- 2140 Okunma
- 17 Yorum
- 22 Beğeni
PATİKA II
Karadeniz’in çilesini çekmiş kayıklara bakıyorum. Sadece kayıklar mı çilesini çekmişti. En köşede yan yatan kayığın üstünde Rus kızının ismi yazılıydı. "İlona"
Aklımın kıyılarına saklı, Türkiye -Gürcistan Sarp sınırı kapılarının açılmasından sonra gündeme oturan, eviyle tarlası arasında alın teri kurumayan, çoluk çocuğunun rızkı için koşturan kadınlarımızın gönül yaralarını düşündüm. Buralarda insan yaşamı meşakkatli seyrederdi her daim. Direksiyonun başında havaalanında bizi karşılamaya gelen kardeşimim sesiyle daldığım düşüncelerden birdenbire irkilip kendime geldim.
-Ablam güneşli havaya denk geldiniz, bugün yağmur yok.
Taa ufuklara Rusya’ya doğru bakınca, ufacık bir bulutun başını aşağıya denize doğru saldığını gördüm. Dönüp kardeşime,
-Müjdat’ım birkaç saat içinde yağmur başlayacak. Evde fazla oyalanmadan yola koyulalım.
Osmanlı İmparatorluğu, Çamlıhemşin’i topraklarına kattığı senelerde Türkler bu bölgeye gelip yerleşmişlerdi. Kafkas yaylalarından Kaçkar dağlarına uzanan serüvenimizde o tarihlerde başlar. Hayvancılıkla ve tarımla uğraşan dedelerim kız-erkek ayırmaksızın eğitime önem veren, okuma yazma bilen ilim-irfan sahibi aynı zamanda da alimdiler. Dağların eteklerinde yaşam sürerken çocukların eğitim almaları zordu. Bu yüzden Karadeniz’in sahillerinde arazi almak için arayışa girdiler.
Rahmetli babamın anlattıklarından bildiğim kadarıyla Rize’de çay bahçeleri yoktu, pirinç tarlaları vardı, pirinçler bataklıklarda yetiştiği için sıtma hastalığından insanlar aç ve yoksuldu. O kadar yoksullarmış ki, rahmetli babamın "Bir kalıp peynire bir tarla satın aldık" deyişi hiç unutmadım. Zaman içerisinde dağlarda kış şartlarının zorluğu, annelerin çocuklarından ayrı kalmak istememesi, babaanneler geleneklerinden her ne kadar ayrılmak istemeseler de kış olduğunda etraflarında genç insan olmayışından, hep beraber Rize-Pazar ilçesinde yerleşik düzene geçmek zorunda kaldılar.
Biz, şimdi Pazar’daki evimize doğru gidiyorduk. Gunn Ablam, öncelikle kardeşimin çocuklarını görüp aldığı hediyeleri vermek istiyordu.
Kısa süreli çay molasından sonra Kardeşimin eşi Zahide’nin hazırladığı mis kokulu kurabiye sepetindeki yolluğumuzu peşimize aldık.
Fırtına Deresi’nin denizle buluştuğu noktadan içerlere doğru ilerlerken zirveye çıkmak için Kaçkar dağlarına yolculuğumuz başlıyordu. Arabanın açık penceresinden mavi-lacivert gökle, yeşilin birbiriyle bütünleştiği gür ormanları seyreden ablamın yüzünde yaşadığı mutluluğu okuyordum. Kocaman taşlara vura vura gür akan bembeyaz köpüklü Fırtına Deresi’nin sesine kuşların cıvıltısı karışıyor hatta ve hatta kulak kabartıldığında vahşi doğanın sesi ("doğanın sesi var" dediğim de, garip garip yüzüme bakan arkadaşlarıma inatla "dinleyin doğa kendi kendine konuşuyor" derim hep) ruhumuzu dinginleştiriyordu.
-Ümmühan her vadi birbiriyle bağlı sanki kıvrak dönen pileli elbise gibi baktıkça değişik atmosfer sunuyor. Önceliğimiz nereye doğru?
