- 695 Okunma
- 5 Yorum
- 9 Beğeni
Bozulan bağ'lar
Çiğdem çiçek dolu yer bayır, ovalar, kırlar,
Nehirden ayrılan sular etrafta küçük dereler ve Arklar halinde akıyor.
Her yer çimenlik rengarenk kelebekler, yusufçuklar ve bizim adını bilmediğimiz ama çocuk aklımızla helikopter böceği diye görünce sevindiğimiz onlarca uçuşan güzellikler vardı.
Şar dağı tüm heybeti ile karşımızda üzerinde büyük harflerle
"NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE" Yazıyordu.
Evimizin balkonunda otururken karşıdan izlediğim manzara muhteşemdi...
"Anne büyüyünce o dağın zirvesine çıkacağım ve oradan sana (Nevruz çiçekleri) toplayacağım dediğim de," hele sen bir büyü ne çiçekler toplarsın annene Narin kızım" diye söylerdi.
En çok huzur bulduğum yer
Kiraz ağaçları ile dolu sahipsiz bahçelerdi.
Hemen hemen her günümüz ve her anımız mahalle çocukları ile oralarda geçer akşam ezanı okunana kadar evin yolunu bilmezdik.
Ceyhan nehri kenarında bulunan müstakil evimizin az ilerisinde su değirmeni vardı.
Değirmenci Ömer amca kısa boylu tontiş bir adamdı.
Ömer amcanın evi su Değirmeni ile yan yana nehrin kıyısında, etrafı meyve bahçeleri ile doluydu.
O zamanlarda şimdi ki gibi oyuncağımız filanda yoktu.
Ya annemiz bez bebek dikecekti yahut da bakkal Tahsin amcadan sadece kolları sökülüp takılan naylon kel bebekler alıp onlarla oynayacaktık.
Eski tül çoraplardan becerebildiğimiz kadarı ile bebeklerimize mayo diker o bebekleri hemen değirmenin yamacında bulunan büyük su havuzlarında yüzdürmeye çalışırdık.
Lakin Ömer amca her defasında bizi yakalar, "bakın çocuklar maazallah havuza düşersiniz havuzun suyu direk değirmene akıyor sizi de içine katarsa un olursunuz ama sizden ekmek olmaz, hadi ileride kiraz var, armut var, dut var gidin hem yersiniz onlardan hem de ağaçların altında oynarsınız" diye kovardı...
Aslında büyüdükçe anladık ki, bizi kovmamış korumuş.
Oradan kaçarak uzaklaşırdık ama illa su bulunan mekanlara yönelirdik tekrar.
Hemen ileride
Balık havuzları ve küçük küçük dereler
Arklar vardı.
Henüz apartman ve çoklu yerleşim olmayan bir yerde idi mahallemiz. Sonradan köyden şehire göç eden komşularla doldu evimizin etrafı.
Şuan için
Komşularımız var nice uzun yılları beraber geçirdiğimiz.
Ben mahalleden küçük yaşlarda ayrıldığım için yeni taşınan komşuları tanımıyorum ama hiç değişmeyen bazı Komşularımız hala aynı mekânda oturuyorlar.
Yeni binalar ve kooperatif evleri ile dolu şuan mahallemiz
Ama;
Her şey değişse de aynı komşularla uzun yıllar aynı mahalleyi paylaşmak çok güzeldi...
Evimizin ön ve arka tarafı üzüm asması ile doluydu.
Babam ön balkonumuzu boydan boya asmalar ile çevirmişti, balkonda otururken üzümleri dalından keserek önümüze koyardı.
Öyle yüzü gülerdi ki çocuk gibi mutlu olurdu.
"Bak kızım bu iyi üzümleri sana sakladım kimseye elletmedim, Narin kızım gelince ona kesip yedireceğim"dermiş, üzümü önüme masaya elleri ile yıkar getirirdi.
Ben meyvelerden en çok üzümü severdim
Ama kalorisi fazla diye az yediğim zaman,
"Eeee kızım hadi yesene ben sana ayırdım ama sen yemiyorsun" diye gözleri dolu dolu bakardı yüzüme.
"Babacığım yedim bak! Birazda sonra yesem şiştim diyince,"
"yok yok sen kilo alacağım diye yemiyorsun ben bilmez miyim" diye gönül koyardı.
"Bahanesiz dost köyüne gidilmez" denir bizde
Aileden birkaç düğün olduğu için bu yaz memlekete gittiğimde arabamı direk asmaların altına park edip hemen hızlı adımlarla ön kapıya doğru yürüdüm.
Bir müddet orada öylece kala kaldım
Balkonda bulunan babamın yattığı sedir bomboş,
Nefes darlığı çektiği için sürekli asmaların altında o sedir de yatardı.
