- 307 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ÇIPLAKLIK KÜLTÜRÜ ZORUNLU YAŞAM KÜLTÜREL ÇIPLAKLIK ÖZGÜR TERCİH
İnsanların libidosunda hareketlenme oluşturan her davranış karşıya baskı kuruyor demektir. Baskı altında olan bir libidonun nasıl ve nereye yöneleceğini kestirmek çok güçtür. Bazen uyuma modunu tercih edebilir, ancak aldığı etkinin şiddeti oranında hareketlenme de gerçekleştirebilir. Onun için toplumsal yaşamda karşı cinslerin birbirlerinin yaşam dinamiklerine etkiden mümkün mertebe kaçınması, toplumsal yaşamın sağlıklı devamını sağlar.
İnsan topluluklarının olduğu her yerde libidoya dayanan isteklerin harekete geçmesinin koşulları oluşturulmamalıdır. Bu koşulların oluşturulduğu ortamlarda sonuçlarının neler olacağını kestirmek çok zor olabilir. Görsel olarak tüm isteklerini doyuran bir bireyin, tensel olarak o isteklere kavuşma isteği de beraberinde gelir. Doğal bir yaşam haline gelmiş olan isteklerin, neresi ve ne kadarı doğal, ne kadarı doğal değil gibi bir ayrımı dinlemiyor insanın libidosu… Onun için yaşam alanlarında kuşatıcı haza dayanan yaşam unsurlarını, yaşamın devamı için gerekli olan unsurlara döndürmemiz lazım. Bunu gerçekleştiremediğiniz ortamların kontrol gücü, siz olamazsınız. Dolayısıyla karşılaşacağınız her eylemi normal kabul eder duruma gelirsiniz.
Tüm toplumların tarihi sosyolojik ve Kültürel Antropolojik geçmişine bakarsanız, mutlaka bir yaşam kültürüne sahip olduğunu görürsünüz. Bu yaşam kültürü içinde giyim kuşam kültürü önemli bir yer tutar. Çünkü geçmiş toplumların kültürlerini en iyi özetleyen onların giyim kuşam şekilleridir. Türk toplumunun İslam öncesi ve İslam sonrası giyim kuşamı kendi oluşturduğu bir üründür. Bu ürünü oluştururken bulunduğu coğrafyanın özellikleri ve kendi insani kodlarının devrede olduğu muhakkaktır. Ondan dolayı da insani onurunu fiziksel görünümüyle basite indirgemeyecek, giyim kuşam kültürü oluşturduklarına şahit olmaktayız. Bu kültür hem erkekler hem de kadınlar için geçerli olan bir kültürdür. İnsanların bireysel tercihleri ve özgürlükleri olsa da, toplumsal yaşam alanında olumsuzluklara kapı aralayacak giyim kuşam tercihlerine pek rastlanmamaktadır. Çünkü giyim şekilleri bir kültürdür ve o toplumun medeniyet yolunda aldığı yolun bir göstergesidir. İnsan, hayvani (idsel) istekleri ne kadar insani isteklere çevirecek üretim yaparsa, o kadar insani bir boyut kazanır. İnsanın nesnelerin yapısını değiştirerek farklı nesneler üretmeye başladığı anlar, insanın medeniyet yolunda attığı adımlardır. Bu adımlar zamanla daha da artarak insanı, birçok yönüyle insani kimliğini savunacak duruma gelmiştir. Âmâ ne yazık ki, insanın düşünsel olarak çok gelişmiş olduğunu savunduğu çağda, biyolojik hayvani yaşamın yeniden canlandığı dönemi ortaya çıkarmıştır. Bu yaşam eskiden olduğu gibi, medenileşememiş olmak ve nesneleri yeniden şekillendirememekten kaynaklanan imkânsızlıklardan kaynaklanmadığı gibi, aksine tamamıyla insanın tercihleri arasına girmiştir. Biyolojik olarak hayvani bir yaşamın insan için tercih modunda yer alması, insanın yeniden ilkel yaşama dönüşü anlamına gelir. Acaba yaşam ilk dönemine mi everilmeye döndü diye düşünmemek elde mi? İster istemez insanın zihnine bunlar takılıyor.
