- 1666 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PROF.DR.ÜLKÜ AYPAR HOCAMIZIN EŞSİZ EŞİNİN AZİZ HATIRASINA SAYGIYLA...
"Şimdi size paylaşacağım yazı tam biz sağlık emekçilerine dair yaşadığımız onca mesleki zorlukların dışında mesleğin kişisel yönüyle bizlerinde yaşadıklarımız ailede özellikle ani sağlık sorunlarında nasıl mücadele edebileceğimizle ilgili.
Bir büyük Anestezi bilimi hocasının nasıl ve ne şekilde en sevdiği biricik canı olan eşiyle kusursuz bağının bir hastane odasında son nefesiyle birlikte dahi kopamayacağının bir derin ibretlik ifadesi olacaktır diye düşünüyorum.
Böylesi hassas konularda ne kadar soğuk kanlı olsak da tıp sahasında bizde insanız bizimde ailemiz , sevdiklerimiz dahası duygularımız var.
Bizler ameliyatlarda insan kesen duygusuz robotlar değiliz.
Ama bize yapılan davranışlar hep aksi yöndedir.
Tüm sağlık emekçilerinin sesi olması dileğiyle sayfamda paylaşıyorum bu eşsiz gerçek yaşanmış hikayeyi.
Umarım herkes bize olan bakış açılarını değiştirir ve bizlerinde neler çektiğimizi görüp empatiyle anlar.
Ama umudum nedense siz insanlardan yok !Bunu bilesiniz diyor ve konuyu alıntıladığım Star gazetesinden ÖZLEM YURTÇU’nun kalemiyle sessizce sizi yazıyla baş başa bırakıyorum..."
Prof. Dr. Aypar, üç yıl önce beyin kanaması geçiren ve kendi hastanesinin yoğun bakımına kaldırılan fizik profesörü eşi Abidin Aypar’ı hayata bağlayabilmek için tam 6.5 ay hastanedeki odasında yaşadı; onu sevgisiyle yaşatmayı başarabildiği 534 gün boyunca, bir gün olsun elini bırakmadı.
Türk Anestezi ve Reanimasyon Derneği ve Hacettepe Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ülkü Aypar’ın ilk dikkat çeken yanı, her daim gülen gözleri ve pozitif enerjisi. Ama o gözlerin ardında sakladığı bir hikayesi var ki herkese örnek olması gereken cinsten. 1973’te görücü usulüyle tanışmasına rağmen büyük bir sevgiyle bağlandığı ve bir hafta içinde nişanlanıp 9 ay içinde nikah masasına oturduğu hayat arkadaşı Prof. Dr. Abidin Aypar için verdiği mücadele, sadece bir doktor olarak değil; bir hasta yakını olarak da onun sabrını ve inancını ortaya seriyor. Ders anlatırken beyin kanaması geçiren ve Hacettepe Tıp Fakültesi yoğun bakımına kaldırılan fizik profesörü Abidin Aypar’ın tam 534 gün süren yaşam mücadelesinde bir saniye bile ümidini yitirmeyen Ülkü Hoca, onun adını ölümsüzleştirmek için kitap çıkarmaya hazırlanıyor. Hala büyük bir aşkla bahsettiği Abidosunu anlatırken gözleri dolan Prof. Dr. Aypar, “Bu kitapta, birbirine zıt iki karakterin, hayatı nasıl bir coşku haline getirdğini göstermek istiyorum. Biz, bir bütünün iki ortak parçası olduğumuzu gösterdik” diyor.
ACI EN BÜYÜK EĞİTİCİYMİŞ
“Ehliyetim yok, hiç araba kullanmadım. Her gün bitmek bilmez bir sabırla beni hastaneden alır hastaneye bırakırdı. Bir hekimi, hekim olmadan ancak bu kadar iyi anlayan bir eş olabilirdi. Meslek hayatım boyunca hastaneye taksiyle geldiğim sayılıdır” diyen Ülkü Hanım, eşinin beyin kanaması geçirdiği 13 Kasım 2008 tarihini ise bugün gibi hatırlıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: Eşim gece rüyasında dişini çektirdiğini gördüğünü söyledi. Ona belli etmedim ama korkuya kapıldım. Dua okuyarak çıktım evden. İnşallah rüyası hayırlara vesile olur diye. Sabah boyu sıkıntılıydım. 10 sularında odama geldim. Etrafta bir telaş var ama bana bir şey söyleyemiyorlar. Sonra bir asistanım “Abidin bey hastalanmış, beyin kanaması şüphesiyle büyük acile getirmişler” dedi. O an dünya durdu sandım. Hacettepe Tıp Fakültesi beyin cerrahi ekibinden Prof. Dr. Tunçalp Özgen, Prof. Dr. Saruhan Çekirge ve Prof. Dr. Servet İnci tarafından tedaviye alınan Abidin Bey’in ameliyattan önce konuşabildiğini söyleyen Prof. Dr. 5 Aypar, o süreci “Tunçalp ve Servet Hoca, durumun ciddi olduğunu, yoğun bakımdan birkaç günde çıkamayacağını söyledi. Ben hep bunu yeneceğiz diye düşündüm. Oysa çok sabırsız bir insan olarak bilinirim. Acı en büyük eğiticiymiş” diye anlatıyor.
