- 704 Okunma
- 9 Yorum
- 8 Beğeni
SEVGİLİ BABAM
Bu gün babalar günü. Seni kaybettiğimde daha yedi yaşındaydım. Şimdi altmış yaşındayım. Bin dokuz yüz altmış iki doğumluyum. Elli üç yıl olmuş elini öpmeyeli, yüzünü görmeyeli, kokunu içime çekmeyeli…
Yaşadığım film gibiydi babam. Aralık ayıydı. Günlerden Cuma. Annemin söylediğine göre yağışsız geçen bir sonbahar mevsimi…
Denizli’nin Uşak sınırında bir kasaba Bekilli. Söylendiğine göre Atatürk döneminin en büyük kasabalarından biri.
Okumaya, eğitime çok önem veren bilinçli insanları vardır. Ama maalesef şehir merkezine uzak oluşu, etrafında iş alanlarının bulunmaması ve sulu tarımın uygulanamaması nedeniyle okuyan gençler hep dışarıya gitmiş; kendini biraz toplayan da başta Denizli merkez ve İzmir’e yerleşmişlerdir. Babam çobandı .
Üç yüz koyunumuz vardı. Koyunların üç yüzünü de tek tek tanırdı babam. Nefes darlığına yakalandı. Sigarayı bırakamadı. Hayatına mal oldu. Etrafımızı, eşi, dostu, hısım akrabayı iyi tanıdık böylece. Acılı eziyetli günler perdelerini aralıyordu. Biz de bu yaşam oyununun başrollerine yavaş yavaş giriyorduk.
Bekilli’de bir kışlık, iki yazlık üç tane sinema vardı, benim çocukluğum da…
O gün okuldaki tüm öğrenciler sinemaya götürülecekti. Anneme söyledim.”paramız yok oğlum!” Demişti. Ben de öğretmenime söyledim. “Paramız yokmuş öğretmenim, ben gidemeyeceğim” diye. Okkalı bir tokat yedim. Yanağım yandı kaldı. Acısını şimdi bile hissederim. “ Gideceksin! “ dedi.
Mecbur yola düştüm. Üstelik babamın hasta olduğunu da söylemiştim.
Tek sıra halinde yakın olan sinemaya doğru yola düştük.
Filmin adı, “ Sevgili Babam”
Başrollerde Cüneyt Arkın, Filiz Akın ve Ömercik
Hiç unutmam gökyüzünde kara kara bulutlar, yağmur atıştırıyor. Sinema okula çok yakın. Yaklaşık beş yüz altı yüz metre. Sinemanın önüne geldiğimizde Çakırların İlhami abi “ baban öldü “ dedi yüzüme.
Ne olduğunu, nasıl olduğunu hatırlamıyorum. O yağan yağmurda, eve nasıl geldiğimi de bilmiyorum. Evin yanından kuru çay geçer. Yağmurlu havalarda sel olur akar. Bazan sel taşar, nehir gibi olur. Eve geldiğimde kadınlar aldılar beni babamın başucuna götürdüler. Seslendim bir iki defa…
“ Baba! Baba! Baba!
Ben Nasıf!” “Geldim” diye.
Ses yoktu. Gözler kapalı ve hiç bir hareket yok. Meğer babacığım ölmek üzereymiş. Sekerat çekiyor, ölenleri sayıklıyormuş. Beni de sayıklamış. Ağladık hep birlikte. Yakın akrabalarım,
babamın amca oğullarından topalların Ahmet amcamın oğlu Hüseyin amcamın kızı Şengül benimle yaşıttır. Aldılar oraya götürdüler. Bir iki defa, babam sayıkladıkça götürdüler, sonra ölümünü görmesin diye getirdiler. Kah oyun oynadım, kah ağladım.
Akşama doğru tekrar babamın başucundaydım. Amcama saati sordu. “Geç kaldılar “ dedi. Amcam, “ abi sen ne diyorsun?” Dedi. “Görürsün” dedi amcama. Çok geçmedi. Gözlerini yana deviriverdi. Annemin çığlıkları mahalleyi bastırdı. O Cuma öyle bir yağmur yağdı, öyle bir yağmur yağdı. Gökyüzü bizimle birlikte ağladı.
İşte babamın bıraktığı bu hatıra, yıllarca silinmedi.
Sevgili babam!
Yattığın yerler incitmesin bedenini…
19.06.2022
Nasıf ACAR
DENİZLİ/Bekilli
YORUMLAR
Nasıf acar
Çok teşekkür ederim