BURSA_ANILAR ve ÇOÇUKLUĞUM/II
Kasım başı, sonbaharın sonlarına doğru... Bir sabah kalktığınızda hava biraz serindir. Öyle bir de sanki karın kokusu gelir insanın burnuna, bir bakayım acaba mı dersiniz ve Uludağ´ın doruklarını beyaz bir örtü gibi kaplayıvermiştir bembeyaz kar. Birkaç güne kalmaz iner asağıya da dersiniz ve yanılmazsınız da. Bakmışsınız bir gece pencereden dışarıya lapa lapa yağan karı görürsünüz.
Kar deyince aklıma çocukluğum gelir. Kar yağdığında uyku uyuyamazdım. Sabah erkeden kalkar kaymaya çıkardım sokağa.
Evimizin önündeki rampaya geceden su dökerdim sabah kalktığımda buz olurdu, biraz kayardım üzerinde, sonra cam gibi parlardı. Bahçe duvarlarının üzerinden düz bir tenekeyle kar alır buzun üzerine atardım, sanki hiç basılmamış gibi yapar sonra da bahçe kapısının yanına saklanır, geçenlerin oraya gelince kayıp düşmelerini seyrederdim.
Bir defasında iki genç kız kol kola girmişler, kayıp düşmemek için birbirine destek olarak iniyorlardı aşağıya doğru. İşte tam da buz olan yere geldiklerinde ikisi birden öyle bir kaydılar ki, ayakları havada sırt üstü düştüler, bense kenarda bayılıyordum kahkaha ile gülmekten. Kızlar kalktı: " Seni gidi bacaksız " deyip, benim üzerime geliyorlardı ki, hemen içeriye kaçtım. Rahmetli Anneciğim: " Gene ne yaramazlık yaptın? " diye sorardı. Sonra ona anlatırdım neşeyle.
Ne günlerdi... Sonra babam marangoz dayımızın yanına gider, bize kalıp tahtalarından götürür kızak yapardı. Sevinçle koşarak Sıracevizlere, kaymaya giderdik. Orası kar yağdığında büyük küçük her yaştan çocuklarla, gençlerle dolardı.
Bayırlardan aşağıya doğru ayakça ya da kızaklarla nasıl da çoşkuyla kayardık. Kızakların asağıya doğru tam hızını aldığı yerlere g..... attıran derdik, tümsek yapardık. Yukarıdan hızını alan kızaklar oradan öyle bir fırlardı ki, vay kızakları sağlam olmayanların haline . Öyle havalanırdık ki, kızak darmadağın olurdu yere vurunca.
Kırılan kızaklarımız elimizde hemen eve gider, "Baba baksana ne oldu benim kızağıma" diye başına ekşirdik. Babam hiç üşenmez, yine onarırdı. Hiç zaman kaybetmeden " haydiii " deyip yine koşardık çoşkuyla kaymaya, sevinç içinde.
Hiç unutamadığım hatıralarımdan biri de, bütün gün dışarıda oynardık, karda düşe kalka, o elbiselerimiz vıcık vıcık su olurdu . Hiç hasta da olmazdık. Eve geldiğimizde temiz elbiseler giyer hemen sobanın bağına geçerdik. Ellerimizi sobaya tutar ısınırdık, kıpkırmızı olurdu ellerimiz, şişerdi, sızlardı da.
Sonra, rahmetli anneciğim o kış günlerinde bize nasıl davranır, ne yapsak hiç kızmazdı ama hasta olacağız diye endişe ederdi. O sıcacık odadan bahçemize bakan pencerenin önünde saatlerce karın lapa lapa yağışını seyrederdik. Sokak lambasının sarı cılız ışığını şimdi bile görür gibiyim.
Benim çocukluğumda çok kar yağardı. Haftalarca evlerin kiremitlerinden sokağa buzlar sarkardı, sivri sivri. Taş atar onları düşürmeye çalışırdık, çocukluk işte, oynardık durmadan ve hiç yorulmadan.
