- 226 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BİR ÇİFT GÖZ
Önünde bir fotoğraf vardı. Bu fotoğrafa bakarken yüreğine hüzün düştü. Nemi yaptı! Önündeki şarap kadehini bir kerede attı bir ah çekti. Sabaha dek içti. Kendinden geçti. Sabah uyandığında içki şişesi beyaz bir çiçek misali avucunda duruyordu. Kendine gelmeye çalıştı, gözlerini zar zor açtı, pencereden dışarıya baktı vakit sabah mı, öğlen mi pek anlayamadı. Kendini dipsiz bir kuyuya atılmış hissediyor, çırpındıkça da daha derine gidiyordu sanki. Yüreğinde ince bir sızı giden sevdalısını fazlası ile ona hatırlatmaya yetiyordu. Kasabanın tek yeşil gözlüsüydü, herkese meydan okur gibi bakıyordu. Bu sevdanın ardında kalanlar bir çift göz değildi tabi ki çekip giden. Yağmur altında söylenen şarkılar, birbirine kenetlenmiş ellerin uzun geceleri ve doyasıya öpüşen dudaklardı, kasabanın her yerinde hatırası olan bir sevdaydı bu. Şimdi bütün bunların hepsi öksüz kaldı.
Bir yıldız kaymasaydı sanki, bir balığın sudan çıkışı gibi, hatta bir misafirin kapıdan çıkıp gitmesi gibiydi, bir sevdanın gidişi de ancak bu kadar saçma sapan anlatılabilirdi. Terk edilmişliğin acısıyla ne dediğini bilmiyordu genç adam kendi kendine söylendi ve "yeşil gözleriyle hiç kimse onun gibi bakamaz artık ben aslında o gözlerin esiriyim bir ömür boyu ağırlaştırılmış hapis almış aşk tutuklusu mahkumu gibiyim. Açık hava ceza evine benzettiğim bu kasaba binlerce insanın yaşamasına rağmen kendimi tek kişilik hücre de kalan biri gibi hissediyorum. Bir çift göz uğruna koskoca kasaba ile kavga etmekten bıktım,hayata karşı direniyorum, her sabah eskisi gibi bana birazcık da olsa umudun kırıntılarını üzerime saçan güneşi selamlamak istiyorum, her zaman yaptığım gibi fırından sıcacık yeni çıkmış simitle çay içmek sonrada üzerine bir sigara yakıp keyiflenmek istiyorum.
Akşamları havanın kararması ile birlikte evinin her köşesinde hatırası olan sevdalısının kokusunu hissetmek ve bir film şeridi gibi her şeyin tekrardan başa dönmesi onu fazlası ile üzüyordu, yaralı ruhunun ince ince sızladığını, evinin halinin şimdi hiç iyi olmadığını adeta evini bir ölünün çürümesine benzetiyordu. Bu durum biraz canını sıktı ve ayağa kalktı, kapıyı açtı dışarıya baktı saat epey geçti buna rağmen biraz temiz hava iyi gelir diye kapıyı hızlaca çekti ve montunun yakalarını kaldırdı, yokuş aşağıya inmeye başladı. Bir süre sonra başını kaldırdığında köşede ki meyhanenin hala açık olduğunu gördü, gidip gitmemekle bir an tereddüt etse de bir hışımla meyhanenin kapısından içeriye girdi. "Hey meyhaneci bana bir içki" dedi. Hemen kapı girişinde ki masaya oturdu, meze istemiyorum , bu gece kendi kendimi yemek istiyorum" dedi.
Genç adam bir solukta içti içkisini bir tane daha diyecekti, meyhaneci vakit tamam dedi. Kendi kendine söylendi. "vakit tamamdır nedir bu ya, içkinin de vaktimi olur" dedi. Dışarıya çıktı etrafına baktı, karşıdan gelen arabanın farları gözlerini alıyordu sendeledi düşecek gibi oldu, ayakta zor duruyordu. Aniden kendini yolun ortasında buldu ve onu terk eden bir çift göz gibi oda bir arabanın farlarıyla bu dünyadan göçüp gitti..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.