Bulanıkkarın Vali
Ben bulanıkların deli Bekir’in oğlu Veli. Orta ve Lise tahsilimde yabancı dil olarak Almanca okudum. Üniversite imtihanında iyi puan alarak Ankara Ziraat Fakültesini kazandım. Ne yapmam konusunda öğrenci işlerinden yardım alarak belli prosedürü takip edip kaydımı yaptırdım. Fakülte de derslerime devam ederken öğrenci işleri ilan tahtasında burslu yurt dışında okuma şartlarını gördüm. Lise puan ortalamam Almanya Stuttgart Hohenheim Üniversitesi kıstaslarına uyuyordu. Hafta sonu İstanbul’a giderek gönlümden geçeni babama anlatmaya cesaret edip açamadım. Zira biliyordum yurt dışında okutma gücünün olmadığını. Babam, Avrupa yakasında evimize yakın, kurumsal dikim atölyelerinden birinde terzi olarak çalışıyor geçimimizi kıt kanaat sağlıyordu. Evimiz Fatih semtinde bir apartmanın giriş katında iki oda ve küçük salonu olan bir evdi. İlk, orta tahsilimi bu semt de tamamladığımı söylemiştim. Babama açamadığım yurt dışı durumunu, anneme heyecanla anlatmıştım. Zavallı annem boynunu bükerek dinledi. Güzel düşünmüşsün, ama baban buna ne der, durumumuzu biliyorsun yine de düşün kuzum. Bizden uzağa gitme, Ankara da okusun hayatını kurtarsın derken, sen daha daha uzaklara yaban ellere gitmek istiyorsun, hasretine nasıl dayanırız be oğlum dedi. Akan gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Annem anlattıklarımı babama tam anlatamasa da o günün akşamı vabama anlartığını söyledi. Bir kaç gün geçmiş olmasına rağmen babamdan ses çıkmayınca umudumu kesmiştim. Sabah işe gitmeden önce kahvaltı masasında, geçen gün annene yurt dışında okumayı düşündüğünü söylemişsin. Düşündüm oğul, ben Bulanıkların Deli Bekir’sem, yaşadığım sürece arkandayım. Yeter ki sen en iyi üniversitelerde oku, gömleğimi satar seni okuturum evlat. Şimdi rahat ol kahvaltını yap, bu durumu bana bırak dedi ve işine gitti. Sevibçten havalara uçtum.
O gün iş yerinde babamın sıkıntılı olduğunu dalıp gittiğini fark eden ustabaşısı yanına gelir. Bekir bir sıkıntın var gibi dalıp gidiyorsun anlatmak istersen dinlerim. Allah korusun parmağını makineye kaptıracağından korkarım. Haydi, anlat belki derdine çare bulunur der.
Ustabaşım biliyorsunuz çocuk, Ankara da Ziraat Fakültesinde okuyor, annesine Almanya Stuttgart da, bir üniversiteden bahsetmiş güya dünyanın sayılı üniversitelerin denmiş. Sabah konuştum yurt dışında seni nasıl okuturum diyemedim. İçimden geldiği gibi, düşünme ne gerekiyorsa arkandayım yeter ki sen oku dedim. Dedim de, şimdi nasıl başa çıkacağımı düşünüyordum.
Ustabaşı, düşündüğüne bak kimileri çocuğum okusun diye varını yoğunu harcar okumaz. Anladığıma göre senin delikanlı daha, daha iyi üniversitelerde okumak, ülke ve ailesine faydalı olmak istiyor. Ne düşünüyorsun hayra yor, bir şekilde halledilir der yanından ayrılır.
Ustabaşı babamdan habersiz öğle yemeğinden sonra, diğer usta terzilerle konuşup, aralarında para toplayarak babamı öğle yemeginden sonra yanına çağırır. Babamın cebine kabarık bir zarfı sokuşturur. İzinlisin, şimdi git delikanlıyı derhal Ankara’ya gönder, gereken neyse yerine getirsin. Gerisine Allah Kerim der.
