- 699 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hakan Yozcu Röportajı
SORU:1 Klasik bir soru ile başlayalım. Sizin ağzınızdan Hakan Yozcu kimdir?
1964 yılında Osmaniye’nin ilçesi Kadirli’de doğmuşum. İlkokula önce burada başladım. 1976 yılında ailemin Kıbrıs’a göçmen olarak gelmesiyle Kıbrıs’a yerleştim. Burada Güvercinlik İlkokulu’na giderek ilköğrenimimi tamamladım.
1977 yılında Namık Kemal Lisesi’ne yazıldım. Okul tiyatrosunda 3 yıl başrolde oynadım. 1983 yılında bu okuldan mezun oldum.
1984 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdim. Burada da Bölüm Tiyatrosu’nda tiyatro oyunları çıkardım. Oyunculuk ve yönetmenlik yaptım. 1988 yılında bu okuldan mezun oldum.
1990 yılında öğretmenliğe başladım. Çeşitli okullarda Türk Dili Ve Edebiyatı öğretmenliği yaptım.
Öğretmenlik yıllarımda birçok defa tiyatro oyunları çıkardım. O zamanlar Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen Okullar arası Tiyatro Yarışmalarında yönettiğim oyunlar birincilik ödülü aldı.
2007 yılında Namık Kemal Lisesi’nde kendi yazıp yönettiğim “Sevgili Amcam” isimli oyunla İstanbul’daki “2. Genç Oyuncular Tiyatro Festivali’ne” katılarak KKTC’yi en iyi şekilde temsil ettik. Aynı oyunu Edirne Anadolu Lisesi’nin daveti üzerine Edirne’de de sahneledik.
İki yıl KTOEÖS’ de Denetleme Kurulu’nda görev aldım.
Güvercinlik İdman Yurdu Spor Kulübü’nde yıllarca başkanlık görevinde bulundum.
Daha sonra KKTC Göçmenler Derneği Başkanlığını yaptım.
Gazimağusa Çanakkale Spor Kulübü’nün Yönetim Kurulunda 2008 yılında görev yaptım.
İki kez milletvekilliği seçimlerinde aday oldum. 2009 Temmuz ayında ise Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Müdürlüğü’ne atandım.
KKTC Ulusal Gazetelerinden “Güneş” ve “Yenivolkan” “Haberal Kıbrıslı” “Haberdar” ve “Hakikat” gazetelerinde köşe yazarlığı yaptım. Şimdi de ara ara edebiyat sitelerinde yazmaya devam ediyorum. İz Edebiyat ve Edebiyat Defteri sitelerinde yazılarımı yayınlıyorum. Facebookta Türkçe, Şiir ve Edebiyat Sayfasında yazılarım çıkıyor Şiir Seli sayfasında şiirlerimi yayınlıyorum. Bunun yanında 2 yıl www.kktcguncel.com, www.cukurovaguncel.com, www.haberyurt.com, www.cukurovapostasi , www.cetinozbey.com gibi sitelerde birçok yazılarım ve makalelerim yayınlandı. www.tiyatrom.com, www.trakyaguncel.com sitelerinde de yazılarım yayınlandı. Hakikat TV’de 2 yıl kadar program yapımcılığı yaptım. Kültür ve sanat üzerine canlı yayın olarak “Hakan Yozcu ile KKTC Güncel” adlı bir program yaptım.
Evli ve 2 çocuk babasıyım.
SORU: 2 KKTC’de öykücülüğünüz iyice biliniyor. Kitaplarınız ve ödülleriniz var. Eserleriniz ve ödülleriniz konusunda bilgi verir misiniz?
