- 333 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DİLİN YAPICI VE YIKICI GÜCÜ
Şu büyülü düzen dil, insanoğlu gibi sonradan insanlaşmış bazı hoyratların(?) ağzında; İki yanı keskin bir kılıca, bir kobra yılanının öldürücü zehrine dönüşüyor.
Anadolu Erenlerinden Türkçe’nin Piri Yunus Emre; aşağıdaki şiirinin ilk 2 dizesinde dilin yıkıcı, son 2 dizesinde de yapıcı gücünü bakın asıl anlatıyor:
“Söz ola kese savaşı // Söz ola kestire başı // Söz ola ağulu aşı // Yağ ile bal ede bir söz.”
“Dil, insanın karakterinin bir parçasıdır.” Bacon // “Kalbi kirli olanın, dili hep kötü şeyler söyler.” Mevlana
Doğaya, demokrasiye, Hukuk’a, özgürlük ve eşitliğe sahip çıkan; dünyada yankı yaratan cumhuriyet döneminin en barışçıl, en haklı, en namuslu, en onurlu, en şanlı Gezi Direnişçilerinin erkeklerini “Çürük”, kadınlarını da “Sürtük” olarak niteleyen akla ziyan bu sözleri duyunca beynim uyuştu, dilim damağım kurudu, lal oldum.
Çünkü insanlık tarihi, Kendi Halkının bir bölümüne bu sözleri söyleyen bir lideri yazmamıştır. Bu siyaset edişin dili halkının bir bölümünü, diğer bölümü üzerine kışkırtmak, harlamak; toplumu ayrıştırmak, çatıştırmak, ulusal birliğe, toplumsal barışa, kardeşliğe kan doğramaktır.
İnsan düşünsel ve psikolojik dünyasını dil ile anlatır, eyleme dönüştürür. Yerinde ve zamanında kullanılan bir dil, etkili gücüyle Kızıl Sultan Abdülhamit gibi kelleler uçurur, canlar alır, vatanının toprağını satar; Vahdettin gibiler devletini yıkar, işgalcilerin zırhlısıyla kaçar. Atatürk gibi olanlar da ülkesini, 7 düvelin Emperyalist işgalinden kurtarır; akıl, bilim, sanat temelli devlet kurar, halkına çağdaş uygarlığı hedef gösterir.
Kişioğlu öyle sözler söyler ki, anında yüreklere korlar düşürür. İnsanın duygu dünyasını delik deşik, dilim dilim eder, kurulu düzen toplumsal barışı bozar.
Bu nedenle dil, sadece duyulan sözcüklerin ses sistemi değildir. İki yanı keskin bir kılıç gibi insanın en güçlü silahıdır. Ağızdan çıktığı anda yürekleri lime lime eder, toplumları harekete geçirir; deprem, sel ve yangın gibi uygarlık birikimlerini yok eder ya da karanlıkları aydınlığa çıkarır.
Çağının çağdaşı olma bilincine ulaşmış, yurdunu ve halkını seven her devlet adamı; yurttaşlarının eşitliği, halkının güvenliği, barışı ve mutluluğu için çalışır. Fakat devletinin kuruluş kodlarıyla – felsefesiyle barışık olmayanlar; halkına söz verip, namusu üzerine yemin etseler de kendisinden olmayanları yurttaş görmüyorsa: Her konuşmasında kullandığı dil ile enflasyona, dolar ve yangın yeri olan piyasalara benzin döker; siyasetten ekonomiye, toplumsal barışa kadar her şeyde kıyametler koparıyor.
Kendi hayal mahsulü gerçeklerini, toplumuna doğru gibi kabul ettirmek - dayatmak yolunda; dünya ve ülke gerçekliğinden, görevinin yüksek nitelikli öneminden koparak, dili, kendisi gibi düşünmeyen yurttaşlarına nefret söyleminin aracı olarak kullanmak her yiğidin, her devlet adamının da harcı, ulaşabileceği bir yücelik değildir.
Bu Egosantrik ruh yapısına sahip - Benmerkezci (Her Şeyi Kendine Dayandıran, Bağlayan, İndirgeyen, Kendi Düşüncelerini, Mantığını Örnek ve Ölçü Alan) Muktedirler; Özel yaptırdığı kamuoyu anketleri sonuçlarını gördükçe kabullenemiyorlar, vücut kimyaları bozuluyor, sinir krizleri geçiriyorlar.
Beyinsel ve mantıksal kontrolünü öfkesine, kin, nefret intikam hırslarına teslim eden siyasetçiler, hele devlet yöneticisi ise; dilinden zehir akar, kobra yılanı gibi ölümcül olur: Edepsiz, alçak, ahlaksız, zibillik, pislik, haşhaşi, illet, zillet, corç, sefil, sülük, çukur, çürük, sürtük, Vandal…
Anadolu Halkının başına kaynar sular dökseniz, etini kemiğinden ayırıp lime lime etseniz; yine de Yedek Canı - Sabrını sökemezsiniz yüreğinden. Yaşama tutunmak için, her fırsatta bir yolunu bulur, ta iliklerinden kopup gelen ağız dolusu, yüzünü kaplayan gülüşünü - yaşama sevinci umudunu yok edemezsiniz. Tarihi boyunca katmer katmer acılar yaşamış, acılarını yine acılarıyla yüreğine gömmüş; Bu coğrafyada – İslam dünyasında, son 100 yıldır barış içinde yaşamış, güleç yüzlerinden hiç eksik olmayan gülmeyi unutturduğunuz bu halkı; rahat bırakın, yeter artık!
İnsanı ve toplumu etnik kimliği ve mezhebi üzerinden değerlendirmek kadar zul, iğrenç ve aşağılık bir şey olamaz. Siz, şehitlerimizi, gazilerimizi ayırdınız, ölümün bile tadını kaçırdınız. En insani duygu acılarımızı bile paylaşamaz olduk.
“Gezi Direnişçileri” camilerimizi yaktılar, pislettiler, orada bira içtiler mantığı ile Menderes’in seçim mitinglerinde; İnönü’yü, ‘Asker Kaçağı’ olarak yuhalatması aynı hafifliktedir.
“Bunlar iyi günleriniz, daha neler göreceksiniz, neler? İktidara istekli olmayınız, sandıkla devleti teslim etmeyiz, 15 Temmuzda yarım kalan işimiz var…”
Bu yılandilinin kullanılmasının amacı, halkın direncini test etmek, kırmak; “Kaos Çıkar” psikolojik savaşını yürütmek; 2015 Haziran – Kasım seçimleri dönemdeki gibi, toplumda korku iklimini yaratmaktır.
Türkiye Halkını 10 bin yıldır yaşadığı Anayurdu Anadolu’da; barışı egemen kılmak için savaşan halkın Atası – Atatürk sevgisini; aklı, bilimi yok etmeden, O’nun sevgisini silemezsiniz.
Üniversitelerin Bahar Şenliklerinde, Cumhuriyet Gençliğinin Atatürk sevgisi; Anadolu’nun bol yıldızlı mavi boşluğunda, Haremilere geçit vermemiş dağlarında, bereketli ovalarında dalga dalga yankılanıyor.
Gözleriniz görmüyor, kulaklarınız duymuyor mu?
14 Haziran 2022 // ANTAKYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.