-Ablam, zamanımız az olduğundan ilk önce Çinçiva’ya, eşi benzeri olmayan kemer köprüyü gezeriz.
*** Şenyuva Köprüsü ( Çinçiva Köprüsü), Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinde bulunan bir kemer köprüdür. 40 metre uzunluğunda olan köprü, 20 metre yüksekliğindedir. Çamlıhemşin ilçesine 7 kilometre uzaklıktadır. Fırtına Deresi üzerine konumlanmıştır. Köprü, 1696 yılında inşa ettirilmiştir. Tek gözlü olan köprü, kemeri orta noktasında sivrileşen bir formda inşa edilmiştir. Köprünün kitabesi 1946 yılındaki selde kaybolmuştur. ***
Oradan, Ortan Köyü’ne uğrayıp her evin kendine özgü yaşam öykülerini barındıran tarihi yapıtları, taş ve ahşabın bir arada kullanıldığı evleri gezeriz.
Hissettirmeden de gökyüzüne bakıyordum. Bulutlar neredeyse lacivert rengi esir alıp kopkoyu griyi üstümüze salıyordu. Çocukken babamın engin tecrübelerinden öğrenmiştim ki, hava akımı bir anda güneşten yağmura dönerse hızla ıslanan toprak suyu ememez, ememediği de için sel felaketleri olur.
Ortan köyünü gezerken Gunn Ablam tarihi evlerin mistik yapısına "çok güzel, çok çok güzel" sözlerini tekrarlayarak hayranlığını dile getiriyordu.
-Ümmühan seneye kızlarımla birlikte gelmeni, buraları görmelerini istiyorum. Dünyayı dolaştık böylesine dik yamaçlara kurulu heybetli evleri hiç görmedim.
Bir evin giriş kapısında, eşiğin üstünde yaşlıca bir teyze oturuyordu. Yanına yaklaşarak hâl-hatır sorup, kısa muhabbetten sonra evin içini görmek için müsaadesi olup olmadığını rica ettim. Teyzem nereli olduğumu sordu. "Buralıyım" dedim. "Buralı."
Turistlerin köylerine gelmesini arzu etmediklerini, çıplak denecek kadar açık kıyafetlerle köyün içinde dolaşmaları hoşlarına gitmediğini söyledi. Gunn Ablama baktı, ablam gülümseyerek teyzeme doğru bakarken ilk sevgi diyaloğu kuruldu. Teyzem,
-Gelin sizi gezdireyim, demez mi.
İlk kat (zemin katı) dümdüz hakiki taş işlemesi olan bölümde hayvanların ahırı, hayvanların yem depoları, kışlık yakıtın istiflendiği odunluk bölümü. Erzak depoları ise evden ayrı bölümde serenderlerin içindeydi. Çift kemerli ocaklar olduğu mutfak, misafir ağırlama sohbet odası, misafir yatak odası, kaynananın (kayınvalide) odası ikinci kattaydı. Üçüncü kat çatı katında dört yatak odası vardı. Her bir oda bir geline aitti. Kendi gelinlik odasının kapısını açtı, diğer kapılar kilitliydi. Aman Allah’ım kaç yıllıktı el işlemeli yatak örtüsü, üstelik desenlerin rengi hiç solmamıştı. Ya, o ahşap pencerede asılı dantelli perdelerin ilerisinde yemyeşil ormanın görüntüsü. Burası kesinlikle yalancı cennet olmalıydı. Kendi kendime mi iltifat ediyordum. Yok yok etmiyordum, insan gördüğü güzelliğe karşı dili tutulduğunda anlatacak kelimeyi bulamaz diye düşünüyordum.
Teyzemin kimi kimsesi yanında yoktu, çocukları gurbet ellerdeydi. Müjdat arabanın içinde aldığımız ekmeklerin birkaç tanesini mutfağa bıraktı. Teyzemin telefon numarasını alarak muhakkak arayacağımızı, kendisini ziyarete tekrar geleceğimi söyleyerek sarıldım boynuna. Bizi yola doğru uğurladı.
