- 527 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GİZ’İN PEŞİNDE (ARAYIŞ ve SAVAŞI BİTİREN DUA)
SENARYO BAŞLIĞI: GİZ’İN PEŞİNDE (ARAYIŞ ve SAVAŞI BİTİREN DUA)
BÖLÜM: 1
SENARİST: La Rocca Rukiye Baldede
Sahne 1
Dışarı Kapı Önü/Gün
Ataman dede her zamanki gibi ütüsü
eksik olmayan haki renkteki kumaş
pantolonu, üzerinde pantolonun rengine
uygun açık yeşili içinde barındıran çizgili
gömleği ve gömleğin üstünde camadanı ile
kapıdan çıkarken, atalardan süregelen
babadan kalma köstekli gümüş saatini
camadanın cebinden çıkarıp bir baktı.
Bir kaşını hafif kaldırıp:
Ataman dede: “Hava sıcak olsa da son baharın tadı kendini göstermeye başladı. Eee çocuklar da üç gün sonra gelecek, hehe çok iş var çok”
Ataman yüzünde gülücükle bahçeye iner.
Bahçede önceki günden kalma işlerini
toparlayıp üç gün sonra gelecek olan
torunları için yapacağı hamağın ağaçlarını
ve ipini ayarlamaya koyulur.
Sahne 2
Köy Meydanı/Gün
Köyün hiç büyümeyen hazlar gençleri
Halil, Burak, Ecevit, Ekin ve Bora her
zamanki gibi hinlik peşinde kasabanın
meydanında yürürler. Aralarında
konuşurlarken uzun süredir ziyaret
etmedikleri Gülendam nineyi ziyaret
etmek isterler.
Halil: Bugün avucumun içi kaşınıyor, acaba kimin canını yaksak!
Halil lafı bitince kıs kıs güler.
Halil’den daha yaramaz genç olan Ecevit,
Ecevit: Bence bizim kızlardan birine takılalım. Uzun zamandır kızlarla uğraşmıyoruz. Hem onlara takılınca daha çok gülüyoruz. Kızları sinir etmek hoşuma gidiyor. hehehe
Halil: Havasından geçilmeyen Duygu’ya takılmak da en güzeli! Hehehe
Bora ile Burak bir ağızdan: Hadi gevezelik etmeyi bırakın. Gülendam nineyi kaç gündür hepten unuttuk.
Hepsi şakalaşma eşliğinde
yürürler.
Sahne 3
Ataman’ların evi Bahçe/Gün
Aşkın kasabanın en gözde, bilgili ve
nazik kızı, Ataman dedelere elinde
kazanla gelir.
Aşkın: Selam Ataman dede. Nazlı teyze içeride mi?
Ataman: Aleykümselâm Aşkın kızım. Teyzen içeride hayırdır bu elindeki de ne?
Aşkın: Nazlı teyze meydanda Boranbay ağabeyler gelecek diye şenlik yapacak ya onun için hazırlık yapacağız.
Ataman başını sallayarak
eliyle işaret eder
Ataman: Peki kızım, olur olur. Geç sen içeri.
Sahne 4
Köy Girişi Yol Üstü/Gün
Şinasi pazarını kuruyor, Pazar
tezgâhının etrafına su serpiyor.
Su şişesini bırakıp ellerini arkaya
atıp parmaklarını birleştirerek
esneme hareketi yapar
Şinasi: İyi iyi burası tam da istediğim gibi. Nasıl olsa şehre inen, şehirden gelen müşteri olur.
Sahne 5
Köy içi yol dış/Gün
Ekin, Bora, Burak, Ecevit ve Halil
şakalaşarak Gülendam’a gitmek üzere
yürürler. (arkalarından çekim kameraya
sırtları dönük)
Sahne 6
Hilallerin Evinin içinde Hazırlık/Gün
Köyün hamarat kadınları bir arada
Ataman dedelerin evine gitmek üzere
alelacele bir hazırlık içindedirler.
Köy meydanında kutlayacakları şenlik
herkesin içine tatlı bir heyecan katmış,
şehir dışından ve ülke dışından gelecek
konuklar için en iyisi hazırlanmaktadır.
Kadınlar evlerinden topladıkları böreklik,
pastalık ürünleriyle Ataman dedelerin
evine doğru yürümektelerdir
.
Sahne 7
Köy girişi yol üstü dış/Gün
Şinasi tezgâhın önüne yolun ortasına
doğru çıkar. Eliyle gözlerine gölgelik
yaparak yolun sağına soluna ve manzaraya
bakar. Kendini yorgun hissederek derin bir
nefes alır ve gömleğinin yakasını gevşetir.
Elindeki su şişesinden birkaç yudum su içer.
Daha sonra tekrar derin bir nefes çekerek,
adeta ciğerini nefesle doldurmak istercesine
Şinasi: Ohhhh
Şinasi daha sonra kalbini tutar ve derin derin
nefes alarak tezgâha doğru yönelir. Tezgâhın
önüne kendini güç bir şekilde atar, şapkasını
çıkarıp alnındaki terini siler ve elini göğsünün
üstüne doğru indirir, kalbinin üstünü ovalar ve
derin derin nefes çektikten sonra biraz
rahatladığını hissederek
Şinasi: Bu sıcak yoracak beni bugün
Şinasi uyumaya başlar
Sahne 8
Köyün İçi Ataman’ların Evinin Yol Güzergâhı dış/Gün
Ağızlarda bir dedikodu:
Tülin: Kız Ayşe sen duydun mu? Bizim Emrahlar barışacak mıymış ne?
Ayşe: Yooo, ben öyle bir şey duymadım. Hem koca köy uzaya çıkar o iki kardeş gene barışmaz.
Şehnaz: Sen de iyice abarttın ha.
Ayşe: Ne abartması canım, yıllar var ki Emrah ile Nevzat’ın ne küslüğü belli ne düşmanlığı. İki gün küs üç gün barış, dördüncü gün gene küs gene küs. Ben bir şey anlamadım valla!
Tülin: Kız bunlar babalarının arsalarını mı ne bölüşemiyorlarmış. Bu defa kavgaları ondanmış, bizim herif, “artık bunlar siftin sene bir araya gelmez, bu defa işin içinde mal mülk var” diyor.
Şehnaz: Bunu benim herif de söyledi bacım. Durun hele Ataman amcalara bir varalım Emrah’ın karısı Rumeysa da gelecekmiş, ona sorarız işin aslını astarını.
Tülin: Kız deme Nevzat’ın karısı Bahar da gelecek. Sakın bunlar da kavgaya tutuşmasın, çok ayıp olur bak.
Dedikoduları sakince dinleyen Aşkın’ın
annesi Hilal her zamanki sakinliğini
koruyarak:
Hilal: Valla siz de ayaküstü bir atıp bir tuttunuz. Hele işimize bakalım. Sanki iki kardeşin kavgasını bilmezmiş gibi bir dedikodu bir dedikodu. Size laf lazım her zaman demi?
Hilal konuşması bitince ufaktan
gülümser. Kadınlar hep birlikte
Ataman dedelerin evine girer.
Sahne 9
Köy girişi Yolu dış / Gün
Gülendam ninenin evine yol alan
gençler Halil, Burak, Ecevit, Ekin
ve Bora köyün işlek yolu üstüne
pazarını kurmuş, güneşin altında
Pazar tezgahında
mayışıp kalan Şinasi’yi görürler.
Şinasi’yi ilk fark eden Halil ellerini yana açıp
Halil: Durun! O ne la, şu bizim çaylak Şinasi değil mi?
Burak: He la bu bizim Şinasi. Ha ha sanki küçücük köye el âlem gelip pazarından ürün alacak. Burada Şinasi’den başka kim müşteri bekler.
Köyde tuzaklarına en çok düşen
Şinasi’yi bu şekilde görmek gençlerin
çok hoşuna gider. Hemen tuzak planları
başlar.
Halil: Ben dememiş miydim avucumun içi kaşınıyor diye. Bakın şimdi kanım da kaynamaya başladı. Şinasi la Şinasi, ben bunu yakalarım da yakasını bırakır mıyım?
Halil: Bakın gardaşlar arkadan dolanalım bizim Şinasi bilirsiniz köpekten çok korkar. Azgın köpek sesi çıkaralım. Ama seslerinizi kalın ve tok tutun ki inandırıcı olsun. Altına işetelim şunu ne dersiniz?
İyi bir taklitçi olan Burak adeta
dayılanır bir havada bir eli cebinde
öteki eliyle tespihini sallayarak
Burak: Tamam gardaş o iş ben de.
Burak lafını bitirince tespihli elini
burnuna götürür ve burnunu yandan
siler gibi yapar.
Arkadan dolanan gençler köpek gibi
havlamaya hırlamaya başlar. Güneşin
altında mayışıp kalan Şinasi önce sesleri
anlamaz. Gözünü açar hemen ayaklanır
ve yolun sağına soluna bakar.
Şinasi şaşkın ve uykulu vaziyette
Şinasi: Arabayla birileri mi geliyor acaba! Allah’ım hadi bir müşteri çıksın da şunları çürüyüp küflenmeden elden çıkarayım.
O ara tekrar gençlerin köpek gibi
ulumaları gelir.
Köpek sesini algılayan Şinasi endişeli
arkasını kollar vaziyette pazarın yanından
ayrılmayacak şekilde pazarının en güvenli
bir kıyısına geçer
Şinasi: Ula ula ne oluyor da? Burada köpek olmazdı hani, bu sesler de ne?
Gençler bir yandan gülerek bir yandan
birbirlerini ittirerek ulumaya devam ederler.
Şinasi artık iyiden iyiye korkmuş eleri
titremeye, dudakları kurumaya, nabzı
yükselmeye başlamıştır. Eline aldığı su
şişesinden bir yandan su içip kuruyan
ağzını açma bir yandan da kendine gelmeye
çalışmaktadır. Onun bu halini gören gençler
iyiden iyiye işi azıya alıp Şinasi’yi altına
işetme derdindedirler.
Ecevit: Az kaldı la az kaldı ha işedi ha işeyecek hahhaha
Lakin gençlerin Şinasi’nin yüksek tansiyonu
olduğundan ve bir haftadır herkesten gizlediği
sırrından haberleri yoktur. Şinasi korktukça
gençler zevk almaya başlamıştır.
Bora bir ara Şinasi’ye acır ve arkadaşlarına
seslenir.
Bora: Gardaşlar sizce abartmıyor muyuz? Baksanıza Şinasi bayağı korktu, bence burada yeter. İşi azıya almayalım iyice.
Ekin: İyi de tam tadına geldik işin. Altına işedi işeyecek dur hele.
Burak: Bakın hacılar bu son ulumam, ama bir uluyacam tam uluyacam. Bunda altına işetmezsem Şinasi’yi bana da Burak cevval oğlan demeyin.
Burak son ulumasını en kuvvetli ve
en korkunç şekilde çıkarır. İyiden iyiye
korkmuş, tansiyonu ve şekeri yerinden
fırlamış olan Şinasi Burak’ın son ulumasını
da duyunca bir yandan boğazını bir yandan
kalbini tutup olduğu yere tezgahın üstüne yığılır.
Şinasi’nin bu halini gören gençlerden
Halil telaşlanarak konuşur.
Halil: Yav yav ne oluyor? Adamı korkutup altına işetelim derken tezgaha serdik.
Halil ürkek bir şeklide Burak’ın omzuna
el atarak tekrar konuşur
Halil: Öldürdük mü yoksa la Şinasi’yi?
Burak: Ula koşun koşun bir bakalım.
Yarı ümitli ve yarı ümitsiz aynı zamanda
korku ve endişeli bir şekilde koşan Ecevit
arkadaşlarına bakarak
Ecevit: Sakın Şinasi de bize tuzak kuruyor olmasın! Belki anlamıştır ha, bizim olduğumuzu!
O ara tezgaha yapışan Şinasi olduğu
yere düşer.
Durumu gören Halil bayağı telaşlı ellerini
Ecevit’in omzuna vurarak
Halil: Yok oğlum yok, ne tuzağı ne anlaması adam yere serildi. Koşun koşun!
Gençler Şinasi’nin yanına gelirler.
Şinasi’nin burnu kanamış yüzü adeta
Pazar tezgâhında duran domatesleri gibi
kızarmıştır. Ve tepesinden yüzüne doğru
inen yoğun miktarda soğuk soğuk akıttığı
ter vardır. Şinasi’yi bu durumda gören
gençlerin eli ayağına dolanmış çareler ararlar.
Bora: Hemen araba bulmalıyız. Ekin, git babanın arabasını al gel. Nevzat amcamın arabası hızlı gider.
Ekin: İyi de bugün araba babama lazım. Senin babanla kavgaları bitmek bilmiyor. Dün de tartıştılar babam sabah arabayı aldı gitti.
Bora: Ula oğlum ne yapacağız şimdi, adamı ellerimizle öldürdük.
Halil: Tamam gençler tamam sakin, sakin bir durun. Recep’i arayacağım.
Burak: Recep kuzenini böyle görünce bizim yaptığımızı anlar, bize saldırmaktan yardım edemez.
Halil: Başka çare yok, ondan başkası bize yardım edemez. Hem kasabanın diline iyice düşmeyelim
Sahne 10
Köy Kahvesi iç/Gün
Recep elinde çay tepsisi kahvedekilere
çay vermek üzere tezgâhın önünden
çıkmak üzeredir.
Sahne 11
Şinasi’nin tezgâhının yanı dış/Gün
Halil telefona sarılır. Kahvehaneyi
işleten Recep’i arar ve Recep telefonu açar
açmaz hiçbir şey demeden yanlarına çağırır
Halil: Recep sakın bana bir şey sormadan arabana atla köyün girişine acil gel.
Telefonu açar açmaz aldığı yanıta anlam
Veremeyen Recep şaşkın bir şekilde
Recep: Halil’im hayırdır bir durum mu var?
Halil telaşlı ve titreyerek elini yanlara
savurur vaziyette
Halil: Sorma Recep sorma, gelince anlarsın acil gel.
Recep önlüğünü çıkarır kahve sahibi
Ragıp’a işaret ederek hemen yola koyulur.
Ragıp Recep’e başıyla onay işareti verirken
eliyle de kahveyi halledeceğine dair işaret
yapar
Sahne 12
Köy Girişi/Gün
Gençler Şinasi’yi gölgeliğe çekmiş Recep’i
bekliyorlardır. Kasabanın girişine birkaç
dakikada gelen Recep Şinasi’yi öyle görünce
şok olur.
Recep önce Halil’in yakasına yapışır
Recep: Ne halt ettiniz lan siz Şinasi’ye hesap verin.
Halil: Tamam tamam anlatacağız, ama önce onu götürelim.
Hemen hastaneye gitmek üzere
öfke ve korkuyla yola koyulurlar.
Sahne 13
Şehir Hastanesi İç Koridor/Gün
Şinasi’nin kalp krizi geçirdiği açığa çıkar.
Şinasi ameliyata alınır. Gençler hastane
koridorunda suçluluk duygusu içinde Recep’e
olanları anlatırlar. Recep öfkesinden köpürür
ve hangisine saldıracağını şaşırır.
Gençlerin yanına gelen Doktor Kaan olayı
gençlerin ağzından duyunca Recep’e dönük
ve bir elinde dosya diğer eli Recep’in omzunda
Doktor Kaan: İçerideki hasta senin neyin oluyor?
Recep: Dayıoğlumdur, ama kardeşten öte.
Doktor Kaan: Bak delikanlı arkadaşlarına yüklenme. Arkadaşların belki onu korkutmakla kötü bir iş yaptılar. Ama kuzenin yaklaşık bir haftadır kalp spazmı geçiriyormuş. EKG’de daha önceden geçirdiği gizli bir krize rastladık. Şu durumda bugün geçirdiği kalp krizi 2. kriz ve Şinasi Bey durumunun farkına ya varamadı ya da vardı, ama kendine önem vermedi. Arkadaşlarını oraya götüren asıl sebep neydi bilemem, ama arkadaşların kötü bir işi iyiliğe dönüştürmüş durumda.
Recep’in sakinleştiğini gören Doktor
Kaan gençlere döner ve başparmağını
da sallayarak
Doktor Kaan: Gençler siz de yapacağınız işin sonunu iyi hesap edin, durum tam tersi de olabilirdi.
Doktor Kaan odaya alınan Şinasi’nin
yanına gitmek üzere odaya yönelir.
Recep öfkeden ve korkudan kuruyan
dudağını diliyle ıslatarak ve ellerini
birbirine ovuşturarak
Recep: Hocam, hocam iyileşecek mi dayıoğlum hı. İyi olacak de hocam ne olur!
Doktor Kaan dönüp gelir ellerini Recep’in
omzuna koyar sonra çekip tekrar omzuna
vurarak, hafiften gülümseme ile
Doktor Kaan: İyi olacak iyi. Sen merak etme. Zaten kolay bir ameliyat geçirdi. Sadece artık kendisini ve vücudunu dinlemesi, kendisine önem vermesi, sağlığına dikkat etmesi gerekiyor. Durumuna bakarız yarın çıkarırız merak etme.
Recep bu defa da Şinasi’nin kanayan burnu
İçin endişelenip bunu dile getirir
Recep: Peki hocam burun kanamasına ne diyeceksiniz?
Doktor Kaan: Şinasi Bey’in tansiyonu ve şekeri yükselmiş. Yüksek tansiyon burun kanamasına neden olmuş. Kendisini bir Dâhiliye Uzmanımız da gördü zaten. Gerekli ilaçları verdi. Dediğim gibi bundan sonra Şinasi Bey kendisine dikkat edecek verilen ilaçlarını düzenli kullanacak. Korkulacak bir şey yok.
Doktor Kaan gözlerini gençlerin de üzerine
çevirerek sözlerine devam eder
Doktor Kaan: Aşırı stres, heyecan ve korkudan uzak duracak!
Recep: Allah razı olsun hocam Allah ne muradın varsa versin
Doktor Kaan hafif tebessümlü
başını yere eğerek
Doktor Kaan: Âmin Allah hepimizden razı olsun, sen arkadaşlarına teşekkür et. Asıl onlar kötü bir şakanın iyi sonucuna vesile.
Doktor Kaan Şinasi’nin odasına gider.
Recep yarı ağlamaklı yarı tebessüm
eşliğinde
Recep: Ulan kasabanın eşkıyaları ben size şimdi ana avrat düz mü gideyim, yoksa bağrıma basıp seveyim mi?
İyi haberi aldıktan sonra kendilerine
gelen gençler birbirlerine sarılıp Recep’e
kucak açarak hep bir ağızdan
Ecevit, Bora, Halil, Ekin, Burak: Gel deli oğlan gel. Gel de sarılalım.
Sahne 14
Otobüs içi/Gün
Hastaneden çıkan gençler köye
gitmek üzere otobüse binerler. Arabada
kimseyle konuşmadan giden gençler yol
boylu düşünce içindedir.
Arabada Neşet Ertaş’ın Yolcu adlı türküsü
çalmaktadır. Gençler köylülerden gözyaşlarını
saklayarak silmeye çalışırlar
Sahne 15
Hastane Dışarı/Gün
Recep geceyi hastanede geçirecektir.
Biraz daha rahatlayan Recep annesi
Halime’yi arar durumu gizleyerek konuşur
Recep: Anne şehre geldim hastaneye iş için müracaat edeceğim. İşim biraz uzun süreceği için geceyi burada geçireceğim sen merak etme. Ben seni haberdar ederim.
Sahne 16
Ataman’ların Evinin Önü Dış/Gün
Kasabaya dönen gençler oldukça
bitkin ve büyük bir savaştan çıkmış
gibi korkunun sindiği yüzleriyle Ataman
dedenin evinin önünden geçmektedirler.
Torunlarına hamak yapma telaşında olan
Ataman dede, terini silmek üzere kafasını
kaldırdığında gençlerin duvar üzerine bitkin
bir şekilde çıkıp oturduklarını görür. Gözleri
gençleri keserek işine devam eder. O ara gençler
aralarında bir atışma yaparlar. Gençleri takip
eden Ataman dede, kafasını tekrar kaldırır ve
Bora ile Burak’ın ellerini birbirlerine dikerek
sert bir ifadeyle konuştuklarını fark eder.
Ataman dede tekrar terini silerek kendisini
fark etmeyen gençlerin yanına gitmek üzere
bahçeden çıkar. Ataman dedeyi fark etmeyen
gençler ağaç gölgesinde bir yandan derin nefes
çekip bir yandan konuşurlar
Burak: Çok uzattık, bu kadar uzatmayacaktık.