Şimdilerde çok nadir öyle kar yağıyor. Kırk sene önce olduğu gibi çoskulu kış yaşanmıyor artık. Zaman mevsimleri de değiştirdi. Benim çocukluğumda her şey bir başka güzeldi sanki.
Evlerde sobalarda odun yanardı. Biz hiç kömür yakmazdık o zamanlar. Yetmişli yıllardan sonra kömür sobaları alınıp da kömür yakılmaya başlanmıştı.
Hava tertemiz olurdu. Evler tek katlı, bilemediniz iki katlıydı, üç katlı ev bizim sokakta bir tane, numunelik olarak bile yoktu .
Sonraları yapılmaya başlandı yüksek katlı binalar. O evlerin ufacık hali çok hoştu. Etrafı örülü bahçe duvarları. Her evin bahçesinde ağaçlar, çiçekler....
Bizim bahçemizde kocaman dut ağacı vardı, bir de erik ağacı. Bahçe duvarının üzerinde de rengarenk ortancalar. Anacığım sabah akşam onlara hortumu takar su verirdi. Sanki yıllar geçtikçe annemi daha iyi anladım. O, onlara su verirken belki de dinleniyordu. Hortumla çiçeklere su vermek insanı ne kadar dinlendiriyor, bunu ben de çok severim.
Kışın oynarken üstümüz başımız çamur içinde kalırdı, ben bir kere bilmem annem bize kızsın "Gel yavrum hasta olursun" der, kuru elbiseler giydirirdi. Bana bir kez vurduğunu bilmem, ki bana diyorum, herhalde ailenin en yaramazı benmişim. Altı kardeşin beşincisiydim, bir de ufak kardeşim vardı. Kardeşim benden iki yaş küçüktü. Hep evde oynardık onunla ikimiz kışın.
Ben aklım erdiğinde, sanırım on yedi yaşlarında olacağım," Anne, sen bana hiç vurdun mu ? " diye sordum. Bir de " ben hiç hatırlamıyorum" demiştim. Rahmetli Anneciğim aynen söyle dedi, " Yok be oğlum, hiç vurmadım, ben yalnız sana değil hiçbir evladıma bir fiske vurmadım " demişti. İşte bunu daha sonraki yıllarda hep düşünmüşümdür.
Annem herhalde bir melekti. Beş oğlan çocuğu, biri kız, altı çocuk büyüteceksiniz, ne çamaşır makinesi, ne elektirik süpürgesi, ne ocak, ne fırın, ne kalorifer olacak, " vah benim canım anacığım... Yattığın yerler nur, cennet mekanın olsun." Doyamadık, göçtü gitti bu dünyadan. Ben yirmi üç yaşındaydım, rahmetli elli dokuz yaşındaydı kaybettiğimizde.
Hayatımın en acılı günleriydi, nasıl da kaldık öyle... Babam, ben ve bir de kardeşim. Ablam evliydi, üç abim de evliydi, kendi yuvalarında avuttular belki de kendilerini ama biz çok yalnız kalmıştık.
Kendimi çok zor toparlamıştım o zamanlar. Hiç yemek yiyemiyordum, nasıl zayıflamıştım, kemikler görünüyordu vücudumda ama mecburen hayatımızı devam ettirmek zorundaydık. Ölenle ölünmüyor. O zor geçen günler hayatımın en acılı günleri olarak kaldı...
Çocukluk günlerimden kalan hatıralarım var şimdi. Annem ve Babam, bir de rahmetli Ağbeyim onlar toprak oldular.
Allah mekanlarını cennet eylesin .
.
Fikret Şimşek
YORUMLAR
Rabbime emanet olsunlar. hüzünlüydü bu yazınız. ama sürekli nostalji yaşattınız. evimizin arka tarafında bizim de yüksek bir bayır vardı ve oradan kardeşimin muşambaları vardı bezlemek için kulanılıyordu. onları kaçırır onlarla kayardık. çok güzel günlerdi. çocukluğu doyasıya yaşamak inanılmaz etki ediyor insanın gelecekteki yaşantısına.
güzeldi selam olsun
İşte tam da buz olan yere geldiklerinde ikisi birden öyle bir kaydılar ki, ayakları havada sırt üstü düştüler, bense kenarda bayılıyordum kahkaha ile gülmekten.