Zil kalenin yokuşundan ağır ağır çıkarken, yol boyu bize eşlik eden dereden uzaklaşıyorduk.
Yokuşun en zirve noktasında U dönüşlü viraja girmeden önce, büyük mü büyük kayanın üzerinde "ben buradayım dipdiri ve sapasağlamım" diyen Zil Kale’nin görüntüsüne uzaktan bakıyorduk. O an engel olamadığım gözyaşlarım sel olup akıyordu.
Ey mutlu çocukluğum sana geri dönemeyeceğimi biliyorum. İlkbahar geldiğinde sahildeki evimizden hayvanlarımızla birlikte 75 kilometrelik yolu yayan Kale-i-Balâ’daki yaylamıza doğru, güz ayı geldiğinde de dağlardaki yeşilliğin gidişiyle kızıllığın gelişine hüzünlenirken, dumanı tüten evler kapılarını kilitleyip sahildeki evlerine göç edenlerle birlikte bir daha beraber yürüyemeyeceğim. Ayak tabanlarımın sızısına aldırmadan genç kızların, delikanlıların arasında atma türkülere, tulum seslerine, kimisinin aşklarına, sevdalıklarına eşlik edemeyeceğim. Ve ne yazık ki teknolojiye sahip olduk, ne olduysa o zaman oldu, coşkulu yaşamayı birlikte zaman geçirmeyi bıraktık. Yenik düştük zamana, anılarımıza kırağı düştü, insan insandan üşüdü hatta soğudu.
Zil Kale,
***Yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen kale, Britanyalı tarihçi Anthony Bryer’ın tahminine göre Trabzon İmparatorluğu döneminde bizzat merkezi yönetimce ya da İmparatorluğa bağlı yerli derebeyleri (mesela Zil Kale için Hemşin derebeyi Arhakel) tarafından yapılmış olmalıdır.[1] Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası adlı eseriyle tanına Bıjışkyan “Kayalığın üzerinde bulunan ve Zil Kale denilen eski bir kalenin içinde insana şaşkınlık veren kemerli binalar ve büyük bir kule vardır. Kalenin alt ucu, tepelerin üzerinde başka kalelere ve eski bir kilise kalıntıları bulunan Fırtına Deresi’ne kadar uzanır” diyerek gözlemlerini anlatmış; ancak, kale tarihi hakkında bilgi vermemiştir.
Asıl adı "Aşağı Kale" anlamına "Zir Kale" iken halkın ağzında "Zil Kale" halini almıştır. Kale, aynı yörede bulunan Varoş Kale ve Pazar Kalesi ile ilk bakışta aynı elden çıkmış ve aynı amaçla yapılmış izlenimi verir. ***
Akşama iki saat vardı. Gökyüzü iyiden iyiye zil siyah renge bürünmüştü. Zilkale’nin surlarından eşi benzeri olmayan vadiye bakarken kardeşime dönüp aşağılara doğru Karadeniz’i göstererek,
- Şiddetli yağmurlar yağıyor inşallah sel felaketi olmaz, daha hızlı hareket etmeliyiz.
Meydan, Goluna, Gobaca köylerine uğramadan Çat köyünde dinlenerek çay içtik, çiftlikten alabalık satın alıp bize ulaşan yağmurla birlikte akşamın alaca karanlığında yeniden yola koyulduk.
Yağmur iri iri yağarken aracın sileceği hızına yetişemiyordu. Aracımızın hızı 5 km ile 1 km arasında düşmüştü. Kardeşimle birlikte olsam alışkın olduğum doğa olayından, her iki dakikada göğü delerek yere düşen şimşekler ürkmeyip tedirginlik duymayacağım. Fakat yanımızda emanetimiz vardı. Onun endişelenmesi açıkçası beni düşündürüyordu...
Ablam da, ister istemez hızlı yağan yağmurun büyüklüğünü görüp
- Ne kadar yolumuzun kaldı Ümmühan diye sordu.