Babam o gün öğleden sonra, buram buram terlemiş halde eve geldi. Derhal hazırlığını yap yarın sabah Ankara’ya gidiyorsun, ne gerekiyorsa yap dön. Bu sana lazım olacak derken bir tomar payı cebime koydu. O an gözlerim doldu kucaklamak istedim. Baba seni mahcup etmeyeceğim dedim sıkı sıkı sarıldım. Ertesi gün Ankara’ya hareket ettim, bir hafta içerisinde yatay geçiş için kaydımı aldım, vize için müracaatımı yaptım İstanbul’a döndüm. Ekim ayı sonuna doğru babam iş yerinden izin alıp, hiç görmediğim köyüne gitti. Sonradan öğrendiğimize göre, yıllarca büyük amcamın ekip biçtiği, dedemden miras yirmi dönüm tarlasını, yarı hisse evini satmaya gitmiş.
Uçak biletimi almış hazırlıklarımı tamamlamış veda vaktim gelmişti. Annem, babam benden beş yaş büyük ablam, eniştem ve yeğenlerim Yeşilköy Havaalanından uğurlamaya geldiler. Beni seyrederken babamın mutluluğu yüzünden okunuyor, sanki zafer kazanmış komutan edasıyla bakıyordu. Oğlum mühendis olacak beni gururlandıracak, Bulanıkların Deli Bekir’in oğlu Veli yurt dışında mühendislik okudu, köyümüzün medarı iftiharı oldu diyecekler diye düşündüğü, dik ve vakur duruşundan belli oluyordu. Zira ben babamın gerçekleştiremediği hayaliydim.
Stuttgart da Hohenheim Üniversitesine lisans eğitimim için kaydımı yaptırdım. Beraber yola çıktığım arkadaşım Salih’in orada çalışan amcası bizi hava alanında karşıladı. Bize önderlik etti. O hafta içerisinde kayıt işlemlerini tamamlamamıza, yatacak yerimizi ayarlamada yardımcı oldu. Temelden yabancı dilim orta derecede Almanca olmasına rağmen mecburen bir yıl hazırlık okudum. Türkiye de büyük bir şirketten aldığım bursla tahsilime devam ederken para da artırıyordum. Tahsilim süresince yaz tatillerinde, babama yük olmamak için birikimimle yol masraflarımı karşıladım.
Üçüncü yılımın ocak ayında babamın vefat ettiğini çok geç öğrendim. Aile büyüklerimiz cenazeye yetişemez, kafasını bulandırmayalım, bakarsın sıla hasreti ağır basar, annesinin yalnız kalışını bahane eder çıkar gelir, tahsilini yarıda bırakır, daha sonra haber verelim derler. Haber verildiğinde tabi ki çok üzüldüm. Gömleğimi satar okuturum dediğinde, kucaklayıp sıkı sıkı sarıldığım an aklıma düştükçe gözyaşımı tutamadım.
Köyünün yakınında, iki parça tarlasının olduğunu, sulak olan tarlaya meyve ağaçları diktiğini söylerdi. Ne var bir defa olsun gelin görün derdi, görmemizi isterdi. Miras nedeniyle babam alisine dargındı. Amcamın yarım hisse evi, tarlayı işgal etmiş olması nedeniyle, bizi bir türlü köyümüze götüremedi. Bu nedenle gönlü hiç hoş değildi. Diktiği meyve ağaçlarının meyvelerini sepetler dolusu getirirdi.
Öyle söylediler, hasta yatağındayken ölürsem babamın yanına gömün demiş. Sağ olsun yakınlarımız Cennet mekan dedemin yanına defnetmişler.
Dört yıllık lisans eğitimimden sonra, iki yıl daha aynı üniversitemde lisansüstü eğitimimi de tamamladım. Genç bir Ziraat mühendisi olarak ülkeme döndüm. Aslında Almanya da oturma ve çalışma iznim olmasına rağmen, memleket hasretine dayanamayıp ülkeme döndüm. Döner dönmez burs aldığım kurumsal şirkette iyi bir maaşla işe başladım. En önemlisi yalnız kalan annemle beraber yaşamaya kavuşmuş oldum.
Evi bize yakın olan ablam, ev temizliğimize geliyor yemeğimizi yapıyor yalnız bırakmıyordu. Bu birliktelik uzun sürmedi. Eniştemin çalıştığı inşaat şirketi taşrada yapımına başlanan bin konutluk inşaatın başına şantiye müdürü olarak görevlendirmişti. Mecburen ablam gidince, annem kendini iyice yalnız hissettiğini belli ediyordu.