6.5 AY BÖLÜMDEKİ ODAMDA YAŞADIM
Eşinin birkaç ay sonra şuurunun kapandığını anlatan Ülkü Hoca, ona rağmen mücadelesinden ve dua etmekten vazgeçmemiş. Aypar, “Hekim arkadaşlar vizitlerine gittikten sonra ben vizite giriyordum. Normal vizitimi yapıp sonra da elini tutyor, örtünün altından tespihimi çekip dua ediyordum. Sandalyede de olsa eve götüreceğimizi düşündüm hep. İki ay sonra tekrar gözlerini açtığında ben yine yanındaydım. O süre boyunca bile her gün gazetesini okudum. Hayatta kaldığı 1.5 yıl boyunca 15 kez kez ameliyathaneye indi. Hiç umudumu yitirmedim. Tam 6.5 ay eve gitmeden bölümdeki odamda yaşadım. Bir gün bile makyajımı yapmadan işime de gitmedim eşime de. Abidom için hatıra defteri açıldı, herkes, hasta yakınları bile yazdı o deftere. ’Sana artık Ülkü Ana diyeceğiz’ yazmış biri. Bir doktor değil, hasta yakını olarak onlarla sohbet ediyordum artık” diyor.
YOĞUN BAKIM GİZLİ BİR KUTU
Ülkü Aypar hastanedeki tüm meslektaşlarının ve özellikle kendi bölümündekilerin onu hiç yalnız bırakmadığını söyleyerek sözlerini şöyle noktaladı: Bu tecrübe bana, hasta yakınlarıyla daha fazla empati kurmanın hayati önem taşıdığını öğretti. İçeriden çıkan bir doktorun, bir hemşirenin verdiği minicik bir haberin bile o insanlar için ne kadar önemli olduğunu bizzat yaşayarak anladım. Yoğun bakım başka bir dünya, ne ümitsizlikler, ne beklentiler olduğunu anlatmak mümkün değil. İçerisi o kadar gizli bir kutu ki dışarı çıkan herkesten bir kelime, bir mimik bekliyorsunuz. Bazen ben başka hasta yakınlarını bilgilendiriyordum. Bir gün bir hastanın eşi ’Kapılarda 8 gündür bekliyoruz’ dedi. Benim 1 yıl 3 ay olmuştu ve o hanıma dönüp ’8 gün pes etmek için çok erken değil mi?’ dedim. Her gün ’Seni seviyorum, iyi olacaksın, buradan beraber çıkacağız’ diyordum. Konuşamadığı için ağlardı zaman zaman. O gözlerde her şeyi gördüm bu süre boyunca. Ben kendimdim ona bakarken.
SON SEVGİLİLER GÜNÜ KUTLAMASI
12 Şubat’ta hem sevgililer günü hem de o zamanki başhemşire Emel Hanım’ın doğumgünü sebebiyle kutlama yapmak istedik. Pasta yemek istediğini işaretle söylemiş Abidom. Hemşire hanımlara da ben ışıltılı şeyleri seviyorum diye parlak bir takıyı işaret etmiş ve bana hediye olarak bilezik aldırmış. Bu kutlama onunla son anımız oldu. Ertesi gün menenjit komasına girdi. Solunum cihazına kendi ellerimle bağladım onu. Şuuru kapandı ve bir daha doğru düzgün açılmadı. O 534 gün boyunca Servet Hoca, sadece 5 gün tatil yaptı. Her cumartesi sabah gelip geceye kadar burada kalıyordu. Yurtiçi ve yurtdışı toplantılarım oluyordu. Asistanından hocasına hepsi nöbet tuttu ben olmadığımda. Onlar olmasa işlerimi o dönem aksatmadan yürütemezdim. Ben her gün bitmek bilmez bir çabayla onu hayata bağlamaya çalışırken (örneğin püre yapıp burnundaki hortumdan vermek zorunda olsam da her gün annesinin yemeklerini taşıdım). ’Sen neden uğraşıyorsun hala?’ diyen hekim arkadaşlar da oldu maalesef. Bunlar beni çok üzüyordu. Oysa o, konuşamasa da yüzlerce sayfa kitap yazmış gibi bakıyordu bana. Abidin benim hocamdı. Özgürlüğümü engellemeden sevdi. Özgürlük sevgiden daha mühimdir derdi. 35 yılını bütün fedakarlığıyla hoşgörüsüyle bana veren birine 534 gününü vermek inanın küçücük bir şey. Cesur olduğumu onun sayesinde anladım. Artık hekim olarak hasta yakınlarına sabır ve ümit vermenin de gerekli olduğunu düşünüyorum.
Özlem Yurtçu, Star
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.