-Ablam yolumuz az kaldı.
Dağların doruk noktasında saklı krater gölleriyle başlayan Fırtına Deresinin etrafı, akarı kayalık olduğu için yağmurlar da hızını artırarak yukarıya doğru yükselir, yayılmaz. Çamlıhemşin’den aşağıya ise toprak yumuşaktır, alan geniştir, seller genellikle Çamlıhemşin’le sahil arasındaki mesafede gerçekleşir.
Yol boyu ıslıklar çalan rüzgârın fırtına boranla birlikte elektrik direklerini yer yer yıktığını görüyordum. Annemle- babam geliş günümüzü bildiklerinden, yollara bakıp dualar gönderdiklerini de hissediyordum.
Nihayet son köprüyü geçip başımı yukarıya evimize doğru kaldırdığımda, elinde seyyar lambası annemin gül kokan yüzü, gözlerindeki her zamanki gördüğüm o şefkatli bakışıyla karşılaştım. Hafiften endişeli sesle,
- Sel oldu Çamlıhemşin’de yollar kapandı, haberiniz var mı? Kazasız belasız, sağ salim gelmeniz için çok dua ettim.
Bir yandan da önce misafirimiz Gunn ablama doğru kollarını açarak sımsıkı sarılırken.
- Evlatlarım hoş geldiniz, deyip içten gülüşüyle tebessüm ediyordu.
Yarın ola hayrola...
YORUMLAR
Kahvemi yudumlarken,
Beğendiğim bir yazarın romanını okur hissine kapıldım.
Anlatımlar, minik tarihi detaylar, vurgular naiflikle ustaca işlenmiş.
Yine yine çok sevdim. Teşekkürler Ümmühan hanım.
Tebrik ediyorum sizi.
Keyifli ve huzurlu bir gün diliyorum size
Ümmühan Yıldız
Yorumun içtenliğine çok teşekkür ediyorum
Saygılarımla.
Gözümü kapadım satır aralarında, düşledim…
Gezmiş kadar oldum desem de bi heves ettim ki oraları görmeye yapmam gerekenler listesine ekledim bu yıl bitmeden Ümmühan cığım….
Sevgilerimle
Ümmühan Yıldız
Teşekkür ederim.
Sevgiyle selamlar 🤍🌺🦋🍀☕️🤗
YediYıldız
Sonraki senelerde Nezahat, Sebahat, Fatma teyzem, annem ve ben olmak üzere beraber Zil Kale'ye uzanan paralel yokuşta, dayımın kocaman kamyonunun direksiyonunda senin pencereden dağlara doğru haykırarak aracı sürmeni unutmadım. Sonra da Ortan köyüne giderek beni Gü…r babaanneyle tanıştırmanızı. Hatta ve hatta o gün yaptığımız sohbetimizi videoya çektiğini hatırlıyorum.
Bir gün videoyu grubumuza at da tekrar bakalım olur mu?
Teyzem sizinle birlikte olmak bana çok güzel geliyor...❤️
Ümmühan Yıldız
Daha birlikte gezeceğimiz çok günlerimiz olur inşallah.
Sevgiyle sarılıyorum🌺🥰❤️🌸🤗🦋
Az kalmış, biraz daha çıkaydın Kaçkarlara üç göllere doğru tam da bu mevsim çoktan yağmış kar'ın kurtlanmış olduğunu görürsünüz kırmızı benekli alabalıkların tertemiz suda dansını ve arkanızı dönüp Karadenize zirveden baktığınızda bulutların üstünde olduğunuzu anlarsınız. Çok zaman oldu gezip gördüğüm o güzel yolları hatırlattınız (Bulutların Üstünde isimli bir de yazı yazmıştım bu deftere) üstelik yeşil yol hikayesi yokken biz Çat köylerinden sonra 4-5 saat da yaya yürüyüp ulaştığımız yerlere selam olsun. Yazıyı sevgi ile hissederek okudum. Saygı ile.