Çıplaklık bir kültürdü eskiden, ancak bu kültür, aklı olgunlaşmamış insanın biyolojik yaşamına dayanan bir kültürdü. Ancak günümüzde, kültürel çıplaklık ortaya çıktı. Bu durum çıplaklık kültürü ile aynı kulvarda değerlendirilemez. Çünkü imkânsızlıklardan ve akli mekanizmaları tam olarak kullanamamaktan kaynaklanan acziyetten dolayı oluşan bir yaşamın kültürü, bir tercih değil, dayatılan yaşamdır. Oysa kültürel çıplaklıkta, dayatılan bir yaşamın dinamiklerini bulamazsınız. İmkânlar ve üretici yetenekler alabildiğine artarken var olan nesnelerden faydalanmayı bir tercih haline getirmek tamamıyla seçime dayanan bir yaşam oluşturmaktır. Dolayısıyla günümüzdeki yaşam, kültürel bir çıplaklıktır.
Geçmişten günümüze Türk milleti bir kültürel miras olarak kendine özgü giyim kuşam tarzı oluşturup o yaşamı sonrakilere miras olarak getirmelerine rağmen, günümüzdeki yaşamlar o kültürle hiç alakası olmayan yaşamlar haline gelmiştir. Eskiden insani onur ve değer, biyolojik varlığımızın ne kadar korunaklı hale geldiğiyle yakından ilişkiliydi. Her ne kadar insanın kendi bilgi birikimi ve aileden gelen prestiji bir değer olsa da onun kendisini muhafaza etmek için oluşturduğu giyim kuşamın onu bir insan olarak tanımlaması da o kadar önemliydi. Onun için Türklerin meşhur atasözlerinden biri, ”İnsanı giyim kuşamı ile ağırlarlar, kafasına göre uğurlarlar.” Bu söz bir yaşam biçiminin aynı zamanda özeti mahiyetindedir.
Toplumların yaşam alanlarındaki imkânlarının artmasıyla ilkel yaşama dönüşleri arasında da doğru bir ilişki göze çarpmaktadır. İnsan olarak olması gereken aslında imkânların artmasıyla insani yaşamın, bir üst kimliğe bürünmesi beklenir. Çünkü imkânlar arttıkça insan kullanılmamış olan insani fonksiyonlarını kullanma becerisi kazanır ve onlardan faydalanma ortamlarını oluşturur. Ne yazık ki beklenen bu olmasına rağmen, günümüzde insanın insani düşünüş boyutu ihmal edilerek, sadece libidoya dayanan hayvani hazları doyurabilme ve hayvani görüntü şemsiyesi altında yaşamak, hayatın vazgeçilmezi haline gelmiştir. Bu süreç kadın ve erkek cinslerinden kadınlarda daha fazla göze çarpmaktadır. Kadınlar libidoya dayanan bir hazzı, yaşamın dinamosu haline getirdiler. Dolayısıyla bu hazzı yaşamak adına karşı cinslerinin yaşam alanlarını istilaya başladılar, ama bu gidiş ve yönelim onlarda psikolojik bir baskın olma tavrının ortaya çıkmasına neden oldu. Böyle bir tercih yapan her kadın, bu yaşamın ona tanınan bir hak olduğunu, Kendisine saygı duyulmasının zorunlu olduğunu, bu görüntüsünden dolayı görsel bir şölen haline gelmiş olmasına rağmen, bu şölenin izleyeni olmamalı diye düşünerek hep haklı olmaya çaba harcar olmuştur. Yani kadın sosyal yaşam alanında biyolojik yaşamıyla hep baskın bir karakter olmuştur. Kadının bu yaşamı, karşı cinsine yaşam alanlarını daraltıp ona tacize dönüşmesine rağmen kadın tacize uğrayan olarak görülmüştür.
