Birkaç sorum vardı...
Belki hayata dair, belki yaşanmayan güzel günlere, belki de kendimi kaybettiğim loş koridorların sessizliğine...Sadece bilmek değil, anlamak istiyorum...Sakince nedenlerin koynundan kaçıp yine kendime sığınmak istiyorum. Yalnızca beni kendimden uzaklaştıran değil bazen sordukça yapayalnız bırakan...Sustukça boğazıma yapışan kanlı bir gerganlık, konuştukça telafisi mümkün olmayan yığınla kırgınlık...Cevaplanması mümkünse eğer, gözlerimin en derinine bakarak konuşur musunuz ?Çünkü son umudum, kalbimde erimekte...
Uzunca bir yolun tam ortasındayız, kimisi çamura bulanmış, kimisi taze yem
yeşil otlarla bezeli uzunca bir yol...Güneş en tepede selamlıyor ruhumuzu ve kuşlar çağırıyor avazı yettiği kadar insanlığı...Toplanın, dağıttığımız kadar, dağıldığımız kadar toplanın...
Bazı cümleler var ki her bir zerrede
ölümsüzlüğü tatmışçasına dimdik ayakta. Bazı kelimelerse sadakatin gölgesinde bir sığıntı, vefasızlığın yanı başında koca bir yığıntı...Tahammülün yetmediği ,sükutun diz çöktüğü kavgaların sonunda, dökülüyor kalbimizden bin parça...Verilen sözlerin her biri dağılıyor gök kubbede ve adını bilmediğimiz diyarlara
hasret yüreklerde...
Sanıyorum ki; sevdikçe kalbin düğümleri çözülür,
zamanın nehri
maviliklere yayılır...Peki neden bilmediğimiz düğümlere takıldı şimdi adımlarımız? Neden yarınların umudunu, sessizliğin koynunda hayaller yumağına saranlardan çaldınız?
Kaybolan bir çocuğun sokaklar dolusu feryadında, bir ölünün
gülümseyen suratında ,bu iki uç noktada, ben de kayboldum...
ZEYNEP SENA DOĞANTEKİN.