Annem bir an evvel evlen de, gelin hizmetiyle torun sevgisini tadayım oğul diyordu. Arada bir yan komşunun kızının boylu poslu endamlı ve güzel olduğunu, çok beğendiğini duyuruyordu. Ama benim gönlümde başkasının olduğunu bilmiyordu. Anne zamanı var, evlenilecek kız ha denince bulunmuyor ki diyordum. Almanya’da beraber olduğum Alman asıllı kız arkadaşım Mia’dan bahsetmemiştim. Biliyordum gayri Müslim biriyle evlenmeme müsaade etmeyeceğini. Bu nedenle Mia’yı Türkçe öğrenmesi için dil kursuna gitmeye ikna etmiştim. Bir yıllık kurs süresince bayağı Türkçe konuşur hale geldi. Ailesi ile birlikte daha evvel Alanya’ya geldiklerini harika bir tatil yaptıklarını, ülkemizi ailecek çok sevdiklerini söylüyordu. Önceleri sabah okunan ezan sesinin, ne anlama geldiğini bilmediği halde çok duygulandığını söyleyip, benden anlamını, İslamiyet hakkında bilgilendirme mi istedi.
İnandıkları din ile kıyaslayarak dilim döndüğünce anlattım. Bir gün ailesine haber vermeden İslamiyete geçmek istediğini söyledi. Stuttgart da Diyanete bağlı bir Cami’ de imam huzurunda şehadet getirerek Müslüman oldu. Tahsilimizin son iki yılı içerisinde, aynı Cami imamından Kuran öğrenmeye devam ederek, Kuran okumayı da öğrendi. Türkçe konuşmada şivesi kırık olsa da, bazı eş anlamlı kelimeler ile cümle kurmakta zorlansa da, ülkemde zorlanmayacağına, daha da ilerletip bizden biri olacağına emindim.
Mia köy hayatını sevdiğini köyde yaşamak tarım ve hayvancılıkla uğraşmak istediğini söylüyor, ben ise büyük şehirde bur veren şirketimde çalışıp yükselmek istiyordum. Bak Vali, iyi ya işte senin gidip görmediğin köyünde modern tarım ve hayvancıkla uğraşır ürünümüzü yurt dışında mesela Almanya da pazarlarız. Mesleğimiz ziraat üzerine değil mi. Babam eninde sonunda evlenmemize razı olacaktır. Bu konuda kredi almamızda tesis kurmamızda yardımcı olacağına eminim diyordu.
Mezun olup yurda dönerken ondan ayrılmam çok zor oldu. Uçağa binmek için perona geçtiğimde ağlayışını hiç unutamadım.
Annemin, evlen demesini bekliyordum zaten. Sıcağı sıcağına hemen değerlendirmeliyim. Tamam, anne sana gelin adayını getireceğim bakalım beğenecek misin? Kumral, senin gibi güzel gülen, inançlı birimi olsun. Söz ver benden çok sevmeyeceğine bulup getireyim dedim.
O gün iş yerimden Mia ile telefonla konuştuğumda iş aramana gerek yok hayatım dedim. Mia isminde bir prensesi Stuttgart’tan İstanbul’a, gelin getirmek isteyen biri var, ne dersiniz acaba prensesim dedim. Çılgınca çığlık attı, seni çok çok seviyorum Vali dedi. Kırk kez söyledim dilini eşek arısı soksun diye, ama az kaldı eminim Veli diyeceğinden dedim.
Vali şimdi ne yapmamı istiyorsun söyler misin?
Ailene, tatili hak ettiğini, müsaade ederseniz tatilimi Türkiye de geçirmek istiyorum diyeceksin. İstanbul’u görmek istiyorum önce oraya daha sonra Alanya ya geçeceğim. Otel rezervasyonumu yapabilir miyim dersin.
İstanbul’a gelince seni önemli birine yani Sude Sultan’a gelin adayı olarak tanıtacağım. Şimdilik Annem Sude Sultan ikna olana kadar İzmirlisin, adın Mia değil Mine sakın unutma. Seni Eyüp Sultan, Sultanahmet, Ayasofya gibi tarihi kültür varlıklarına götüreceğine, ballandıra ballandıra anlatacağına eminim. Annem Sude Sultan da şefkat ve yakınlığı görünce öz annen kadar seveceğine eminim. Boğaz ve ada turlarıyla gezi yapar, bir hafta sonrada Alanya ya uçar doya doya deniz ve güneşe teslim olur eğleniriz. Çabuk gel dedim. ... DEVAM EDECEK.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.