- 614 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
Şile sahilleri
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yağmur hafif hafif çiliyordu. Nisan yağmurunun inatlaşan o umarsız yağışı dinmişti. Gökyüzündeki bulutlar kendine yol aralayarak dağılmış, yerini maviye bırakmıştı. Yağmurdan sonra toprağın kokusu ada sahillerinin aşiyan yollarına serpilmişti. Otların yeşil olması , denizin mavi olması ,gökyüzünün bulutsuz olması harika görünüyordu. Aras bütün özlemini ,hasretini bulutlara yüklemişti.
Şemsiyesini almayı unuttuğundan Aras’ın kıvırcık saçları ıslanmış , yüzüne dökülen siyah telleri eliyle alenen iterek adımlarını hızlandırmaya başladı. Şile’ nin ıssız koyunda bekleyen sevgilisi Seher’i fazla bekletmek istemiyordu. Heyecanı ve yüreği yarış halinde pır pır atıyordu.
Her gün yürüdüğü bu yol , bugün kendine daha uzun gibi geldi . İçinde garib sıkıntı gelip gelip gidiyordu. Herhalde bugünün özel bir gün olduğu için miydi ?
Seher’ le Aras ‘ın ilişkisi üç yıldır devam ediyordu. Seher varlıklı bir ailenin Şile’nin sahillerinde muhteşem bir villada yaşamını ,babası ve erkek kardeşiyle sürdürüyordu. Anneleri babasından seneler önce ayrılmıştı. Anne ve babasının ayrılışıda acı ayrı bir hikayeydi. Seher bütün sevgisini babasına ve kardeşine vermişti. Okul hayatı liseden sonra devam etmemenin üzüntüsünü yaşıyordu.
Seherin babası Osman beyin eşinin terk edişinden sonra işleri ve maddi durumu bir hayli düzelmişti. Eşi fakirliğine dayanamayıp gözü lükste olduğu için kendini terk ettiğinden olanları hiç hazmedemiyordu. Yüreğinde çocuklarına hissettirmeden kanayan yarası çıban olup büyümüştü. Tek isteği kızının maddi durumu iyi bir insanla evlenip yuva kurmasıydı. Kızını saraylarda yaşatacak bir damat adayını uzun zamandır Seher’e sezdirmeden hayal ederdi. Yalnız Osman bey fakir olduğu günleri çabuk unutmuşa benziyordu. Giyimi kuşamı yerinde , kibir abidesi olmuş ve cofcoflu biriydi. Seher’in işi zor görünüyordu . Ondan ıssız koy köşelerinde sevgilisi Aras’ı dört gözle bekliyordu. Aras Seher’i daha önce annesi Nazife hanımla tanıştırmıştı.
Nazife hanım gelin adayı Seher’i çok beğenmiş ,oğlunun arkasında kapı gibi duruyordu. Tek düşündüğü şey zengin kızla fakir gencin aşkı hiç de iç açıcı görünmüyordu. Babası verecekmiydi bu kızı oğluna ? Nazife hanım öksüz bir çocuk yetiştirmenin zorluğuna katlanmış ,bu yaşa getirmişti. Bu durumda ne yapacağını pek kestiremiyor, kaygılanarak
“ Davul bile dengi dengine çalar” diye de uykusuz geceler geçiriyordu. Oğlununda hayal kırıklığı yaşamasından korkmuyor değildi. Aşk söz anlamıyor, sınır tanımıyordu. Hele o gün gelsin “ İki gönül bir olunca samanlık seyran olurmuş. “ derler ya .
Aras ve Seher’e samanlık zaten seyrandı.
Elindeki kır çiçekleri buketini uzun parmaklarıyla incitmeden kibarca tutuyordu Aras. Seher’i uzaktan her zaman ki taşın ucunda oturmuş kendini beklediğini gördü.
- Bugün pilanı bana bırak canım dedi. Yakınlarında sıra sıra duran kayıklardan birini önceden kiralamıştı.
