- 340 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUYRUKLU YOL
Sürüden ayrılan insanların hikayeleri ilgimi çekmiştir hep. Zira; Konfüçyüs’ün “Sevdiği işi yapan, ömür boyu çalışmaz.” sözünü şiar edinerek yola çıkan insanların yolculuğu daima ilham verici olmuştur.
İşte tam da bu yüzden bir süredir sosyal medyada takip ediyorum Göktan EKER’i. “Yola çık, yol bulunur.” diyenlerden. O bir köpek eğitmeni ve aynı zamanda eski bir polis komiseri. Geçen hafta hesabından duyurusunu yaptığında klibini izlemiş ve aynı adı taşıyan KUYRUKLU YOL adlı kitabının siparişini de aynı gün vermiştim.
Daha önce pek çok olumsuz hatıram olduğundan, bir daha asla D&R’dan kitap almayacağıma söz vermiş olsam da kitap en uygun fiyata orada satılıyordu. Ancak D&R yine şaşırtmadı beni. Tedarik süresi ve teslimat neredeyse bir haftayı buldu. Bu sabah nihayet elime ulaştı kitap. Niyetim öylesine bir göz atmaktı. Ancak öylesine can alıcı hikayeler öyle akıcı bir üslupla yazılmış ki bitirmeden kapatmak mümkün olmadı.
Meslek hayatında yaşadığı bir takım aksaklıklar neticesinde kafasını dinlemek için yaptığı memleket ziyaretinde, dedesiyle birlikte gittiği kahvehanede masada oturanlardan 90 yaşlarında bir ihtiyarın “Sen büyük dedeni bilir misin?” diyerek anlattığı hikaye ile başlıyor aslında onun yolculuğu.
“Senin büyük deden Kafkaslarda esir düşmüş. Esaretten Azerbaycan Türkü bir kadın sayesinde kaçmış. Esarette iken dedene at ve köpek bakımı yaptırmışlar. Deden köye geldiğinde atları ve köpekleri ona sorardık biz. Bunu yüke koşun, bunu binek yapın dediği atların hepsi dediği gibi olurdu. Bunu çobana verin, bunu ava götürün, bunu kapıya bağlayın sizi korusun dediği tüm köpeklerde dediği gibi işlerini yaptılar.”
Eker kitabında o anı şöyle anlatıyor; “Bir anda omurilik soğanımda bir sızı hissettim. Şok olmuştum. Bu hikayeyi bilmiyordum. Artık yolum belliydi. Köpeklerin kuyruğuna takılmak, okumaya ve öğrenmeye devam etmek.”
Ve öyle yapmış. İyi ki de yapmış.
Açıkçası kitabı sipariş ettiğimde, köpek ırklarına, köpek eğitimine dair sıkıcı tabirlerin ve klasik söylemlerin yer alacağı bir eser olduğunu düşünmüştüm. Kendimi de ona göre hazırlamıştım.
Ancak kitap hem hatırat, hem yakın dönem tarih hem de bana göre bir yolculuk ve daha çok bir başarı hikayesi. Kişisel gelişim de diyebilirsiniz ancak kurgu değil tecrübe ve yüzde yüz gerçek.
Mesela; ta o günlerde polis kolejinde, ruhunu şeytana satan Fetulahcı şebekenin, nüfuz edemedikleri temiz Türk çocuklarına okulu bırakmaları için nasıl psikolojik ve fiziki işkenceler yaptıklarına kan beyninize hücum ederek şahit oluyorsunuz satır aralarında.
Yahut Gölcük depreminde arama kurtarma çalışması için gelen Alman ekibinin, aslında enkaz üzerinde arama-kurtarma faaliyeti değil de eğitim çalışması yaptıklarını öğreniyorsunuz şaşkınlık ve öfkeyle.
Kitaba dair çok şey söylenebilir elbet ancak filmden önce sufle veren kötü arkadaş olmak istemiyorum.
Sadece şu kadarını söyleyebilirim ben en çok “6.35”in hikayesini sevdim.
Okuyucusu bol olsun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.