Kültürel çıplaklığın bir yaşam biçimi olarak geniş kitlere yayılmasıyla kadın egemenliğinin baskısı altında kalan erkek, suçlanan olmuş ve kafasını kaldırdığında potansiyel tehlike olarak adlandırılmaktadır. Çıplaklık kültüründen Kültürel çıplaklığa geçiş, insanlık yaşamının en ucube anlarından biri olarak tarihe kaydedilmesi gerekir. Çıplaklık kültürü, insanlığın toplumsal gelişim evrimi içindeki en basit yaşamlarının bir ürünü iken, kültürel çıplaklık, beynini çok iyi kullandığına inanılan insanın, toplumsal gelişim evrimi içindeki en üst yaşamının kültürüdür. Dolayısıyla imkânsızlıklardan kaynaklanan çıplaklığın, imkânı olanların çıplaklaşmak için verdikleri çabadan daha ehven olduğu muhakkaktır. Bu açıklamaları yaptıktan sonra kendi toplumumuza ait bazı gözlemlerimin toplumsal yaşamı nasıl gerdiğini kısaca anlatmak isterim…
Kadın ve erkek arasında olan bir olumsuzluğun faturası tamamıyla bir tarafa kesilirse, faturayı ödemek zorunda kalan hep ezilmeye mahkûm olur, faturayı ödeten de istediği gibi yaşama hakkına kavuşmuş olur. Son yıllardaki ülkemiz yaşamını dikkate alarak bu konulara yaklaşırsak, kadın ve erkekten biri hep baskın rollere sahip olurken, diğerinin onuru rencide edilerek aşağılanmaktadır. Erkek tüm kötülüklerin kaynağı olarak görülmüş olmalı ki, bir tecavüz ve taciz olayı gündeme geldiği zaman, taciz eden ya da tecavüz eden hemen erkek olarak algılanıp suçlu bir erkek aranmaktadır. Bu anlayış kadın dünyasında baş edilemeyen ve sınırlanması mümkün olmayan istekleri patlamış davranışların ortaya çıkmasına neden oldu. Özellikle toplu ulaşımlarda, karşılıklı oturan yolcular dikkate alındığı zaman, giyimleriyle her yeri açık kadınların karşıya alenen tacizi olmasına rağmen orada istem dışı bir bakış karşıya yöneldiğinde o erkek orada linç edilmekle yüz yüze kalabiliyor. Yani erkek potansiyel tacizci olarak görülmektedir. Böylesi bir toplumsal yaşamda karşı cinsleri bir arada yaşatacak denklemler tutarsız ve kadını dikkate alarak oluşturulan denklemler olduğu için, adalet ve hakkaniyetten uzak olur ve sürekli sorun yaratır.
Son yıllardaki kültürel çıplaklık toplumsal yaşamda ciddi ve bulaşıcı bir hastalık haline gelmiştir. Bu hastalığın ahlaki kodlarla bertaraf edilmesi zorunludur. Hiçbir yaşamın giyim kuşamını belli kalıplara sokma eğiliminde değilim, ancak insani giyim kuşamın olmasının da zorunlu ve gerekli olduğuna inanıyorum. Bir kadın göğüslerini açarak göbek şov yaparak ve kısa mini bir şort giyerek bacak bacak üzerine atarak karşıyı tahrik ederek, karşı cinsin libidosunu harekete geçirme hakkına sahip değildir. Bu doğrudan o insanın yaşamına ve biyolojik varlığına bir tecavüzdür. Tecavüz kavramını erkekleri aşağılayan bir kavram olarak görmekten uzaklaşılmalı… Erkeğin tecavüzü ve tacizi, sapkınlık boyutunda bir kişi değilse vuku bulmuyor, ancak kadınların tecavüz ve tacizi alenen her ortamda gerçekleşmektedir. Bunu dillendirdiğiniz zaman sapkın olacağınızı bile bile dillendirmek zorunda hissediyorsunuz kendinizi… Her an ekranda güzel yiyecek reklamı yapılan bir yerde eğer bunları almaya imkânlarınız yoksa ve çok isteğiniz oluşuyorsa, ele geçirdiğiniz ve gördüğünüz yerde onu çalıp yemeyi kendinize hak olarak görürsünüz. Bu sapkınlıklar insanın libidosunda depreşmeye neden olunduğu zaman da, ortaya çıkar. Son günlerde İstanbul’da alenen gerçekleştirilen bu tarz eylemler belli bir amaç uğruna planlı yapılan çıkışlar değilse, böyle bir sürecin sonucu olduğunu görmek lazım…
Çıplaklık kültüründen, giyim kuşam kültürüne yükselmiş olan insanlık, son asırda, kültürel çıplaklık döngüsüne girerek ilkel yaşamın kodlarına yeniden dönmüşe benziyor. Bu süreç kadınların başlattığı bir süreç olmasına rağmen, değişimin genişleyerek yayılmasının etken gücü ise, erkeklerdir. Erkeklerin libidosundaki kaynama, bakışlarla karşı cinste de bir haz duygusunun canlanmasına neden olduğu için, kadınlar zahmetsiz bu hazzı almak adına, birçok farklı kılıklara girerek etken bir uyarana dönüşmekteler. Bu uyaranlar arttıkça toplumsal yaşamın her alanında büyük bir yangına dönüşecek kıvılcımlar çıngı çıkarırken yangını kimin çıkardığı ve çıkaracağı araştırılma konusu olup, yargıç karşısına çıkarılmak isteniyorsa, benden söylemesi bu işin faili bulunmayacaktır. Verilen kararlar da insanları aydınlatmayacaktır. Çünkü tacizci ile taciz zede yer değiştirmiştir. Bunlar, toplumsal yaşamın içinde olan biri olarak, her gün gözlemlediğim insanların psikolojik tavırlarından elde ettiğim hastalıklı vakaların toplumda doğru algılanmasına sebep olma isteğimdir. Umuyorum ki bu yaklaşımlarımla erkek şövenisti olarak adlandırılmam. Ben toplumsal yaşamın gözle görülen fotoğrafını çekiyorum bu fotoğrafı doğru okumak isteyen okuyucular da benim görmediklerimi görüp paylaşırlarsa, onlardan da faydalanmış oluruz.