“Güzel Bir Dünya” “Mesele Başka” “Gecenin Karanlığında Üşümek” adlı 3 ayrı öykü kitabım bulunmaktadır. Bunun yanında “Folklorcunun Bir Günü” adlı eserim Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Tiyatro Eserleri arasında yayınlandı. “Sevgili Amcam” adlı eserim TÜRKSOY tarafından kuruluşunu 20. Yılı nedeniyle hazırlanan Türksoy Almanak kitabında yayınlandı. Bu kitapta 12 Türk Devletinden 12 Tiyatro eseri yer aldı. Benim de Sevgili Amcam adlı oyunum yer aldı. Bunun yanı sıra “Rum Mezalimi”, “Baba-Oğul”, “Ormanda” “Düğünümüze Buyurun Dostlar”, “Acil Servis Mağusa” ve “Sevgisiz Sevgi” adlı tiyatro eserlerim bulunmaktadır.
2006 Nisan-Mayıs aylarında Kıbrıs Edebiyatçılar Birliği ve KIBATEK Vakfı tarafından Ortaklaşa Düzenlenen Mapolar Öykü Yarışmasında “Emanet” adlı öykü ile üçüncülük derecesi aldım.
2008 Ağustosunda TMT’nin 50. kuruluş yıldönümü nedeniyle Mücahitler Derneği’nin düzenlediği öykü yarışmasında “Son Dua” adlı eserim ikincilik ödülü aldı.
“Sevgili Amcam” adlı oyunum 1990 yılında KKTC Milli Eğitim Bakanlığının düzenlediği Ortaokullar arası Tiyatro Yarışmasında birincilik ödülü aldı. Yine bu oyun, İzmir’de Konak Anadolu Lisesi tarafından oynandı ve Türkiye üçüncülüğü ödülünü aldı. “Folklorcunun Bir Günü” adlı oyunum 1992’de Özgürlük Ortaokulu tarafından Milli Eğitim Bakanlığı Tiyatro yarışmasında en iyi ödüle layık görüldü. Yine bu oyunum Atatürk Üniversitesi ve Hatay Samandağ Lisesi tarafından oynandı.
“Ormanda” adlı çocuk oyunum Türkiye’de birçok yerde oynandı. Sakarya 75 yıl ortaokulu, Bitlis Belediyesi bu oyunla Uluslararası Karadeniz Tiyatro çocuk Oyunları Festivaline katıldı. Geçen Yıl da bu oyunu İskenderun Belediye Tiyatrosu oynadı.
Öğretmenlik yıllarımda çeşitli okullarda yazıp yönettiğim oyunlar Okullar arası Tiyatro yarışmalarında birincilikler aldı.
SORU: 3 Yazmaya ve üretmeye nasıl başladınız? Öykülerinizde ne anlatırsınız? Örnek aldığınız yazar var mı?
Aslında lise ve üniversite yıllarında küçük küçük karalamalarım oluyordu. Ama öyle çok iddialı değildim. Üniversiteden rahmetli hocam, Prof. Dr Muhan Bali kompozisyon derslerinde yazılarımı beğenmiş ve beni odasına çağırmıştı. “Yazıların akıcı. Kendine has bir üslup yakalarsan ilerde iyi bir yazar olursun. Yazmaya devam et. Ne olursa olsun bırakma” demişti. Onun bu sözleri benim için rehber oldu. O gündür bu gündür yazmaya çalıştım.
İnsanın günlük hayatı yazı yazmaya büyük bir kaynaktır. Ben, yazmak için hiç zorlanmadım. Aslında yazmak çok kolay bir iş değil. Hele köşe yazarları için bu daha da zor. Çünkü her gün yeni konular, değişik malzemeler bulmak zorundasınız. Her konuya eğilmek zorundasınız. Her gün aynı şeyleri yazarsanız okuyucuyu bıktırırsınız. Tekdüzelikten kurtulamazsınız. Bu nedenle her konuda bilgi sahibi olmak ve her konuda bir şeyler yazmak zorundasınız. Bu da okuyucunun hoşuna gider.
Okuyucunun sizi bilgili görmesi onu etkiler. Değişik konuları ele almanız ona heyecan ve zevk verir. Her gün sizi büyük bir heyecanla bekler. “Acaba bu gün ne yazdı? Hangi konuya eğildi?” diye merak eder. Başka arkadaşlarıyla yazınızı tartışır. Bu da okuyucu sayınızı artırır.