Seher’in elini tutarak binmesine yardım edip Karadeniz’in soğuk sularına kendilerini teslim ettiler.
Aras çiçeğini coşkuyla verdi. Biraz gittikten sonra cebinde saatlerce değerli antika biblo gibi duran ,süslü paketi çıkardı ve narin bir şekilde açtı. Tek taşlı sade bir yüzük güneşin karşısında Işıl ışıl parıldıyordu.
- Benimle evlenirmisin Seher’im dedi.
Seher hızlı bir şekilde Aras’a sarılıp
-Evet ,Evet ,evet diye o güzel soruyu bağırarak cevapladı.
Koyu sohbetin getirdiği hayallere dalarken vaktin ne kadar geçtiğinden habersizdiler. Güneşin yavaş yavaş kaybolduğunu görünce bayağı denize açılmış olduklarının farkına vardılar. Karadeniz’in iklimi ve hava durumu değişken olduğundan bir fırtına başlamıştı bile. Uzaktan büyükçe bir vapurda yolcusuyla birlikte suları yara yara geçiyordu. Fırtına hızlandıkça hızlanıyordu. Rüzgarın çok sert bir hamlesi ile kayık birden ters dönmüştü.
Seher ve Aras bağırtılar içinde dalgalarla boğuşuyorlardı. Zaman durmuş gibiydi. Seher son gelen dalgayla görünürde yok kaybolmuştu. Aras dalgalarla ne kadar savaştığını bilmeden kendini yarı baygın halde , başka bir kayıkta akşamın karanlığında buldu.
Oradan geçmekte olan başka bir kayıkçı Aras’ı tam boğulmakta olurken yetişip kurtarmıştı. Aras Karadeniz’in Seher’i almasıyla hayatı alt üst olmuş , zamanının çoğunu koylara gelerek denize öfkesini kusarak taş atıyordu. Kimi zamanda ağlıyor, sessizce gözlerini uzaklara dikerek seyrediyordu. Bir gün elinde kalem Seher’in oturduğu taşın üzerinde bu şiiri yazdı.
Yem oldu
Şile’nin koylarında yürüyorum
Parmağımda yüzükle bekliyorum
Gelen kayıklara seni soruyorum
Sevdamız bir tufana yem oldu…
Ah nerede mis kokulu çiçekler
Başında al yazmanı yemeniler
Mesken oldu bana derya denizler
Sevdamız bir tufana yem oldu…
Uçuşuyor gökte martı kuşlar
Deniz ve ailen beni suçlar
Al benide kollarına otursun taşlar
Sevdamız bir tufana yem oldu…
Feride
27-05-2022
Edebiyat defteri seçki kuruluna yazımı günün yazısı seçtikleri için çok teşekkür ederim .
YORUMLAR
Öykü gerçek hayattan mı alınmış bilemiyorum ancak denizlerde bu tür hayatların son bulduğunu biliyoruz. Üzücü sonlar ve yitip giden canlar.
Şile yi çok seviyoru çok kez gittim gördüm gezdim ve sayfamda "İstanbul şiley' i görmeye gelin" başlıklı şiirimde var. Denizi dalgaları çok ürkütücü ve korkunçtur. Sahilinde deniz fenerinin olduğu yerden denizi seyrettim. Kalenin önceki ve son halini biliyorum. Kısacası çok güzel bir yerdir. Seher ve Aras'ın öyküsüne üzüldüm.
u güzel eseri bizlerle paylaştığınız için teşekkürler. Kutluyorum.
İstanbullun en güzel kıyısıdır şile sahilleri
lakin bilinçsizlik her zaman can yakar buralarda denize girenler için
acı hatıralar da barınır kumsalları yakar güneş
bu sahiller her hangi bir Avrupa ülkesinde olsa var ya altın dan da kıymetli olur derim hep, gel gör ki neyleyim....
güzel bir yazı idi
tebrikler