsa bile, bu mucizenin zikredilmesi bizim imanımıza (gözümüzle görmedikten sonra) bir etkisi var mıdır?” şeklindeki soruya gelince;
Evet, peygamberlere ait hissi/maddi mucizelerin zikredilmesiyle bir insan imana gelmeyebilir. Çünkü, onlar artık şu anda yoktur. Gözle görülmüyor. Fakat, onlarla imanlar kuvvet bulur. İmanı tahkiki yapmak, kuvvetlendirmek de çok önemlidir. Sahih kaynaklarda, özellikle de kesinliğinde şüphe edilmeyen Kur’an’da zikredilen mucizelerin, insanın imanı üzerinde olumlu etkisi inkâr edilemez.
Bununla beraber, hiçbir peygamberi mucizesi Kur’an’la kıyaslanmaz. Çünkü, Kur’an akli bir mucizedir ve her zaman gözle, kulakla, akılla varlığı hissedilen bir mucizedir. Akli bir mucize olması, onun kıyamete kadar devam edecek en son vahiy olmasıyla da tamamen örtüşmektedir.
Hz. Peygamber (asm) bu hakikatin altını şöyle çizmiştir.
“Her peygambere insanların onun bir benzeriyle imana gedikleri bir mucize verilmiştir. Bana verilen (mucize) ise, Allah’ın bana vahiy ettiği bir vahiydir/Kur’andır. Bu sebeple kıyamet günü, diğer peygamberlere karşı, tabileri/ümmeti en çok olan peygamberin ben olacağımı ümit ediyorum." (Buharî, Fezâilu’l-Kur’ân 1, Î’tisâm 1; Müslim, İman 239)
Cevap 6:
- "Mu’cize sadece kafirlere ani ve defi olarak gösterildiğinden dolayı mı Kur’an da üstü kapalı ve muğlak bir tarzda geçiyor?” şeklindeki soruya şöyle cevap verebiliriz:
- Mucizeler sadece kâfirlere değil, müminlere de gösterilir. Sorudaki bilgiler, kâfirlere gösterilen mucizeler için geçerli olabilir. Fakat müminler için değişik sebeplerle gösterilen veya lüzum üzere ortaya konular mucizeler için geçerli değildir. Örneğin, az bir yemekten çokların doyması, parmaklardan akan sudan bir ordunun doyasıya içmesi gibi mucizeler, ani ve defi olmadığı gibi, kâfirler için de olmamıştır.
- Evvela, Kur’an’da mucizelerin üstü kapalı geçtiği iddiası doğru değildir. Bilakis, zikredilen mucizelerin hepsi çok açıktır. Şu var ki, Kur’an’da veciz ifadeler kullanıldığı, irşad bakımından uzatılmasında fayda görülmeyen detaylara yer verilmediği için bazı kimseler bunu suistimal ederek, mucizelerin mahiyetine aykırı bazı yorumlar yapmışlardır.
Özellikle pozitivist düşünce karşısında İslami yorumlarda da aklı ön plan alan bazı kimseler, Kur’an’ın söz konusu ettiği mucizeleri de aynı doğrultuda değerlendirmeler yapmış ve harikulade olan bu olayları mucizelikten çıkarıp normal birer olay gibi sunmanın gayreti içine girmişlerdir.
- Örneğin, Fil suresinde Ebrehe ordusunun bir anda yerle bir edilmesi, inkârı kabil olmayan -irhas türü- bir mucizedir. Fakat “Ebabil kuşları”nın nasıl bir varlık oldukları ve düşmanı nasıl öldürdükleri konusunda detay verilmediği için, mucizenin mahiyetine uygun düşmeyen yorumlar yapılmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.