İnsanların iş yerlerinde, evlerinde, parklarda sizin yazınızı okuyup onun üzerinde tartışması ve bugün şunlara değinmiş demesi sizi mutlu eder.
Ben, yazıya öykü ile başladım. İnsan, düşünen bir varlıktır. Diğer canlılardan ayrılan en önemli yanı budur. İnsanın düşünce alanı, ufku geniştir. Sınırsızdır. İçindeki duygular, bir çalkantı halindedir. Bunlar bir şekilde dışa akseder. Çünkü içerde duramaz. Dışarı çıkmak için can atarlar. Tıpkı denizin dalgalarla kıyıları dövmesi gibi. Özgürlüklerine kavuşabilmek için adeta çıldırırlar.
Edebi eserlerin ortak amacı okuyucuya zevk vermek, onu eğlendirmek ve ona bilgi vermektir. Yazar, kendi dilini ustalıkla kullanarak duygu ve düşüncelerine hayat verir. Etrafındaki olaylar onun için bir kaynaktır.
Yazarın çok iyi bir gözlemci olması gerekir. O, madalyonun öbür tarafını görebilmelidir. Farklı gözle bakıp, farklı hissedebilmesi gerekir. Herkesin gördüğünü görmek ve anlatmak okuyucuya heyecan vermez. Farklı söylemler ve ilginç anlatımlar daha çok dikkat çeker.
Yazmak için öncelikle bir birikimin olması gerekir. Gerekli birikim olmazsa başarı olmaz. Yazarın bu birikimi önceden elde etmesi gerekir. Bana göre birikim üç şekilde elde edilir. Okuyarak, dinleyerek ve görerek.
Bu üç özelliği başaran ve dilini de kusursuz kullanan bir yazarın başarılı olmaması için hiçbir neden yoktur.
Ben, öykülerimde genellikle çevremdeki kişilerden etkilenerek yazdım. Gördüklerim, dinlediklerim ve okuduklarım bende bir birikim yaptı. Olayları zincir halkaları gibi düzenli bir şekilde arka arkaya getirerek bu işi başarmaya çalıştım.
Farkındaysanız birikimin üzerinde çok duruyorum. Birikim olmazsa olmaz. Hani elinize boş bir bardak alırsınız. İçi boştur. Size bir şey vermez. Fakat içine su doldurursunuz damla damla. Biraz sonra bardağın içinde su birikir. Son damla da düşünce bardaktan su dışarı taşar. İşte yazmak da buna benzer.
Etrafımızdaki olaylar benim için bitmez tükenmez bir kaynaktır. İnsanlara bakmak yeterli oluyor. Çünkü her insanın bir macerası var. Her insanın bir hikâyesi var. Onları dinlemek, onları anlamak ve görmek yetiyor. Geriye sadece dili kullanmak kalıyor. Dilinizi de ustalıkla kullanıyorsanız iyi bir öykücü olabilirsiniz.
Ben neden öyküyü seçtim? Sıkışık bir yapısı olan öyküler daha etkili oluyor. Bunların okunmasına ayrılan zaman da daha az oluyor. Bir romanı elinize aldığınızda günlerce sürebiliyor. Okuyucu bundan korkabilir. Zaten toplum olarak okumayı nedense pek sevmiyoruz. Bu doğru değil. Okumak gerekiyor. Ne olursa olsun okumadan vazgeçmemek gerekir.
Öykülerin okunması daha az zaman almaktadır. Okuyucu okumaktan bıktığı zaman veya yorulduğu zaman, bir-iki öykü sonra bırakabiliyor. Parça bölünmemiş oluyor. Üstelik böyle kısa kısa okumalar her gün yapılırsa bunun insana okuma alışkanlığı kazandıracağına da inanıyorum.