Ümmühan Yıldız
Günaydınlar yolculuguma eşlik eden yorumunuz için çok çokkk teşekkür ederim
Saygılarımla sevgilerimle selamlar.
Ümmühan Yıldız
sevgilerimle selamlar.
Ümmühan Yıldız
sevgilerimle selamlar.
Maşallah bacıma.
Yazındaki biçim, akıcılık, üslûbun yanı sıra konu olarak bir yörenin kültürü, tarihi, tarihteki kuşaktan kuşağa geçen sözlü kültürü , taşınmış gelenek ve görenekleri, adetlerini, sorunlarından bir kaçını nasıl da bir güzel serpiştirmişsin yazına Ümmüşüm. Her birinde konu alınıp makale yapılır.
Mesela, Sarp sınır kapısının açılmasıyla bir çok kadınlarının eşleri tarafından hüsrana uğramaları, yuvaların yıkılmaları, maddi manevi kayba uğramaları.
Diğeri ise bir eve misafirliğe giderken mutlaka ekmek götürülmesi. Eskilerimiz derdi ki, bir evde yeter ki ekmek olsun, sofra kurması kolay.
Mesela hava durumu, bizler büyüklerimizin tecrubesine dayanarak hava durumunu değerlendirirdik. Harikasın, bak ben unutmuştum, sen yazınca aklıma geldi. Hele de ot ayı zamanı ne de işimize yarardı :)
Devamını bekliyor seni kocaman kucaklıyorum mis kokulu bacım....
Ümmühan Yıldız
Farkımız birbirimizi yargılamadan sevmemiz.
Farkımız kimin neye ihtiyacı varsa anında yanına koşmamız.
''Bir elin nesi var iki elin sesi var’’ Rabbim ellerimize hep kenetlesin
Seni seviyorum biii sürü kalp.
Ümmühan Yıldız
Sen diyorum çünkü, insanda samimiyet duygusunu bırakan, su gibi berrak yüzlü bir insansın…
Doğallığını, muhteşemliğini seviyorum
Sağ ol
İçsel coşku ve anlatım.
Takdir-e şayan güzellikte sevgiyle eşleşen bu bağlamda özgün ve akıcı kaleminizle biz de sizle beraber düştük yollara.
Yüreğiniz dert görmesin sevgili gönül dostum.
İyi ki varsınız.
Sevgimle tüm içtenliğimle asil yüreğinize...
Ümmühan Yıldız
Sevgilerimle selamlar.
Güneşle birlikte çıktığınız seyahate fırtına ve sele yakalanmak nasıl bir duygudur diye düşündüm. İnsanın yanında senin gibi korkusuz ablası varsa tedirginlik duyulmaz... Annemle birlikte Karadeniz’i görmeyi arzuluyorduk. Yazını okuduktan sonra kesin gitmeliyim kararını verdim. En yakın zamanda görüşmek dileğiyle. Selam ve sevgilerimle...
Ümmühan Yıldız
Yakışıklı küçük kardeşim, ablan da seni seviyor.
Karadeniz’e gelirsen orada bir evin, abilerin, ablanlar seni bekliyor olacak.
Sevgilerimle selamlar.
Hikaye devam ediyor. Hem bilgilendirici hem hayranlık uyandırıcı. Öyle güzel bir dil ile kaleme alıyorsunuz ki yazıyı okuyanlar muhakkak gezdiğiniz gördüğünüz; doğup büyüdüğünüz yerleri görmek isteyeceklerdir.
Yüreğinize kaleminize sağlık.
Saygılarımla...