İnsanlık ilkele dönüşü medeniyet olarak görürken, ilkelden uzaklaşıp insani yaşam ortaya koyanları da bedevi ve ilkel olarak adlandırmayı bir marifet biliyor. Bu çifte standarttan uzaklaşıp herkesi bulunduğu ortam ve yaptıkları tercihlerine göre insanlık kronolojisi içinde yerine koymak zorundayız. Yoksa insan olarak insanlığımızı yapmamış oluruz.
Selam ve muhabbetle yeni günlere aydınlık yarınları taşımak ümidiyle…
Bahadır HATAYLI (Müstahar)/07.06.2022/01.41
YORUMLAR
Merhaba Hocam
"Umuyorum ki bu yaklaşımlarımla erkek şövenisti olarak adlandırılmam."
Hiçbir kaçma, ayarsızlık yok yazınızda bence
Ne şoven ne gerici ne bağnaz ne cinsiyetçi denebilir bana göre
Psikoloji, sosyal psikoloji, sosyoloji alanlarının verileriyle donanmış, ölçülü, müeddep, kıvamı, terkibi yerli yerinde kanımca
Hani, çocukluğumuzda yediğimiz pamuk helvası ya da elma şekeri misali ağzımızın kenarları yapış yapış değil
Ya da bir hazır çorbanın yeterli, itinalı karıştırılmadan pişirilmesine bağlı topaklanma yok
Her şeyden önce, dünyanın en gelişmiş, modern tanımlanan memleketlerinde kadına şiddet yok mu? Tecavüz yok mu?
Hep şöyle denir, ileri ülkelerde kadınla erkek sokakta öpüşse bakan ayıplanır, yapan değil!
Sonra ne olur? Tecavüz kurbanı kadınlar, genç kızlar
Sinema endüstrisi tecavüz konulu filmleri niçin yapıyor? Kendisinde yara oluşturmayan, istisnai, kırk yılda bir yaşananı, polis kayıtlarına dahi geçmeye gerek duyulmayanı mı konu ediyor?
Bunu derken elbette tecavüz ve katletme olaylarını doğal karşılamak değil? Ya da işte kadın da sebebiyet vermesin canım değil.
Ancak modern sanayi toplumlarında da derin sorunlar var, aşırı özgürlükçü düşünce ve yaşam tarzları ne kadına ne erkeğe aradığı huzuru, mutluluğu getirmiyor, alkol ve uyuşturucunun katalizör teşkil etmesi de cabası
Ne kadında ne erkekte evlilik müessesesine o güven yok, erkek kadına kadın erkeğe yuva kurmak noktasında güvensiz, erkek ve kadın eşcinselliğini şüphesiz fizyolojik etmenlerle beraber bu tip sosyolojik ögeler tetiklemiyor mu acaba?
Yine şöyle denir kimi zaman, şehirde giyinik kadın daha çok tahrik eder, plajda bikinili, mayolu kadın tahriki bırak, herkes öyle olduğu için dikkat çekmez bile!