Ben, önce usta yazarları taklit etmekle işe başladım. Bu, bana hocamın nasihati idi. Ben de uyguladım. Daha ziyade Ömer Seyfettin, Sait Faik Abasıyanık, Refik Halit Karay, Tarık Buğra, Yaşar Kemal, Tarık Dursun K. gibi yazarları okudum. Onların hikâyelerine benzer yazılar yazmaya çalıştım. Tabii onlar sadece alıştırma ve uygulama çalışmalarıydı.
İnsan zamanla kendi üslubunu buluyor. Kendi yazı şeklini yaratıyor. Farkında dahi olmadan bir çizgi yakalıyorsunuz. Geriye baktığınızda önceki yazdıklarınıza gülüyorsunuz. O yazılanlar, basit ve çocukça geliyor. “Bunları ben mi yazdım?” demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Öykülerimde daha ziyade yaşanmış olayları anlattım. Etrafımdaki insanların başından geçenleri veya kendi yaşadığım olayları dile getirdim. Bunu yaparken de sade dil kullanmaya, halkın konuştuğu dili kullanmaya özen gösterdim.
Hayatta insanın başından o kadar çok olay geçiyor ki bunları yazmakla, anlatmakla bitiremezsiniz. Çünkü yaşam insan için bir mücadeledir. İnsanın yaşamı hep ileriye dönüktür. Her geçen gün de yeni olayları beraberinde getirmektedir. İnsanın yolu zor ve güçlü bir yoldur. Çetin bir kavgadır.
Daha sonra tiyatro eserleri yazmaya başladım. Çünkü bu alanda KKTC’de gerçekten bir eksiklik var. Oyun yazarı sayılacak kadar az. Neredeyse hiç yok. Birkaç ismi geçmiyor.
Özellikle okullarda oyun bulma sıkıntısı çekiliyor. Ben öğretmenliğimde bu konuda çok sıkıntı çektim. Çözümü de “Kendin yaz kendin oynat” şeklinde buldum. Bu da beni oyun yazarlığına itti. Geriye dönüp baktığımda 7 tane tiyatro oyunumun olduğunu gördüm. Bunlardan “Sevgili Amcam” isimli oyunum ülkemizin birçok okulunda oynandı. İzleyenler oyunu çok beğendi. Kahkahalara boğuldular.
SORU: 4 Kıbrıs Türk Edebiyatını nasıl buluyorsunuz? Etkilendiğiniz ya da beğendiğiniz Kıbrıslı yazar var mı?
Kıbrıs Türk Edebiyatı bana göre artık kimliğini bulmuştur. Yüzyıllardır adada yaşayan Kıbrıs Türkü duygularını, düşüncelerini en iyi şekilde dile getirmiştir. Özellikle şiir alanında bu daha da ön plana çıkmıştır. Bu gün Kıbrıs’ta o kadar çok şiire ve şaire rastlıyorsunuz ki adeta bir şiir edebiyatı oluşmuş diyebiliriz.
Tabii bunun yanında Kıbrıslı Türkler, edebiyatın, sanatın her alanında kendilerini göstermişlerdir. Osmanlı döneminden günümüze kadar Kıbrıs’ta birçok yazar yetişmiş ve eserlerini yaratmışlardır. Öykü, roman, tiyatro ve diğer tüm alanlarda Kıbrıs sanatçısı kendi gücünü ortaya koymuştur. Güzel ve zevkli edebi eserler yazılmıştır. Yıllarca bunların birikimiyle de bir Kıbrıs Türk Edebiyatı oluşmuştur. Bunu hiç kimse inkâr edemez. Çünkü ürün ortadır ve bir gerçektir.
Özellikle günümüzde artık öykü ve roman alanında da ilerleme sağlanmıştır. Ben özellikle Sayın İsmail Bozkurt’un yazdığı romanları çok beğeniyorum. Özellikle “Bir Gün Belki” adlı romanı beni çok etkiledi. Bu eseri üzerinde uzun bir inceleme yazısı hazırladım. Bu yazıyı çeşitli dergilerde ve gazetelerde yayınladım.