Bora ellerini yana açıp kafasını sallayarak
Bora: Ben size demiştim uzatmayalım burada keselim diye, ama beni dinleyen kim?
Ataman dede gençlerin yanına iyice
yaklaşır ve elinde mendili
Ataman dede: Ne oluyor burada? Bahçeden beri size bakınıyorum ne kendinizden haberiniz var ne etrafınızdan. Bu haliniz nedir? Ne birbirinize bağrışıp duruyorsunuz?
Halil gözlerini hafif kaçırarak
titrek bir şekilde
Halil: Yok Ataman dede bir şey yok, kendi aramızda tartıştık öyle işte.
Ataman dede: Ne tartışmasıymış bu, bitmek bilmiyor? Şu halinize bir bakın, savaştan çıkmış gibisiniz. Bu öyle az biraz tartışmaya benzemiyor. Anlatın bakalım, dökülün ne döküleceksiniz yine?
Ecevit heyecanlı ve korkak şekilde
anlatmaya koyulur
Ecevit: Ataman dede biz Şinasi abiye şaka yapalım dedik.
Ataman dede durumlarından işkillenir
şekilde gözlerini bereleterek
Ataman dede: Eee şaka derken işi bok mu ettiniz yoksa?
Ecevit bir Ataman dedeye bakar sonra
gözlerini yere indirerek başı hafif yana eğik
Ecevit: Dede amacımız onu hastanelik etmek değildi, sadece altına işetecek kadar korkutalım dedik.
Ataman dede gayet öfkeli ve telaşlı
Ataman: Neee hastanelik mi? Ne hastanesi, ne yaptınız adama? Hele şunu titremeden kekelemeden bir anlatın.
Ecevit: ııı
Lafı Ecevit’in ağzından alan Bora
heyecanla birden dökülür
Bora: Dede arkadaşlarla Şinasi abiyi uyurken görünce onu köpek uluma taklidiyle korkutalım dedik. Sonra o uyanıp tedirgin oldukça biz de altına işetelim ondan sonra vazgeçelim dedik. Ama Şinasi abi birden tezgâhın üzerine yığıldı, sonra yere serildi. Yanına vardığımızda burnundan kan gelmiş soğuk soğuk terler akıtıyordu ve yüzü kıpkırmızıydı.
Ataman dede sert bir bakış ve öfkeyle
adeta kükrerce
Ataman: Yav siz ne zaman adam olup büyüyeceksiniz? Adamın tansiyonu var. Üç kuruş ekmeğinin derdinde, kendi halinde! Adama destek olacağınıza bir de köstek oluyorsunuz. Şakaymış, bunun neresi şaka bu eşek şakası bile değil.
Halil elini uzatarak heyecanla
Halil: Dur dede dur, bizi bir dinle. Bak olayın devamı şöyle: Hemen Recep’i aradık. Hastaneye gittik ameliyata aldılar. Doktor Şinasi abinin daha önceden gizli bir kriz, içinde bulunduğumuz bir haftadır da kalp spazmı geçirdiğini ve bugün yaşadığının da 2. krizi olduğunu söyledi. Eğer biz onu korkutup bayıltmasaydık orada uyuduğu yerde güneşte tansiyonu da çıktığı için yine kriz geçirdiğini fark etmeden ölüp kalacakmış. Biz ona şaka yapmadan önce uykudayken zaten bir kalp spazmı daha atlatmış.
Ataman: Eeee bu sizi haklı mı gösterir şimdi? Belki de krizi sizin yüzünüzden geçirdi bu defa. “Adamı korkuttuk” diyorsunuz, sonra da Allah’ın güneşine suç atıyorsunuz.
Burak ürkek ve şaşkın
Burak: Dede, Doktor, Şinasi abinin bu 2. krizi dedi ama.
Ataman dede: Evladım 2. olmazsa 10. olsun. Doktor orada Receple sizin aranızı açmamak için olayı tatlıya bağlamış, sizin bu yaptığınız düpedüz eşeklik. Artık büyüyün, şu kasabada saygı görecek bir tarafınız olsun. Her gün şikâyet her gün birilerine köstek olma yeter yavv.
Bora başını hafif kaldırıp dedenin
yüzüne bakarak
Bora: Dede çoğu zaman şakalarımız seviliyor ama.
Ataman elinin birini kaldırarak öfkeli
Ataman: Hadi yav kim seviyormuş sizin şakalarınızı. Şu kasabada sizden şikâyetin gelmediği gün yok. Kasabanın çocukları bile sizden daha aklı başında.
Burak: Gülendam nine bizim şakalarımızdan hoşlanıyor dede.
Ataman dede: Gülendam nineyi böyle korkuttuğunuz oldu mu?
Gençler: Yook o yaşlı ona böyle yapamayız.
Sahne 17
Ataman dedelerin evinin içi/Gün
Olanlardan habersiz olan kadınlar
coşkulu bir çalışma içindedir. Kocalarının
kavgasından habersiz olan Rumeysa ile Bahar
komşu kadınları şaşırtmaktadır. Zira kardeş
olsalar bu kadar iyi geçinemezler.
Ayşe Tülin’e kol atarak, başını sallar vaziyette
Ayşe: Kız baksana şunlara bunlar hiç de kocaları küs gibi durmuyor.
Tülin: Bakalım kocaları onlara tartıştıklarını söylüyor mu?
Ayşe şaşkın ve kafasını sallayarak
Ayşe: O nasıl oluyor?
Şehnaz: Eee bir gün küsüp ertesi gün barışıp tarlaya giderlerse karıları inanır mı bu küslüğe? Bizim gibi onlar da alıştı. Hahaha!
Nazlı: Haydin kadın kızlar çeneye dur deyin işe koyulun hadi.
Aşkın heyecanlı bir şekilde
Aşkın: Nazlı teyze Nazlı teyze, bak benim büktüğüm mantılara nasıl olmuş?
Nazlı teyze elindeki tepsiyi masaya bırakır
Nazlı: Dur Aşkın kızım dur, geliyorum hemen.
Sahne 18
Atamanların evinin bahçe
Ataman gençlerle masanın başına gelir.
Ataman eliyle işaret ederek
Ataman: Gelin şöyle bir oturun.
Gençler oturduktan sonra Ataman karşılarına
Gelecek şekilde oturur
Ataman: Şöyle bir etrafınıza bakın. Kar ne zaman yağıyor?
Gençler: Kışın
Ataman: Yağmur ne zaman yağıyor?
Gençler: İlk ve son baharda
Ataman: Otlar ne
zaman yeşerip ne zaman meyve veriyor?
Gençler: Baharda yeşerip
yazın olgunlaşıyor
Ataman: Bakın evladım kendi ağzınızla diyorsunuz işte, her şeyin bir ölçüsü ve zamanı var. Allah yarattığı evreni ölçüyle donatmış. Tartmadan ne evrene ne insanoğluna ne de hayvan oğluna yük yüklememiş. Evlatlarımızın sayısından, malımızın hesabına, yediğimizden giyindiğimize hatta yiyeceğimize kadar her birimize taşıyacağımız kadar yüklemiş. Siz “Gülendam nine yaşlı ona bunu yapamayız” diyorsunuz. Şinasi genç diye ona bunu yapmanız hak mıdır? Şinasi genç olması onun sağlığının bozulmayacağı anlamına gelmiyor. O’nun küçükken geçirdiği kazayı, ardından atlattığı depresyonu hepiniz biliyorsunuz.
Gençler kafalarını yere eğerek
üzgün şekilde sallarlar. Ekin başı yerde
Ekin: Haklısın dede, ama akıl edemedik.
Ataman Ekin’e bakarak
Ataman: Aklını kullanmak insanoğlunun işidir. Sen bir hayvanın diğer bir hayvanı şaka olsun diye öldürmeye çalıştığını gördün mü? Hayvan oğlu dahi şakanın bile duracağı yeri bilirken, sen nasıl olur da adamı ölüme götürünceye kadar durmazsın!
Ataman dede biraz sakinleşmiş
bir şekilde ellerini arkada birleştirip
Ataman: Bakın gençler; iğneyi kendinize batırmadan çuvaldızı başkasına batırmaya çıkmayın. Aynanın karşısına geçin ve aynada gördüğünüz kendinizle alay edin. Bakalım kendinizle ne kadar alay edebilirsiniz! Ya Şinasi olduğu yerde ölüp kalsaydı hiç bunu düşündünüz mü? O zaman hem katil olacak hem de Recep gibi bir dostunuzla düşman olacaktınız. Ben size her zaman demiyor muyum? Hesabınızı kitabınız iyi yapın, işin sonunu hesaplayarak önünüze bakın diye. Eğer beni ezelden dinleyip işinizi hesap etmiş olsaydınız şimdi böyle tavuk gibi ibiğinizi yere eğip düşüncelere dalmayacaktınız.
Bora hemen savunuşa geçerek
Bora: Dede ben dedim de bunlar beni dinlemedi
Ataman dede bir elini kaldırarak
Ataman: Dur orada dur, onlar seni dinlemezken öne atlayıp: “Şinasi abi, biziz korkma” dedin mi?
Bora ürkek ve başı eğik
Bora: Yook demedim. Aklıma gelmedi
Ataman dede başına sallayarak
Ataman dede: Olmadı gençler, olmadı size verdiğim nasihatler uçup gidiyor.
Ataman dede sandalyeden kalkar
arkasını döner ve hamağını yapmak
üzere iç bahçeye doğru yönelir.
Gençler yüzleri kızarmış, korku ve
utanç içinde kalkarlar.
Sahne 19
Hastane dış/gün
Recep hastane bahçesinde oturuyordur.
Elinde bardak çayını yudumlar. Yanına küçük
Bir çocuk gelir
Çocuk: Abi çakmağın var mı?
Recep: Sen çakmağı ne yapacaksın bakalım?
Çocuk: Bak annem orada oturuyor, o istedi.
Recep çakmağını çocuğa verir ve gözleriyle
Çocuğu takip eder. Kadın çocuktan aldığı çakmakla
Sigarasını yakar sonra çakmağı çocuğa verir. Çocuk
Çakmağı getirirken kadın takipteki Recep’e başıyla
Teşekkür eder. Çocuk gelir çakmağı Recep’e uzatır
Çocuk: Teşekkür ederim abi.
Recep çakmağı eline alır ve çocuğun elinden
Tutar gözlerinin içine bakarak
Recep: Sen akıllı bir çocuğa benziyorsun! Sana tavsiyem bu aklını büyüyünce de kullan.
Çocuk: Nasıl abi?
Recep: Sigara ve diğer kötü alışkanlıklardan uzak durarak.
Recep çocuğa kaş atar, çocuk gülümser
Çocuk: Anladım abi. Dediğini tutacağım.
Recep çocuğun bir omzuna sevgiyle hafiften
vurarak
Recep: Hadi bakalım güzel çocuk!
Çocuğun annesinin yanına gittiğini gören
Recep çayının dibini de yudumlar ve odaya
gitmek üzere kalkar
Sahne 20
Atamanların evi iç/Gün
Kadınlar üç gün sonra kutlayacakları
Şenlik için hazırlığa devam ederler
Aşkın heyecanla
Aşkın: Ayyy mantılar çok güzel görünüyor, şu iki gün geçse de mantıları mideye götürsek
Nazlı: Dur kızım acele etme, hem gün dediğin ne ki bak hemencecik akşam oluverdi
Aşkın eliyle masadakileri işaret ederek
Aşkın: Yaprakları ne zaman sarmayı düşünüyorsunuz?
Aşkın’ın annesi Hilal
Hilal: Mantıları bükmek uğraştırdı, artık yarın da yaprakları sararız.
Aşkın dudağını ısırarak
Aşkın: hııımmm
Nazlı: Kutlamanın bir gün öncesi buradasınız hanımlar, benim kız ve gelinle börekleri baklavaları hazır edersiniz.
Şehnaz: Olur teyze, o zamana karda da yapraklar sarılmış olur.
Sahne 21
Atamanların Bahçe dış/ Gün
Ataman cebinden telefonu çıkarır ve Recep’i arar.
Recep telefonu açar
Ataman: Alo Recep ne oldu, ne yaptın evladım? Bizim haylazlardan haberi aldım, Şinasi evladım şimdi nasıl?
Telefonun karşısındaki Recep elini kafasının
arkasına atarak, koltuğun üzerinde yorgun
bir şekilde vücudunu esneterek
Recep: İyi iyi dede yaklaşık bir saattir uyuyor, doktor “yarına çıkarırım” diyor
Ataman: Gençler bu krizin 2. olduğunu söyledi
Recep: He dede! Şinasi durumunu biliyormuş, ama bize söylemiyormuş. Bizim uşaklar bu şakayı yapmasaydı haberimiz olmayacaktı
Ataman Şinasi’ye kızgın terini silerek
Ataman: Deme yav, ben de oğlanlara yüklendikçe yüklendim. Gerçi fena da olmadı hak ettiler çünkü.
Recep: Ben de çok yüklendim, ama bizim Şinasi’de de suç var, hastalığını saklamış, çocuklara bağırdığım gibi şimdi ona bağıramıyorum da hasta diye.
Ataman kesin bir tavırla
Ataman: Yok evladım yok ameliyattan yeni çıktı. Sonra iyileştiğinde bir ara konuşuruz. Şimdi dinlensin haylaz. Ne kadar iyi olsa da kalbi yorgundur şimdi onun.
Ataman gülümser bir tavır
alır ve konuyu değiştirir
Ataman: Eee üç gün sonra Nazlı teyzenizin sevincine eşlik edersiniz öyle değil mi?
Recep uzandığı koltuğun üzerinden
kalkıp camdan dışarı bakarak
Recep: Eşlik ederiz tabii dedem, zaten Boranbay ağabeyimi de özledim
Ataman birden heyecanlanır ve gülerek
Ataman: Biz de çok özledik keratayı. Neyse ben seni tutmayım durumdan haber eyle, bak diyorum Şinasi evladıma da yüklenme!
Recep camdan içeri döner ve uyuyan
Şinasi’ye bakarak gülümser ve konuşur
Recep: Olur dede olur yüklenmem, lakin anneme bir şey demeyin gelince anlatacağım
Ataman gülen bir tavırda
Ataman: Olur evlat olur, demem.
Sahne 22
Köyün dağları/gün
Rebeca ve Lucas köyün dağına henüz gelmişlerdir
Rebeca elleriylegözlerine güneşlik yaparak doğaya
Bakınır. Lucas çantasından su çıkarıp etrafa bakınarak
Rebeca’ya döner
Lucas: Buraya neden geldik?
Rebeca derin bir nefes çeker, gözler doğada
Rebeca: Bilmiyorum?
Lucas şaşkın
Lucas: Rebeca, insan bilmeden bilmediği bir yere gelir mi? Farkındaysan burada kimseyi tanımıyoruz! Nerede kalırız; kime gideriz, her şeyden önce evlerin bulunduğu yere değil, dağlara sürükledin bizi!
Rebeca sinirlenir adeta suç bastırırcasına
Rebeca: Bilmiyorum Lucas, bilmiyorum, dedim sana. Kalbimde bir ses, kulaklarımda bir uğultu var. Sanki yaşlı bir kadın sürekli beni çağırıyor. Aklım “yerinde dur” derken kalbim “yürü” diyor. Ayaklarıma ise zaten güç dahi yetiremiyorum. Bedenim yorulsa da ayaklarım bedenimden habersiz yürüyor. Bilmiyorum, beni yorma sadece sessizce bana eşlik et.
Lucas Rebeca’nın amansız çaresizliğe düştüğünü
Görür. Kafasını hafiften iki yana sallar ve acıyarak
Rebeca’ya bakar
Lucas: beni korkutuyorsun!
Rebeca: Bak daha seninle sosyal medya üzerinden yeni tanıştık. Birbirimize güvendik. Ben bu yolculuğu sana anlattım sen de kabul ettin. Ama bu dağları görünce gözün korktu ise geri dönebilirsin Lucas.
Lucas: Hayır, o nasıl söz elbette sana destek olacağım. Ama anlattıkların bana saçma geldi.
Rebeca: Bu söylemin ilk ve son olsun. Sakın bir daha bu anlattıklarıma saçma deme. Benim kalbimde yaşadığımı sen ne bileceksin! Bana yarenlik edeceksen saygı da duymalısın.
Lucas: Haklısın. Özür dilerim. Seni anlamadan konuştum. Merak etme içinde bulunduğun durumu aklındakileri onaylamasam da seni bu ıssız yerlerde yalnız bırakmayacağım.
Lucas ve Rebeca arayışa devam etmek üzere
Yürürler
Sahne 23
Atamanların evi iç/gün
Ataman dede yere bakınarak içeri girer
Ataman: Ooo hanımlar iyi iş çıkarmışsınız.
Kadınlar ve Aşkın: Hoş geldin Ataman dede
Aşkın: Dede su ister misin getireyim mi?
Ataman Aşkın’a bakar ve gülerek
Ataman: Getir Aşkın kızım getir de bir soluklanayım
Ataman yorgun ve öfkeli
Ataman: Offf
Nazlı: Hayırdır Bey, bir of çektin karşıki dağlar yıkıldı; ne oldu?
Kadınlar şaşkın
Ataman: Oturun hanımlar oturun. Bugün bizim haylaz gençler Şinasi’ye şaka yapalım derken öldürüyorlarmış.
Kadınlar ellerini ağızlarına götürüp
dizlerini döverek
Kadınlar bir ağızdan: Aboo ne diyorsun sen dede?
Ataman: Yav durun bir yav, daha lafım bitmedi. Hemen telaşa vermeyin. Bizim oğlanlar Şinasi’yi altına işetelim diye köpek numarası yapmışlar. Şinasi de o ara uyukluyormuş. Bunlar da korkutunca olduğu yere yığılmış. Bizimkiler de Recep’i arayıp hastaneye götürdüklerinde önceki yıllarda gizli bir kriz, son bir haftadır da kalp spazmı geçirdiği açığa çıkmış. Oğlanlar da korkutunca 2. krizini geçirmiş.
Nazlı Ataman’a bakarak bir eli
ve kafasını sallayarak
Nazlı: Eee şimdi Şinasi iyi miymiş bari?
Ataman: Şinasi ameliyat olmuş. Recep başında korkulacak bir şey yok. Hem Recep yarın çıkar diyor. Şinasi 2. krizini de böylelikle ucuz atlatmış oldu anlayacağınız!
Rumeysa ile Bahar: Dede bizim sıpaların da parmağı var mı bu işte?
Ataman: Var kızım var. Olmaz mı? Ama oğlanlara yüklenmeyin, hem korkmuşlar hem de derslerini fazlasıyla aldılar. Artık haylazlık etmezler. Ben de dedim onlara diyeceğimi.
Aşkın eli belinde öfkeli ve şaşkın
Aşkın: Dede onlar laftan anlamaz ki. Yarın yine aynısını yaparlar.
Ataman bahçeye doğru bakar ve
başını sallayarak gülümser.
Kadınlar işlerini bitirdikleri için hem
üzgün hem de durumun iyiye gittiğine
sevinerek çıkarlar.
Sahne 24
Gülendam’ın evi iç/gün
Gülendam odasındaki gizli sandığı açmış
İçindeki küçük kutuya bakıyordur.
Gülendam: Eeee sırların saklı olduğu küçük kutu acaba açılacağın vakit yakınlaşıyor mu, yoksa bu yaşlı kadın hala anlatılan hikâyenin gerçekleşeceğine artık ihtimal vermiyor mu? Ömür gidiyor toprağa sırlı sandık, sen illa açılırsın da ben o günleri görürü müyüm acaba? Ya nasip!
Gülendam sandıktan anne babasına ait
Resmi çıkarır, resme bakar öper ve resme
Bakınarak
Gülendam: Hey koca Seyfullah, hey yiğit hatun Selma, siz toprakta bıraktığınız sır bende. Şimdiye kadar saklı kalan acaba ben ölmeden açığa çıkacak mı? Sizce de artık vakti geldi mi?
