- 651 Okunma
- 10 Yorum
- 5 Beğeni
Bizler Gene de Şanslıydık
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
.
Biz gene de şanslıyız.
Şu ön sıralarda oturanlar kadar olmasa da.
Onlar doktor, hâkim, avukat, mühendis, üst düzey memur, müdür çocukları. Bazıları da durumu iyi olan esnaf çocuğu.
Yarının müdürü, genel müdürü, doktoru, müsteşarı, daire başkanı, hakimi, savcısı, milletvekili, bakanı, başbakanı, başakakanı, başhekimi olacak olanlar onların arasında.
Şu sağdan ikinci sırada oturan Hayati mesela. Durumunun iyi olduğu yüzünden, gözünden, gözündeki gözlüğünden, oturuşundan, kalkışından, duruşundan, konuşmasından, üzerindeki elbiseden, giydiği gömlekten, taktığı kravattan belli. Ayağındaki ayakkabı gıcır gıcır. Şu an, özel dersanelere gidip doktor olacağını, iyi bir kalp cerrahı olmasına rağmen 55 yaşında kalp krizinden öleceğini bilmiyor. Nereden bilsin.
Şu orta, ön sırada oturan, yüzünden gülücüğü eksik olmayan, hayat dolu, soyadı Toraman olan, tombulca kız, yaz tatilinde araba çarpıp öleceğini hiç bilmiyor. Nereden bilsin!
Şu benim gibi arka sıralarda oturanlar. Çoğu tembel. Bazıları da süper zeki olanlar. Fazla arkadaşı olmayanlar. Sosyal çevresi pek bulunmayanlar. Hafta sonları bir sinemaya gidebilirlerse kendini dünyanın en mutlu insanı zannedenler.
Şu Remzi. Nereden, kimlerden, hangi şartlarda alındığını, belki kendisinin bile bilmediği tek ceketiyle oturan Remzi. Dizlerine kadar uzanan boyuyla yıpranmış kahverengi ceketiyle, kendi halindeki Remzi. Hiç takım elbisesi olmamış, ömür boyu belki de hiç olmayacak Remzi. Bir göz oda-bir ara’dan oluşan, yazın tozdan kışın soğuktan durulamayan bir barakada üç arkadaşıyla birlikte doğru dürüst bir yatağı bile bulunmayan, oradan evvelki hikayesini kimsenin bilmediği Remzi. Zar zor geçtiği dersleriyle o ne olabilecek ki?..
O çocuk aklımızla, sınavların yarısında kağıt değişerek sınıf geçmelerine yardımcı olmaya çalıştığımız, dersleri iyi olmayanlar. Matematik dersinde öğretmenin “Sen, sen, sen, direkt 10 alacaksınız. 9,5’tan 10 alırsanız sizi döverim” tehdidiyle yardım edemediklerimiz. Onlar ne olacak? İleride hangi makama gelebilecekler ki!
Şu Ali Osman, askeriyede okuyup albaylıktan emekli olacağını nereden bilsin..
Peki ya hiç imkânı olmayıp okuyamayan, kafası çalıştığı halde kabuğunu kıramayan milyonlar. Köylerinden öteye çıkamayan, karşı tepelerin ardının dünyanın sonu olduğunu zannedenler! Karasabanı, öküzü, kağnıyı, dirgeni, yabayı, harmanı, ormanı görmüş bizler.
İlkokulu bitirdikten sonra tesadüfen Nurten öğretmen, Naciye öğretmen, Ahmet, Mehmet öğretmen tarafından parasız yatılılık sınavına kaydedilen bizler gene de şanslıyız. Tıpkı Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Dursun Akçam gibi yalın ayak, başı kabak; bir şekilde köy enstitülerine girmeyi başarmış binlercesi gibi.
Şimdilerde öyle mi ya!
Tutturmuşlar bir Z Kuşağı! Bilgisayar, oyun, oyun, oyun! Marketten bir ekmek almaya üşenen, yerinden kalkmayı, hatta hatta banyo yapmayı bile zul sayan bir nesil. Çalışmayan, üretmeyen.
Yarınından umudunu kesmiş..!
Bu mu Atatürk’ün hitap ettiği gençlik..?!!
Böyle mi olmalıydı toplumumuz.?
Bizler yokluk çeksek de gene de şanslıydık.
Daha medeniydik.
-
Çok yazık..
Suat Zobu
.
--- YAZIMI GÜNE LAYIK GÖREN SEÇKİ KURULUNA SONSUZ TEŞEKKÜRLERİMLE ---
.