Yine Sabahattin İsmail’in, Ali Nesim’in eserlerini çok beğeniyorum. Öykülerini zevkle okuyorum. Bunların dışında Mehmet Kansu, Mustafa Gökçeoğlu, Bener Hakkı Hakeri, Nevzat Yalçın, Gülgun Serdar, Özden Selenge, Bekir Kara, Filiz Naldöven, Fatma Akilhoca, Zafer Şirinyıldızı… gibi isimler Kıbrıs Türk Edebiyatında beğendiğim, takdir ettiğim ve eserlerini zevkle okuduğum sanatçılardır diyebilirim.
SORU: 5 Kıbrıs Türk Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü yaptınız. O dönemden söz edelim. Neler yaptınız? Kıbrıs Türk Tiyatrosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın temeli 1963 yıllarında atılmıştır. Kurucusu Üner Ulutuğ konservatuardan mezun olduktan sonra “İlk Sahne”yi kurmuş, Büyük Usta Kemal Tunç ve o zamanlar öğretmen olan Hilmi Özen ile birlikte Devlet Tiyatroları’nın gelişmesi, büyümesi için çaba harcamışlardır. Yokluklar içinde sanat yapmışlar ve seyircilerin karşısına her şartlarda çıkabilmeyi başarmışlardır. Devlet Tiyatroları varlığını zor şartlar altında sürdürerek bu güne kadar gelmiştir.
Yaklaşık 20 yıl önce talihsiz bir kaza sonucu yanan Devlet Tiyatroları salonu maalesef hala daha yapılamamıştır. Bu da bizleri derinden üzmektedir.
Salonu olmayan Devlet Tiyatroları sanatçıları, göçmen kuşları misali gibi nerede salon bulursa oraya koşmuş, orada çalışmış ve oyunlarını orada sahnelemişlerdir. Daha ziyade Atatürk Kültür Merkezi kullanılmış. Bu sene bakım ve onarıma alınan AKM yerine YDÜ salonları tahsis edilmiş ve oyunlar orada oynanmıştır. YDÜ, salonlarını Devlet Tiyatrolarına açarak bu sene bizleri büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştır.
Devlet Tiyatroları her türlü zorluğa ve yokluğa rağmen oyunlarını oynamaya devam ediyor. Her sene en az 3 oyun ile seyircilerin karşısına çıkıyor.
Kıbrıs Devlet Tiyatroları kurulduğundan bu yana yüzlerce başarılı oyuna imza atmıştır. Atmaya da devam etmektedir.
Benim müdürlüğüm dönemimde ilk önce Amerikalı yazar Neil Simon’un yazıp İslam Bahçe’nin yönettiği “Aykırı İkili” adlı komedi oyunu ile perdelerimizi açtık. Oyun, çok beğenildi. KKTC genelinde turneye çıktık.
İkinci oyunumuz çocuklar içindi. Minik izleyicilerimizi asla unutmadık. Zerrin Akdenizli ve Funda Özşener’in birlikte yazdığı, Özlem Özkaram’ın yönettiği “Oyuncaktaki Sır” adlı oyunumuzla adadaki tüm ilkokul öğrencilerine “Merhaba” dedik. Oyunlarımızı onlara ücretsiz sahneledik. Bunun yanı sıra bir de çocuk gazetesi hazırlayarak herkese ücretsiz dağıttık.
Son oyunumuz Turgay Nar’ın yazıp, Zerrin Akdenizli’nin yönettiği “Şehrazat’ın Oyunu” isimli oyunumuzdu. Bu oyun da diğer oyunlar gibi çok beğenildi. Lefkoşa’da sahnelendiği süre içinde hep kapalı gişe oynadı.
Bu oyun ile Ankara’da yapılan Uluslararası Tiyatro Festivaline katıldık. Oyunumuz Ankara’da büyük ilgi gördü. Ankara basınında eleştirmenler tarafından taktirle karşılandı. Hakkımızda övücü yazılar yazıldı.
