- 199 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ADRES: BENLİĞİMİZİN ÇIKMAZ SOKAĞI
Okul yolunda başladı daha altı yedi yaşındayız, ağzımız süt kokusu, burnumuz fış fış. Devletim kutsaldır, cevvaldir. O bilir, o söyler, sen yaşarsın. Nakış gibi ilmik ilmik işlenir hamurun, yavaş yavaş pişersin. Çatışmaların sönmüş yanardağa dönüşür, kül yığını altında.
Sana kendi yolunu anlatır. Kitapla defterle. Ödevler verir canla başla çalışır geçersin sınıfı. Sesin çıkmaz alkışlarsın her şeyi. Kimi uçurumdur özüne, kimi bağ bahçe. Kimi sefalete çıkar kimi zevk-u sefaya. Kerem eyle felek sefil koma n’olur, dedirtir.
Yollar çoktur hangisine gideyim derken aşık oluverirsin bir de. Yârim yolu dikendir gül olsa da çiçeği. Bir yol gideriz doğru zanneder utanırız yanlış demeye. Varmaz dilimiz, incinir yürek de dönmeyiz. Bilmez ki dönek denmez, yanlış yoldan dönene.
Bu yaşımıza kadar gittiğimiz yol yol mudur? İşte, hesaplaşmanın en acımasızı kendimizle yaptığımızdır. Acımasız olduğu kadar da dürüsttür. Halt etmiş eşim, dostum, sırdaşım… Oysa terk etmekle başlar yeni başlangıçlar; bağışlanmak arınmak zorunda değilsin kendinle. Hesap vermek korkusudur asıl prangaların. Gözler üzerinde sanırsın. Ateş birikir dilinin ardında. Korkarsın. Bilsen de beş para etmeyeceğini alttan alır pof poflarsın.
Yeni yol başlangıçtır yorar seni. Samimidir. Tehlikeli zannedersin masallarda devleri, cadıları, ejderhaları… Hayalle gerçek arasında kalırsın. Babalarımızdan başladı masallar, doğru ve güzel olan yolların tehlikeli ve dikenli olduğu. Annelerimiz gözyaşlarıyla sulamıştır ağaçlarını. Çeşmelerinden kan akmıştır gece gündüz. Yemişleri zehirlidir. Uzak tutmak için çırpınır dururlar güvercin tedirginliğiyle, yola gir artık derler. Herkes gibi ol. Canın yanmasın yeter ki uzak durmak lazım iyi, güzel ve adil olandan.
Yol ve yolcuları acılarla, işkencelerle ilerlemiştir. Ayakları yalındır, gençtiler güzel ve yakışıklıydı hepsi. Zekiydiler okumuştular yan yanaydılar. Masallarımızın esas kahramanlarıydı onlar. Mutsuz ve umutsuz olmadılar darağacında bile.
Sonra ilk kahramanlarımız başladı bizi uyutmaya altı, yedi yaşlarımızda. Yolu tarif etmeye koyuldular, kutsallarla, dinle, imanla, döşediler kaldırımlarını. Ardından ırkçılıkla döktüler asfaltı. Yol bu dediler. Yolcular gösterdiler etlisi sütlüsü olmayan. Kula kulluk eden düzmece köprüler kurdular. Süsleyip püslediler. Vatanla milletle kurdular gişeleri geçenden 5 geçmeyenden 15 aldılar.
Yok oldu insanlığımızın bin yılı ne Sokrates kaldı, ne platon. Geçtik onları hadi, ne Sinan’ı dinlediler ne Veysel’i ne de Neşet’i. Düşünme eylemi kör, sağır ve dilsiz dolaşıyor yollarda. Acınası kelimeler yan yana gelemiyor artık. Demokrasi çaresiz, adalet topal. Özgürlük mü dediniz? Kalın duvarlar çevrili, çelik kapılar ardında. İnsanlık cüzdanımızın içinde kıçımızın altında eziliyor. Tanrı ile başa baş yürüyor banknotlar.
Ve biz hala yolu ve yolcuyu arıyoruz. Kaç yaşında bitecek bu arayışımız. Kimimizin geri dönüşü yok biliyor. Umutsuzca kürek çekiyor dalgaya. Kimi yirmisinde, kimi kırkında, kimi de altmışında dönüyor yolundan.
Geç kalmanın adını soruyor çocuklarımız evde, okulda, sokakta. Acaba geç kalan onlar mı yoksa biz mi? Yolumuzun ne kadar aydınlık. Biz neye ne kadar hizmet ediyoruz. Yolumuzdan çekilin diyebilecek kaç kişi var, kaç çocuk, kaç genç yetiştirdi anneler, babalar, öğretmenler. Bugününü düşünmek; yarını batırmak değil midir?
Bir yolu var elbette diyerek başlıyor beynimizden sızan düşünceler. İşte sonrası gelmek için çırpınıyor da çırpınıyor. Bu yolu nasıl inşa edeceğim mi, birileri inşa etsin de peşinden gideyim mi? Nasıl, neyle, kimle yürümeliyim. Yalnız yürümekten korkuyor yüreğimiz. Gözümüzün arkada ne oranda kaldığı yamalı beynimize işlenmiştir. Keşkelerimiz derin, telafisiz pişmanlıklarımız ardına saklanmaya devam edecektir. Sona yaklaşmanın vereceği cesareti bekleme acizliği seni kurtarmaya yetmeyecektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.