Sahne 25
Köy meydanı kahve önü dış/Akşam
Akşam köy halkı kahvenin önünde
toplanmıştır. Gençler de biraz daha
rahatlamış olayın şokunu atlatmışlardır,
kendi aralarında şakalaşırken yatsı ezanı
okunur. Ataman camiden çıkınca
kahvede oturan gençlerin yanına gelir,
karşılarına oturur
Ataman: Gençler, hepimiz insanız elbet düşüncesiz hareket edeceğimiz, hata yapacağımız olur. Asıl önemli olan bu hatalardan ders alıp geleceğimizi güzelleştirmektir. Geçmiş geçti, artık geçmiş için yapacağımız hiçbir şey yok. Hatta Şinasi ölmüş olsaydı da yapacağımız bir şey olmazdı. Siz artık yarına bakın, bir işi yaparken: “ben bunu böyle düşünüyorum, ama Allah’ın bu işteki planı nedir?” diye bir kendinize sorun. Unutmayın evlatlarım, herkes bir hesap yapar, ama hesabın en sağlamını en büyüğünü Allah yapar. Şinasi’nin orada olması, sizin Gülendam nineye gitmek için yola çıkmanız, orada eğleşip Şinasi’yle oyun oynamanız Allah’ın hesabında onun kurtuluşuna vesile olmanızmış. Sizin Şinasi ile hesabınız neydi peki?
Ecevit atlar
Ecevit: Şinasi abiyi altına işetmekti dede
Kahvedekileri gülmek tutar.
Ataman etrafına bakıp
hafif gülümseyerek
Ataman: Evladım peki sonrasında altına işeyen kim oldu, Şinasi mi siz mi?
Kahvedekileri yeniden gülmek tutar.
Gençler başlarını yere eğer. Halil de
başı yere eğik
Halil: Dede yine öyle bir ders verdin ki, Recep gelene kadar altımıza bir ayrı işedik, Recep geldi ayrı işedik, hastanede ayrı işedik. Ciğerimiz pişti valla dede.
Ataman gülümseyerek
Ataman: İşte tuzak kurarken o tuzağı aslında başkasına değil, kendinize kurduğunuzu fark ettiniz mi? Ve bunda Yüce Allah’ın en büyük paya sahip olduğunu anladınız mı? Siz başkasına tuzak kurduğunuzu zannedersiniz, ama Allah o tuzağı size sizin için kurdurur da siz bunun farkına varmazsınız? Tıpkı Cehil’in peygamber Efendimiz Muhammed (sav) kazdığı kuyu gibi.
Kahvedekiler: Anlat dede o tuzağı anlat da gençler bir ders daha alsın senden
Ataman kahve halkının ısrarını
görünce başını gülümseyerek sallar
ve anlatmaya başlar
Ataman dede: Bir gün Ebu Cehil, Peygamber efendimize bir tuzak hazırlayarak evinin önüne bir kuyu kazdırır. Sonra Resulullahı evine davet eder. Peygamber efendimiz davet üzerine Ebu Cehilin evine doğru yola çıkar. Eve yaklaştığında, Cebrail aleyhisselam gelip, Ebu Cehil’in, evinin önünde tuzak için bir kuyu kazdığını söyler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz kendi evine döner. Ebu Cehil ise, geri dönmesine bir mana veremeyerek kendisine sormak için arkasından koştuğunda, kapının önündeki kuyuyu unutarak, adımını atar atmaz kendi eliyle kazdığı kuyuya düşer.
Çıkarmak için ip uzattıklarında, bir türlü ipe kavuşamaz. İpler uzadıkça kuyu derinleşir. Ebu Cehil karanlık kuyuda çıldıracak gibi olur. Resulullaha haber verilerek kendisinin çıkarılmasını ister. Durumu Peygamber efendimize bildirirler. Hemen kuyu başına gelerek seslenir:
“Seni kuyudan çıkarırsam iman eder misin?”
Cehil kabul eder.
Peygamber efendimiz mübarek ellerini uzatarak Ebu Cehili kuyudan çıkarır. Ebu Cehil kuyudan çıkınca:
“Hayatımda senin kadar güçlü sihirbaza rastlamadım” der ve iman etmez.
Meraklı gözlerle olayı dinleyen
Ekin sorar
Ekin: Madem Allah dediğin gibi o tuzağı aslında bize bizim için kurduruyor o vakit Şinasi abiye neden böyle oldu dede? Bizim ona diye kurduğumuz tuzaktan sadece biz değil, o da etkilendi ama!
Ataman başını sallar
Ataman: Evladım Allah size ürküp korkacağınız, Şinasi’ye de derdini söyleyip derman aramadığı için kurtulacağı bir tuzak kurmuş. Allah sizi oraya Gülendam için değil, Şinasi için göndermiş, Şinasi’ye de ürünlerini satması için değil, hastaneye gitmesi için pazarı kurdurmuş. Hala anlamadınız mı Yüce Allah’ın size de Şinasi’ye de tuzak içinde tuzak kurduğunu?
Kahvedekiler Ataman’ın anlattıkları
üzerine Ataman’ın haklılığını
savunurcasına kendi aralarında konuşmaya
başlarlar.
Kahve sahibi Ragıp sorar
Ragıp: Ataman ağam bu Cehil neden iman etmemiş peki?
Ataman gülümseyerek
Ataman: Allah sevgilisine tuzak kuranın kalbini bilmez mi Ragıp? Allah Cehil’e tuzağı iman etmesi için değil, imansızlık çukurunda boğulması için kurdurmuş olsa gerek. Bu Cehil’in ilk kuyusu, bizim de bu olaydan aldığımız ders idi. Allah kimin iman edip kimin iman etmeyeceğini daha bizleri bu dünyaya göndermeden hesap etti zaten. Sen Cehil’in imanına takılma bu olaydan alacağın derse bak.
Gençler hayret içinde birbirlerine
bakarlar ve hep birlikte kalkıp
evlerine dağılırlar.
Sahne 26
Köy çıkışı Gülendam’ın evi İç/gün
Geceyi de iyi kötü atlatan gençler sabah
önceki gün gidemedikleri Gülendam’ın
evine giderler. Gülendam köyün
çıkışında küçük bir evde oturur. Gözleri
pek iyi görmez. 80 yaşında olmasına rağmen
hala diridir. Lakin ne çok uzağı ne çok yakını
seçemez, ama elinden de el işini düşürmez.
Gençler Gülendam’ın kapısının ağzında
hep bir ağızdan kapıya vurarak çağırırlar
Gençler: Ninem müsait misin?
Gülendam: Gelin evlatlarım gelin, nerede kaldınız siz?
İçeri giren gençler Gülendam ninenin
yanına varıp
Gençler: Ninem nasılsın?
Sedirin üstünde oturan Gülendam
elinde örgüsü gülerek
Gülendam: Oovv evlatlarım nihayet geldiniz. Bu günlerde geciktiniz, beni unuttunuz sanmıştım?
Bora Gülendam’ın yanına oturur, yanağını
sıkarak
Bora: Hiç seni unutur muyuz tontiş ninem. Sorma başımıza gelenleri.
Halil Bora’yı dürter ve sus işareti yapar
Gülendam Bora’ya dönüp
Gülendam: Hayırdır evladım, ne geldi başınıza kötü bir iş değildir inşallah!
Halil: Yok ninem bir şey, sen Bora’ya bakma. Her zamanki gibi naz halinde!
Ekin: Eee ninem sen ne yaptın görmeyeli anlat hele. Bak üç gün sonra şenlik var sana el işi ördüren çok mu? Herkesin torunlar, misafirler yola koyuldu.
Gülendam güleç yüzüyle hafif durgun
Gülendam: Ahh evladım bu sene herkes hazır giyime koşuyor. Kimse ne kendisine ne torunlarına ne de çocuklarına bir şey ördürmüyor. Elimde az buçuk iş kaldı. Benimkisi artık vakit geçsin örgüsü.
Ekin: Ninem illa sana işveren birileri çıkar merak etme sen! Hem biz sana müşteri buluruz.
Gülendam güler ve oyasına devam eder.
Bir ara Halil yerinden kalkar. İçeri odada
Gülendam ninenin dolabını açıp bakar ve
kendi kendine konuşurken elleriyle de
başını sıvazlar
Halil: Off ya vay ninem dolabında da bir şey kalmamış, üstelik demiyor da! Şuna bak yarına anca yeter bir çorba. Külahta da sadece üç ekmek! Off off!
Sahne 27
Boranbayların evi iç/Gün
- Boranbay banyoda acele acele tıraş takımını
aramaktadır. Yıllardır memleketine olan özleminden
iyice heyecanlanmış eli ayağına dolanmıştır.
- Karısı Nihal mutfakta yol için azık hazırlamakta,
fırından yeni pişmiş poğaçaları çıkarmaktadır.
-Sudenaz, Belinay ile giyinecekleri
kıyafetlerini dört bavula anca sığdırmış, sırt çanlarına
ıvır zıvır denecek eşyalarını dolduruyordur
- Adnan elinden düşürmediği lap topunda köylerinin
tarihi yerlerini inceleme derdindedir.
- Emirhan bütün hazırlıklar kendisini ilgilendirmez
şekilde evin içinde top oynuyordur.
Emirhan topa şut atınca top lap topa dalmış olan
Adnan’ın kafasına çarpar. Ani bir sinirle yerinden
kalkan Adnan Emirhan’ı evin içinde kovalamaya başlar.
Abisinden kaçan Emirhan mutfağa annesinin yanına
koşar. Nihal fırından ikinci tepsiyi çıkarmış eğildiği
yerden doğrulmak üzere iken Emirhan kendisine
çarpar. Kekler yere dökülmüş, kimisi dağılmıştır.
Nihal şaşkın ve kızgın ellerini havaya kaldırmış
Nihal: Emirhan, oğlum ne yaptııın!
Emirhan dudağını ısırır, ellerini birbirine dolar,
başını yere eğer ve seslenmez
Adnan mutfağa gelir, öfkeli
Adnan: Ha önce beni şimdi de seni mi deli etti bu sıpa. Ben ilgilenemeyeceğim sana bırakıyorum anne
İyice korkan Emirhan ağlamaya başlar.
Nihal bir yandan kekleri toplar bir yandan
korkudan ağlayan Emirhan’ı sakinleştirir.
İçerinden Boranbay’ın sesi gelir aceleci ve
kızgındır
Boranbay: Nihal, Nihal benim tıraş takımlarım nerede? Ben neden bu evde aradığım bir şeyleri bulamıyorum?
Nihal sinirli ve eli ayağına dolanmış
şekilde banyoya doğru giderken
Nihal: Off of hanginize yeteceğimi şaşırdım. Bu nedir ya!
Nihal banyo kapısının önüne gelir
Nihal: Ne oldu Boranbay, yine ne var?
Boranbay gözü banyo dolabında
Boranbay: Benim tıraş takımım nerede? Sabahtan beri arıyorum bir türlü bulamıyorum.
Nihal elini atar ve Boranbay’ın aradığı
rafın altındaki tıraş takımını alır. Bir eli
belinde havalanır şekilde
Nihal: Bu ne Boranbay, beni bunun için mi çağırıyorsun? Gözünün önündeki eşyanı bulamıyorsun!
Boranbay suçlu ve şaşkın
Boranbay: Hakikaten gözümün önündeymiş; ben nasıl göremedim bunu ya!
Nihal bir şey demeden başını sallayarak
mutfakta kalan işlerine gider.
Emirhan olayı ucuz atlatınca ortada fazla
dolanmama kararı almış TV’nin karşısında
çizgi film izlemeye başlamıştır.
Sudenaz ve Belinay kalan bütün eşyalarını
hazır etmiş, bavullarını kapı önüne sürüklüyordur.
Adnan işine en çok yarayacak bütün takımlarını,
özellikle de laptopunu bavuluna koymaya başlamıştır.
Sahne 28
Meydan dış/gün
Gençler yol boyu Gülendam’ı düşünürler.
Haylazlıkları yanında yumuşacık kalpleri vardır.
Kasabaya geldiklerinde meydanda
otururken köyün güzel ve kibirli kızı
Duygu’nun su doldurmaya gittiğini
görürler. Duygu önlerinden geçerken
Ecevit Duygu’nun sırtındaki gök mavisi
renkte güzel bir modeli olan kazağı fark eder.
Ecevit: Hey Duygu’nun sırtına bakın!
Bora: Ne var ki?
Ecevit: Kazağını görmediniz mi?
Burak: Acaba Gülendam nineye mi ördürdü?
Halil: Bir soralım bakalım nereden almış, kime ördürmüş?
Ekin: Yoksa benim aklımdan geçen sizinde mi aklınızdan geçiyor?
Halil Ekin’e elini uzatarak
Halil: Dur bi sen duuur!
Ecevit: Duygu, Duygu!
Duygu döner
Duygu: Ne var? Ne istiyorsunuz?
Ekin: Kazağın çok güzelmiş “nereden aldın?” diye soracaktık
Duygu: Size ne! Nereden aldımsa aldım
Bora: Yapma Duygu çok hoşumuza gitti; sana da çok yakışmış.
Duygu yanlarına yaklaşır
Duygu: Sizin ne işiniz olur ki kız kazağı ile?
Halil: Modeli ve rengi çok güzelmiş ondan soruyoruz.
Duygu: İlçeye indiğimizde mağazada gördüm. Çok beğendim arkadaşlar da “yakıştı” deyince alıverdim.
Halil, Ekin ve Ecevit’e işmar eder.
Duygu’nun arkasına sinsice geçen
Ekin cebindeki çakıyı yavaşça çıkarıp
Duygu’ya belli etmeden kazağın altından
tam dikiş yerinden bir iplik çıkarır.
Halil’e işin olduğuna dair işmar ettikten
sonra Halil Duygu’ya şöyle der
Halil: Tamam ya hayırlı olsun iyi günlerde kullan.
Duygu gülümseyerek
Duygu: Sağ olasın
Duygu çeşmeye doğru yönelir Duygu
yürüdükçe Ekin ipini çekiştirir ve kazak
Duygu’nun her adımında sökülmeye
devam eder. Erkekler arkadan gülerken
Duygu tam dönüp bakacaktır, lakin telefonu
çalar ve telefonunu açar. Duygu telefonda
sohbete daldığı için Ekin’in kazağının ipliğini
çektiğini ve kazağının söküldüğünü fark etmez.
Duygu çeşmenin başına varana kadar kazak
iyice sırtının yarısına kadar sökülmüştür.
Çeşmenin başında telefonu cebine koyan
Duygu eğilince kazağında bir anormallik
olduğunu anlar ve elini sırtına atar. Duygu
sırtında kazağını hissetmez. Ayağa kalkar ve
kazağın yanda kalan sağlam tarafından
çekiştirerek arkaya bakar ki, kazaktan bir
iplik çıkmış Ekin’e doğru uzuyor. Ekin ve
diğer gençler kahkahalar içinde Duygu’ya
gülüyordur. Duygu o hışımla koşarak yanlarına
gelir. Ekin’e okkalı bir tokat patlatır. Ekin
öfkelense karizma çizilse de haksız olduğu
için seslenmez. Çünkü Ekin Duygu’dan
Duygu da Ekin’den hoşlanmaktadır. Ailelerin
de durumdan haberdar olması ve gençlerin
durumuna olumlu bakmaları bu iki gencin
sevgisini artırmıştır. Duygu bu hareketi
Ekin’den gördüğü için kalbi incinir ve yarı
ağlar vaziyette;
Duygu: Ne istediniz benim kazağımdan? Siz çok kötü insanlarsınız. Ekin sana hiç yakıştıramadım. Hepsinden beklerdim, ama senden beklemezdim bunu. Dün Şinasi abiye yaptınız yapacağınızı bugün de bana. Yazıklar olsun sizlere!
Halil: Dur dur; sen Şinasi abiyi nereden duydun?
Duygu: Köyde duymayan mı kaldı! Sizin ettikleriniz canımıza yetti. Boyunuz uzadı yaşınız büyüdü, ama aklınız hala kundakta.
Yediği tokat ve kalbi yanan Duygu’nun
ağır sözleri Ekin’in zoruna gittiğinden
ve öfkesinden burnundan soluyarak;
Ekin: Abartmıyor musun Duygu? Bu kadarı fazla!
Duygu gözyaşlarını tutarak, titrek bir
ses ve üzgün bakışla
Duygu: Fazla mı? Ekin şu kazağımı ne hale getirdiğini görmüyor musun?
Duygu kalbini tutarak, başını yere eğer
Titrek ve hafif kısık bir ses tonuyla
Duygu: Peki beni ne hale düşürdüğünü de mi görmüyorsun Ekin?
Duygu başını iki yana sallar gitmek
üzere arkasını döner.
Bora: Duygu bizi bir dinle; bak olaylar düşündüğün gibi değil!
Duygu gözyaşlarını daha fazla tutamaz,
ağlayarak yanlarından gider.
Sahne 29
Köyün dağı/ gün
Bahadır sürüler otlanırken ağaca sırtını yaslamış
Kavalını çalmaya başlamıştır. Rebeca ve Lucas biraz
Ötede yürürlerken Rebeca kavalın sesini duyar
Rebeca: Bu sesss! Nereden geliyor bu ses? O kadar içten o kadar duygulu bir ezgi ki sanki daha önce dinlemiş gibiyim!
Lucas: Ben bir ses duymadım!
Rebeca bir elini kaldırır kulağına doğru götürür
Lucas’a temkin verir
Rebeca: Bak, iyi dinle şu tarafa doğru ver kendini.
Lucas enerjisini işaret edilen yere yöneltir
Lucas: Evet, sanırım ben de işitti. Ne dersin gidip bir bakalım mı? Belki biri vardır! Tanışır ve buraları sorarız.
Rebeca: Evet, gidelim!
Sahne 30
Atamanların evi iç/gün
Duygu annesiyle birlikte Ataman’a gelmiştir.
Duygu kazağını göstererek, yüzü asık ve üzgün
Duygu: Dede gördün mü yaptıklarını? Ben bu kazağı ne karda çok sevmiştim. Son harçlıklarımı vermiştim.
Ataman Ekin’in Duygu’ya olan ilgisini
herkes gibi bilmektedir. Lakin bu işin içinden
bir iş çıkacağı bellidir. Ataman Duygu’ya
seslenir
Ataman: Git şimdi onları al bana getir!
Duygu çıktıktan sonra annesi Demet merakını
gidermek için
Demet: Dede ne düşündüğünü tahmin ediyorum! Ekin’in Duygu’ya olan zaafını biliriz. Bırak kazağını sökmeyi saçının teline zarar gelecek diye ödü kopar. Duygu için dünyayı yakıp yıkar.
Ataman eliyle otur işareti yapar
ve sessizliğini korur
Sahne 31
Meydan dış/gün
Duygu meydana gelmiştir ve gençlerin
karşısına dikilip sert bir ifadeyle
Duygu: Ataman dede sizi çağırıyor.
Duygu öfkeyle gençleri beklemeden döner
Gençler Duygu’nun arkasında ürkek bir
şekilde birbirlerini dürterek yola çıkarlar.
Sahne 32
Ataman’ların evi dış/gün
Gençleri bahçe kapısında gören Ataman
elleri arkasında onları karşılar
Ataman: Gelin bakalım gençler gelin!
Gençler başları yere eğik utangaç vaziyette
gelirler. Ataman masayı göstererek
Ataman: Evladım oturun şöyle!
O ara Duygu yine öfkesini belli eder ve
öne atılır, tam söze başlayacakken
Ataman: Dur kızım dur! Hepiniz oturun bir şöyle.
Herkes oturur. Duygu annesi Demet ile
Nazlı’nın ortasına oturur. Ataman
tam karşılarına oturur elleri dizinde
konuşmaya başlar
Ataman: Evlatlarım ağır taş olun. Yiğni taş olursanız sizi kaldırıp fırlatan çok olur. Ağır taş olun ki sizi kimse yerinizden oynatamasın.
Herkesi bir düşünce sarar. Ataman
lafı sadece suçu işleyene değil, herkese
söylemiştir. Ataman tekrarlar:
gençlere dönerek yumuşak, ama iddialı
bir ses tonuyla:
Ataman: Siz böyle hafif taş oldukça sizden şikâyet eden de çok olacak, sizi itip atan da çok olacak. Sevilmeyecek, sayılmayacaksınız. Kaya gibi sert, kaya gibi ağır olun ki kimse sizi incitemesin. Kaya gibi sağlam olun ki kimse size laf konuşamasın. Size desem ki “şu çakıl taşını alın atın.” Hemen kalkar alır atarsınız. Lakin desem ki “gidin şu karşı dağdan sert bir kaya getirin” ancak dozerle gidersiniz onu yerinden söküp getirmek için. İşte siz de eliyle alınıp atılan taş olmak yerine yanına dozerle gidilen, ama yine de sökülmeyen dağına yapışık sert bir kaya olun. Dağınıza yapışın iyice.
Nazlı şaşkın gözlerini bereleterek
Nazlı: O dağ dediğin nedir bey? Hangi dağa yapışacaklar
Ataman iddialı bir şekilde eliyle
dur işareti yaparak
Ataman: Dur, hanım dur!
