- 381 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kadın
Mutfaktan gelen sesle irkilmiştim, yere saçılan cam parçalarını önemsemez öfkeli bir surat, kan çanağı gözler karşısında irkildim. Ne olduğunu sormak artık beni tedirgin ediyordu, bunu bilerek yere eğildim, bir duvar kadar sessizdim, korkuyordum. Kalbim artık göğüs kafesimden çıkmış ve tüm sinirlerim de binlerce kalp varmış gibi titriyordum. Öfkesini yine yüklemiştim duygularıma. Susmak nereye kadar? Susma aşamasından önce kurulan ve ölü doğan bir çocuğu kurtarma çabasında sarfedilen binlerce kelimeden daha güçlü olabilir miydi, aslında bildiğim soruların yanıtları daha çok ağır geliyordu bana. Çocuğumuzu anne ve babasız bırakmamak için yaşadığım kabusu ne kadar taşıyabilirdim? Ailem ve arkadaşlarımla aramda koca bir duvar örmüstüm, ağlamaktan şişen gözlerim, morarmış vücudumu gizlemek daha kolaydı. Bu akşam kurulan kabusu düzeneginde yine duygularım mengeneden geçecek ve ruhuma kadar hirpalanacaktim. Acının rengi yavaş yavaş artırılacak ve bayılıp yigilana kadar acıyı hissesecektim. Titreyerek toparladigim camları çöp kovasına bırakırken ensemde ve sırtımda hissettigim ard arda acıyla yere yigilirken telefonumun ekranında yanıp sönen "annem arıyor" imleciyle hıçkırıklarim odada yankilaniyordu. Ekran hiç sönmeden tekrar eden bir aramaya cevapsız kaldim. Omzundan iterek açmamı isteyen kişi kocamdi. Sadece kocam. Çocuğumun babası diyemeyeceğim bir yaratik. Ağlarken ve acı çekerken canım annemi nasıl yaralayacagimi düşündüm. Yüzümü yıkarken hıçkırıklarima engel olamıyordum. Öyle zordu ki bu tarifsiz duyguyu taşımak. Telefonu elime alırken elim titriyordu "annem, beni aradın Murat’la diğer odadaydik ona masal anlatıyordum" annem ise bana inanmamisti, sesindeki öfke büyüyerek telefonun dışına kadar taşıyordu, "yine seni incitti değil mi yavrum, yine saklayacak misin yüzünü, kırılan parmaklarını?" Ne diyeceğimi bilemiyordum ne kadar hayır desemde anne yüreği her duygudan yüce bir varlık haliyle yavrusunu anlayabiliyordu. Yeter dedi, artık buna son verecek biri gelecek kızım. Ertuğrul daha öfkeliydi. Dışarıda hukuk dersi veren bir akademisyen evinde bir yaratığa dönüşebiliyordu. "Kapat şu telefonu, kahrolası kadın, işe yaramaz bir çöpsun, yemeklerin yenilmez, lezzetsiz. Bir şeye yaramazsın. Ben eve para getiriyorum ben olmasam sen hiçsin. Sense şükredeceğine suratsız bir halde kapıyı açıyor, gulümsemiyorsun. Sonra telefonda ağla. O annen bir daha gelirse tadacagı şey yalnızca acı olur bilmem anlatabildim mi?" dedi. Annem canım annem onun saçının teline dokunabilecek cesaret Ertuğrul’un sonu olurdu. Kendimi geçtim. Ama söz konusi annem...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.