Ümmühan Yıldız
Teşekkür ederim
Saygılarımla sevgiyle selamlar
Ümmühan Yıldız
Yenik düştük zamana, anılarımıza kırağı düştü,
yazınız muhteşemdi
yukarıya aldığım cümle isi bitirici darbeyi vurdu inanın ki
sere serpeyim ;)
tebrikler değerli Ümmühan hanım
her daim saygılarımla
Ümmühan Yıldız
Edebiyat defterinde değer verdiğim güzel insanlardansınız,
Saygı ve sevgilerimle selamlar
MÜSLÜM BAYRAM
benzerlerini Tokattaki köyüme her gidişimde yüreğimin titremesi
ağrısı en az bir ay geçmiyor.
bakmayın öyle neşeli olduğuma;))
saygılar
Ümmühan Yıldız
Rize de inleyen kavalın sesi
Kaçkar dağlarından alır nefesi
Yaylalarda kemençenin öfkesi
Karadeniz deki telleri gel gör---İbrahim Kurt--- neler var neler kültürüyle çoğrafyasıylaa bir cennet misalidir Karadeniz kutlarım çalışmalrınız
Ümmühan Yıldız
İnsan yetiştiği yörenin iklimini taşır, uzun yıllar gitmeseniz de o sizin içinizde asla bırakmaz…
Saygılarımla sevgiyle selamlar
Sevgili Ümmühan, bu ne güzel bir hikaye...
Tanıtırken o coğrafyayı yanında yürürdüm adeta. O köyleri, tepeleri ve tarihi kalıntıları göresim geldi.
Ayrıca fotoğraf da otantik ve eşsiz güzellikte.
Hep yaz sen böyle ve eteklerinde dolanayım kalemin. :)
(Aslında hep gidip görmek istediğim bir coğrafyadır Karadeniz...)
Teşekkürler, sevgiler güzel yüreğine.
Tüya tarafından 18.5.2022 13:26:27 zamanında düzenlenmiştir.
Ümmühan Yıldız
Bu gezide Gunn ablam, sen de fotoğraf çekme yeteneği var dedi. Ben de o tarihten sonra eğitim almadan gördüğümü fotoğraflamaya başladım... Resim bana ait.
Çok teşekkür ederim güzel ve tatlı yorumun için.
Tüya
Gelirsem mutlaka ve mutlulukla haber veririm.
Ve hem kardeşinle hem de seninle görüşebilmek dileklerimle elbette.
Hep var olasın, kalbi sevgimle.
Bir anını anlatırken yüzün en doğal halini alıyor. Kıpkırmızı, tez canlı yerinde duramayan kıpır kıpır içten ve samimi. Yabancılık çekmiyoruz yanında. Yıldız ablanla birlikte yaylanıza gideceğiz . Tereyağlı muhlamayı şirkette ellerinden çok yedim. Yayla suyuyla güz kızılı çay ve muhlama çok daha lezzetli oluyor sözünü unutma!
Abin,
Ümmühan Yıldız
Sen nasıl güzel bir abisin öyle yaaaa şımardım. Muhlama sözüm sözdür…
Seviyorum seniiiiiiii
Ümmühan Yıldız
Fotoğrafı ben çektim. İstediğin gibi çalabilirsin.
Kaleminden damlayanlar her zaman beni onara etti.
Sağ ol.
Karadeni bölgesi çok güzel bir iklime sahip olmasının yanında çok çok güzel yaylalara, köprülere tarihi eserlere sahiptir. Bunun yanında karadeniz insanı pratik zekaya, dürüst mizaca ve en önemliside vatan perver bir ruha sahiptirler. Ben bu özelliklerini üst üste koyduğum zaman onları sevmemem için bir neden bulamıyorum. Ümmühan hanım güzel eserini nadide dokunuşlarla işlemiş olduğunuz yazınızı
tebrik ediyor saygılar sunuyorum.
Ümmühan Yıldız
Teşekkür ederim,
Böylesine güzel övgüleri almak her yöreye nasip olsun inşallah diyorum. İnsanoğluyuz bugün varız yarın yokuz. Yaşadığımız yeri yuva yapmazsak gelecek neslimiz yok olup gider. Onu öğrettiler bizlere….
Dedelerimin şehit olduğu, bize vatan kıldığı yaşadığım toprakları incitmeden seviyorum.
Hiçbir fidanı ideolojiler uğruna incitmedim. Aksine çeşitlilikle, birlikte mutluyuz dedim.
Saygılarımla, sevgiyle salamlar,