Ataman tekrar yüzleri yere eğik,
elleri kucaklarında iki büklüm oturan
gençlere bakarak
Ataman: Evlatlarım sizin kötülüğünüzü istesem sizinle vakit kaybetmem. Siz böyle yaptıkça koca köyde yüzünüze bakacak insan bulamayacaksınız. Elinize bir tas su veren çıkmazsa burada nasıl yaşacağınızı sanıyorsunuz? Diyelim ki gittiniz başka memleketlere. Orada da aynısını yaparsanız oradan da kovulacaksınız. Bu nereye kadar gidecek böyle. Size dağınıza yapışın derken kalbinizi, özünüzü diyorum ben. Kalbiniz sizin dağınızdır gençler. Kalbinizi bedeninizde boş boş taşımayın! Kalbiniz yerinde sadece atıp duran bir pil değil, sizin yol gösteren ışığınızdır. Bir düşünün Allah’a neden en yakın organ kalptir. Artık yaptıklarınızın hesabını kalbinizde ölçün, yapacaklarınızın hesabını da yine kalbinizde tartın ki günahı, vebali ağırsa yapmayın. Allah size kalbinizi pil gibi kullanın diye değil, işin iyisini kötüsünü hissedin diye verdi. Dilinizle değil, özünüzle sevin; özünüzle konuşup özünüzle adım atın diye verdi. Siz kalbinizi dinlemek yerine bir karış havada uçan aklınızı kör nefsinizle birleştirip nefsinizin köleliğini yapıyorsunuz. Aklınıza: “kalbimizi değil, nefsimizin emirlerini dinle” diyorsunuz. Bu akıl ne yapsın? Önceki gün Şinasi bugün Duygu, yarın kim bilir kim? Nereye kadar gideceksiniz böyle kalp kıra kıra, Kâbe yıka yıka?
Anlatılanları dikkatlice dinleyen gençler
yaptıkları işi aslında kötü niyetli yapmadıklarını,
amaçlarının Gülendam nineye
destek olması olduğunu söylememek için
kendilerini zor tutarlar. Ataman lafına
devam etmek için elini kaldırarak söz alacakken;
her zamanki gibi olayları içinde tutamayan
Ecevit hemen lafa atlar
Ecevit: Ataman dede her sözünde haklısın, ama biz bunu Duygu’yu incitmek için yapmadık. Duygu kazağı hazır aldığını söyledi. Biz de hazır almasın Gülendam nineye ördürsün diye yaptık.
Ataman öfkeli sert ses tonuyla
Ataman: Oğlum kimsenin ne alacağına, ne satacağına, kime ne yaptıracağına karışmak size mi düştü?
Bora: Ataman dede Gülendam ninenin evine ziyarete gittiğimizde dolabının iyice boşalmış olduğunu gördük.
Halil: Elinde azıcık kalan ipliğiyle küçük bir yelek örüyordu. Ben de arkadaşlar onu lafa tutunca dolabına baktım bomboş. Zaten düşük olan maaşı belli ki ayına varmadan bitmiş!
Ekin: Meydanda ne yapalım diye düşünürken Duygu’nun kazağını fark ettik. Yanımıza çağırdığımızda “hazır aldım” deyince aklımıza kazağını sökmek geldi.
Ecevit: Duygu bu defa gider Gülendam nineye kazak ördürür, hem böylece Duygu’nun daha güzel bir kazağı olur hem de Gülendam nineye Pazar parası çıkar diye düşündük.
Duygu’nun annesi Demet şaşkın ve üzgün
Demet: Vah yavrularım siz gerçekten bunu Gülendam nine için mi yaptınız? Böyle yapacağınıza gelip bize, annelerinize deseydiniz ya. Bir şeyler yapıp alıp götürürdük Gülendam nineye.
Bora: İyi de Demet yenge Gülendam nine kendi kazanmadıkça sizden bizden giden yardımı istemez bilmiyor musunuz?
Duygu üzgün ve başı eğik
Duygu: Ben Gülendam ninemi çok severim onun aç kalmasını istemem, keşke kazağı ilçe pazarından almak yerine ona ördürseydim.
Ekin gözlerini utangaç bir şekilde
Duygu’dan kaçırarak
Ekin: Ben söktüğümüz kazağın yerine kendim gidip Gülendam nineye sana sevdiğin mavi renkte yeni bir kazak ördürecektim zaten Duygu.
Duygu’nun gözleri dolar ve Ekin’e olan
öfkesi geçmiş yerini aşkı almış sevgi dolu,
başı yere eğik olan sevdiğine; Ekin’e bakarken
içini çekerek gözyaşlarını tutar.
Konuşulanları dikkatlice dinleyen Nazlı
Ataman’a dönerek
Nazlı: Bey bu Gülendam ablaya artık bir şeyler yapmak gerekir. Böyle olmaz köyün içinden bir eve alalım, gözümüzün önünde dursun
Burak: Daha önce babamlar bunu denedi, ama Gülendam nine kocamın yadigârı evimden çıkmam, kocamın öldüğü yerde ölürüm diye gelmedi
Ataman başını sallar
Ataman: Doğru evlat doğru! Gülendam ablamı oradan çıkarmak zor, hatta imkânsız! Bir haftadır ben de gidemedim yanına. Çok ihmal ettik çok.
Nazlı: Bey bir şeyler hazır edeyim de götürelim
Demet: Nazlı teyze ben de bir şeyler hazırlayayım, evde de Duygu’nun sevdiği renkte ipler vardı onları da alalım kendisine iş verme bahanesiyle dolabını yeniden dolduralım.
Ataman şaşkın bir şekilde
Ataman: Geçen hafta gittiğimde dolabını doldurmuştum, acaba evine hırsız giriyor olmasın?
Ecevit: Yok dede Gülendam nine kendine arkadaş edinmiş, evinde iki köpek vardı. Bir de sanırım orada geçen çobanlara da yiyeceklerinden ikram ediyormuş.
Halil: Biliyorsunuz Gülendam nine yalnız yaşasa da yalnız yemeyi sevmiyor?
Ataman başını sallar. Nazlı
Demet’e işmar ederek
Nazlı: bugün geç oldu, ama yarın Gülendam’a bir şeyler salalım.
Gençler kalkmak için Ataman’dan
çekinerek izin isterler.
Ataman gençlere gitme izni vermeden
önce onları bu kutlu hareketlerinden ötürü
övmek ve yine ders vermek için konuşur
Ataman: Gençler size hafif taş olmayın ağır taş olun dedim. Siz ağır taş olma yolundasınız. Tohumsunuz sizi sulamak evladır. Evladır ki, büyüyüp yeşerip taze yenilir meyveler verin. Haylazsınız, ama bu haylazlığınız iyi niyetinizden ileri gelir, belli. Lakin geçen de dedim: birine iyilik edeceğim derken diğerine kötülük edilmez. Birinin kalbini sevindireyim derken diğerinin kalbi kırılmaz. Kalp kırmak Kâbe yıkmak gibidir. Bakın yine Gülendam ninenizi mutlu edeyim derken, Duygu’nun kalbini kırdınız.
Ataman Ekin’e dönerek
Ataman: Ekin üstelik Duygu senin göz bebeğin bunu bilmeyen yok. Sen gözbebeğinin siz de en yakın arkadaşınızın kalbini kırdınız. Duygu sizden gelecek bir özrü hak etmiyor mu?
Duygu ayağa kalkar iddialı, dik duruşlu ve
kırgınlığını belli etmez şekilde
Duygu: Hayır dede, artık kalbim kırgın değil, eğer kazağımı sökmüş olmasalardı Gülendam nineden haberimiz olmayacaktı.
Duygu daha sonra Ekin’e bakar ve
gülümseyerek
Duygu: Hem Ekin söktüğü kazağı kendisinin ördüreceğini söyledi ya bu da bana yeter.
Duygu Ekin’in olayı kendisine anlatmak
yerine böyle bir tuzak yapmasına da
kızdığını gösteren bir ifadeyle
Duygu: Bu yüzden bu defa onları affettim, ama bundan sonrası için de seni dinlemelerini isterim. Hem böyle meselelerde elbisemizi sökmek yerine gelip anlatsalar elbette yardım ederdik
Ataman: Tamam kızım, sanırım anladılar anlayacaklarını!
Ataman gözlerini Duygu’dan gençlere
doğru çevirir.
Ataman: Hadi şimdi gidin ve yine diyorum: birini kurtaracağım derken diğerini ateşe atmayın! Birini sevindireceğim derken diğerinin kalbini kırmayın!
Gençler başlarını sallayarak çıkarlar.
Sahne 33
Gülendam’ın evi kapı önü/ akşamüstü
Çoban Bahadır elinde bir torba ile gelir
Bahadır: Selamünaleyküm ninem!
Gülendam: Aleykümselam oğlum, hoş geldin.
Bahadır: Hoş buldum ninem, bilirim yalnız yiyemezsin. Ben de hem sana eşlik ederim hem de nasihatini dinler; biraz dertleşirim dedim.
Gülendam: İyi yapmışsın evlat, o halde çayımızın altını yak bakalım
Bahadır çayı demlemek üzere içeri girer
Sahne 34
Köy kahvesi dış/akşam
Kaç gündür olay üstüne olay yaşayan gençler
kahvede okey oynuyorlardır. Halil elindeki
taşı dizerken iddialı duruşuyla
Halil: Burak bu el bizde hacı, kaçmaz sen merak etme!
Burak rahatlar
Burak: Hacı bendeki taşlar işe yaramaz, tutar bir sayı yok elimde
Bora gülerek
Bora: Hahaha la oğlum dereyi görmeden paçaları sıvamaya başladınız hemen!
Ecevit: Bora eli biz alınca görürler; kaçar mı kaçmaz mı?
Ekin oyunu kenarda masanın biraz
ötesinde izlemektedir. Gündüz Duygu’ya
yaptıkları yüzünden çayını yudumlarken
derin derin düşüncelere dalar. Onu
düşünceli gören Ecevit
Ecevit: Ekin yanımıza yaklaş, bak bu çakalları nasıl avlayacağız!
Burak ümitsiz dudak büker, Halil gülerek
Halil: Kim çakalmış kim avlanacakmış onu oyunun sonunda göreceğiz koçum!
Burak ve Halil gülerken Ecevit ve
Bora umursamaz şekilde gülme taklidi yapar
Ecevit- Bora: hehhhhee
Sahne 35
Ataman’ların evi dış balkon/akşam
Ataman karısı Nazlı ile balkonda çay içerler.
Nazlı annelik duygusuyla ürkek
Nazlı: Evlatlarımız sağ salim bir gelselerdi bey. Boranbay kaç yıldır gelmiyor, torunlar koca koca olmuştur. Dile kolay 10 yıldır göremiyorum, evladımı çok özledim
Ataman çayından bir yudum alır yutkunurken
bahçedeki hamağa doğru bakarak
Ataman: Allah’ın izniyle gelirler hanım merak etme. Kul yola çıkmaya niyet eder, Allah da izin verirse varacağı yere varır elbet.
Nazlı endişeli
Nazlı: Ne bileyim bey, demeyim demeyim diyorum, ama kaç gündür kalbimde de bir sızı gitmiyor! Ara ara çörekleniveriyor içime. Belli etmeyim diyorum, ama!
Ataman bir elinde çay diğer eliyle
işaret ederek ve hafif gülerek
Ataman: Dur Hatun dur. sen de hemen her şeye mutlaka evhamın olacak. İki günde neler atlattık bak bizim haylazların yüzünden.
Nazlı tedirginliğini bozmadan
Nazlı: Öyle de ne bileyim bey! Gençlerin haberi geldikçe içim rahatladı. Dedim herhalde bunlar yüzünden sıkılıyorum, ama sonra vakit geçince yine kalbime ağırlık çöküveriyor. Bak şimdi yine çöküverdi işte o sıkıntı.
Ataman tebessümlü
Ataman: Hatun sen de durduğun yerde kendine dert arıyorsun. Ne zaman çocuklar gelecek gidecek olsa aynı dertten yakınıyorsun!
Nazlı gözlerinde acılı bir bakış
Nazlı: Yok Bey, bu defa başka! Bu öncekiler gibi bir sıkıntı değil.
Ataman dirayetli ve kendinden
emin keskin bir bakış atarak
Ataman: Bak Hatun, iki gündür yaşanan olaylara bakıyoruz da biz farklı sonuç beklerken bize beklemediğimiz, hayal dahi etmediğimiz bir sonuç geliyor. İçim sıkılıyor diyorsun, belki içinin sıkıntısı yaşanacak kötü bir olay için değil de, sonu iyi bitecek bir olay için olacaktır. Her zaman her şeyin en iyisini düşün, evhamını iyiye yor ki, seni iyilik bulsun. Ha çok da daralıyorsan bilmediğin bu sıkıntı ve nedenini Allah’a emanet et. Allah en iyi koruyandır.
Ataman ayağa kalkar
Ataman: Hadi yatsıyı kılıp yatalım çok yorulduk
Sahne 36
Gülendam’ın evi balkon/akşam
Gülendam balkonda oturuyordur. Bahadır mutfaktan
Çıkar gelir.
Gülendam: Bitirdin mi işleri evlat?
Bahadır: İş dediğin nedir ki
Ninem, iki bulaşık yıkadım çıktım.
Bahadır Gülendam’ın yanına oturur
Bahadır: Nine sana bir şey diyeceğim!
Gülendam: De bakalım evlat, geldiğinden beri kıvranıyorsun zaten farkındayım.
Bahadır: Bu gün yanıma biri erkek diğeri kadın iki turist geldi. Buralarda bir şey arıyorlarmış.
Gülendam: Hayır ola evlat, buralarda ne var ki aranacak?
Bahadır: Valla ninem açıkçası ne aradıklarını kendilerin de bilmiyor! Sordum adamın sesi çıkmadı, kadın da kem küm edip durdu.
Gülendam heyecanını belli etmemeye çalışarak
Gülendam: Nasıl bir kem küm?
Bahadır: Bir şeyler dedi, ama anlamadım. Saçma geldi. Duyduğu ses varmış o sesin sahibini arıyormuş. Çok saçma bir şey ninem, senin de başını ağrıtmayım bu saçmalıkla. Geç oldu anca varırım eve hadi sana iyi geceler.
Gülendam: İyi geceler evlat.
Gülendam Bahadır’ın arkasından kısa bur süre
Bakar. Bahadı gözden kaybolunca ellerini göğe
Kaldırır
Gülendam: Elhamdülillah!
2. GÜN
Sahne 37
Araba içi /gün
Orkun ve ailesi sabahın erken saatinde
kalkmış güneşin ilk ışıklarıyla yola
koyulmuşlardır. Arka koltukta oturan
Büşra telefonunda arkadaş grubuyla
mesajlaşmaktadır. Büşra annesinin
arkasında Oğuz da babasının arkasında
oturuyordur. Arabanın üstü ve bagaj
tıklım tıklım doludur. Orkun her zamanki
gibi müziği açmış sesini de çirkinleştirerek
şarkı söylemeye başlamıştır.
Orkun: Orda bir köy var uzaktatttaaaa o köyyyyy bizim köyümüzdürrrrr gitmesek deee görmesek deeeee
Kulaklarını tıkayan ve gözlerini kısan
Nazende elini kulağından çekerek sanki
limon yemiş gibi yüzünü büzerek
Nazende: Yeter artık yaa. Kulaklarımın zarı patladı. Madem söylüyorsun adam akıllı söyle de pasımız gitsin.
Orkun kahkaha atar ve şakayı iyice
azıya alır ve arkadaki Oğuz’a kaş atar
Ordun: hahahhaah. Ordaaaaa birr köyyyyy vaaaarrrrr
Babasından komut alan Oğuz annesinin
kulağına eğilmek yerine ablasının
kulağına yanaşarak
Oğuz: Ordaaaa bir köy var uzaktaaaa
Telefona iyice dalmış olan Büşra irkilerek
Büşra: Yaa anne ya şu sıpana bir şey deee
Nazende arkasına döner usanmış vaziyette
Nazende: Kızım ben de şaşırdım hanginize yeteceğimi valla! Oğlum dur sen de, önde baban arkada sen yettiniz valla.
Oğuz heyecanla annesine yönelir
Oğuz: Bir şartla susarım
Nazende arkasına döner
Nazende: Allah Allah neymiş bakalım o şartın?
Oğuz: Nasıl olsa yolumuz o kadar uzun değil, yavaş yavaş dinlenerek gidelim. Yol üstünde yer alan kentlerde lokantada yemek yiyip luna parka gidelim
Nazende: Olur çocuğum daha başka derdin var mı? Senin keyfine göre gidersek yaza varırız herhalde!
Büşra telefonu yan tarafına çekerek
lafa atlar
Büşra: Ne var bunda anne yaa zaten anneannemlere sürpriz yapmak için erken çıktık. Yarından sonra orada olacaktık, oysa akşam olacağız. Hem akşama çok var ne olur biraz gezelim, köyde gezecek yer yok.
Büşra babasına doğru yönelir
Büşra: Hadi baba yaa sen de bir şey söyle!
Orkun gözleri yolda önce temkinli
sonra alaycı bir ifadeyle
Orkun: Kızım her defasında aynı tezgâhı kuruyorsunuz. “Azıcık oynar çıkarız” diyorsunuz saatlerce çıkmıyorsunuz; olmaz, yemezleerrrr bu defa
Oğuz ısrarcı ve arabanın içinde zıplayarak
Oğuz: Bana ne bana ne. Parkta eğlenmeden kesinlikle gitmem.
Büşra Oğuz’a destek verir
Büşra: Oğuz’a katılıyorum kesinlikle gitmem, hatta ilk yemek yiyeceğimiz yerde kaçarım haberiniz olsun.
Orkun: Yapmayın çocuklar!
Büşra: Ya baba lütfen ama!
Orkun: Tamam bakacağım tamam, yeter ki susun bi!
Sahne 38
Hastane iç/ gün
Şinasi yatakta yatmaktadır. Recep elinde
tepsi kapıdan içeri girer. Kendisine ve
Şinasi’ye yiyecek bir şeyler ve çay getirmiştir.
Şinasi: Nerede kaldın gardaş?
Recep: Anca gelebildim. Asansörle çıkmadım merdivenden çıkınca geciktim. Acıktın mı?
Şinasi: Hem de kurt gibi. Getir hele getir!
Recep masayı Şinasi’nin yatağına doğru
çeker. Tepsiyi üzerine koyar ve yatağın
ayakucuna oturur. Şinasi ile birlikte aldığı
karışık tosttan yemeye başlarlar. Kapıdan
içeri Doktor Kaan girer
Doktor Kaan: Oooo maşallah hastamız bakıyorum da hızla iyileşiyor.
Şinasi ve Recep gülerler
Şinasi: He valla hocam Allah sizden razı olsun. Sizin vesilenizle daha iyiyim şükür
Doktor Kaan: Şimdi kendini nasıl hissediyorsun?
Şinasi elindeki ekmeğe bakarak
Şinasi: Elhamdülillah daha iyiyim hocam
Recep tebessüm eder, Doktor Kaan
gülümser gibi yapar ve hafif dizlerini
büküp kalkar gibi yaparak
Doktor Kaan: Eee o vakit anlat bakalım deli oğlan neden bu vakte kadar hastaneye gelmedin?
Şinasi suçluluk hissederek gözleri
elindeki ekmeğinde
Şinasi: Ne yapayım hocam korktum. Hem kimseye yük olmak istemedim hem de ameliyattan korktum.
Recep yüzünü asarak Şinasi’ye döner
Recep: O ne biçim laf dayıoğlu ne yük olması! Seni yük gören de kim?
Şinasi başını yana eğer
Doktor Kaan yine gülümser
Doktor Kaan: Dur Recep dur! Şinasi haksız da sayılmaz o işin kolayına kaçtı. Hastaneye gelmedi, Pazar tezgâhının başında spazm geçirirken uyuyakaldı, gençler de kendini korkutup bayıltınca her şeyden habersiz rahatça ameliyat oldu. Haahhhaa
Recep: Valla hocam o açıdan bakınca haklısınız, ama ne Şinasi’de akıl var ne de bizim oğlanlarda. Şinasi orada ölse oğlanları suçlayacaktık. Koca köy inanmazdık Şinasi’nin bir haftadır spazm geçirdiğine hatta korkunca geçirdiği krizin 2. olduğuna!