O sene, sezonu iki ödülle kapattık. Lions Tiyatro Ödülleri olarak bilinen ve İstanbul’da verilen ödüllerden iki ödül aldık. KKTC’ye ilk defa o sene bu ödüller verildi.
“Aykırı İkili” Oyundaki rolüyle Özlem Özkaram “En İyi Kadın Oyuncu”, “Şehrazat’ın Oyunu” ile de sanatçımız Hüseyin Özinal “En İyi Sahne Tasarımı” ödülünü kazandılar. Bu da bizleri çok mutlu etti. Doğru yolda olduğumuzu ve iyi işler yaptığımızı gösterdi.
SORU: 6 Sizce özgün bir Kıbrıs Türk Tiyatrosu’ndan söz edilebilir mi? Kıbrıs Türk Tiyatrosu’ndaki kurumlaşma yeterli midir? Değilse eksik olan nedir?
Tiyatro, insanı, insana insanla anlatan en etkili sanat dallarından biridir. Hayat olaylarını sahnede canlandırma sanatıdır. Görseldir. Görsel olduğu için izleyici üzerinde çok daha etkili olmaktadır. Eğitici ve öğreticidir. Eğlendiricidir. Vatan Şairimiz Namık Kemal, tiyatro türü için: “En faydalı eğlence biçimidir” demiştir.
Tiyatro türü Kıbrıs Türkü tarafından çok sevilmektedir. Hiçbir dönemde tiyatrodan vazgeçilmemiştir. En zor şartlar altında dahi tiyatro yapılmıştır.
Daha Osmanlı döneminde Mağusa limanında ambardan bozma salonlarda tiyatro oynanmıştır. Özellikle Kurtuluş Savaşı sırasında Kıbrıs Türkü, çeşitli dernekler tarafından tiyatro oyunları oynayarak gelir elde etmişler ve bu geliri Anavatan Türkiye’ye yardım olarak göndermişlerdir.
Yine en karışık dönemlerde Kıbrıs Türkü tiyatro yapmış, halka moral depolamış, yol göstermiş, rehberlik etmiş, milli birlik ve beraberliği sağlamıştır.
Kıbrıs Türk Tiyatrosu önceleri geleneksel tiyatroya ilgi duymuştur. Ortaoyunları, gölge oyunları ve sonradan Anadolu’dan gelen Meddahlık gibi gösteri oyunları ile tiyatronun ilk temelleri Kıbrıs’ta atılmıştır.
Batılı anlamda ilk tiyatro 1890’lı yıllarda görülmüştür. Bilgilere göre Kıbrıs’ta yazılan ilk oyunun Ahmet Tevfik’in 1895 yılında yazdığı “Hicran-ı Ebedi” oyunudur. Kıbrıs’ta sahnelenen ilk oyun ise Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” adlı piyesidir. Bu oyun, 1908 yılının Ocak ayında Mağusa ambarlarında oynanır.
1920’li yıllardan sonra Kıbrıs’ta tiyatronun canlandığı ve eserlerin artık bol miktarda yazıldığı görülür.
1963’ ten sonra iki toplum arasında yaşanan huzursuzluklar tiyatro oyunlarına da yansır. Konular hep bu olaylara kayar. Bu yıllarda tiyatro halkın milli bilincini artırmak, daha da geliştirmek, insanların direnme güçlerini canlı tutmak, birlik ve beraberliği sağlamak için bir araç olarak kullanılmıştır. Ve bu dönemlerde tiyatro Kıbrıs’ta çok daha ilgi görmüş ve sevilmiştir.
74’ten sonra da tiyatroya ülkemizde oldukça önem verilmiştir. Devlet Tiyatroları varlığını sürdürmüştür. Bunun yanı sıra Lefkoşa Belediye Tiyatrosu kurulmuştur. Bu iki kurum profesyonel olarak çalışmalarını sürdürmüşlerdir.