Hani, kalabalığın içerisinde birey algıda seçicilik oluşturmaz denir
Oysa bu düşünce de bir tür algı yanılmasıdır, birey öne çıkmaz ama, pek çok insan dikkat çekebilir, popülasyon halinde fertler araya karışıp gidebilir, dikkat çekmeme eğilimi artar o kadar
Demem şu ki, konuyu popüler kültür değerleriyle değil de, psikoloji, psikiyatri çizgisinde ölçmek gerçekçi olur kuşkusuz
Diğer yandan hocam, yazınızın bir bölümünde ilkel toplum parantezi açmışsınız ki, tarihin eski, kadim zamanlarına doğru gidildikçe çıplaklığa doğru gidildiğine pek itibar ettiğimi söyleyemem
Antropoloji, etnoloji, uygarlık tarihi gibi alanlar dünya genelinde pozitivist, materyalist çevrelerin elinde açıkçası
Dinsel, teolojik sahaların ilgi alanı ne yazık ki, son birkaç bin yıldan önceye uzanmıyor ekseri
Demek istediğim öğrencilik yıllarımızın Darwinizm çizgisinde Paleolitik çağ resimleri benliğimizin derinliklerinde derin izler bırakmakta
Şu kadar ki, arz ettiğiniz gibi kadının erkeğe psikolojik tecavüzü, baskısı derken, erkeğinde yaprak kıpırdasa etkilendiği haller gölgelenmemeli derim yine de
Aaa! Bu kadar sözden sonra bunu da der misin gerçekten diyebilecek insan evladına saygılarımla birlikte, elbet derim
Şöyle ki, bizde şehir hayatı, kozmopolit ortamlar derken aşırı mini, dekolte, sizin tabirinizle çıplaklık kültürü oluşsa da, kapalı topluluklarda, kasaba ortamlarda, varoşlarda ki mahalle baskısı kültürünü de unutmamalı bence
Hele Asya ya da Afrika'nın çeşitli toplumlarında bizdekinin aksine çağdaşlık kavramının dominant özellik göstermediği düşünülürse, mahalle baskısının ve linç kültürünün nelere dönüşebildiği de akla gelebilir
Asya'nın kimi İslam ülkelerinde bırakın dekolteyi, miniyi, çarşıya başı açık çıkan kadın ya da genç kızların erkeklerin fiziksel baskısına maruz kalması, mütecaviz tutum ve davranışlara, saldırılara uğraması dikkat çekmekte
Evet o toplumlar kapalı toplumlar, en ufak farklılaşma algıda seçicilik doğuruyor belki ama, erkek egemen sosyal psikoloji saldırganlığı direkt hak görüyor, meşru sayıyor, o kadın ya da genç kız başını kapatmıyor da ben mi sakınacağım diyor hareketleriyle, zalimlik kazanıyor
Eğitim, kültür, gelişmişlik seviyesi düşük çünkü, bu tip toplum, topluluk ve muhitlerde din salt mümin, kâfir kavramıyla okunur, kendi gibi olanlar Allah'ın izniyle müminken, farklı siyasi, fikrî özellikler gösterenler kolayca kâfir algılanabilir de
Oysa İslam terminolojisinde müşrik, münafık, fasık misali kişi ve zümrelerde dillendirilir
Sözgelimi fasık, münafığın aksine itikatlıdır, ibadeti de vardır, inancıyla samimi, ameli kadar içtendir, ancak katı, bağnaz düşüncelere, ham ya da kaba sofuluğa müsaittir
İşte bu yapı özellikle toplumsal alanda, kitle psikolojisinin gazını aldı mı tehlikeli olur? Mahalle baskısının dinin önüne geçtiği haller ve bunun Allah muhafaza linçe dönüşümü de mühim bir kırılma noktasıdır ki, en çokta koyu ataerkil yapıda erkeğin kadına dönük zulmüne meyleder
Böyle ülke, topluluk ve çevrelerde kadında ona göre davransın, kültürün dışına çıkmasın diyene ya da o makamda çalana sormak isterim; inanç ve sosyal yapısına göre başı açık olamaz mı mesela, hatta mümkünse ve çok gerekmedikçe evden dışarı çıkmamalı mı?
Yeri gelir bugünkü İslam dünyası İslam'ın ölçüsü değil der, yeri de gelir kul dini/Allah'ın dini ayrımında sınıfta kalırız
Hiç kuşkusuz son söylediklerimin yazınızın bütünlüğüyle alakası bulunmamakta hocam, sizi tenzih ederek önemli gördüğüm hususların altını çizmek istedim
Nihayet
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
Selam ve muhabbetlerimle!