Doktor Kaan Şinasi’ye döner
Doktor Kaan: Bak Şinasi kendine önem vermeyişin, bizden korkman, “birilerine yük olurum” diye endişe etmen az kalsın nelere sebep olacaktı. Hem kendi katilin olacaktın hem de suçu sadece sana şaka yapmak olan gençleri katil bildirecektin.
Şinasi suçluluk içinde
Şinasi: Ne bileyim hocam haylazların yanıma geleceğini, beni korkutacağını? Hem onlar oraya uğramazlardı bile
Recep: Gülendam nineye gidiyorlarmış seni görünce uğraştıralım demişler
Şinasi: İyi de onlar hiçbir zaman Gülendam nineye o yoldan gitmezler ki. Çoban Bahadır’ın kuzuları güttüğü tarafı dolanırlar.
Recep kafasını sallar
Recep: Valla bilemem o gün neden orayı seçtiklerini! Ama bana dedikleri buydu.
Doktor Kaan önce Recep ile Şinasi’ye
Bakar, sonra da Şinasi’ye dönerek
Doktor Kaan: Olan oldu artık. Kim nereye neden gitti bu Allah ile o kişi arasında. Lakin biz Şinasi ile kendi aramızdaki meseleye dönelim, öyle değil mi Şinasi?
Şinasi ekmeğinden yiyerek başını sallar,
ağzında ekmeği komik bir şekilde
Şinasi: He hocam he dönelim
Doktor Kaan: Anında müdahale edildiği ve kalp damarların sağlam olduğu için durumunda bir şey yok gayet iyisin. Stendi kolundan girdiğimiz için sol kolunu fazla yormayacaksın. Ağır yükler taşımayacak kendine önem vereceksin. Kendini yormayacak fazla üzülmeyeceksin. Tansiyon hastası olduğun için kendini üzmen yeniden bir krizi tetikleyebilir. Bundan sonra kendine dikkat edeceksin. Sana bir psikolog arkadaş ayarladık, yarın seni taburcu edeceğim, çıkmadan Şeyma Hanımla seni görüştüreceğim ve her ay belli günlerde Şeyma Hanıma mutlaka geleceksin
Şinasi bir yandan ekmeğini yiyip
bir yandan dikkatle dinledikten sonra
Şinasi: Hoca benim psikologla ne işim ola?
Doktor Kaan: Şiiiit itiraz istemem! Geçmişte ağır depresyonlar atlatmışsın. Edindiğim bilgilere göre o dönemde tedavi görmemişsin, şimdi de içine kapanık kendini herkese yük hissediyorsun. Seni içine kapanıklık sendromundan kurtarmamız, sana önce kendini sevdirmemiz lazım.
Doktor Kaan Şinasi’ye kaş atar. Sonra
Recep’e dönüp arkasından gelmesi için
kafasıyla işaret eder. Recep de kafasıyla
onay verir. Şinasi düşünceli kalır. Önce
Doktor Kaan sonra Recep odadan çıkar
Doktor Kaan: Şinasi’de içine kapanıklık sezdim. Bir de uyanmadan önce sürekli sayıkladı. Bir kazadan anne ve babasından bahsedip bağırıyordu. Narkozdan biraz zor ayıktırdık.
Recep: Hocam Şinasi anne ve babasıyla birlikte trafik kazası geçirdi. Kazadan sadece Şinasi kurtuldu. Yarası ağırdı, o dönem uzun süre hastanede kaldı. Köye geldiğinde sürekli ağlıyordu, köy halkı da anne ve babasını kaybetti çocuk yaşta diye depresyona girdiğini düşünemedi.
Doktor Kaan başını sallayarak yere bakar
Doktor Kaan: Merak etme! Hem sen de doktorsun hiçbir şey için geç kalınmış değildir bilirsin. Bundan sonra senin de yardımlarınla onu yeniden kendine ve hayatına değer veren bir insan haline dönüştürebiliriz. Hem yaşı da daha genç! Henüz 35’inde bu geç kalınmış bir yaş değil.
Recep başını sallayarak onay verir.
Kaan Recep’in omzuna vurur
Doktor Kaan: Eee sen ne yapacaksın, buraya hekimlik için müracaat edecek misin? Eğer düşünürsen yardımcı olurum.
Recep heyecanlanır
Recep: Evet hocam düşünüyorum, evde hazırladığım CV var Şinasi’yi götürdükten sonra getireceğim.
Doktor Kaan Recep’in omzuna elini koyar
Kaan: CV’ni getirdiğinde direkt yanıma gel.
Recep: Peki hocam!
Doktor Kaan hastaların yanına giderken
Recep Şinasi’nin yanına girer
Sahne 39
Boranbayların ev iç/gün
Boranbayların evinde herkes hazırlanmıştır.
Kızlar bavullarını kapı eşiğine getirmiş.
Adnan neyi varsa toplamış, Emirhan küçüklüğün
verdiği rahatlıkla ortalıkta dolanmaktadır. 10 yıl
aradan sonra baba ocağına gidecek olan Boranbay
her şeyini eksiksiz almak için tekrar tekrar çantalarını
kontrol etmektedir. Nihal hazırladığı poğaça ve keki
kolay alınacak bir yere koymaktadır. Belinay
annesinin yanına salona gelir.
Belinay: Anne Nazende halamlar yola çıkmış bile. Büşra bana mesaj attı.
Nihal: Ya, bak sen şunlara! Nazende bana söylemedi de, demek ki yine sürpriz yapacaklar annemlere!
Boranbay içerden seslenir
Boranbay: Nihalciğim, çocuklar hadi tamamsanız yola çıkalım akşama ancak havaalanında oluruz.
Nihal: Geliyorum hayatım, siz ağır yükleri indiredurun.
Adnan ve Boranbay ağır bavulları
aşağıya indirmek için alırlar
Adnan: Off bu ne yaa!
Boranbay gülerek sonra dudağını ısırarak
Boranbay: Kızların bavulları sana mı düştü. Ver, birini ben alayım sen belini ağrıtma Sudenaz’ın yükü bitmez
Boranbay ve Adnan yükleri indirirken
Nihal evi son kez kontrol eder. Sudenaz
da odasında unuttuğu bir şey kalıp
kalmadığın kontrol eder
Sahne 40
Hastane iç/gün
Doktor Kaan Psikolog Şeyma’nın odasına girer.
Kaan: Selam, müsait misin Şeyma?
Şeyma bilgisayardan kafasını kaldırır
Şeyma: Aa Kaan Hocam buyurun. Aleykümselam hoş geldiniz.
Kaan koltuğa otururken
Kaan: Hoş buldum kızım, seninle bir hastam hakkında konuşacağım. Hastamızı dün ameliyat ettik. Küçük yaşlarda ailesiyle birlikte kaza geçirmiş. Kazada ailesini kaydedip yalnız kalınca depresyona girmiş. Haliyle köy yerinde kimse durumunu anlamayınca anlayacağın yıllardır, kendi yalnızlığında kaybolmuş. Yaşı genç, henüz 35’inde! Sen bir şeyler yapabilirsin diye düşündüm.
Dikkatle hocasını dinleyen Şeyma
Şeyma: Tabii hocam, elimden gelenin en iyisin yaparım. Hem yaşının genç olması da büyük avantaj
Kaan: Yaşı genç, lakin belli etmese de gönlü çok yaşlı.
Şeyma: Problem değil. Hocam bu hasta eğer yalnız yaşıyorsa ondan da kaynaklanıyordur ya da birlikte yaşadığı kişiler kendisini anlamıyor, o da kendi içinde yalnızlığı seçiyordur. Onu anlayarak, yargılamadan dinleyince sorunun çözüleceğine eminim. Yeter ki o tedaviyi istesin. Önemli olan önce ona tedaviyi sevdirmemiz. Hastamız hakkında kimden bilgi alabilirim?
Kaan heyecanla
Kaan: Bu konuda çok şanslısın. Ona destek olacak ve sana bilgi verecek kişi senin gibi yeni mezun olmuş sen yaşlarda, belki senden birkaç yaş büyük genç bir beyin cerrahı ve hastanemize iş için başvuru yapacak.
Şeyma neşeli bir şekilde
Şeyma: Hocam bu güzel bir haber! Hastamız desenize çok şanslı. Biz de yeni bir meslektaşa kavuşuyoruz.
Kaan gülerek başını sallar
Kaan: Recep’e ben senden bahsettim. Yarın kuzeni Şinasi’yi hastaneden çıkarırken gitmeden sana uğrayacaklar. Sen ne gerekiyorsa Recep’e anlat o gerisini halleder.
Şeyma: Peki hocam, siz merak etmeyin!
Sahne 41
Atamanların evi dış/gün
Ataman torunlarına yaptığı hamağın
birini bitirmiş ağaca bağlama derdindir.
Karısı Nazlı elinde testi su getirir
Nazlı: Oo bey, bakıyorum da sıcak mıcak demiyorsun, maşallah bitirmişsin valla bir gün içinde
Ataman gülerek bir yandan da hamağı
sağlamca bağlamaya çalışarak
Atam: Bitirdim valla hanım, şimdi şunu iyice tutturayım diğerine başlayacağım
Nazlı: Kaç tane yapacaksın ki bey?
Ataman: Üç dört tane yapmayı düşünüyorum. Biliyorsun torun sayısı çok. Boranbay ile Orkun da hamakçı. Çocuklarla ve birbirleriyle tartışmasınlar diye ne kadar çok yaparsam iyi diyorum
Nazı gülerek testiyi masa üstüne
koyar, bir eli havada
Nazlı: İlahi bey, neleri de düşünürsün böyle. İki günleri kaldı bakalım, iki gün sonra akşama doğru burada olurlar artık.
Nazlı Ataman’a su doldurur ve Ataman
gülerek ve çocuklarını düşünerek suyu
içer. Nazlı hamağa bakmaktadır
Sahne 42
Yol üstü dinlenme tesisi dış/gün öğle
Orkun arabayı yol üstündeki bir dinlenme
tesisine çeker. Çocukların ilk işi tuvalete
koşmak olur. Orkun arabasına unutmadan
benzin doldurmak için arabayı benzinliğe
doğru sürer. Nazende çocukların peşinden
tuvalete gider. Tuvaletten çıkan Nazende ve
çocuklar tesisteki lokantaya girerler. Benzin
işini halleden Orkun lokantada masa
ayırtmış bekliyordur.
Nazende: Oo Orkun sen bizden önce gelmişsin
Orkun: Nerde kaldınız ya bir girdiniz çıkmak bilmediniz?
Oğuz: Baba ben dondurma yiyeceğim.
Orkun ve Nazende bir ağızdan
Orkun-Nazende: Yok hemen dondurma, önce yemek.
Orkun karnını ovalayarak bir oturun
ne yiyecekseniz seçin de yemeğimizi
yiyelim, acıktım iyice. Herkes menüden
seçimini yapar ve Orkun garsonu çağırır
Orkun: Genç buraya bakar mısınız?
Garson: Buyurun efendim!
Orkun: İşkembe çorbası var mı?
Kaşının birini sinirlice kaldıran Nazende
Nazende: Yok artık gündüz gündüz işkembeyi içip yol boyu arabayı kokutmayacaksın değil mi?
Orkun gülerek önce konuşur, sonra
Nazende’ye şaka yaptığına dair kaş
atar ve Büşra’yı işaret eder. Amacı
Büşra’nın telefonu bırakıp yemeğini
yemesidir
Orkun: Neden olmasın canım, he birlikte içeriz?
Büşra’nın dikkat hemen babasına döner
Büşra: Hayır! Eğer işkembe içerseniz o arabaya kesinlikle binmem
Orkun: Peki bir şartla işkembe içmem. Elindeki telefonu yarım saat bırakıp yemeğini yiyeceksin anlaştık mı?
Büşra telefonu tabağın yanına bırakır
Büşra: Anlaştık yeter ki o çorbayı içme!
Nazende: Neyse ki yarım saat bari ayrılacak sevgilisinden (telefonundan). Ne tutsaklıkmış tuvalette bile elinde!
Orkun: Buna bir çözüm bulacağım hayatım sen merak etme!
Sahne 43
Köy tarla dış/gün
Köyün adları “kavgacı kardeşlere” çıkanı
kardeşleri Nevzat ile Emrah tarladadır.
Nevzat önceki gün tartıştığı Emrah’a doğru
Yürüyerek eli belinde
Nevzat: Emrah sana dediğim işi ne yaptın bakalım!
Emrah: Gel abi gel, ilçeye varıp sordum. Bizim tapuda bir mirasçımız daha gözüküyor. Babamızın bir ortağı varmış. Şehirdeki büyük marketi ortağına açmış. Sen benimle boşuna atıştın, “yok sen yönetirsin yok ben yönetirim” diye. Boşuna milletin diline düştük
Nevzat: Deme ya adamı bulup bir konuşsak satın alırız. Bizim oğlanlar işletir
Emrah: Araştırıp sordum adam: “satmam canları nasıl isterlerse öyle yaparlar ister bana devrederler, isterlerse ortaklıkta dururlar” diyormuş. Üstelik abi bu öyle sandığın büyük market değil, bildiğin kocaman devasa bir hiper market.
Nevzat: La oğlum ben senle anlaşamıyorum bir gün iyi ertesi gün kavga ediyorum elin adamıyla nasıl anlaşayım? Hem de süper market işinde!
Emrah: Abi bunu ben de düşündüm de aklıma da şu geldi…
Nevzat eli belinde
Nevzat: Sende akıl var mıydı ki fikir geldi?
Emrah kalbi buruk ve kızgın
Emrah: Bak abi, her seferinde böyle yapıyorsun sonra kavga çıkıyor. Başkalarının fikirlerine saygı duyup dinlediğin gibi bir de benim fikirlerime de saygı duyup dinlesen!
Nevzat elini belinden çekerek bir
elini sallar
Nevzat: İyi, hadi hadi anlat bakalım aklına ne gelmiş!
Emrah: Benim oğlan Bora ile senin oğlan Ekin diyorum, hem iyi anlaşıyorlar hem de haylazların insanlarla olan iletişimi kuvvetli. Biz ortaklıktan çıkmasak da adamın yaptığı gibi yetkilerimizi oğlanlara mı versek? Hem Ekin’in gönlü Duygu’da hepimizin de rızası var. Kızla oğlan ortaya çıksa “evleneceğiz” diye bir hazırlığımız yok.
Nevzat: Bu benim de aklıma geldi Emrah. Oğlanlar büyüdü Bora da Ekin de artık bir iş sahibi olup aylaklıktan kurtulmalı. Köy içinde kime saracaklarını şaşırdılar.
Emrah: O vakit abi senle bir ara şehre varıp adamı görelim.
Nevzat: Dur hele önce ben şu ortağı iyice araştırayım, hakkında bilgi toplayım, nasıl biridir kimin nesidir, nerelidir, kendisinin oğlunun huyu suyu nasıldır bakalım! Sonra gider konuşuruz.
Emrah: Olur abi sen nasıl istersen. Ben senin pulluğu bu akşam alacağım yarın tarlada işim var.
Nevzat: Olur, ama akşama bırak ertesi gün bana lazım
Sahne 44
Nevzatların evinin önü dış/gün
Rumeysa elinde tepsi ile bahçede
oturan Bahar’ın yanına gelir. Bahar
masada saracakları yaprak için gerekli
hazırlıkları yapıyordur
Rumeysa: Selam, geciktim mi?
Bahar: Yok yok, hoş geldin tam vaktinde geldin.
Rumeysa: Şehnazlar gelmemiş!
Bahar: Yoldadırlar canım gelirler birazdan
Şehnaz’ın sesi duyulur, (yüzünü önce
görmeyiz.) Rumeysa ile Bahar bakınca
kamera seyirciye de gösterir Şehnaz’ı
Şehnaz: Oo Rumeysa benden önce gelmiş bile!
Rumeysa: Nerede kaldın? Ben seni benden önce gelir diye bekliyordum!
Şehnaz: Aman ancak, çıkılıyor mu evden? İş güç yoruldum valla
Kadınlar masaya oturur
Bahar: Böyle iyi olmadı mı kadınlar? Bugünden ne sararsak sararız, kalanı da Nazende ile Nihal geldiğinde yaparız. Hilal ile Demet de Tülinlerde saracaklar yaprakları. Bilirsiniz bizim köylü yaprak sarmasını seviyor. Üstelik bu sardıklarımız dahi bizim oğlanların dişinin kovuğuna yetmez!
Kadınlar hep birlikte güler
Sahne 45
Atamanların evi dış/gün ikindi
Ataman karısı Nazlı’ya seslenir
elinde erzak yükü vardır
Ataman: Hatun, hatun
Nazlı: Buyur Bey
Ataman: Ben Gülendam ablama gidiyorum. Gündüz çıkamadım kaç gündür de gidemiyorum bir kanıp geleceğim
Nazlı: Olur Bey, selam söyle
Ataman yola çıkar.
Sahne 46
Yol araba içi/ikindi
Havaalanından çıkan Boranbaylar kiraladıkları
araba ile kasabanın bağlı olduğu şehre doğru
yol alırlar. Lakin kendi şehirlerine varmaları
için geçmeleri gereken bir şehir daha vardır ve
söz verdiği gibi iki gün sonra babasının yanında
olmalıdır, lakin Boranbay’ın derdi daha önce
gitmektir
Nihal: Bu yol ne zaman bitecek acaba?
Boranbay: Şu hale bak elimden geldiğince aracı dur duraksız hızlı sürüyorum ki anamlara bir gün önceden varıp sürpriz yapayım diyorum aksilik üstüne aksilik
Nihal: Dur hayatım, hemen velveleye verme. Nasıl vermeyim canım az önce kapalı bir yolun açılmasını bekledik nereden baksan 4 saatimiz gitti orada
Adnan: Ben artık yol gitmekten sıkıldım
Sudenaz Adnan’a döner ve dudaklarını büzerek
Sudenaz: Sanki yürüyerek gidiyorsun!
Adnan canı sıkkın ve umursamaz elindeki
tablete bakarak, Sudenaz’a karşılık verir
Adnan: hehehe
Belinay terlemiş ve canı sıkılmış
Belinay: Benim çok uykum geldi anne. Acıktım da ama uyumak istiyorum
Boranbay hala canı sıkkın ve yorgun
Boranbay: Tamam kızım şimdi uyu şehre varınca bir şeyler yeriz, daha yolumuz var
Sahne 47
Nevzatların evi dış/ ikindi
Yaprakları saran kadınlar evlerine gitmek
üzere kalkarlar. Nevzat kardeşi Emrah’la
konuştuktan sora eve gelir, bahçe kapısında
görünür. Kadınlar masadan kalkmıştır.
Rumeysa Nevzat’ı görünce
Rumeysa: Hoş geldin Nevzat abi, Emrah senle miydi?
Nevzat terini silerek
Nevzat: He bacım tarladaydık az işimiz vardı hallettik. Emrah’ın az işi varmış bitirince gelir eve, “yatsıya anca varırım” dediydi
Rumeysa: Geçen de öyle dedi tarlada sabahladı, bakalım bugün ne yapacak?
Şehnaz: Hadi gidelim mi artık Rumeysa? İyi akşamlar Nevzat Bey, Bahar iyi akşamlar!
Rumeysa: Hazır mısın? Hadi iyi akşamlar Nevzat abi, Bahar abla yarın görüşürüz.
Sahne 48
Araba içi / ikindi
Orkun arabayı sürerken bir eliyle
karnını ovalar
Orkun: Ohh ne yedik be, iyide acıkmışım
Oğuz arkadan arabanın önüne eğilerek
Oğuz: Baba unutma istikamet luna parkkk!
Büşra sırtı dayalı oturduğu koltukta seslenir
Büşra: Baba parka gitmeden yola devam etmek yok. Ben sizi dinledim dondurma yemeden yemek yedim. Parkta dondurma yiyip eğlenmeden kasabaya gitmem!
Nazende: Valla Bey bu yemeğin üstüne benim de canım dondurma çekmedi değil!
Orkun: Tamam tamam, benim de ağzımı sulandırdınız zaten. Az kaldı iki saat sonra şehir merkezini geçeceğiz, sonra bir yarım saat daha gidince o sevdiğiniz parka gelmiş oluruz.
Oğuz arkada heyecanla seslenerek
babasını öper
Oğuz: Yaşasınnnn
Sahne 49
Köyün çıkışı patika yol/ ikindi
Ataman Gülendam’a gitmek
üzere ilerlemektedir. Çoban Bahadır’ı
görür, Bahadır arkadaşı gibi gördüğü koyunlara
kaval çalıyordur. Ataman yol üzerindeki çeşmede
su kabını doldurup Bahadır’a doğru ilerler
Ataman: Selamünaleyküm Bahadır oğlum!