Daha sonra Güzelyurt Bölgesi’nde GÜSAD, Girne Bölgesinde GİBETSU, Lefkoşa’da Andaç, Gazimağusa’da Mağusa Sanat Tiyatrosu gibi ekipler kurulmuştur. Kendi imkânlarınca varlıklarını sürdürmeye devam etmektedirler.
Amatör olarak çalışmalarını sürdüren ve fakat imkânsızlıklar içinde yüzen küçük çapta tiyatrolarımız da vardır. İskele’de Sami Yakar yönetiminde faaliyet göstermiş ve fakat sonradan faaliyetlerine son vermiş kısa adı İSDER olan İskele Sanat Derneği bunlardan biridir. Bu gün Sami Yakar yönetiminde İskele Belediyesi Tiyatrosu adı atında faaliyetlerine devam etmektedir.
Daha önceleri Maraş Emek Tiyatrosu, Çağdaş Tiyatrosu faaliyetlerde bulunmuş ama onlar da zamanla imkânsızlıklar nedeniyle yok olup gitmişlerdir.
Mağusa’da Komedi Tiyatrosu, Zalihe Susuzlu Tiyatrosu, İlke Susuzlu tiyatrosu, Beyarmudu Belediyesi Halk Tiyatrosu gibi ekipler direnmeye devam ediyorlar. İnadına tiyatro yapmayı sürdürüyorlar. Ve hayli de ilgi görüyorlar. Girne’de Gibetsu, Çatalköy Belediyesi Su Tiyatrosu, Güzelyurt Belediye Tiyatrosu gibi tiyatro grupları varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar.
Tüm bunlara baktığımızda Kıbrıs’ta bir tiyatrodan söz edebiliriz. Yani Kıbrıs Türk Tiyatrosu vardır diyebiliriz. Ama bana göre bu daha tam kıvamına gelmemiştir.
Kurumlar yeterli değil. Salonsuzluk ve kadrosuzluk en büyük etmenlerdir. Seyirci gerektiği gibi ilgi göstermiyor. Dışarıdan gelen tiyatrolara çok büyük paralar verip izdihamlar yaratırken, kendi çocuklarının sahnelediği oyunlara büyük ilgi duymuyorlar.
Oysa bir tiyatroyu ayakta tutan seyircidir. Onları besleyen ve büyüten seyircidir. Seyirci olmazsa tiyatro da olmaz. Salonsuz, kostümsüz tiyatro olur. Ama seyircisiz tiyatro asla olmaz.
En büyük eksiklerden biri de kadrosuzluktur. Gençlerimiz bu alana pek fazla yönelmiyor. “İş bulamayız. Aç kalırız” endişesini taşıyorlar. Bu nedenle daha ziyade amatör kişilerle bu işler yapılıyor. Tabii onlara da destek vermek gerekiyor.
Tiyatro zor bir iştir. Pahalı bir iştir. Geliri pek olmayan bir iştir. Bu da bu işi yapmak isteyenlere korku veriyor. Gençlerin devlet güvencesi altında olması gerekir. Konservatuarlara giden öğrenci genelde okulunu bitirince Kıbrıs’a gelmiyor. Türkiye’de ünlü olmak veya orada iş bulmak düşüncesiyle orada kalıyor. Tabii bunları başaranlar da oluyor. Ama genelinde sonunda tekrar adaya dönmek zorunda kalıyorlar. Oralarda dikiş tutturamayanlar burada da bir şeyler yapamıyor.
SORU: 7 Devletin kültüre, sanata, edebiyata ve tiyatroya bakış açısını nasıl buluyorsunuz?
Anayasamız, devletin sanatı korumasını, özendirilmesini, desteklenmesini ve ödüllendirilmesini öngörüyor. Devlet bu anayasa kurallarını uyguluyor mu? Sizce devlet bu konuda ne yapmalı?
Anayasamızda madde açıktır. Sanata ve sanatçıya önem verilecek ve bunlar devlet güvencesi altında korunacaktır.
