- 251 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KORKULARIMIZIN HEGEMONYASI
Beynimizin derinliğine hapsettiğimiz özümüzü, gün yüzüne çıkarmaktan korktuğumuz aşikardır. Bu samimi gerçeğimizi de sadece kendimize saklıyoruz. Belki de en değerli olan değerli olduğu kadar da tehlikeli sırlarımız vardır. Benliğimizin gizemini nerede saklıyoruz acaba. Nerede yüzleşiyoruz.
“Beni, böyle tanıyın,” çabası değil mi mücadelemiz. Korkularımız zihnimizden, düşüncelerimizden, ilkelerimizden üstün geldikçe sen, sana uzak yaşamaya mahkûmsun. Böyle devam ettikçe sana biçilen rolü oynamakla yükümlü bir figüran kalacaksın. Tek mücadelen her şeyi biliyormuş ve farkındaymışsın gibi davranmak.
Ucuz insan davranışı da diyebileceğimiz korkaklığının üstünü örtmeye çalışma davranışları günümüzde yaygın bir hal almıştır “ben de varım ama ucundan kıyısından, biraz uzakta duruyorum ve dikkatli bakarsan fark edebilirsin. Bana korkak diyemezsin çünkü ben ordayım işte. Hatta seni, sessiz alkışlıyorum,” tavırları kurtarıyor seni.
Beni de bu cingözlüğünün bir ayağı haline getirmeye çalışman akıllıca diyebilirim? Hatta daha da ileri gidip korkak tutumunu saflıkla birleştirme becerisiyle ortaya koymak ve bunda uzmanlaşmak gerçek bir yetenek. Şöyle bir kendinle ve çevrenle yüzleştiğinde nerede ve nasıl ve kim olduğunu kendin de görebilirsin.
“Ben aslında buyum,” itirafını duyarsın geceleyin en derin uykunda. Dürter seni, rüya sanırsın. Her şey gözlerini açınca son bulur. Oyun başlamıştır artık. Yüzünü yıkamakla uyandığını zannedersin. Yüzün korkularına perde olacak şekilde makyajlı. Mimikler hemen üstünde. Sesinde yapmacık bir tonlama, masum bakışlar… Şimdi hazırım artık olmak istediğim beni tanıtmaya.
Bu sabah uzun sürecek rolüme hazırım. Beni ben yapan gerçeklerimle savaşıp özümü geceye saklıyorum yine. Yer dünya, yüzümde mutlu bir tebessüm. Babayım, kadınım, eşim, iş insanıyım, esnafım, şoförüm, senaristim, yazarım, şairim. Sizin için neysem ben oyum. Bunla birlikte mutluyum, mutsuzum, öfkeliyim, çalışkanım, güzelim, yakışıklıyım, âlimim, cahilim, ikiyüzlüyüm, satıcıyım, adamım, boşum, yalakayım, tıngırtıyım, komiğim, malım, ukalayım, umursamazım, zenginim, beş para etmezim. Tüm bunlarım sizin için aslında.
İşte başlıyoruz. Gün ışıdı. Akrep ile yelkovanın esareti altındayız artık. Kuş sesleri cıvıl cıvıl, rüzgâr tatlı tatlı esiyor, kahvaltı hazır. Servis kapıda. Sahne kuruldu. Roller belli, hadi hep birlikte oynayalım bu “Ali Cengiz Oyunu”nu. İnsanlık konumuz, dünya sahne, kötülük karşımızda, zaman sınırlı, final belli. Rolü en iyi oynayan kazanır. Alkışlar “ben bu değilim ama buymuşum,” gibi yapanlara.
Seni uyutmayan gerçekler gecenin zifiri karanlığında beyninin içinde beliriyor. İçindeki gerçek beni haykırıyor. Dünya sahnesinden ayrıldığın Matrix gecede kaldı. Gün ışığıyla aydınlanıyor sahne, göz kapakların aralanıyor. Senaryolar hazır tüm dostlarım, figüranlar oyunda.
Gün boyu oynadık. Ta ki gecenin zifiri karanlığında zihnini dürten puslu aynada gözlerin kapalı kendini gördüğün anda. Arınmış duru halinle sahnede çırılçıplak ve yalnız kaldığın halinsin. Yeni oyun, uyanmakla başlayacak. Roller belli, kesin ciddi, dünden kalanla devam etmelisin. Ta ki finaline kadar. İçinde aşk, entrika, şiddet, komedi, savaş, cinayet, işkence, dinler, yasaklar ve kutsanmış değer yargıları, örfler, acılar, serzenişler, boş vermişliğin türlü cazibeleri uyanmakla başlıyor güne.
Matrix gecede kaldı. Gecenin en derin uykusunda zihnimin beni dürten, ben bu değilim dediğim anımda. Gözlerim açılıyor. Matrix yok artık. Peki, sonu belli bir filmin en güzel, en tatlı, en eğlenceli sahnesini neden oynamıyoruz.
Her anımızın final olabileceğini bildiğimiz bir filmi, bir senaryoyu neden acıların feryatların sömürünün eziyetin, mutsuzluğun hegemonyası altına almakta ısrar ediyoruz. Final herkes için aynı. Her kahraman ölecek. Peki sen bu finaline korkrak mı, yoksa özünle mi yaklaşıyorsun? İşte bütün mesele bu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.