Bahadır oturduğu yerden kalkarak
Bahadır: Oo aleykümselâm hacı dedem. Hayırdır Gülendam nineye mi?
Ataman: He yav bir haftadır gelemedim yanına. Bizim haylazlar dedi, yiyeceği de bitmiş.
Bahadır: Bu sabah ben de ekmeğimi onunla paylaştım dede. Dün akşam da zaten birlikteydik. Sen merak etme ben boş bırakmıyorum onu!
Ataman: Allah razı olsun evladım bizim yetemediğimiz yerde derde devasın!
Bahadır: Amin dedem Allah hepimizden razı olsun!
Ataman Bahadır’ın yanında az eğleşip
kuzuları sever. Daha sonra Bahadır’a
torbadan poğaça vererek Gülendam’ın
evinin yolunu tutar.
Sahne 50
Boranbaylar yol kenarı dış/akşamüstü
Boranbay arıza yapmış olan arabaya
tekmeler atar
Boranbay: Allah kahretsin, ben ne kadar acele ettiysem işim de o kadar aksi gitti. Bu nedir ya! Geldiğime geleceğime bin pişman oldum!
Nihal akşam serinliğinde üşümüş
üstüne yeleğini alarak
Nihal: Hayatım arıza halledebileceğimiz türden mi öfkelenmek yerine bir baksan?
Boranbay burnundan soluyarak
arabanın ön kapağını açar
Boranbay: Al işte motorun kablosu kopmuş, bagajda hırdavatlar olacaktı, hallederim şimdi.
Nihal kolları kazağını da saracak
şekilde bağlı üşüdüğü için büzüterek
Nihal: İyi bari sanırım tamir etmen uzun sürmez
Belinay uyanır, uykulu gözlerini ovarak
arabanın içinde oturan abisi Adnan ve
ablası Sudenaz’ın ortasında ablasının
dizinden başını kaldırarak
Belinay: Abla geldik mi dedemlere?
Sudenaz dışarıya bakan yüzünü
Belianay’a dönerek
Sudenaz: Yok ablam daha gelmedik, sen uyu biraz daha gelince ben seni kaldırırım
Belinay tekrar ablasının kucağına başını
koyar. Adnan babasına yardım etmek için
arabadan iner. Emirhan her şeyden habersiz
annesinin bıraktığı koltuğunda uykusuna
devam eder
Sahne 51
Gülendam’ın evi kapı önü/ akşamüstü
Ataman Bahadır’dan ayrıldıktan sonra
geze geze yürüdüğü için
akşamüstü varmıştır Gülendam’ın evine.
Gülendam kapı eşiğinde oturup güneşin
son anlarının keyfini çıkarmaktadır. Ataman
elinde erzaklarla gelir yüzünde gülücük ve neşeyle
Ataman: Oo Gülendam anam akşam keyfi mi yaparmış bakalım!
Gülendam gülerek
Gülendam: Benim asil evladım nerelerde kaldın? Gözümü yollarda bıraktın; sesin çıkmadı bir haftadır! Hoş geldin, hele gel otur şöyle.
Ataman Gülendam’ın yanına sedire
oturur derin nefes çekerek
Ataman: Geçen giderken de dedim ya anam bizim oğlanla kız gelecek, torunlar falan anlayacağın ev kalabalık olacak. Onlar için hazırlık yapıyorum.
Gülendam yüzü karşı doğaya dönük
Gülendam: Desene kalabalık bir son bahar seni bekliyor. Evin şenlenecek daha ne istersin? Boranbay bu yıl şaşırttı seni.
Ataman: He ya, “yıllardır iş güç gelemiyorum özledim sizi” diye düştü yola bakalım. Allah’tan bir mani çıkmazsa yarından sonra burada olurlar.
Gülendam: Hadi hayırlısı Allah yol açıklığı versin.
Sahne 52
Cafe iç /akşamüstü
Ataman’lara dedikleri günden bir öncesinde
şehre gelen Orkunlar birkaç saat içinde
Ataman’larda olmayı düşünmektedirler.
Yedikleri yemeğin üstün dondurma yemek
ve çocukları parka götürmek için şehirde parka
yakın bir cafenin önünde dururlar.
Oğuz arabadan hızlıca inerek
Oğuz: Yaşasıııın sonunda dondurmasını yiyeceğiz!
Nazende: Oğlum dur, sanki hiç görmemiş gibi!
Büşra arabadan elinde telefonu düşürmeden
inerken, Oğuz’u küçük düşürücü bir tavır
ve ses tonuyla
Büşra: Oğlunun görgüsüz bir maymun olduğunu bilmiyor musun anne?
Nazende Büşra’ya döner
Nazende: Ayıp kızım ayıp, o düşmanın değil, kardeşin bilmem farkında mısın?
Büşra dudak büzer. Orkun arabayı park
edip arabadan iner, Nazende’ye doğru
yürürken pantolonunu kemerinden tutup
yukarı kaldırarak
Orkun: Hadi hadi tartışmaya bir son verin girelim içeri. Erken çıktık diye sanki çok oyalanmaya başladık gibi geliyor bana!
Cafeye girerler
Sahne 53
Boranbaylar yol kenarı/akşamüstü
Boranbay arabayı tamir etmiştir. Lakin bu
defa da benzinin motordan aktığını fark
etmiştir. Vakit akşam ezanına yaklaşmış,
Boranbay’ın sinirler tepesine fırlamıştır.
Bulundukları yer şehre iki saatlik uzaklıktadır
ve o saatlerde artık yolda fazla gidenler olmaz.
Boranbay elini arabanın üstüne vurarak,
pes etmiş şekilde
Boranbay: Şu hale bak ya, sanırım yolda kimse geçmezse ve geçenlerde yardım etmezse geceyi burada, arabada geçireceğiz!
Nihal endişeli
Nihal: Hadii, olmadı bu yaa! Hadi biz neyse de çocuklar var. Belinay da acıkmıştı çocuğum aç aç uyuyor yavrum.
Boranbay: Senin evden çıkarken yaptıkların ne oldu?
Nihal: Var biraz poğaça, kek, yaprak da sarmıştım sen seviyorsun diye.
Boranbay’ın yüzü güler ve Nihal’i
yanağından öperek
Boranbay: Hayatım sen bir tanemsin, yaprak dedin ya ne sinir bıraktın ne öfke!
Nihal: Vakit daha erken nasılsa! Hem “gelen olursa” diye beklemiş oluruz hem de Belinay ve Emirhan uyuyor, onlar uyanınca yeriz olmaz mı?
Boranbay başını sallayarak onay verir
Sahne 54
Kasaba kahve dış/ akşam
Son iki günü haylazlık ve pişmanlıklarla
geçirdikten sonra korkularını üzerinden
iyice atan gençler kahvede otururken Halil
Recep’i arayıp Şinasi’nin durumundan
haber almak ister.
Halil: Bugün Recep’i hiç aradınız mı?
Diğer gençler: Hayır
Halil: Ben de hiç aramadım.
Ecevit çayından yudumladıktan sonra
Ecevit: Dün aramış mıydınız? Sanırım sabah çıkacakmış Şinasi abi.
Halil: Dün annem aradı konuştu. Durun ben şimdi bir arayım son durumu Recep’ten öğrenelim.
Halil Recep’i arar
Sahne 55
Şehir meydanı dış/akşam
Hastanenin dışında olan Recep’in telefonu
çalar. Arayan Halil’dir. Recep telefonu açar
Recep: Alo, devrin manyak aslanı akşam akşam
benimle ne yapmak istermiş acaba? hehhe
Halil Recep’in ilginç konuşmasına gülerek
Halil: Oo gardaşım neşen yerine gelmiş, demek ki Şinasi abinin durumu iyi
Recep bir yandan telefonla konuşur bir
yandan da elinde kokoreçinden ısırarak
bir banka oturmak için yönelir ve neşeli
bir şekilde
Recep: Şükür hacı, iyi! Gözünü açtı. Gündüz bayağı yorgun ve uyku halindeydi, ama ikindiden sonra beni zorla çarşıya salıp kokoreç isteyecek kadar iyi oldu. heheh
Halil kahkahalar atar
Halil: Hahahha deme yav hahhah
Bora, Burak, Ecevit ve Ekin şaşırır ve
Halil’in gülüşünden etkilenip tebessüm
ederek Halil’i dürterler
Gençler: Ne oluyor, ne olmuş? Bize de anlatsana!
Halil: La durun oğlum bizim Şinasi’nin canı kokoreç çekmiş! hahaha
Gençler hep bir ağızdan gülerler.
Kahvedekiler gençlerin gülmesine
şaşırarak
Kahve halkı: Hayırdır gençler ne oluyor durup durup gülüyorsunuz?
Bora kahvedekilere dönerek
Bora: Şinasi abinin canı kokoreç çekmiş, Recep’i akşam akşam kokoreç alsın diye hastaneden kovmuş.
Gençler ve kahvedekiler hep birlikte gülerler
Recep bankta telefonun öteki ucundaki gülmeleri
Dinledikten sonra sorar
Recep: Kahvede durumlar nasıl hacı? Ragıp emmi işleri halledebiliyor mu?
Recep’in önünden o sıra sokak köpeği geçer.
Recep köpekle göz göze gelir. Köpek açtır ve
gözleri Recep’in ekmeğindedir.
Telefonun diğer ucundaki Halil yanıtlar
Halil: Dostum buraları merak etme! Ragıp emminin işler iyi arada biz de yardım ediyoruz
Recep önünden geçen köpeği kaçırmamak
için lafı uzatmamaya çalışarak
Recep: Olur o zaman devrin aslanı, biz yarın çıkacağız kasabaya varınca konuşuruz. Herkese selam söyle!
Recep telefonu kapatırken aynı zamanda köpeği
yanına çağırır. Elindeki ekmeği köpekle
ortak yer, lakin kendi de köpek de doymaz.
Recep hemen biraz geride bıraktığı kokoreççinin
yanına tekrar gider. Bu defa kendine ve köpeğe
ayrı ayrı kokoreç yaptırır. Kokoreççiye yakın
bir banka oturur ve akşamın serin esintisi
eşliğinde şehri izleyerek köpekle birlikte
ekmek yer.
Sahne 56
Cafe iç / akşam
Orkunlar girdikleri cafede dondurma
yemektedirler. Büşra dondurma yeme işi
bittikten sonra parka gitmeyi hayal etmektedir.
Garson cafede asılı duran TV’yi açar. Önemli
bir maç vardır ve maçın başlamasına yarım
saat gibi az bir zaman kalmıştır. Orkun TV’nin
açıldığını fark edince o akşam maçın olduğu
aklına gelir.
Orkun kaşığındaki dondurmayı ağzına
götürürken gözler TV’de
Orkun: Aha bu akşam benim maçım vardı yaa, az kalsın unutuyordum!
Büşra hemen atlar
Büşra: Ya baba yaa, hani söz vermiştin parka gidecektik şimdi sen maç diyorsun ama!
Orkun dondurmayı ağzına alır
iştahla yerken, gözler TV’de
Orkun: Tamam kızım söz şu maçı izleyip öyle çıkarız, park yolumuzun üstünde gideriz.
Büşra: Maçın başlamasına yarım saat var. Başlayım biteyim özetidir şudur budur derken benim park kalacak anlaşıldı!
Orkun gözünü TV’den ayıramaz yine
Orkun: Tamam kızım özete bakmayız, saat kaç olursa olsun seni parka götüreceğim
Babasını her daim takip eden Oğuz
sevinçle ellerini çırparken, Oğuz’un
ağzı dondurma bulaşığıdır
Oğuz: Yaşasın maç izleyeceğizzzz
Orkun: Garson garson
Garson gelir, masaya eğilir
Garson: Buyurun efendim
Orkun: Burada maçı izleyebilir miyiz?
Garson: Tabii, dilediğiniz kadar!
Garson elinde tepsi geri döner, tepsiyi
tezgâha bırakır, içeri girer. Elinde taraftar
forması, atkısı ve şapkasıyla gelir Orkun ve
Oğuz’a verir.
Sahne 57
Gülendam’ın evi kapı önü/akşam
Koyu sohbete dalmış olan Gülendam ile
Ataman akşam serinliğinde yıldızları
izleyerek kasabanın ileri gelenlerinden
konuşurlar. O ara Gülendam içine
doğanları Ataman’a sorar
Gülendam: Eee Ataman ne saklıyorsun benden? Anlat bakalım!
Ataman gülümseyerek Gülendam’a bakar
Ataman: Yok ana ne saklayacağım senden
Gülendam: Hı hıhı, sanki ben anlamayacağım öyle mi sakladığını?
Ataman Gülendam’a dönerek lafı
saklar, aynı zamanda aldatıcı tavırla
Ataman: Yapma yav senden daha başka laf saklayanlar da mı varmış?
Gülendam: Var var, olmaz mı? Laf olur da saklanmaz mı?
Ataman: Laf saklayanlar kimmiş?
Gülendam: Biri sensin, diğeri de dün kapımı çalanlar!
Ataman: Dün kapını kimler çaldı?
Gülendam: Benim gibi yaşlı bir kadının kapısını senden ve köyün haylaz evlatlarından başka kim çalar?
Ataman: Haylazlar ne yaptılar yine sana? Hemen söyle cezalarını keseyim!
Gülendam: Dur evlat dur, hemen anlamadan dinlemeden ceza kesmeye çıkma. Kimsenin bir şey yaptığı yok!
Ataman gençlerin Gülendam’a hiçbir
şey yapmadığını tam tersi destek olduğunu
bilir, fakat amacı lafı değiştirmektir.
Gülendam bunun farkındadır ve
Gülendam: Şimdi sadede gelelim, senin gençlerin bir şey yapmadığını lafı değiştirmek için böyle konuştuğunu bilmiyor muyum sanki ben?
Ataman Gülendam’dan kaçamayacağını
anlar şekilde içini çekerek göğe yıldızlara bakar…
Sahne 58
Şehir meydanı dış/akşam
Köpekle birlikte ekmek yiyen Recep şehri
ve şehir ışıklarından arta kalan paydan
yıldızları izleyerek yemeğini yemiştir.
Başını göğe ve etrafa çevirir içine derin
bir nefes çeker. Köpeğin başından
okşayarak kalkar. Kokoreççinin yanına gider
Recep: Dayı bana bir kokoreç daha yapsana şurdan!
Kokoreççi: Sana mı köpeğe mi?
Recep: Hıı!
Kokoreççi: Evladım az önce ikinize yaptım ya, ondan dedim yine ikinize mi, yoksa birinize mi?
Recep: Haa tamam, yok dayı bu başka bir arkadaşıma.
Kokoreççi: O da bir köpek mi?
Recep ellerini cebine koyar
omzundan büzülerek kahkaha atar
Recep: Hahahhahaha!
Kokoreççi şaşırır
Kokoreççi: Hayırdır evladım, yanlış bir şey mi dedim?
Recep: Yok dayı yok,
yanlış bir şey demedin. “Diğer arkadaşın da köpek mi?” deyince gülmek tuttu.
Kokoreççi: Eee na var bunda? Çok mu komik bir soru?
Recep: hahahaha! Komik olan sorduğun soru değil dayı! Diğer arkadaşım köpek değil, ama onun bir kokoreç yiyişi var, ekmeğimi paylaştığım şu köpek arkadaşım bile ondan kibar yiyor. O yüzden güldüm.
Kokoreççi: O halde bayağı iştahlı biri bu arkadaş!
Recep gülerek bir eli cebinde diğer elini
kokoreççiye doğru uzatır ve sallar
Recep: Hem de nasıl iştah dayı, kendisi şimdi hastanede. Dün anjiyo oldu bugün birden iştahı açıldı.
Kokoreççi: Oo tamam o vakit, ben şimdi ona az yağlı ağır gelmeyecek şekilde yaparım, doya doya yesin. Hehheheh he parmaklarını yesin hehheh!
Kokoreççi hazırlıklarına başlar…
Sahne 59
Cafe iç/akşam
Orkunlar başlayan maçı büyük bir heyecanla
izlemektedirler. Atılan her golde cafe
çalışanları Orkun ve Oğuz havaya
kalkmaktadırlar. Sonunda bir gol daha
atılmış, Oğuz her defasında olduğu gibi
babasının kucağına atlar
Oğuz: Gooool gool, baba gooll!
Orkun Oğuz’un yanaklarına yapışır öper
Orkun: Gool benim canım oğlum, biz kazanıyoruz bu maç bizim!
Orkun ve Oğuz maç müziğini cafe
çalışanları ile birlikte söylemeye başlar.
Maç muhabbetinden sıkılan Nazende ve
Büşra cafenin dışarıya yakın bir yerinde
oturup cafeye gelen diğer müşterilerin
eşleri ve çocuklarıyla sohbet etmektedirler…
Sahne 60
Kasaba kahve dış/akşam
Gençler Receple de konuştuktan sonra iyice
rahatlamış, her zamanki gibi okey onamaya
başlamışlardır
Ecevit: Neyse ya, güç oldu ama biz de Şinasi abi de
ucuz atlattık
Halil elindeki taşı dizerken
Halil: Sorma hacı bir an dipsiz kuyuya girdim çıkamayacağımı sandım
Burak: Ben o dipsiz kuyunun içindeydim, ama Recep abinin sesini şimdi duydum ya artık çıktım şükür.
Bora: Gardaşlar bir daha şaka yaparken Ataman dedenin dediği gibi önceden iyi hesap edelim de böyle şeylerle karşılaşmayalım. Kim hasta kim değil göz önüne alalım
Ecevit alaycı tavırla
Ecevit: Olur Bora, yarın sabah erkenden kalkarım köyde tek tek kapıları çalar, kimin ne hastalığı var yok öğrenirim
Gençler hep birlikte gülerler
Ekin: Neyse, uzatmayın hadi taşlara bakın taşlara
Sahne 61
Yol kenarı dış/ akşam
Arabanın arızadan sonra benzinsiz de kalması
yüzünden yolda kalan Boranbaylar çaresiz
geceyi bu ıssız, ama güvenli yol kıyısında
geçireceklerdir. Belinay ve Emirhan uyanmış
artık yemek yemek istemektedirler. Nihal
evden çıkmadan yaptığı yiyecekleri hazırlamaktadır.
Her zaman ilerisini düşünen olumlunun yanında
olumsuzu da hesaba katan Boranbay’ın bir sürprizi
vardır
Boranbay: Evet, şu arabanın ışığını bir kapatalım gece uzun aracın gücü sabaha kadar lazım olabilir.
Nihal: Bey karanlıkta oturacak değiliz ya, baksana ışık yok!
Boranbay: Kim demiş ışık yok diye, gökyüzüne baksana yıldızlarla dolu!
Nihal: Onlar burasını aydınlatmıyor ama!
Boranbay arkada sakladığı büyük kokulu
mumları çıkarır Nihal’e uzatarak
Boranbay: Biz de burayı aydınlatırız o zaman!
Nihal şaşkın ve heyecanlı
Nihal: İnanmıyorum sana evden çıkmadan bunları da mı düşündün?
Boranbay mumları arabanın ön
kaputunun üzerine koyarak
Boranbay: Ne sandın? Kocan her şeyi planladı, gerçi asıl planım bu değildi, ama nasip böyleymiş!
Boranbay mumları yakar, arabanın
arkasından Nihal’le çocuklara sezdirmeden
benzinlikte aldığı ızgarayı ve tavuk butlarını,
pirzolaları çıkarır. Bu sürprizden Emirhan’ın
da haberi olduğu için Boranbay dudaklarında
ve bakışlarında tebessüm Emirhan’a seslenir
Boranbay: Hadi benim canım küçüğüm, mangalda kül bırakmayan deve dikenim babanla aldığın içeceklerimizi de getir de bize zehir olmaya çalışan akşamımızı şen edelim!
Emirhan aldığı övgülerinde havasıyla her
zamanki gibi kıvrak ayaklığıyla babasıyla
aldığı ve kimseye görünmeden arabanın
koltukları altına sakladığı meyve suyu ve
kolaları çıkarır.
Nihal gülümser.
Adnan konuşma gereksinimi hisseder
Adnan: Her şeyi bize sezdirmeden güzel akıl etmişiniz, bari su da alsaydınız da şu dağ başında susuz kalmasaydık.