Devletimiz, kültüre ve sanata önem veriyor. Vermezse yasaya böyle madde koymazlardı. Ama işin aslı kaynak bulmaktır. Kaynak olmazsa bunlar sadece sözde kalıyor.
Devletimizin bütçesi bellidir. Bütçemizi zorlayamayız. Bu nedenle yeteri kadar kaynak ayırmak bazen zor oluyor. Bütçe kaynaksızlıktan dolayı yeterli olamayabiliyor. Bu da ister istemez sıkıntı yaratıyor. Bunu ancak çok gelişmiş ülkeler başarabiliyor. Dediğim gibi tiyatro aslında zor ve pahalı bir iş. Devlet bu işi yaparken kar amacı gütmez. Yapılan bir kültür hizmetidir. Ülkemiz tüm eksiklere rağmen bu konuda hassas davranmaktadır. Sanata ve sanatçıya gereken önemi vermektedir. Ama imkânlar dâhilindedir.
Tiyatro alanında bir yasa mevcuttur. Ama yetersizdir. Bu tiyatro yasasının yeniden gözden geçirilmesi ve yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Konservatuar mezunu gençlerin güvence altına alınması gerekiyor. Onlara iş istihdamının sağlanması gerekiyor.
Bildiğim kadarıyla ülkemizde hala bir telif yasası yok. Bu nedenle sanatçılarımız kendi eserlerini koruma altına alamıyor. Böyle bir yasanın da çıkması gerekiyor. Sanatçımız ürününe sahip çıkabilmeli ve onu koruyabilmelidir.
SORU: 8 Amatör tiyatro sevdalılarına ne önerirsiniz?
Tiyatrodan bir karşılık beklememelerini, özveri ile çalışarak işlerini yapmalarını isterim. Gerçekten tiyatro zordur. Pahalıdır. Tiyatroyu ekmek kapısı olarak değil de zevk veren, eğlenceli, modern yaşamın bir parçası ve güzel bir iş olarak görmelerini isterim.
Her şeyden önce sabırlı olmalarını ve tiyatroyu sevmelerini isterim. Zaten sevmeselerdi bu zorluğa katlanmazlardı. Sahnenin tozunu yutmuş bir insan, kulis heyecanını yaşamış bir insan tiyatrodan bir daha asla vazgeçemez.
Tiyatroyu bir tutku derecesinde, bir aşk derecesinde sevmelerini isterim. Her şeye rağmen tiyatroya devam etmelerini bundan da asla taviz vermemelerini isterim.
Zaten amatör, bir işi zevk için yapan kişidir. Onların da tiyatroyu zevkle yapmalarını ve yapabildikleri kadar, gidebildikleri yere kadar işlerini sürdürmelerini isterim. Tiyatrodan asla vazgeçmesinler. Alkışlar onları besleyecektir.
SORU: 9 Gazetemizin başlattığı kültür sanat sayfaları konusunda değerlendirmeniz nedir? Bize bu sayfalarla ilgili olarak ne tavsiye edersiniz?
Gazetelerimizin kültüre ve sanata önem vermeleri okuyucu açısından çok sevindiricidir. Kültür, bir toplumun meydana getirdiği değerler bütünüdür. Bunların sanat sayfalarında yer alması önemlidir.
Sanata ve sanatçıya önem verilmesi gerekir. Gazetelerimizin bu anlamda sayfalar düzenlemesi sanata gösterilen saygının bir ölçüsüdür. Bu anlamda Gazetenizi kutluyorum. Sizleri kutluyorum. Güzel işler yapıyorsunuz. Sanatımızı ve sanatçılarımızı toplumumuza tanıtıyorsunuz. Böylece sanatçılarımız halkımızla buluşuyor. Duygu ve düşüncelerini onlarla paylaşıyor. Sizler de buna vesile oluyorsunuz. Sanatımız gelişiyor. Sanatçımız büyüyor.
SORU: 10 Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bana burada duygu ve düşüncelerimi okuyucuya iletme fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Ulu önderimizin şu sözleriyle bitirmek istiyorum: “Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.