YORUMLAR
Suat Hocam söylediklerinin birçoğu doğru.Lakin umut...umutu ne yapacağız? Kimin şanslı kimin şanssız olduğu görecelidir.Bir de zamana ve şartlara göre değerlendirilmelidir.
Kağıdı bulan mısırlıların papürüslere yazdığı ilk cümllelerden birsiymiş " Ne olacak bu gençliğin hali?" Diye.Bu tartışma her yüzyılda her kuşakta yaşanan döngü.
Öncekilerden aldıklarımızı sonrakilere verememişsek onların suçu biraz da bizim boynumuzda değil mi?
Ama ben bir öğretmen olarak ümitvarım bu gençlik pırıl pırıl geliyor....
Selam ve saygılarımla.
Eğitimde fırsat eşitliği hiç bir zaman olmadı ve ne yazık ki olamayacak da. Belirli işadamlarının tekelindeki ülke yine bir şekilde onların çocuklarına ve torunlarına devrediliyor.
Eşitliği sağlamak, adaleti uygulamak, öğrenci ayrımı olmadan bir eğitimi savunursanız da ne hikmetse en çok hakkını koruduklarınız kullanılarak bir takım komplolarla hayattan bezdiriliyorsunuz...
Ama unutmayın ki ekonomik yönden güçlü olmayanları da koruyan öğretmenler olmalı ve olmuş ki bu gün bizler onların birer eseri olarak mesleklerimize kavuşmuşuz.
Yeni nesle gelince bazılarını tanıyınca benim umutsuzluğum kayboluyor şartlara rağmen.Gençlerimizin arasında da bilinçliler var. Adına hangi kuşak derseniz deyin ülkesini seven gençler de çok.
Hep derim bizler farklı koşullarda yetişmiş olsaydık aldığımız eğitimle çok daha farklı yerlere gelebilirdik...Kayırmalar, sınav sorularının çalınması, atamalardaki yolsuzluklar vs vs değinilecek konu çok da inşallah mahşer günü vardır ve herkes yaptığının hesabını verir...
Gençlere fazla yüklenilmiş olsa da yazınız güzel...Kutluyorum.
Alfabede en son harf ''Z''..Bu kuşaktan başka kuşak olmayacağını bilirmiş gibi bir kuşak türettiler zihinlerde.. ''Z''kuşağı yüklenen yüklenene..Tanımadan , alıp veremediğimiz ne bu kuşakla?..Fikri hür vicdanı hür bir gençlik geliyor..Tam da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün istediği gibi..Artık dinozor filmleri izlenmeyecek..Gençlerimizin önü açık gelecekleri ışıl ışıl olsun..Ellerinden ilim meş'alesini bırakmasınlar.Eski çamlar çoktan bardak oldu..Vermezsek alamayız..Gençlerimizin yanında olmalıyız.Sağlıcakla..Saygıyla..
Suat Zobu
Ziyaretinizle, yorumlarınızla her zaman onur verdiniz. Her zaman mutlu ettiniz sağ olun.
Selam ve saygılarımla sağlıklı günler dilerim.
İyi ki varsınız.
Hep var olun.
Geçmişte ne vardı da herkes üstüne düşeni yapardı şimdi ne oldu da yeni nesil üstüne düşeni yapmaktan kaçınıyor onu sorgulamak gerek bence.
Sanırım sokaklar kirlendi çocuklar evlerine kapandı. Hiç kimse gönül rahatlığıyla çocuklarını sokaklara salamıyor. O korkudan olacak ki çocuklarımızı teknolojiye kurban ettik ediyoruz. Teknolojiyle gelişen dünyaya birde internet dediğimiz sanal bir dünya eklendi. Sosyal medya ile yoğrulan çocuklar annelerini, babalarını ve tüm çevrelerinden koparak a sosyal çocuklar oldular. Dolayısıyla da sorumluluktan uzak oldular.
Z kuşağının bu hale gelmesinde hepimizin biraz payı var sanırım. Onları gerçek dünyaya dahil etmemiz gerekiyor. Belki de umudun gerçek bir şey olduğunu onlara anlatmamız gerekiyor.
Üstad çok güzel bir yazıydı. Su gibiydi. Kaleminize gönlünüze sağlık. Güne gelen eserinizi ve sizi kutlarım.
Saygı ve selamlarımla...
Suat Zobu
Eskiden ataerkil aile yapısında çocuk daha mutluydu. İnsanlar daha mutluydu.
