İnsanlığın İstiklal Marşı Ezandır!
622 yılı 15 Haziran’da ilk Ezan Bilal-i Habeşi tarafından okunmuş, Ezan platformu tarafından 15/16 Haziran tarihi, “Ezan Bayramı” olarak kabul edilmiştir. 16 Haziran’ın hikmetiyse ülkemizde 18 yıllık esaretten sonra 16 Haziran 1950 yılında Ezan aslına dönüştürülerek özgürlüğüne kavuşmuştur. Sizce bu iki günün arka arkaya olmasında bir mesaj yok mu? Bana kalırsa bu bir mucize ve bize bir vazife veriyor ve Ezanı anın, önemseyin, gündemde tutun"der gibi...
Biraz da kabiliyetin nispetinde ezanı analiz edelim;
Siz Allah’ı en büyük kabul ederseniz, zorluklar aşılır, sıkıntılar giderilir, huzur, emniyet ve güven sağlanır, müslüm gayri müslüm, kadın/erkek, büyük/ küçük, genç/yaşlı herkes kendini güvende hisseder. Çünkü birbiriniz sorgulayabilecek ölçülüleriniz olur, aranızda bir sorun oluşursa “Allah’ın dediği olur” der gönülden hakka teslim olursunuz.
Evet “Allah’u-Ekber" zalim ve zorbaların dizlerini titreten bir cümle, bir anlamda haddini aşanların başına indirilen bir balyoz gibi “hayır, hayır! sen bir hiçsin" der gibi, ya da kimi insanların hükümdarlara uyarı niteliğinde dediği gibi, "Padişahım! gururlanma senden büyük Allah vardır."
Hele ki, bu tekbirin arka arkaya ezanda dört defa söylenmesi ve son tekbirin uzatılması var ya, aman Allah’ım bu ne güzellik; kelime, mana ve işaret itibariyle Ehl-i Takva kimseler için tam bir manevi ziyafet... Ya şahadete ne demeli?
“Ben şahadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şahadet ederim ki Muhammed onun kulu ve Resulüdür!"
Kişi Allah’ı Rab olarak tanır ve Muhammed (s.a.v)’i onun elçisi olarak kabul ederse artık kimseden minneti kalmaz, O artık ne kişiyi büyütüp ona layık olmayacak bir vasıfla “Haydar ağa” der, ne de kendi kibrinden dolayı başkasını küçük görüp ona “Hayda” der, hakkını verecek bir eda ile “Haydar” der, yoluna devam eder.
Peki Namaza ve kurtuluşa çağrı için ne denebilir? ve herhalde işin özü orada saklıdır, çünkü vakit namaz vaktı, kılınan namaz ise kişinin kurtuluşuna sebep olur ve tabi ki, son olarak Allah’tan başka ilah yoktur, tehlil mısrası ise tam da turnayı gözünden vuruyor.
Bununla birlikte ezan genel olarak insanları, özellikle de Müslümanları Cami’ye davet etmektedir. Cami, Kur’an’ın ifadesiyle yeryüzünde Allah’ın evleridir, Beytüllah’ın şubeleri olan emin yerlerdir, birer hesb-i hal ve istişare yerleridir.
Adalet ve eşitliğin tecelli ettiği yerlerdir.
Sorun ve sıkıntıların ele alınıp sühuletle çözüldüğü yerlerdir.
Sürekli eğitim veren bir akademidir,
Fakir fukaranın, zenginin yolunun kesiştiği yerdir.
Ne yazık ki, İslam’ın şiarı olan ezan 1932 yılında alınan iğrenç bir kararla 18 yıl yasaklanmıştır ve yerine uyduruk Türkçe ifadelerle sözde ezan okunmuştur. “Allah’u- Ekber” yerine “Tanrı Uludur!" denmiştir. Türkçesi zayıf olanların bir kısım kimseler de “Tanrı ölüdür” diyerek okumuşlardır. Bunu yapan bir kimseyi, bir zihniyeti sahiplenmek, hayırla yad etmek mümkün mü?
Ezanı Türkçeye çevirirken “heyye alalfelah” cümlesinin anlamını “kurtuluşa gelin” olmasına rağmen bu cümle Arapça okutmaya devam edilmiş, malum “kurtuluşa gelin” demekle namazı ve camiyi değerli kılmak anlamına gelir diye düşünmüşler galiba. Bu da birilerinin hesabına gelmiyormuş.
İnsanlığa çağrım şudur, siz gerçek anlamda hürriyetinize kavuşmak istiyorsanız sizin istiklal marşınız ezan-i şeriftir. Başka türlü zalim ve zorbalardan kurtulmak hali zor gözüküyor.
Ezan endeksli şu dualar ile yazımızı bağlayalım;
Tekbir ile başlayıp, tevhit ile biten ezanımız, şu orijinal haliyle kıyamete kadar kaim ve daim olsun Allah’ım!
Mehmet Akif’in İstiklal Marşında dediği gibi; “Şu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli, ebediyen yurdumun üstünde benim inlemeli” şu minarelerden ezanımızı dindirme Allah’ım!
Bizi ezanın sesinden, manasından ve ruhundan mahrum etme Allah’ım!
Ezan aşkıyla yaşayan kullarını lütuf ve kereminle af ve mağfiret eyle Allah’ım!
Milletimizi, devletimizi ezanın ruhuyla barışık hale getir Allah’ım,
Amin demeniz dileğiyle selam ve selametle kalın...
Vesselam!