Bahçeye girmeden hemen derme çatma bir kapımız var ona dokundum gıcırdayınca kalbimin ağrıdığını hissettim. Elimle açmak istedim titriyordum, kolumu kaldıracak gücüm yoktu.
Ayağımla iteledim açtım, balkona geldiğimde evin kilitli giriş kapısı karşımdaydı.
Duvarlar hüzün ve gözyaşı değmişçesine nem almış sıvası dökülmüştü, beni bekleyen pir-i fani evlat acısı ile kavrulmuş bronz tenli adam yoktu.
"Vahhh Ali ağa dokuz yıldır sana bakmaktan belim kırıldı" diyen annemde yoktu.
Babam annemi çok severdi.
Ona sürekli “ben seni uzak dağların arkasından kaçırdım. Sen benim (Nevruz çiçeğimsin.) Ben ölünce gecikme haaa! gözüm arkada kalmasın, hemen arkamdan geliver baş ucumda bitiver" derdi.
Annem: "herif sen bir göç hele, ben oğullarım ve kızlarımın yanına gidip gezip tozacağım yıllardır başını bekledim bir de baş ucunda açacağım öyle mi?" diye babama arada sitem ederdi.
Babam: "hanım sen dediğimi tut! oğlandan, kızdan gün bekleme evin var! emeklim de var sana yeter.
Ben şaka ediyorum Allah senden razı olsun der tebessüm ederlerdi...
Babamın vefatından sonra anneciğimin kalbi dayanamayıp kırk beş gün sonra babamın dediğini tutmuşcasına oda dünyaya gözlerini yummuş, hemen babacığımın yamacına, Ali dağına göğsünü yaslamış, hiç solmayacak (nevruz çiçeği) olarak birlikte ebedi uykuya dalmışlardı...
Evin önünde arabayı görür görmez en yakın komşumuz derya abla geldi.
Önce orada bir müddet dalgın dalgın baktım
Derya abla "hıııı öyle oluyor işte...
Kala kalırsın öylece
Terk edilmiş viranenin nesine geldin kızım" dedi.
Ve yeşil gözleri çıngı çıngı doldu!
Annen baban sağ olaydı buralar böyle mi olurdu?
Şimdi Ali amca nefes nefese koşar önüne çıkardı.
Annen ahaaa şoo kaya’ya oturur
Derya bak kızım gelecek diye dört gözle beklerdi"
-Gel buyur bizim misafirimiz ol
Bir çay, kahve iç! aç iseniz yemekte var hazırda.
-Voooo oğlanlar senin mi?
-Evet abla benim
-Kız bu çocuklar buradan giderken küçücüklerdi nasıl da büyümüşler maaşallah
Ali amca pek övünürdü
Komutanlar gelecek diye
Bunlar çok yakışıklı aynı dedelerine benziyorlar" dedi
ve yüzümüzde masum bir gülümseme oldu.
-yok abla aç değiliz babamın üzümlerinden tatmak için geldim.
-hani üzüm nerede kızım?
-bilmem belki vardır diye baktım
-yok kuzum yok, kestiler asmaları
-kim kesti abla?
-bende bilmiyorum ama, büyükce abin konu komşuya kızmış, sahipsiz mal, gelen geçen yiyor keseyim de yemesinler demiş o kesti zaar!
-doğrudur abla ama babamın canı için yenseymiş neden bu kadar kızmış ki acaba?
-kızım kızım abin şoo illet derde düşeli kafası iyi değil
Sürekli ameliyat oluyor. Allah gecinden versin de onunda gözü toprağa bakıyor "
-Tövbe de abla, abim henüz genç inşallah atlatacak.
Ya öyle öyle bahale kızım
Diğer gardaşların yaşlı mıydı?
Ezrail yaşa bakmıyor. Vade dolduysa hemencecik alıpta götürüyor
Aha bu abin
Konu komşu ile de konuşmuyor
Allah yardım etsin sen görüşmüyor musun abinle?
-yok abla bir kaç defa aradım hastanede iken, eşi açtı telefonunu
Aramayın görüşmesini istemiyorum kimse ile demişti.
Bende rahatsızlık vermek istemediğim için aramadım
-Vahh kuzum ana baba ölünce gardaşta, bacı da yaban olur
Sizi bir arada tutan çınar onlardı
Çınar devrildi kuşlar uçtu
Kız sen iyicene zayıflamışsın, hasta mısın?
-Yok abla hasta filan değilim
-eee ne bu halin bir avuç kalmışsın
-abla diyet yapıyorum
-tee allasen Narin kızım neyine diyet yapıyorsun
Gençsin güzelsin şimdi ye
Ye kızım yee sonra şekerdi, tansiyondu, kolesteroldü zaten aha bizim gibi yiyemezsin
Genç iken ye gıı!
