- 279 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
NECİP FAZIL KISAKÜREK
NECİP FAZIL KISAKÜREK
BU ismi nereden öğrendim bilmiyorum. Lise yıllarıydı; elime ne geçse okuyordum. Tam bir kitap kurduydum. Ben buna okumada oburluk diyorum. Hiçbir şey ayırt etmiyordum. Gazete, kitap, dergi. Ne bulsam adeta hatmediyordum.
Yeni bir yazar öğrenince yeni bir dünya keşfetmiş oluyordu. O yazarın bütün eserlerini okumadan rahat edemiyordum. Bu yüzden bütün eserleri serilerini oldum olası çok severim. Hemen hepsini satın alıp okuma sırasına sokuyordum.
Şimdi tam hatırlayamıyorum. Hatırladığım lise 1. yarıyıl tatilinde İdeolocya Örgüsü ’nü her gün bölüm bölüm okuduğumdu. Sonra Çile ’yi bulmuştum. Bin bir gece saraylarına girmiş gibiydim. Birini bitirdikçe öbürüne başlıyordum. Okuma aşkım depreşiyor, susuzluğum bir nebze teskin oluyordu.
Onu bir konferans öncesi gördüm. Üniversite yıllarıydı. Erzurum Atatürk Üniversitesindeydim Üstat üniversiteye konferans için gelmişti. Konferans öncesi hava alanına karşılamaya gitmiştik. Naim Hoca da oradaydı ve benim yanımdaydı. Gençler gibi heyecanlıydı. Üstadı sloganlarla karşılıyorduk. O bizden daha fazla yüksek sesle sloganlara katılıyordu.
Akşam Üstadın kaldığı otelin yakınlarındaki camii yolunda onu beklemeye başlamıştık. Geldi ağır adımlarla otelinden çıkarak. Biz pür dikkat onu izliyorduk. Elini öptük sağıyla önünde eğilerek. Beraber camiye girdik. Namazda onu izliyordum. Kendinden geçmiş gibi namaz kılıyordu. Tam bir huşu hali. Onun bu hali beni derinden etkilemişti. Aleyhinde konuşulanlar demek ki safsata ve iftiradan ibaretti. O sözü özü bir tam inanmış bir mümindi.
Namaz bitti ve biz Üstadı Otele uğurladık. Konferansta görüşmek üzere ayrıldık. Oradan Cumhuriyet caddesindeki Dadaş Sinemasına hareket ettik. 2,5 saatlik konferansı tıklım tıklım dolu salonda pür dikkat, coşku içinde izledik. O zamanlar bizim konferansçıyı konferanstan sonra otelinde ziyaret edip onunla özel sohbet etme adetimiz vardı. Mustafa Müftüoğlu’yla böyle bir sohbet toplantısı yaptık. Çok güzel geçmişti. Konferanstan daha faydalı olmuştu. Konferansçı bizimle özel, önemli, tarihi sırlarını paylaşmıştı. Ama üstattan çekinip konferanstan sonra onu ziyarete ve yapması muhtemel sohbete gidememiştim. Ertesi gün bir kısım arkadaşların böyle bir sohbet gerçekleştirdiklerini duyunca çok hayıflanmıştım.
Üstadın konferansını haber yaparak fahri muhabiri olduğum dergi ve gazeteye göndermiştim. Memleket dönüşü İstanbul’a giderek Üstadın yeniden çıkarmaya başladığı Büyük Doğu idare yerine giderek onu ziyaret etmek istemiştim. Bir arkadaşımla vardık. Üstat o cüsseyle mütenasip olmayan küçük bir masada oturuyordu. Ziyaret ettik. Üstadım dedim ben sizi adım adım takip ediyorum. Ne anlama geleceğini düşünmeden ağzımdan bu cümle çıkmıştı. Özür diledi. Genç üniversiteli kızlardan oluşan bir grup misafiri vardı. Oturacak yer kalmamıştı. Meşgulüm dedi. Teşekkür etti. Gençler dedi ben bundan sonra sizin için yaşıyorum. Bu söz hiç aklımdan çıkmadı.
Yıllar sonra ikinci üniversiteyi okuduğum İstanbul’da oğlu Osman’la tanışmıştım. Ona Üstadı ziyaret etme isteğimi söyledim. Olur dedi çok sevinir. Siyaset dolayısıyla kendi çevresi tarafından yalnızlaştırılmıştı. Randevu alma safhasında sorun yaşandı. Hastaydı. Olmadı. Acı haberi öğrendik. O akşam evine doğru yola çıktım. Vapurda Üstadın bağlısı bir arkadaşla karşılaştım. Beraberce Erenköy’e gittik. Üstadın evini aradık. Bir köşkün bahçesinde küçük bir müştemilatta yaşıyordu. Kızı karşıladı bizi. Buyurun dedi abim evde. O sıra Ömer Kısakürek camiden çıkmış geliyordu. Onun da davetiyle eve girdik. Üstadın çalışma katına çıktık. Mehmet Kısakürek oradaydı. Ağlıyordu. İkram edilen çayları içtik. Mehmet beyin anlattıklarını dinledik. Babamın şekeri vardı diyordu. Doktoru zamanında gelmedi. Oysa haber vermiştik. Zamanında müdahale edilse kurtulabilirdi diyordu.
Ertesi gün sınavım vardı. Sınav bitişi alelacele koşarak cenazeyi götüren topluluğa ulaştım. Slogan atılıyordu. Cenaze törenine yakışmıyordu. Olağanüstü hal vardı. Polis ikaz etti, aldıran olmadı. Müdahale etti. Coplarla saldırdı kafile Demir Kapı ’ya gelince. Kalabalık dağıtıldı. Ben son kez tabutu üstlenmiş, ayrılmıştım. Çevirme içinde kaldım. Çevirmeyi yarmak için gelen belediye otobüsüne atladım. Ama olmadı. Polis otobüse binerek benim gibi kurnazları copla indirmeye başladı. Bana cop isabet etmedi. İndim. Orada kurulu Pazar yerine saparak izimi kaybettirdim. Birçok kişi tutuklandı.
Tabutu Eyüp mezarlığına 10 kişiye yakın bir topluluk götürmüştü. İçlerinde bir kaçı sivil polisti duyumlara göre Üstadın kerameti gerçekleşmişti. Onun şu ünlü beyti yankılanıyordu o sıra beynimde: ’Son gün olmasın dostum çelengim top arabam/ alıp beni götürsün tam inanmış dört adam’ evet tam inanmış dört adam Üstadın tabutunu götürmüş mezarlıkta bekleyenlerle birlikte toprağa vermişlerdi. Ama içlerinde ben yoktum. Bu beni üzmüştü. Allah rahmet etsin.
Ahmet Kemal
Kayıt Tarihi : 13.7.2014 21:07:00