Boranbay göz kırparak arabanın arkasına
gider
Boranbay: Her zaman tedarikliyimdir. Her şeyden önce yolları biliyorum, ben kaç defa köyüme gelecek olsam hep bu şehrin yollarında kaldım. Bizim köyün bağlı olduğu şehre bir saatimiz kaldı. Ben ya burada ya da tam bu şehri çıkıp bizim köye yaklaştığımda mutlaka bir aksilik olup saatlerce beklediğimi bilirim.
Nihal ve Sudenaz şaşkın bir şekilde
Nihal-Sudenaz: Yok artık!
Boranbay: Gerçekten, çok ciddiyim!
Boranbay Nihal’e döner
Boranbay: Hayatım evde banyoda tıraş takımımı ararken içime bir kurt düştü ve aklıma üniversite yıllarımda buralarda geçirdiğim anılarım geldi. Ben de her şeyi planladım öyle çıktım.
Adnan: Valla baba süper baba olduğundan emindim de, hisseden baba olduğunu da şimdi öğrendim!
Hep birlikte gülerler ve mangalı hazırlarlar.
Sahne 62
Cafe iç/akşam
Orkunlar hala cafede maç izlemektedirler.
Cafe sahibinin de gelmesiyle ortalık iyice taraftar
bayramına dönmüştür. Atılan her golde
erkeklerden çıkan sevinç çığlıkları kadınların
muhabbetine az da olsa ara verdirmektedir.
Büşra yeni tanıştığı arkadaşlarına kemanından
istek çalmaktadır.
Sahne 63
Gülendam evi kapı önü/akşam
Ataman yıldızlardan gözlerini çekerek yüzü
kendisine yönelmiş gülen Gülendam’a döner
Ataman: Senden de hiçbir şey kaçmıyor abam!
Gülendam: Huyumu da bilirsin suyumu da bilirsin, ama lafı ağzında eveleyip bükersin!
Ataman: Peki peki anlatacağım, ama evham yapmayacaksın söz mü?
Gülendam: Kötü bir şey mi oldu yoksa?
Ataman: Yok aba yok korkulacak bir şey değil. Bizim deli oğlanlar Şinasi’ye şaka yapalım derken hastanelik etmişler.
Gülendam: Sen ne dersin azizim!
Ataman: Evhamlanmaaa! Aslına bakıldığında zaten Şinasi hastanelik olmuş da Allah bizim oğlanları durumundan haberdar olunması için vesile eylemiş.
Gülendam: Anlamadım! Nasıl yani!
Ataman: Bizimkiler önceki gün sana geliyorlarmış. Köyün çıkışında Şinasi’yi görünce şaka yapalım diye köpek gibi ulumaya başlamışlar. Şinasi uyuyormuş o sırada, ama bildiğimiz uyku değil, ölüm uykusunda imiş. Anlayacağın Şinasi kalp spazmı geçirmeye başlamış bizimkiler de tuzu biberi olmuş.
Gülendam: Bak sen şu işe, desene çocuklar orada olmasa ölüp gidermiş genç yaşta.
Ataman: Sorma aba sorma, giderdi haberimiz de olmazdı. Bir haftadır kalp spazmı geçirdiği halde kimseye demiyormuş. Doktorun dediğine göre önceki yıllarda da gizli bir kriz geçirmiş. Bu son geçirdiği 2. krizmiş.
Gülendam endişeli
Gülendam: Peki şimdi durumu nasıl?
Ataman: İyi iyi kurt gibi maşallah!
Gülendam: Hehehehe. İyi olmasına sevindim! Sebebe sebep işte evladım. Şinasi’nin ameliyat vaktini demek ki bizim deli oğlanlar belirleyecekmiş. Ben de orada kaynayan bir kazan olacakmışım. Bütün bunlar Allah’ın sırrıdır işte.
Ataman başını sallar…
Sahne 64
Şehir meydanı/akşam
Kokoreççi hazırladığı kokoreçleri ekmeğe dizer.
Şinasi’ye verilmek üzere poşete iki ayran bırakır
Recep o ara köpeğin başından okşamaya devam etmektedir
Recep: Dayı bu köpek senin mi?
Kokoreççi: yok, benim değil! Ama buranın maskotu ben kalan artıklardan atarım, senin gibi gelen giden ekmeğini paylaşır öyle geçinir garibim.
Recep hüzünlenir köpeğe bakarak
Recep: Hayvan olmak ne zor değil mi?
Kokoreççi: Hem de nasıl zor evlat! Hayvancağızın hiç zararı olmaz verirlerse yer vermezlerse çekilir bir köşede yatar. Ama iki üç kendini bilmez gelir benden ekmek alır sırf egolarını tatmin etmek ve hayvana zarar vermek için tekme atarlar. Kaç kişiyle kavga ettim bu havyacağız için. Bir de merhametli ki ben onu koruyorum diye o da benim tezgâhı koruyor.
Recep köpeği okşayarak üzgün bir yüzle
Recep: Keşke biz insanlar da onlar gibi düşünceli ve vicdanlı olabilsek!
Kokoreççi insanlardan ümidini kesmiş şekilde
Kokoreççi: Bu bana imkânsız geliyor evlat. Neyse senin ekmek hazır! Delikanlıya iki büyük ayran bıraktım. Hehehe ayranları benden, afiyetle yiyip içsin!
Recep poşeti alır köpeği son kez okşar
Kokoreççiye temenni de bulunarak gider
Recep: iyi akşamlar dayı, kolay gele!
Sahne 65
Yol üstü dış/akşam
Boranbaylar mangalı pişirmişler adeta gece
pikniği yapıyorlardır. Geceye ılık bir havanın
hâkim olmasıyla vücutları biraz daha ısınmış,
karınları da doyunca temiz havanın tadını
çıkarmaya başlamışlardır.
Adnan kardeşi Emirhan’ı yalandan korkulu
hikâyelerle korkutmaya çalışır.
Adnan: Ben küçükken buraya babamla gelmiştim. Burada bizi hayaletler kovaladı, hepsinin üzerinde beyaz elbiseler, ellerinde kocaman ışıklar saçan lambalar vardı. Yanlarında kocaman dişleri olan kurtlar vardı. Derken bize saldırdı, biz kaçarken arkamızdan gelip bacağımızdan ısırdı. Havvv vırraavv ıııı
Emirhan bağırmaya başlar
Emirhan: Babab bababa
Nihal: Oğlum, Adnan yapma şunu, biliyorsun sonra uykusunda altına işiyor!
Adnan’ın kahkalahaları geceyi aydınlatır
adeta
Emirhan babasının kucağına oturur
Emirhan: Sabaha kadar babamın kucağında oturacağım kalmayacağım işte, hayaletler de beni yiyemeyecek! Babam hepsini döver. Değil mi baba?
Boranbay Emirhan’ı bağrına basarak
Boranbay: Ben hepsini döverim oğlum, sen merak etme!
Adnan kafasına değen topun intikamını almışçasına
Adnan: Eeee artık abisine dikkatli yaklaşır sidikli.
Sudenaz: Ayıp yapıyorsun ama! Küçük diye hem her işini yaptırıyor hem de yanlışlıkla yaptığı hatalarında yükleniyorsun çocuğa. Bu hak değil Adnan haberin olsun!
Adnan: Hiç uğraşamayacağım senle. Güzel gözlerimi ve zeki aklımı tatlı bir uyku ile dinlendirmem lazım!
Adnan ve Sudenaz uyumak üzere
arabanın içine girerler. Boranbay
ve Nihal bu güzel gecenin tadını
çıkarmak için dışarıda oturup tatlı
sohbet eşliğinde yıldızları izlerler.
Tanıştıkları günlerden bahsederler.
Emirhan babasının kucağında uykuya
dalmaktadır. Nihal omzundaki şalı
Emirhan’ın üzerine örter. Boranbay
da çocuk üşümesin diye şalı iyice bekitir.
Nihal daha sonra başını Boranbay’ın
omzuna dayar. Boranbay Nihal’in elini
tutar
Boranbay: Bu eli ilk tuttuğum günü hatırlıyor musun?
Nihal’in gözler gökyüzünde, yüzünü
kocasının omzuna sürerek
Nihal: Hiç unutur muyum o günü! Hep gözlerimin önünde! Bana ilk bakışın, elimden tutup beni hastaneye götürmeye çalışman. Sanırım o gün bozulmuş balığı seninle tanışmak için yemişim! Doğrusu zaman geçtikçe anlıyorum.
Boranbay gözlerini yıldızlardan
alır ve Nihal’e bakarak sorar
Boranbay: Neyi?
Nihal kocasına bakar
Nihal: Yüce Allah’ın bize her gün gönderdiği, lakin bizim farkına varamadığımız ya da farkına varmak istemediğimiz sürprizleri?
Boranbay gülerek eşine bakar,
aslında cevabı bilmektedir
Boranbay: Neymiş bakalım o sürprizler?
Nihal gözleri yıldızlarda
Nihal: Hayatım bir düşünsene, evden sürekli çıkmayan, derslere gömülen ben, tanıştığımız gün kızlarla buluşup balık yedik. Daha sonra deniz kenarında yürürken bayat balıktan zehirlendiğim için başım dönüp parkta oturdum. Midemi tutup acı çekerken sen gelip elimi tuttun. Neden o gün balık yedim, neden her zaman gittiğim, ama seni göremediğim o parkta o gün seni gördüm? Neden kimse beni fark etmezken sen fark ettin? Hiç düşünmedin mi?
Boranbay eşinin elini sıkıca tutar ve öper
Boranbay: Sence düşünmedim mi hayatım? Elbette düşündüm, beni Ataman Gözüpek yetiştirdi bilmiyor musun? Babam bu tür sırlara çok vakıftır. Bize her daim sırlarla mucizelerle dolu efsaneler anlattığı için mucizeleri ertelemem ben. Ki tanıştığımız günkü mucizem sendin.
Boranbay Nihal’e göz kırpar, Nihal
güler ve başını iyice kocasına dayar
Sahne 66
Hastane odası iç/akşam
Recep elinde kokoreç Şinasi’nin yanına
gelir. Şinasi yattığı yerden TV izlemektedir.
Recep’i kapıdan içeri girer girmez sorguya çeker
Şinasi: Nerede kaldın gardaşlık yav? Acımdan öldüm iyice.
Recep: Yettim dayıoğlu, yettim!
Şinasi hemen yarı doğrulur vaziyete
Recep’in elindeki ekmeğe saldırırcasına
alır ve alelacele açarak ağzına götürür.
Şinasi ekmeği hiç görmemişçesine çok
görgüsüz bir şekilde yemeye başlar.
Recep karşı koltuğa geçer oturur
dudağında gülücük vardır. Koltuğa
oturur oturmaz kahkahalara boğulur.
Şinasi ağzında ekmeği ile konuşur
Şinasi: Noooldu la, neye gülüyon!
Recep: Ahhahah sana gülüyorum dostum!
Şinasi şaşkın bakış sergileyerek
Şinasi: Neden?
Recep: Haha hha neden olacak şu yiyişine de bir bak!
Şinasi bir yandan ekmeğini ısırarak
Şinasi: Yiyişimde ne varmış oğlum? Acıktım. Sen hiç aç adam görmedin mi? Sen hiç acıkmadın mı?
Recep: Hahha ha gördüm gördüm! Aç adam da gördüm acıktım da! Hatta aç hayvan da gördüm, üstelik akşam yemeğimi aç bir hayvanla bir köpekle yedim ve o köpek senden daha kibar yiyordu. Hahaha!
Şinasi ısırdığı ekmeği ağzında nazlanarak
çiğner ve çocuk nazında bir küsmeyle
Şinasi: İyi tamam al yemiyorum, iyi ki canımız bir kokoreç istemiş. Ayda yılda gittin bir kokoreç aldın onu da boğazıma dizdin. Yemeyeceğim!
Recep: Hahahah hadi hadi şimdi de çocuk gibi naz yapma, ye ekmeğini!
Şinasi önce biraz nazlanır sonra
Kokorecin kokusuna dayanamaz.
Şinasi: Recep Recep!
Recep: Efendim Şinasi abi!
Şinasi: Güzelde kokuyor küsmeyi bıraksam da yesem mi?
Recep: Hahah ye abi ye! Zaten yemen için alındı. Tıka basa ye doya doya ye! Yeter ki ye! Hehehe!
Şinasi ekmeği alır bir ısırır yine ağzı dolu
Şinasi: Bu akşam küsmeyim de yarın küseyim! Hatta kokoreç bitsin öyle küserim sen merak etme!
Recep gülerek başını sallar ve koltuğuna
uyumak üzere uzanır.
Sahne 67
Cafe iç/ akşam
Orkunlar cafede kazandıkları maçın
keyfini çıkarırlar. Önce kazanılan zafer
için kutlama yapılır. Büşra yine kemanını
çalar. Müzik öğretmeni olan Orkun
arabasından sazını getirir ve cafede eğlenirler.
Eğlencenin ardından cafe sahiplerinden de
adres alış verişinde bulanarak dostane şekilde
vedalaşarak yola çıkarlar.
Sahne 68
Gülendam kapı önü dış/akşam
Gülendam Ataman’a dikkatlice bakar
Gülendam: Evlat atladığım bir husus var. Sen az önce Şinasi önce kriz son bir haftadır ara ara spazm mı geçiriyormuş dedin, yoksa ben mi yanlış anladım?
Ataman: Doğru anladın abla. Kerata bir haftadır saklamış
Gülendam şaşkın ve kısık bir sesle
Gülendam: Neden evladım?
Ataman: Sanırım kimseye yük olmak istemedi! Şinasi’yi bilirsin çocukluktan beri böyle
Gülendam: Öyle deme azizim! Yargılamadan önce sorgula, sorgula ki neyi neden yapmış anla. Anlamadan da yargılamaya geçme. Eğer karşındakini anlamadan yargılamaya geçersen çok büyük haksızlık etmiş olursun ki, bu kul hakkına girer. Şinasi küçük yaşta, okul çağında oyun çağında hem anasız hem babasız kaldı. Aylarca vücudundaki kırıklarla savaştı. Bedenindeki sancıdan anasına babasına üzülecek vakit bulamadı. Kırıkları iyileşince “ana-baba” demeye başladı, bu defa da onları bulamadı. Her ne kadar Halime ona ana-baba olsa da kendi anasının babasının yerini tutar mı?
Ataman düşünceli ve üzgün
Ataman: Tutmaz elbet!
Gülendam: Muhanet, Muhanet evladım. Muhanet öyle acı bir meyvedir ki, onun bağrında yetişen meyve sonunda ya acı olur, ya ekşi olur ya da canı yana yana pişmiş olgunlaşmış meyveyi de geçmiş bal olmuştur. Muhanet öyle bir hapis öyle bir zindandır ki birileri sana verirken dersin: “beni seven ne çokmuş.” Sonra verilenler başına kakıldığı zaman dünyan başına yıkılır. Dersin: “bu insanlar bana verdiklerini beni sevdiklerinden vermedilerse neden verdi?”
Ataman: Rahmetli babam derdi ki: “muhanetin balını yiyeceğinize alın terinizin acı soğanını yiyin.”
Gülendam: Yaa bak işte ne de güzel demiş azizim. Muhanet insanı hem mal sahibi eder hem dert sahibi. O yüzden Şinasi’yi kimse kınamasın. Kınamak yerine anlasın. Ee Ataman Gözüpek bilir misin ki, bir insanı anlamak nasıl olur?
Ataman: Karşındaki konuşup derdini anlatmazsa nasıl anlayacaksın abam?
Gülendam: Sen ben yıllardır konuşuyoruz, kim bizi doğru dürüst anlıyor Ataman? Anlamak sadece karşındakinin konuşması, derdini anlatmasıyla olmaz. Anlamak dinlemekle olur. Anlamak kalbin yansıması olan gözlerin taa derinliklerine dikkatlice, kendini karşındaki kişinin yerine koyarak bakmakla olur. Bak akşam üstüden beri konuşuyoruz: sen beni ben seni hakkıyla dinlemesek, gözlerimizin içine bakıp kalpten yansıyan duygularımızı orada görmesek birbirimizi anlar mıydık?
Ataman: Elbette gözlerine bakmayınca hissettiklerini sezmez, dinlemeyince ne dediğini duymazdım bile.
Gülendam: Ee bazen konuşursun karşındaki seni dinliyor zannedersin. Onun gözü yüzü sende, lakin aklı başka yerdedir de bunu fark etmezsin. O yüzden sen sen ol karşındaki kim olursa olsun dikkatlice kendini vererek dinle. Ondan sonra zaten anlarsın. Anladıktan sonra sorgularsın neden yaptın? Kim yaptırdı?
Sorunun yanıtı ne olursa olsun aman sakın kınama. Ya yardım et ya da uyar ve sonrasında sessizce çekip git. Aman kınama evladım sakın ha.
Ataman başını sallar
Ataman: Çok haklısın anam.
Gülendam: Dinlerken ve konuşurken muhatap olduğun kişinin yüzüne bakmak büyük bir erdemdir. Unutma, ancak yalancılar gözlerini kaçırır. Yüzlerini başka taraflara çevirir ki gözbebeklerinin oynadığı fark edilmesin…
Sahne 69
Araba iç/akşam
Maçı alan Orkun’un keyfi yerinde
Sürdüğü arabanın koltuğuna iyice yaslanarak
Orkun: Oh be ne eğlendik ne eğlendik ama! Bu maçı aldık ya artık ölsem de gam yemem.
Nazende: O ne biçim laf bey, gece gece.
Orkun: Dur be, kazancımın tadını çıkarttır.
Naznede: Canım sen de doğru çıkart tadını ölümden bahsetme.
Orkun: Ammmaaan!
Büşra: Eee baba, parka doğru yol alırsın artık!
Orkun: Kızım, ama çok yoruldum!
Büşra ve Oğuz naz eder
Büşra: Ama söz vermiştin. Ben parka gitmeden köye varmam.
Nazende: Kızım çok yorulduk ama. Bak saat gecenin 12’sine geliyor.
Büşra ve Oğuz: Bana ne bana ne!
Sahne 70
Aşkın’ların evi iç/ gece 11.40
Aşkın annesi ile dizi izliyordur. Dizinin
Son dakikaları Aşkın’da heyecan uyandırmıştır
Elindeki çay bardağını annesine uzatır
Aşkın: Anne bir çay daha alsam çok iyi olur!
Hilal gözler TV’de
Hilal: Uzat bakalım en tatlı yerinde çay dersin 2 dakika duramadın!
Aşkın: Anne sızlanmadan doldur bi yaa.
Dizi reklam olur
Aşkın: Ha en tatlı yerinde reklama girdi, artık aynı yeri tekrar gösterir haftaya kalır.
Hilal: Reklamdan sonra gelecek fgerman gösterecek.
Aşkın kahkaha atar
Aşkın: hahahahha. Ne dedin anne bir daha söyler misin?
Hilal şaşkın yüz ifadesiyle elinde
bardağı ağzına götürürken
Hilal: Fgerman dedim fgerman. Hani her hafta dizi bitince gelecek bölümün bazı sahnelerini gösteriyor ya onun adı işte. Geçen TV’de duydum Fgerman diye.
Aşkın tekrar kahkahalar boğulur
Elindeki çay bardağını dökmemeye
Kendini zorlayarak kahkahalar atar
Aşkın: Hahahahah! Anne ona Fgerman denmez Fragman denir. hahahah
Hilal çayından yudumular
Hilal: Amaaan neyse ne Fgerman mıdır Fragman mıdır ne haltsa işte. Ne var bunda bu kadar abartıp gülecek anlamadım!
Aşkın: Hahahahha! Lütfen hep böyle konuş anne!
Sahne 71
Araba iç park önü/ gece
Orkun arabayı luna parkın önüne
doğru park etmektedir.
Orkun: Gece gece parkımıza da geldik.
Nazende: Bey şuraya bak sadece biz değiliz. Ne kadar kalabalık!
Orkun: Ee aylardan eylül olursa sıcakta bunalan atar kendini ya sokağa ya parka!
Büşra: Yaşasın çok eğleneceğiz.
Nazende: Sanarsın gündüzden beri hiç eğlenmedi!
Arabadan inerler parka doğru yürürler
Sahne 72
Yol üstü dış/ gece
Boranbay ve Nihal koyu sohbettedir.
Boranbay kucağında uyuyan Emirhan’ı
iyice bağrına basar ve alnından öper sonra
Boranbay: Biliyor musun, bazen kendime soruyorum acaba evlatlarımızı iyi yetiştirebiliyor muyum? Onlara iyi bir baba olabiliyor muyum?
