- 376 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
"Aşk" Olsun
"Kays, çöllerin Mecnûn’uydu; ben ise buzun, ayazın/ Feryad ü figan dönerim kutuplarda devran-ı dem."
Geçen güz mevsimi, ikindiye yaslandığım bir hicret vaktinde bir gönül dostum “Bütün aşklar masal tadında yaşanmalı, mutlu sonla bitmeli.” diyen de var; “Aşkta vuslat olmaz, vuslat olsa aşk olmaz.” diyen de. Siz hangi fikirdesiniz? Size göre aşkın tanımı nedir?” diye sormuştu. Bu suale uzun soluklu bir cevap verememiş, şu kısa dörtlükle yetinmiştim:
“Bilemedim nedir tanımı aşkın/ Cevap vermekte lügat bile şaşkın/ Yanmayana, yakmayana aşk demem/ Ruhsuz viraneye asla köşk demem.”
XXXXX
“Bu garibe yeter aşkın bir damlası/ Gönlümde açar güllerin en hası/ Aşkla silinir dünyanın kiri, pası/ Sultanı sensin gönlümün, giremez başkası/ Seninle yıldızlanır, aydınlanır gecelerim/ Seninle roman olur kırık hecelerim.”
Ne müthiş bir kimya, nasıl bir sihirli değnek… Şu ölüler, hayaller, şekiller diyarının en canlı varlığıdır aşk… Kömürü elmasa, çamuru çiniye, demiri mücevhere dönüştürür.
Ama en önemlisi de insan denilen makineyi, biyolojik varlık, et kemik torbası, hayvanî varlık olmaktan kurtarıp ateş topuna çevirir.
Aşktır külü gül eden; aşktır sultanı kul eden.
Aşk ateşi, tüm canını, kanını, damarlarını sarar. İçin kıpır kıpırdır, yerinde duramazsın. Kiri, pası, hamlıkları yakıp gönül cevherini ortaya çıkartır. Taş iken kuşa dönersin.
Ancak aşk ile çarpan gönüller, varlığın, ruhun, insanlığın sırrına erer. Dünyanın tadı tuzu olmaz, bacalar tütmez, ocaklar yanmaz aşk olmasa.
Aşk balını emen dudaklara küfür yakışmaz. Ancak hakiki aşkı bulan bir kul, bir âdem, tam anlamıyla inanır Allah’a. Sevgi ile yapılan işler daha yolunda gider, aşk ile yapılan dualar daha kabul olur.
Aşksız yenen yemek ya bayat ya yavandır; aşksız insan ya taş ya hayvan. Aşksız inan ki yaşayamam. Aşkın gözü değil, aşkı göremeyenlerin gözü kördür. Şaşıyorum, dahası acıyorum aşktan nasibini alamamış bahtsız ruhlara.
XXXXX
“Bugün yârin bağına başka geldim/ Bağa değil de sanki köşke geldim/ Bedenimden sıyrıldım, aşka geldim/ Ne muhteşemsin sen sevda iksiri!../ Ferhat’ta pazu olup dağlar deldin/ Bahar suretinde daima güldün/ Eli bilmem, bana çok iyi geldin/ Ne muhteşemsin sen sevda iksiri!..”
Aşk, sevgi, sevda, şefkat, merhamet bir iksirdir. İyi gelmeyeceği kalp, gönül yoktur. Taş gibi kalpler, çorak gönüller, vahşi ruhlar, sevda iksiriyle gülistana, Babil’in asma bahçelerine, bol bereketli ovalara, pamuğa, buluta, mücevhere dönüşür.
Sevda iksiri öyle muhteşem bir şeydir ki; gönül kadehine sevda iksiri dolan renksiz bir insan, bedenden/ tenden/ kalıptan/ cisimden sıyrılıp kara sevdalı âşığa tekâmül eder.
Duyguları, düşünceleri, değer verdikleri, öncelikleri, hadiseleri yorumlayış tarzı, hatta yürüyüşü bile değişir. Yârin köyüne, bağına, mekanına bir başka kişi olarak gelir. Sanki bağa değil de köşke gelmiştir; köşke değil, aşka gelmiştir.
Sevdası büyüdükçe âşık da büyür, gelişir, güçlenir. İsmini taşlar, boşlar, tozlar âleminden varlık âlemine yazdırır. Ama bilir ki tek başına sıfırdır. “Bir” nasıl başına geldiği “sıfır”a değer katıyorsa, âşık da varlık aleminde sevdikçe/ sevildikçe değer kazanır.
Can, canan ile bütünleşir. Her anında, her yerde canan vardır. Gittiği her yere onunla gider. Yaptığı her işi onunla yapar. Hayallerinde o vardır, rüyalarında o.
Cananın ilgisini/ sesini/ soluğunu sürekli hissetmek ister. Cananın elinden yenilen bir kuru ekmek parçası bile en güzel pastalardan, baklavalardan daha lezzetlidir.
Sevda iksiri öyle muhteşem bir şeydir ki; bülbülü tutuşturup güle düşürür. Mecnunları çöle düşürür. Ferhat’ta pazu olup Şirin uğruna dağları deldirir.
Sevda iksiri öyle muhteşem bir şeydir ki; Bahar suretinde daima güldürür. İçene çok iyi gelir. Gönüller, aslanlar, yiğitler aşk ile gayrete gelir. Aşk ile dağlar, taşlar şenlenir. Kuşlar vecde gelir. Yokuşlar düze dönüşür. Yıllardır alınamayan kaleler bir bir düşer.