Bak çay var yanında da katmer, bazlama var,
Otur şuracığa da getireyim de ekmek tuz olsun
-derya abla senin gönlün rahat etmeyecek hadi bir lokma yiyelim
-haahh şöyle işte dedi ve
İki gözü iki çeşme çay tepsisi içinde el artığı ne varsa hazırlayıp babamın boş balkonuna getirdi.
-abla neden ağlıyorsun
-ağlamam mı kuzu ağlamam mı?
Sen gelirken ahaa Ali amca ile annen, tatlı yemek pişirmezdi.
Kızımla torunlarım gelecek,
Onlar gelince hep beraber yeriz diye eline geçeni dondurucuda saklardı.
Bende Hakan gelirken böyle yapıyordum
Ama gel gör ki, üç yıl oldu ne geldi ne de aradı.
-ne oldu ki Hakan’a seninle oturmuyor mu artık?
-sorma kuzum hakan eşini de aldı Kanada’ya gitti
-eee telefon diye bir şey var neden aramıyor?
-bilmiyorum kuzum aramıyor işte...
-hay Allah çok üzüldüm abla, inşallah tez zamanda ulaşır sana
-yok ulaşmaz
-neden abla neden ki?
Aha şu arsaları üstüme yap ana müteahhide vereyim birçok apartman verecekler Ali amcanın evini de satın alırız, rahat ederiz sen ölürsen miras kalır kızlarına. Ben tek erkek evladınım, eloğulları yemesin dedi.
Ben de oğlum "ölüm hak miras helal" kızlarımın da hakkı var.
Ben ölünce alayınız bölüşür hakkınızı alırsınız dedim di.
O yüzden bana gönül koydu torun torba ne varsa aldı gitti.
-Derya abla iyi yapmışsın erkek evlat ise kız da evlat eşit miktarda olması en güzeli dedim ve...
-Derya abla bize müsaade kalkalım artık.
-Tamam kuzum yine gel emi?
-Yok abla gelmem
-Neden kuzum?
-Abla baksana ne üzüm kalmış ne de bağı
Ne ana kalmış ne baba, ne de sırt dayayacak dağı!
Sarıldı kolunun altından bir paket çıkarttı
-Bu ne abla?
-küçük bir hediye beni hatırla dedi. Yeşil gözleri ile dudakları aynı samimiyetle yine güldü.
-zahmet etmişsin abla teşekkür ederim ama ben seni zaten unutmadım unutmam da sarılınca sana annem babam gibi kokuyordun
-aynı mahallede kapı komşuyduk kırk beş yıl beraber yedik içtik, yaşadık kokuları sinmiştir tabii zaar dedi.
-Al sana annemden bir deyişle veda ediyorum o halde abla
-De hele bakim
-"Ben gidiyorum viran olsun iliniz, belli olsun akıllınız deliniz!"
#hüzünlükent
YORUMLAR
Dayımın eşi Gülsün yengemi çok erken yaşta kaybettik. Benim için yüreğimde ki, yeri, değeri bambaşkadır hiç bir zaman unutmadım. Dualarımdadır
Annem, babamın köyümüzde en sevdiği arkadaşı İsmail dedemim kızı Gülsüm yengemi görür görmez ‘‘gelinim olacaksın demiş’’ ve kendi elleriyle dayımla evlendirdi.
Cenazede dayım üzgün üzgün oturuyor. Asıl ben yetim ve öksüz kaldım diye.
Çocuklarını bir arada tutan evi şen yapan annedir.
Yazını okuduğum an duygusallaştım, iyi ki dedim kardeşlerimizden bir tanesi köyde ve kapımız açık.
Yağmurla birlikte ellerin hep açık kapılara dokunarak şenlendirsin etrafını, çevreni, hüzünlerini, sevgini…
KOCAMAN SEVGİLERİMİ GÖNDERİYORUM.
Bağ olsa evin barkın, baba ve anne yoksa eğer, dağ olsa kurur der gibiydi
hüzündü baştan sona.
konusuna çok hakim bir o kadarda duygusal anılarla betimlemeleriyle
ustaca ele alınmış, okuyucuyu adeta kendi geçmişine sürükleyerek benzer duygu paydasında birleştirerek, san ki kendi kalemimden çıkmış duygusuna kapıldım desem yalan olmaz değerli hüzünlükent şairim kardeşim
gönlüne bereket
kalemine kuvvet dilerim.
saygılar tebriklerimle
muslumbayram tarafından 26.5.2022 16:55:50 zamanında düzenlenmiştir.
bir sonbahar melodisi eşliğinde
saklıyken hayat içerisinde yaşamak kavgası
içinden çıkamasak da düşlerimizin düşüncelerimizin
"Ben gidiyorum viran olsun iliniz, belli olsun akıllınız deliniz!"
bazen bir cümle her şeyin özetidir...
yazının eşliğinde hayatımın özetini çıkardım
teşekkür ediyorum Hüzünlü kent...
susmasın o güzel kalemin ve yüreğin...