Siz ne fenaymissiniz ozamanlar demek ki.
Okumak güzel yazdiklarinizi siz yollarin kapandigi kara kislari bile anlatsaniz yine böyle sicak yansirdi.
Mekanlari cennet olsun her birinin nur icinde yatsinlar
Yüreginize saglik degerli dost
Sonsuzdur saygim her zaman
Amin Nur içindi yatsınlar..
Doyulurmu anaya,babaya vede kardeşe.
Her yaşta anaya muhtaçtır çocuk.
Sıcak koynuna başını yaslayıp dertlerini sıkıntılarının bittiğini hissettiği o an..
Mevlam neyler neylerse güzel eyler...
Çocukken dediğiniz gibi kardan adamlar yapar kayardık.Elimiz yüzümüz vücudumuz buz gibi olur kızarırdıkta üşümezdik niyeyse.
Çocukluk işte.Mikrop diye bir şey yoktuki o zamanlar..
Şimdi her çeşit mikrop var ne yazık ki ..
Selamlar ile..
üstadım öyle bir tarif etmişsiniz ki şimdi
kıyaslıyorum sanki sesiniz asırlar öncesinden geliyor...çehresi ne zaman bu kadar kararmış bu şehrin
ki
size imrenecek bir ilham verirken...
bilseniz nasıl keşmekeş bursa...
uludağ...bana mı öyle geliyor bilmem ki...hep bir kaos...
Allahtan rahmet diliyorum canlarınıza...
saygım sevgimle...
Kendimi çok zor toparlamıştım o zamanlar. Hiç yemek yiyemiyordum, nasıl zayıflamıştım, kemikler görünüyordu vucudumda ama hayat devam ediyordu, mecburen hayatımızı devam ettirmek zorundaydık. Ölenle ölünmüyor. O, zor geçen günler hayatımın en acılı günleri olarak kaldı...
Acı/Acı/Acı
Bilirim bu duyguları en derinlerinde yaşadım acıları,insanın yüreğinin kıyım kıyım kıyıldığını bilirim..
Bilirimde elinden birşey gelmez ağlarsın sadece sessizce göz yaşların bile içine içine akar ne yazık ki...
İçim acıdı acılarını okurken, yaşadım acılarımı sil baştan yeniden okudukca yazını....
Güzeldi...
Sevgimle...
Nasıl da ağzım kulaklarımda başlamıştım okumaya!
Aynı biz gibilermiş diyordum..O saydığın yaramazlıkların hepsini biz de yapardık..Biz de tahta kızaklarla kayardık..En şanslı da marangoz çocukları olurdu hani, ya da akrabası olanlar..
Ama sonlara doğru bir hüzün kapladı içimi..Lapa lapa yağan kar, karanlık gecede bir tipiye dönüştü. Öyle ya! Bir ölüm vardı..Ana gibi bir yârin ölümü..
İçim acıdı doğrusu..Sonlarını pek okuyasım (üzülürüm diye) gelmedi.. Hem artık bu yaşlarda biz dikkatli olmak zorundayız öyle değil mi? Bize hüzün dokunur artık..
Hatıralarını güzel paylaşımın için kutluyorum sevgili kardeşim...E.A.
Uzun bir bölümü aynı kısır döngüde geçmiş. Defalarca hikayeden uzaklaştığım, renksiz sığ bir yazı.
Son bölümlerinde; sanırım, asıl özlenenin-duygunun olduğu bölümde kendini toparlamış. Biraz özen ve tekrardan kaçınılarak çok daha güzel olabilirdi.
"Mekanı cennet olsun"
Başarılar...
İSTANBUL tarafından 3/2/2007 5:38:50 AM zamanında düzenlenmiştir.
İSTANBUL tarafından 3/2/2007 5:40:26 AM zamanında düzenlenmiştir.