Çocuğa yavaş yavaş sorumluluk duygusu verilirdi. İş verilirdi. Yapmam diye bir şey yoktu. Yaşın uygun olarak verilen işleri ister istemez yapardın. Ve hayatın içine girerdin.
Zaman zaman düşünürüm de bizim ana-babalarımız bizlerden daha iyi çocuk yetiştiriyorlarmış.
Biz beceremedik. Lak deyince et, luk deyince süt vermekle biz çocuklarımıza kötülük yapmışız/yapıyoruz.
Üstadım;
ziyaretinizle, yorumunuz büyük onur verdiniz. Çok mutlu ettiniz sağ olun.
Selam ve saygılarımla sağlıklı günler dilerim. Var olun.
Daha çocuktum. Hafta sonu sabahı, arabayla bir yere gidiyorduk. Babam arabayı durdurdu birden ve omuzunda boya sandığı olan bir çocuğa ismiyle seslendi. Meğer öğrencisiymiş.
“Oğlum sen ne yapıyorsun burada, senin sınavın yok mu bugün?” diye sordu.
Çocuk “boya sandığını eve bırakayım, gideceğim öğretmenim” dedi.
Parasız yatılı okul sınavı varmış o gün. Ve ben o gün ilk kez ağladığını gördüm babamın. Sonradan öğrendim; çocuk sınavı kazanmış. Çok uzun süre babamla mektuplaştıklarını biliyorum...
Hayat hiçbir zaman adil olmadı. Fırsat eşitliği denen şey de olmadı. Ama sanırım eskiden “sorumluluk duygusu” daha baskındı insanlarda. Çocuklar da buna dahildi.
Şimdiyi anlatmaya gerek yok, siz zaten gayet güzel izah etmişsiniz.
Çok iyi bir yazıydı gerçekten. Remzi bir başka etkiledi...
Teşekkürler paylaşım için.
Saygıyla
Suat Zobu
Asıl ben teşekkür ederim.
Ne güzel bir tanımlama "eskiden insanların sorumluluğu vardı. Hatta çocukların bile!"
Aynen öyle.
Hatta öğretmenlerin bile.
"Alzhimer Değilmiş Meğerse" isimli bir yazım var. Okumadınızsa öneririm. Ortaokuldaki öğretmenimi aradım. Aradan tam 45 yıl geçmiş. Adam, adımla, soyadımla, boyumla, posumla, nereli olduğumla, sınıfta hangi sırada oturduğumla ilgili bilgileri şak diye saydı. Matematik sınavlarında bir kaç arkadaşım ve bana "9,5'tan 10 alırsanız sizi döverim. Direk 10 alacaksınız" diyen öğretmenim.
Babanızın ağlamasını da çok iyi anlıyorum. Allah sağlık sıhhat versin.
O öğrenciyi kendi çocuğu gibi sevmese, ilgilenmese sevincinden ağlar mıydı?
Kısaca; güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
İyi ki varsınız. Hep olun lütfen.
Selam ve saygılarımı gönderiyorum.
Her zamanın bir ruhu olduğu gibi bir de ruhsuzluğu var galiba...
Bunlar birbirini koşulluyor aynı zamanda...
İnsanlar metropollerde yoğunlaştıkça, daha sık temas ettilçe maddiyatlarına daha çok sarılıyor, bu durumun getirdiği daha sık uyarılmanın sonunda var oluşlarının koşulunu ve imkanını buna indirgiyor ve maddiyatlarını (imkanlarını) ilahlaştırıyor/putlaştırıyor...
Başka bir ifadeyle zamane insanı bu yoğunluk/izdiham içinde ayaklar altında kalma korkusu duyuyor, bu korkuyla da daha kaygılı, bencil hatta saldırgan oluyor...
O kadar zavallılaşıyor ki bütün ufku son model bir cep telefonu oluyor; bu da zamanın ruhsuzluğunu özetlemeye yeter sanırım...
Tabii, söz konusu korkuyu ilk önce duyan bu kuşak değil onun anası-babası idi...
Bu sürç bizde daha hızlı yaşandığı için durumun bütünselliğini anlamak daha kolay gibi...
Böyle yorumladım, ustam...
Saygılarımla.
Suat Zobu
Ziyaretinizle, yorumlarınızla her zaman onur verdiniz. Her zaman mutlu ettiniz sağ olun.
Selam ve saygılarımla sağlıklı günler dilerim. Var olun.