- 366 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
YAĞMUR DAMLALARINI TOPLAYIP CEBİME KOYDUM
Bu yağmurlu Nisan gününde her türlü meyva ağacının buluduğu,yan tarafında da çam ağaçlarının olduğu bahçemde öten çeşit çeşit kuşların,bülbüllerin şarkılarının yatak odamın penceresinden odama süzülüşleri ile uyandım.Bir müddet daha dün geceden beri yağan yağmurun toprakta bıraktığı o kokuyu ta çiğerlerime kadar çekerek, penceremin önündeki kuşların şakımalarını biraz daha dinledim.Ne kadar güzel şarkı söylüyorlardı.Sanki yaşanmışların,geçmişte yaşadıklarının birer hikayelerini bir opera sanatcısı gibi bana anlatıyorlardı.Bu neşeleri nereden geliyordu,kim bu şarkıları , bu bilinmiyen notaları onlara öğretiyodu?Sadece bir kaç santimlik ,insanlarla konuşamıyan bir canlı, şarkılarıyla bizlere neyi öğretmek istiyordu acaba..? Hayatımı ?. Sevgiyimi? Yaşamayımı? Yoksa...Yoksa... unuttuğumuz veya unutmıya yüz tuttuğumuz değerleri artık hatırlamamızı,dahada geç kalırsak iş işten geçmiş olacağınımı söylüyorlardı.Kimbilir daha neler neler. Kalktım giyindim ve evden çıktım. Arabamın kapısını açıp montumu arka koltuğa koydum.Minderi şöyle bir elimle düzelttim ve oturdum.Emniyet kemerimide bağladım ve kontak anahtarını yuvasına sokarak çevirmemle birlikte homurtuyla arabam çalıştı.Biraz önce yavaş yavaş atıştıran yağmur biraz daha hızlanmış iri iri atıştırmıya başlamıştı.İşte benim en sevdiğim şeyde;araabamla ister yağmurda olsun ister karda olsun ,gece veya gündüz hiç fark etmezdi arabama atlayıp yavaş yavaş yol almak. Nereyemi ? Nereye olursa.Bir deniz kenarına,bir su kenarına,bir dağ’a. ne bileyim. herhalde yorgunluk atabileceğim bir yerlere. Ama öyle her yere değil, tabiata. Onun kucağına. tabiat anamın kucağı bana açılan,huzur veren bir yatak gibi. Ağır ağır hareket ettim. Şehrin çıkışına doğru yağmur biraz daha hızlandı ve daha da iri atmıya başladı. Arabamın cam sileceklerinin hızlı hızlı çalışması bile bazen su damlalarını silmeğe yetiştiremiyordu. Arabamın kaloriferini çok hafif açmıştım.Herhalde yağmurun bu güzel yağışı bende psikolojik bir üşüme yapmıştı. Arabamın teybinde daima bir sanat müziği kasedi bulunurdu. Şimdide o çalıyordu.Klarnetle bir başka makamdan hicaz makamına geçiş taksimiydi bu.Yağmurun cama vuruşu,sileceklerin onlarla amansız mücadelesi ve çok hafif bir sıcaklıkla beraber teybimdeki hiçaz makamına geçiş taksimi. Daha ne isterki insan. Yağmur suları asfaltda su birikintileri yapmış, tepeye sarmıya başlayınca bayır aşağı asfaltda akıyorlardı.Tepeye çıkınca körfezin o büyülü güzelliği göründü. Yağmur altında fulû bir güzellik. Gümüşi renkli bulutların dalgalanmaları körfezin o atmosferi içinde bambaşka bir güzellikti. Işıklardan şehir içine doğru yöneldim.İskeleye doğru döndüm ve iskelenin yanına arabamı park ettiiğimde hala yağan yağmurun güzelliğine dayanamayıp,kapıyı açtım ve dışarı çıktım.
-Islanıyorsun dedi biri .
