- 343 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
Koza
Gül yaprakları rüzgarla dağılırken kokusunu herkesten önce hissetmiştim ölmüş olmama rağmen. Kendi mezarımı kazmıştım, kazmak için kürek ya da kazma kullanmama gerek kalmamıştı, çırpınan nefesimin kanatlarına dokunan bir mürekkep damlası kadar güçlüydü beyazın kalbine dağılan keskin kelimeler, her an keskilenen ve sivriltilen yalnızca çelik mi zannediyordunuz? Hayır bu bazen kelimelerdi...
Çağımızın ölümcül silahı içinde zehri kodlanan ve ipe çeken kelimeler... Kalbimi parçalayıp koyu kırmızı mürekkebini akıtmıştım, şimdi elimde sıkıca tuttuğum bir avuç toprağı yüzüme serpecektim ve birazdan yağmur yağacaktı, nereden mi biliyorum çünkü en çok sonbaharın bu kasvetli havasını seviyordum.
Arkamdan yalnızca gökyüzü ağlasın istediğim içindi bu günü seçişim. Umarsızca ve sessizce ayrılmak bana yakışanıydı. Bir avuç kül dahi kalsın istemezdim avuçlarında... dalkavuk, ikiyüzlü içinde binlerce sinsilikle gezen ve buna rağmen tebessüm edenlere son gülümsemeyi yaşatmadan gidiyordum. İçim rahattı.
İnsanın ait olduğu fotoğraf karesi tamdır, ben tam olanı ararken zayıf, telaşlı bir çabayla kıyılarında kopan fırtınalara rağmen yol gösteren bir geceydim. Yıldızlar karanlıkta daha bir parıldar biliyorum, yağmur bir an önce yağsın şişsin kabarsın toprak. Ben katil değildim bunu bildiğim için sonsuz huzur doluydum. Kozasında bekleyen bir kelebeği uyandırma cesareti herkese has bir durum değil, bilirsiniz. Kendime acıdım yıllarca ve bir gün "ancak zavallılar kendine acır" dedim ve kanatlarımı gece yıldızlı da olsa rüzgar fırtına biçsede o dönüşümü tamamlama cesaretini bulacaktım. Bende var olan her kod açılmış her tohum çatlamış her sabır zembereğini çatlatmıştı. Var olma öyküsü böyle mi başlardı? Böyle başlayanlara selam olsun. Anne rahminden geldiğimiz yaşam eşiği şimdi bir kozanın yeniden doğuşlarına şahit olacaktı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.