XXXXX
“Sensizlik diz boyu şu koca şehirde/ Kuşlar bile ötmüyor artık/ Yağmura hasret toprak/ Toprağa muhtaç çiçek/ Çiçeğe müştak yaprak gibiyim/ Yalnızlıklar ormanında.”
Aşk düğümü, çözülmesi çok zor bir bilmece…
Kendine göre tuhaf, garip kuralları vardır aşkın. Ölçüye, kanuna, akla, mantığa sığmaz.
Büyük bir nimet olduğu kadar büyük bir mihnettir. Hem güç verir hem güç gelir âşığa.
İki kanatlı bir Zümrüd-ü Anka; bir kanadında dert, bir kanadında vuslat.
İnsan; gönlünü bir çiçeğe, bal arısına, pembe umuda, dolunaya, deniz kızına kaptırır. Pervane olur, yıldız olur, sevdiğinin yörüngesinde çaresizce dolanır durur.
Kışın buzlarda yanar, kıvranır, kavrulur. Yazın çöllerde donar, titrer, savrulur. Sürekli vuslata bir vesile, çare arar.
Bir gün aşk yolunda kaybolur. Bazen kaybolduğunun bile farkında olmaz.
Âşıklık demek hasretlik, gariplik, burukluk, dert, çile, ıstırap demektir. Bu derdin dermanı sevgilinin şifalı ellerindedir.
XXXXX
“Yârin yolunu gözlemektir bahar/ Dalında kelebek olmak hayâlim/ Bir gülümse de gülistana döneyim/ İşte o an bayramı kucaklar elim.”
Âşığın canı, bir yandan yâriyle karşılıklı içtiği kahveyi, bir yandan kahveyi kendisine ikram eden yâri özlemekte, âh edip inlemektedir.
Yârin elinden, ikram ettiği kahve fincanından içilen her yudum, tıpkı zemzeme benzer. Böyle bir kahveye doymak ne mümkün; içtikçe içesi gelir insanın.
Kahve bitmesin, muhabbet devam etsin, ister. Söylenecek o kadar çok şey vardır, o kadar çok şey birikmiştir ki, söz sözü açar, muhabbet derinleşir.
Âşık; derdini, hasretini, yarasını, ıstırabını, sevdasını, muhabbetini, özlemini, düşlerini, duygularını; hâldaşı, yoldaşı, sırdaşı, gönül yarısı, ruh ikizi olan biricik sevdiği ile paylaşır.
Çünkü damdan düşenin hâlini yine damdan düşen anlar. Çünkü ağyarın ahvâli anlaması, derdine dermân sunması zaten imkânsızdır.
XXXXX
“Ihlamurlar diktim gönlümün her yanına/ Sevda güneşimle büyüttüm onları/ Belki mevsiminden önce açarlar diye/ Takvimlerin ne hükmü var artık/ Yaşanmış mı sayılır? / Sensiz geçen her saniye/ İnan ki seni/ Ihlamurlar kadar özledim sevgilim/ Ihlamurlar diyorum/ Geleceksen/ Ihlamurlar geçmeden gel!..”
“Kalp ibremin yönü daima seni gösteriyor. Her nereye baksam oradasın. Her kime baksam o’sun. Bir de bakıyorum yoksun.”
“Aşk, aynı zamanda yaşanılan günlerin güzelliği ve mutluluğu ile teselli olmaktır. Sevdanın sonu hicran bile olsa yaşamaya değer diye düşünüyorum.”
“Kapılar kapanıp herkes evine çekildiğinde, anlarsın kimseden kimseye fayda gelmediğini.”
“Talihsizliğin avcısı, hüsranın avı, yokluğun mahkumuyum. Sensizlikte kayboldum, kendimi bulamıyorum.”
“Acımı kucağıma alıp oturayım diyorum, ne kolum yetiyor ne kucağıma sığıyor. “Ahh” etsem yangınıma koşacak kimse yok.”
“Mumdan varlığımız içinde damla damla eriyip, gönül ipimiz tükenene kadar yanacağız.”
“Bizim ıhlamurlar buradakilere benzemiyor. Mevsiminde açmıyor. Ama mutlaka açacak. İşte o zaman geleceğim.”
XXXXX
İşte bu noktada “En iyisi susayım. Susmak, en uzun çığlık, en yanık romandır.” demek üzereyken şunu da sormadan edemiyor mahzun gönül:
Evet, yürek ve güç ister aşkı taşımak… Nice âşıklar/ maşuklar, yolun başında, ortasında, sonuna doğru yığılıp kalmışlar bu ağır yükün altında…
Menzile varabilmek mi marifet, bu yolda kendini feda edebilmek mi?.. Aşk cephesinin ölümsüz kahramanları, adını tarihe altın harflerle yazdıranlar, hangi cenahtan?..
Vuslat mı öldürür mü aşkı; hasret mi, yoksa hüsran mı?.. Bir sevdayı ölümsüz yapan, kavuşmanın kadife elleri midir, hicranın gölge boyları mı?..
“Ben senin en çok beni sevişini sevdim/ Ben senin en çok da beni sevişini sevdim..."
“Döndüm çemberinde bezm-i cihanın/ Gönle aşktan özge nev-bahâr yokmuş/ Şâh idim, kul oldum, sende kayboldum/ Benden daha mecnûn, bahtiyâr yokmuş…”
*****
(Telmih Dergisi’nin "AŞK" konulu 23. sayısında (Bahar 2022) yayınlanmıştır; cilt:5, sayı:23, yıl:6; sayfa:76-79)
*****
(İlk yazılış tarihi: 08/11/2020, 03:23; Kocasinan, Kayseri)
(Son tashih zamanı: 20/01/2022, 01:27; Kocasinan, Kayseri)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.