Baktım,şemsiyeli bir delikanlı.Gülüyordu.Oda bir anlam verememişti. Kocaman adamın arabasından dışarı çıkıp yağmur altında dikilmesine. Sadece delikanlıya samimi bir şekilde güldüm. oda güldü ve yoluna devam etti. İskelenin yanından dar aralıklara saptım ve tekrar bir kısa tırmanıştan sonra tepeden kumla’yı gördüm.Vakit ikindiyi geçmişti ama ortalıkta bulutların o kurşuni,gri bakışları altında gün vaktinden evvel kararmaya başlamıştı.Tek tük ışıkların yandığını görüyordum.Yağmur hala devam ediyordu. Bazen yavaşlıyor bazen hızlanarak yağıyordu.Kumla ya doğru yavaş yavaş indim ve deniz kenarına saptım.İleride yolun solunda bir çay bahcesi gördüm. Bahçesindeki bir kaç çadırın altında masalar ve iskemleler vardı.Arabamı yolun kenarına park ettim ve içeri girip deniz kenarında çadır altındaki bir masaya oturdum. Denize bakmıya başladım. Yağmur damlaları denize her düşüşünde su üzerinde bir fıskıye oluşuyordu. Şöyle etrafıma bakındım ve çay bahçesinin kapalı kısmının kapısında ki garsonun bana baktığını gördüm.Eliyele işaret ederek birşey isteyip istemediğimi sordu.Bende ;sağ işaret parmağımı havada çay karıştırır gibi yaparak çay dedim.Siğim siğim yağan yağmur altında garson çayımı masama koyarken,
-Abi birinimi yoksa bir şeymi arıyorsun diye sordu.
Hınzırca gülerek. Bende hafif güldüm ve başımı kaldırıp,
-Evet dedim.İşte bu anı!
Garson hiç bir şey demeden gitti.
Beraber 22 ay askerlik yapmıştık.Askerliğimiz bittikten sonrada irtibatımızı kesmemiş,ailecek görüşüyorduk. Bu çok uzun senelerdir devam ediyordu.Hanımıda çok cana yakın bir hanım efendi .Çocukları büyümüş yuvadan uçmuşlar yanlız kalmışlardı.Sık sık ya ben onları davet ederim yada onlar beni sayfiye evlerine davet ederler.Dünya tatlısı bir aile...
Kapıyı daha çalmadan evin hanımı kapıyı açtı ve içeriye kocasına,
-Geldi bak dedi.
Kocası da içeriden elleri bulaşık bir vaziyetde geldi ve
-Nerede kaldın be oğlum.. yine bu yağmurda kimbilir hangi deniz kenarındaki bahçeye,hangi ağacın altında tabiatı seyretmişsindir dedi.
Belliki beni çok iyi tanıyorlardı.
-Sen yine mutfaktasın galiba dedim.
-Yengen hiç çıkarmıyorki dedi. Kadın,
-Hadi hadi içeri girinde öyle konuşun dedi.
İçeri girdiler.Hoş sohbetten sonra balkona kurulu masanın başında yorgunluk kahvesi içildi.Tekrar hoşsohbet ve yemek masasının başında denize karşı yağan yağmuru izliyerek yemek yemeğe başladılar.
-E... dedi evsahibi adam.
-Hep böylemi kalacaksın dedi. Tabağımdaki balığı koparmıya çalışırken
-Nasıl diye sordum. Kadın atıldı.
-Anlamamzalığa gelme dedi. yetmedimi bu bekarlık daha dedi. Bu can dostlarımın da işi gücü uzun zamandan beri beni baş göz etmekti. Bende işi hem biraz şakaya vurayım hemde gönüllerini alayım diye...
-Yoksa böyle birimi var dedim. Ev sahibi kadın şöyle bir kocasýna baktı. Adamda;sen söyle der gibi omuzlarını silkti.
-Hadi yenge söyle bakalım kimmiş bu talihli dedim...
-Şey dedi . Birden çiddileşti. Kizgın bir ifade ile,
-Sana kaç defa söyledik işte.
-Yine mi o az ilerinizdeki hanımefendi dedim.
-Nesi varmış ki dedi.
-Yok tabiki bir şeyi yokta ,daha henüz erken değilmi ? dedim. Yine ciddileşti ve kızgın bir ifade ile ; -Sen ancak öteki dünyada evlenirsin dedi.
-İyi söyledin diye destekledi kocası kadını.
-Zamanı gelince o da olur nasipse dedim. Gülüştük. Ne can insanlar yarabbi.
-Geçen hafta buraya gelmişsin de bize uğramadın dedi kadın. Adamda,
-At fırçanı hanım dedi.
-Geldim ama yanımda bir erkek arkadaşım vardı uğrayamadım dedim.
-Olsun yabancımısın senin arkadaşın bizimde arkadaşımız dediler.
Ve gece kalmam için yapılan ısrarlara rağmen tekrar arabama binip evime doğru yola çıktım. Yağmur hala yağıyordu ve arabamın cam silecekleri ile yağmur damlaları arasındaki o muhteşem kovalamaca hala sürüyordu. Bense mutlu bir şekilde, gecenin karanlığında arabamın farlarının ışığında yağan yağmurun asfaltla öpüşmesini,yağmur damlalarının asfaltla dansını seyrede seyrede şehre doğru yoluma devam ediyordum. Arabamın teybinde yine hicaz makamında o şarkı çalıyordu. Kamil ERBİL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.