Nihal: O nasıl söz hayatım, sen iyi bir eş mükemmel bir babasın. Çocuklarımın da benim de sahip olabileceğimiz en güzel hediyesin. Ataman babamın dediği gibi en güzel emanetsin
Boranbay: Babam bize küçükken hep “ağır taş olun evladım” derdi. Önce taş nasıl olunur diye onu düşünürdüm. “Bir insan taş olabilir mi?” derdim hep. Elime taş alırdım taş sert ve cansız ben yumuşak ve canlıyım. Gittim babama dedim ki: “baba bu sert ve cansız ben nasıl taş olacağım.”
Nihal güler
Boranbay: İşte babam da aynı senin gibi güldü ve dedi ki: “evladım ağır taş ol derken sen bir taş ol demedim. Taş gibi kaya gibi sağlam ol dedim. Dağına iyice yapış kimse seni koparamasın. O kadar özel ol ki seni koparmaya büyük araçlarla büyük meslek sahibi insanlarla gelsinler. Ama yine de seni söküp alamasınlar yerinden. Sen sert olup dağına yapışırsan dağın seni hem korur hem de seni kendinden koparmaz”
Nihal: Taşı anladık huyundan bahsediyor. Karakterini sağlam tut diyor. İyi de dağın ne imiş hayatım?
Boranbay: Bunu o zaman babama sorduğumda: “her şeyi hazır bekleme kendin bul. Hem nasılsa yaşın büyüdükçe aklın kemale erdikçe öğreneceksin.” Dedi. Ve ben o dağın sırrına Emirhan doğduğu gün yani 7 yıl önce eriştim. Düşün onca yıl aradan sonra erdim babamın sakladığı sırra.
Nihal şaşkın
Nihal: Neymiş o sır?
Boranbay: Kendimmiş. Şurada atan kalbim var ya işte o imiş. Aslında o da değil, ruhum imiş. Aslında sadece ruhum da değil, kalbim ile ruhumun buluşması ve öz olması imiş. Kul özünü yani bedeninde atan kalbi ile bedeninden bir ayrılan bir gelen hercai ruhunu bir bütün olarak hissettiğinde yalçın bir dağ oluyormuş. Senin Emirhan’ı doğururken yaşadığın o sıkıntılar yüzünden neredeyse kurtulamayıp öleceğin korkusu benim ruhumu ve kalbimi bütünleştirdi. Ya da hep bir araya gelip bütün oluyorlardı da ben anlamıyordum o güne kadar. Bak hayatım, alın yazılarımız aslında nelere gebe de biz ayakta uyuyoruz.
Nihal başını Boranbay’a iyice dayar
Nihal: Çok haklısın canım
Sahne 73
Ev iç/gece
Aşkın odasında tabletinde araştırmalar
yapmaktadır. Hırçın bir kız olan Aşkın
arkeologluğa merak saldığı için tarihi
yerleri inceler. Aşkın birden çığlık atar
Aşkın: Vaovv burası ne kadar güzel bir yer böyle. Dağların arasında bir sürü mağaralar keşfedilecek ne kadar çok şey var
Sahne 74
Park dış/gece
Orkunlar parka girmiş eğlence başlamıştır.
Korku evini gören Büşra heyecanla
Büşra: Baba hadi korku evine girelim!
Orkun: Olmaz, sonra geceleri korkuyorsunuz!
Büşra: Hayır baba korkmayız, zaten burası o kadar korkunç olmuyor hadi!
Orkun: Olmaz kızım!
Büşra ile birlikte Oğuz da ısrar
edince Orkun dayanamaz
Orkun: Peki, lakin ben girmem!
Nazende: Valla ben de giremem!
Büşra: Ben tek başıma girerim o zaman
Oğuz: Bana ne ben de ablamla geleceğim!
Orkun: Tamam, kazandınız size iki bilet alayım da girin. Hayatım ne dersin biz de bir dönme dolap yapalım mı?
Nazende gülerek
Nazende: Olur hayatım
Orkun ve Nazende dönme dolapta
çocuklar korku evinin içinde eğlenirler
Sahne 75
Gülendam evi kapı önü dış/gece
Ataman yıldızlara bakarak
Ataman: Haklısın başımıza ne geliyorsa yalandan ve kınamaktan ötürü geliyor zaten.
Gülendam: Ee evladım yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de söz vermiş: “Kulum kınama and olsun ki kınadığın işi başına getirmedikçe canını almayacağım” diye. Bizler her işimizde olduğu gibi ayetlerimizi de okur gibi yapıp beynimize almadığımız için ayetlerimize hakkıyla vakıf olamıyoruz.
Ataman: Çok haklısın ana.
Ataman camadanının cebinden
saatini çıkarır bakar.
Ataman: Ooo vakit de epey olmuş. Sohbete daldık evin yolunu unuttuk. Hehehhhe
Gülendam: Heeehe o bir şey değil de senin evham Nazlı şimdi uyumaz da. Bu adamın başına bir hal mi geldi deyu
Ataman: Ooo zaten heyheyleri üstündeydi. Gene içimde sıkıntı var deyip duruyordu.
Ataman bir duraksar.
Ataman: Sen çocukluğumuzdan beri bana hem abla hem anne oldun! Beni en iyi anlayasn sensin ana, bu defa Nazlıma hak veriyorum da belli etmiyorum
Gülendam: Neyi evladım?
Ataman: Bugün nedense benim de içim sıkılıp durur. Sanki dışarıdan biri kalbime el atıp tutmuş bir sıkıyor bir bırakıyor.
Gülendam: Hemen evhamlanma, belki cereyanda kalmışındır da kalbin zorlanmıştır
Ataman: Yok öyle değil bu, bir ağrı hissetmiyorum garip bir sızı!
Gülendam: Hadi hadi kendini kasma iyiye yor iyi olsun. Hadi gece oldu git uyu da sabaha dinlenmiş ol. Bak yarın akşama torunların yanında olur Allah’ın izniyle hadi!
Ataman: Olur ana sen de yat artık. Ben yol üzerinden akar giderim 15 dakikaya varırım eve. Hadi sana hayırlı geceler
Gülendam: Hayırlı geceler.
Sahne 76
Ev içi/ gece
Aşkın yatağının üzerinde Türkiye’de
antik kentlerde çıkarılan arkeolojik
kazıları incelemeye devam etmektedir.
Aşkın: Bu nedir ya? Şunu bir okuyayım. Nereden çıkarılmış evet Siirt. Ne diyor okuyalım bakalım: “Siirt’te yer alan Başur Höyük’te, yaklaşık 5.000 yıl önce, Erken Tunç çağında kurban edilmiş çocuklar bulundu. Bunların içinde 11-12 yaşlarındaki iki küçük çocuğun kafasında ve femur kemiğinde sert bir cisimle yapıldığı düşünülen darbe izleri vardı. Eldeki veriler bu darbe izlerinin tesadüfi olmadığını, bu çocukların belki de şiddete maruz kaldıklarını gösteriyor. “Mezopotamya’nın Ur kentinde, insanların kurban edildiği kraliyet mezarlarıyla benzerlik gösteren kalıntılar, hiyerarşik toplumlarda iktidarın güç gösterisi olarak insan kurban etme ritüelinin daha erken dönemlerde, MÖ 3.100 – 2900 yıllarında Başur Höyük’te gerçekleştiğini gösteriyor. Mezarların içine metalden yapılmış değerli savaş araçları, kap kacak, boncuk gibi malzemeler bırakmak ve çocuk denilebilecek yaşta insanları gömmenin, o dönemde daha hiyerarşik bir toplum inşa etmenin önemli bir yolu olduğu düşünülüyor.” ”
Aşkın öfkeli ve ürkek
Aşkın: Yuh be bu ne yaa!
Aşkın okumaya devam eder,
Sonra konuşur
Aşkın: Yani taa o dönemlerden beri taht adı altında cinayetler mi işleniyormuş? Yazıklar olsun insanlığa! Bu hem sosyolojik hem psikolojik bir olay! Sanırım psikoloji üzerine de bilgilere bakmam lazım!
Sahne 77
Yol üstü dış/gece
Boranbay ve Nihal yıldızlar altında
sohbetlerine devam ederken uzaktan
bir ışık görünür.
Nihal: Bey şu gelen ışık nedir acaba?
Boranbay: Sanırım bir araba, hadi bir araba olsun!
Nihal ürker
Nihal: Bey, ya kötü insanlar varsa içinde!
Boranbay: Korkma hayatım, bizim buralar temiz yerlerdir, buralarda kötü insanlar olmaz.
Nihal: İyi de burası sizin şehir değil ki?
Boranbay: Merak etme hayatım, bizim şehre girmemiz için yarım saat kadar gitmemiz gerecek sonra bizim şehre varırız. Oradan da bir saat sonra bizim köyün yolunda oluruz inşallah
Işık iyice yaklaşır ve bir araba
olduğu görülür
Sahne 78
Araba iç/gece
Orkunlar parktan çıkmış şehirden ayrılmak
üzere yola çıkmışlardır. Artık üzerlerine
iyice yorgunluk sirayet etmiş. Gözleri uykuludur
Orkun: Ne gündü be. Sabah ezanından önce kalk, ezanla yola çık 5 saatlik yolu bir günlük eyle. Çok oyalandık hanım çok
Nazende: Senin de suçun var hayatım, cafede maç izlemeye koyuldun
Büşra: Vallahi ben çok eğlendim,
Büşra esner
Büşra: Aaaooo, ama şimdi çok uykum var, kasabaya kadar uyuyacağım.
Oğuz: Benim de uykum geldi. Ben de uyuyacağım.
Çocuklar uyumaya başlar. Orkun
esner ve oldukça uzun esner
Sahne 79
Duygu’ların evi iç/gece
Duygu odasında yatağının üzerinde oturmuş
Elinde sökük kazağına ve telefonda Ekin’le
çekindiği Fotoğraflara bakar. Ekin’le olan bir
fotoğrafına bakarak
Duygu: Seni o kadar seviyorum ki kızamıyorum bile. Yooo aslında çok kızdım, ama bu terbiyesizliği kalbinde taşıdığın iyilik için yaptığından ötürü diyecek bir söz bulamadım.
Duygu Ekin’in resmini öper
Duygu: Offf Ekiinn ben senle ne yapacağım!
Duygu’nun telefonu çalar, arayan Ekindir
Duygu ürkek sesle açar
Duygu: Efendim!
Ekin: Nasılsın canım?
Duygu: Sence nasıl olmalıyım yaptıklarından sonra?
Ekin: Çok özür dilerim canım, amacımız senin canını yakmak değildi, ama ters tepti durum işte. Bana çok kırgın mısın?
Duygu: Evet, hem de çok kırgınım.
Ekin: Sen merak etme canım sana en güzelini alacağım. Ve Gülendam ninenin örmesi için de senle ilçeye gider en güzel en kaliteli iplerden alırız olur mu?
Duygu: Bilmem belki! Olabilir, ama kolay kolay affetmeyeceğim seni!
Ekin: hehe sen yanımda ol benimle ol tek affetmesen de olur bal gözlüm. Hadi şimdi iyi geceler üzme kendini olur mu? O kazağı da elinden at!
Duygu: bi Dakka bi Dakka sen kazağın elimde olduğunu nerden biliyorsun?
Ekin: Ben senin attığın adımı içtiğin suyu bilirim. Hadi kapatıyorum şimdi.
Duygu telefonu kapatır kapatmaz pencereye gelir
Dışarı bakar Ekin karşıdadır ve Duygu’yu izliyordur
Duygu pencerede Ekin evin karşı yamacında birbirlerini
İzlerler. Sonra Ekin öpücük atarak gider
Sahne 80
Yol üstü dış/ gece
Boranbaylara gelen ışık yaklaşmıştır.
Arabada orta yaşlarda bir erkek ve karısı
vardır. Boranbay arabayı durdurur
Boranbay: Selamünaleyküm!
Erhan: Ve aleykümselâm, hayırdır gardaş gecenin bi yarısı burada çoluk çocuk!
Boranbay: Sormayın gardaş, benzinimiz bitti yolda kaldık kaç saattir buradayız. Yanınızda yedek benzin var mı?
Erhan: Bagajda olacaktı durun hemen hallederiz
Erhan araçtan iner, Boranbay ile birlikte
araca benzin koyarlar. İki araç arka arkaya
hareket ederler. Boranbay gaza son sürat
basar. Amacı bir an önce gitmektir
Sahne 81
Atamanların evi dış/ gece
Ataman evin bahçe kapısın açar ve
girer. Uyumadan kendisini bekleyen
Nazlı balkondadır. Seslenir
Nazlı: Sen mi geldin Ataman Bey?
Ataman balkona doğru bakar
Ataman: He hatun ben geldim. Yatmamışsın daha!
Nazlı: Nasıl yatayım bey sen gelmeden! Çok geç kaldın Gülendam ablamla sohbetiniz koyuydu herhalde!
Ataman gülerek, yukarı çıkar
Ataman: He hatun bayağı dertleştik abamla. Hadi yatalım gayrı
Nazlı: Yatalım bey bayağı uykum geldi. Sabah komşular gelecek çok işimiz var daha. Hem şunun şurasında sabaha da ne kaldı!
Sahne 82
Araba içi/ gece
Boranbay son sürat aracını sürmektedir.
Heyecandan gözlerine uyku girmez. Tek
amacı bir an önce köye varmaktır.
Arabasına benzin veren Erhanlar diğer
köy yoluna sapınca Boranbay daha da
hızlanmış köy yoluna yaklaşmıştır.
Nihal kucağında uyuyan Emirhan’a
sarılarak uykuya dalmıştır. Boranbay
kısık sesli müzik açar, eşine ve çocuklarına
bakarak derin bir nefes çekerek
Boranbay: Haydi bismillah, az kaldı babam geliyorum, sabah ezanına inşallah yanındayım
Sahne 83
Köyün tarlası/ gece
Nevzat ile Emrah tarlada çalışıyordur
Nevzat traktörün üzerinde tarlayı sürüyordur
Emrah karınları acıktığı için çantadan erzak
Çıkarıyordur. Otların arasında sürtünen bir ses duyar
Emrah: o da ne? Kim var orada?
Emrah abisine doğru bakar traktör kendisinden
uzaklaşmıştır
sonra tekrar yere ve etrafına bakınır.
Karanlıkta bir şey görünmez. Feneri çıkarır
bakınır
Emrah: o da nesi?
Emrah ağaçlara doğru yaklaşırken sesini duyduğu
Şey Kaçıp gitmiştir. Emrah yaklaşır bakar bir şey
Göremez geri döner
Sahne 84
Aşkın’ların evi iç/gece
Aşkın bilgisayarda yaptığı uzun araştırmaların
Sonunda esnemeye başlar
Aşkın: Aaaoovvv. Çok uykum geldi, ama uyumak da istemiyorum ki. Immm Duygu’yu mu arasam ki! Gerçi uyumuştur, ama bir deneyim bakalım!
Aşkın Duygu’yu arar, lakin Duygu uyumuştur
telefonu açmaz
Aşkın: Uyumuşu sanırım uykucu. Neyse aaaooovv ben de uyuyayım artık. Ama dur şuna da bakayım öyle.
Aşkın görüntüye bakarken uyuyakalır
Sahne 85
Köyün dağı/ gece
Rebeca ve Lucas dağda çadır yapmışlar
Geceyi burada geçiriyorlardır
Rebeca uykusunun arasında sayıklar
Rebeca: Imm ımm kimsin sen? Hey buraya bak! Yaşlı kadın, teyze! Bu da ne git üzerimden çekil bırak beni! Gitt!
Rebeca terler içindedir rüyasında gördüğü şeyden
Bedeni etkilenir ve uykusunda üzerini silkinir
Elini uzatır
Rebeca: Hey sen tut elimi hadi çıkar beni bu kuyudan! Sana diyorum duymuyor musun beni? Ihıhııh korkuyorum hıhıhıhııııı
Rebeca titreyerek birden uyanır etrafına bakınır
Çadırdan çıkar ve diğer çadırdaki Lucas’a bakar
Lucas derin uykudadır; Rebeca başını göğe kaldırır
Derin nefes çeker. Çadıra girip çantasından su alıp
Tekrar çıkar çadırın önünde oturur su içerek
Rüyasını düşünmeye başlar..
Sahne 86
Tarla /gece
Emrah löküz lambalarını yakmıştır.
Örtüyü sermiş yiyeceklerini hazırlamıştır
Rumeysa’nın hazırladığı çayı doldurur
Nevzat traktörle yaklaşır aracı durdurur
Gelir
Nevzat: Off ne sıcak bir gecedir böyle. Sanırsın yaz bitmeden geri gelecek!
Emrah: yorucu bir hava var abi. Sanki kötü bir şey olacak gibi.
İnsanın içi daralıyor.
Nevzat: açlıktan daraltıyı unuttum gardaş. Hele bir karnımı doyurayım!
Emrah: gel abi otur şöyle çayını burada.
Nevzat: yiyelim az bir yer kaldı bitirelim gidip yatalım. Hatunlar kızacak gündüzü bıraktınız gece gittiniz diye.
Emrah: gündüz daha sıcaktı abi!
Sahne 87
Nevzat’ların evi kapı önü/gece
Ekin Duygu’yu izledikten sonra eve gelir
Kapıyı çalacakken lambanın sönük olduğunu
fark eder
Ekin: sanırım annem uyumuş. En iyisi kendi anahtarımla açayım. Şimdi uyanırsa azarı işitirim.
Ekin kapıyı açıp içeri girer
Sessizce yatak odasına bakar
Annesinin tek uyuduğunu görür fısıltı
İle konuşur
Ekin: hıımmm babam da daha gelmemiş. Tarladalar demek hala.
Ekin döner odasına gider
Sahne 88
Araba iç/ gece
Orkun iyice esner ve uyuklamaya başlar.
Bir ara arabayı sendeletir. Nazende onu
böyle görünce dayanamaz
Nazende: Hayatım, sen çok yoruldun ve uykulusun aracı bana ver!
Orkun: Yok hayatım, zaten köyün girişindeyiz ne kaldı!
Nazende: Yok hayatım, şurada dur sen iyi değilsin. Hem yarım saatlik yolumuz var!
Orkun: Peki gel hadi, dayanamayacağım sanırım!
Aracı durdururlar ve Nazende koltuğa
oturur. Orkun diğer koltuğa geçer
geçmez derin uykuya dalar.
Sahne 89
Tarla/ gece
Nevzat ile Emrah karınlarını doyurmuştur.
Emrah sofrayı toparlıyordur
Nevzat: Sen buraları toparla ben de son turu atayım hemen gidelim. Çok yoruldum uykum da geldi. Bir an önce varalım eve!
Nevzat traktöre biner tarlanın kalan yerini
Sürmeye başlar. Emrah tabakları toplamış
Yemek yedikleri örtüyü çırpmak üzere
Toparlamıştır. Emrah ayağa kalkar örtüyü
Ağacın dibine doğru çırpmaya yeltenirken
Tekrar bir ses duyar irkilir. Emrah elindeki
Feneri ağacın diğer tarafına doğru tutar
Yine sadece otların kımıldadığını görür
O ara Nevzat araçla yanaşır. Traktörü
Durdurmadan Emrah’a seslenir
Nevzat: Emrah hazırsan gidelim!
Emrah: Geliyorum abi, şunları alayım hemen yanındayım!
Emrah kalan erzak ve eşyaları toplar.
Traktöre biner, iki kardeş evin yolunu tutar
Sahne 90
Araç içi/gece
Orkun’dan aracı alan Nazende yorgun ve
Uykulu gözlerle arabayı sürüyordur.
Araçla biraz ilerler, lakin yorgunluğun yanında
uyku da iyice üzerine çöreklenmiştir. Gözleri
ara ara kapanıp açılır. Biraz daha ilerler; önce
aracı sendeletir. Sonra irkilip gözünü açar
tekrar sürmeye devam eder. Birkaç
metre gittikten sonra tekrar dalar,
bir an gözünü açar ve bir çığlık atar
Nazende: Hayırrrrrr!
Nazende’nin uykusu başına bela olmuş
direksiyonun hâkimiyetini kaybedip
köyün girişindeki ağaca sert bir
şekilde çarpmıştır. Aracın çarpmasıyla
Orkun ve Nazende açılan hava yastığı ile
koltuk arasında kalmış. Arkadaki Büşra
başını cama sert çarpmış, Oğuz sarsıntının
etkisiyle ablasının bacakları üzerine ön ve arka
koltuklar arasına yatar vaziyette
düşmüştür. Kazazedeler sarsıntı ve yorgunluğun
etkisiyle uykuları arasında bayılmışlardır.
Görüntü kesilir…
Arkası yarın ;)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.