- 341 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ON BEŞ TEMMUZ DESTANI
On Beş Temmuz İki Bin On Altı. Bu tarih bir milletin yeniden dirilişinin belgesidir. Unutulmaya yüz tutmuş vatan sevgisinin yeniden hatırlandığı, üzeri küllenen bir sevdanın tekrar alevlendiği gündür. Aslında Yüce Türk Milleti’nin vatan sevgisine yeniden format atıldığı bu tarih, iç ve dış mihrakların ebediyen bu aziz milletin hür iradesini esaret altına alamayacağını anladığı günün tarihidir. Milli iradenin vatan düşmanlarına ömür boyu unutamayacağı bir ders verdiği günün adıdır On Beş Temmuz. Demokrasinin despot zihniyetlere ihtilal yaptığı destansı bir tarihtir On Beş Temmuz İki Bin On Altı.
Bin dokuz yüz seksenli yılların başında Kürt milliyetçiliğini bahane ederek ülkenin doğusunda hortlayan terör örgütü ile eş zamanlı olarak, batıda ise milletin dini duygularını istismar ederek yeni bir örgüt palazlanmaya başlamıştı. Müslüman Türk Milleti’nin iki kutsalı, İslami kimliği ve vatan sevgisi üzerinden başlatılan bu operasyonun batıdaki aktörü bugün FETÖ diye adlandırdığımız örgütün Pennsylvania’daki firari elebaşıydı. Kırk yılı aşkın bir sürede aziz milletimizin dini duygularını sömürerek oluşturduğu cemaat ile birlikte devletin bütün kademelerine hatta en can alıcı noktalarına yerleştirdiği militanlarıyla kusursuz bir otorite oluşturmuştu. Emniyette, istihbaratta, askeriyede ve de en önemlisi adalet mekanizmasında tek söz sahibiydiler. İstedikleri gibi hukuka yön verip, kendilerinden olmayanı cezalandırıp, bağnaz olanları ise ödüllendiriyorlardı. Kendilerine biat edenlere sınav sorularını vererek istedikleri yere atayabiliyor, karşılarına dikileni ise kumpas ile çökertiyorlardı. Ergenekon, balyoz gibi hayali davalarla, kendilerine hizmet etmeyenleri damgalayıp cezaevlerinde çürütebiliyorlardı.
Kusursuz işleyen çarka bir gün bir çomak sokuldu. Ne olduysa ondan sonra oldu ve hiçbir şey eskisi gibi olmadı. İlk önce üç Temmuz 2011’de bir kumpas ile Türk sporuna darbe yaptılar. Ele geçiremedikleri güzide bir kulübümüze uydurma tapeler ve delillerle şike iftirası attılar. Milyonlarca taraftarı olan bu camiamızın dik duruşu sayesinde hedeflerine ulaşamadılar. O günlerde iftiraya maruz kalan kulübümüzün başkanı: “Ne şikesi beyler! Memleket elden gidiyor.” Diyerek bunların kirli yüzünü bu kadar açık ve net olarak kamuoyuna deşifre etmiş, ta o zaman milletimizin aklına ilk şüpheyi düşürmüştü. Bundan sonra süreç tamamen terörist zihniyetli cemaatin menfaatlerine ters düşerek işlemeye devam etmişti. İyiden iyiye zayıfladığını hisseden malum güruh, can havliyle elinde kalan son kozunu oynamaya karar vermişti. İnceden inceye darbe planını hayata geçireceğinin ipuçlarını görsel ve yazılı basın organlarıyla resmetmeye başlamış, gazeteci kılıklı bazı kılıksız militanlarıyla devleti ve milleti tehdit etmeye ve hatta darbenim mesajlarını imalı bir şekilde dillendirmeye başlamıştı. Kendilerinden o kadar eminlerdi ki. Darbeyi gerçekleştirdiklerinde hangi koltuğa kimi oturtacaklarını bile dillendirmeye başlamışlar, kendilerinden olmayanlara ise müebbet ve idam kelimelerini kullanarak gözdağı veriyorlardı.
Belki acemilik, belki heyecan, belki korku, belki de panik. Hamleyi zamansız ve erken yapmalarının sebebi bunlardan biriydi. Aslında bilmedikleri bir şey vardı. Bu terörist kılıklı topluluk milli iradeyi hiç hesaba katmamıştı. Yüce Türk Milletinin kutsalı olan vatan sevgisinin hassasiyetini hesaba katmayanların akıbeti her zaman hüsran olmuştu. Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” Vecizinde olduğu gibi bu aziz millet, konu vatan olunca başkalaşıyordu. Ne güzel söylemiş yine Ulu Önder: “Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır.” Evet, biz konu vatan olunca tek yürek oluyoruz. Damardaki kan harekete geçiyor. Tarihte on altı devlet kurmuş bu aziz millet hiçbir zaman esareti kabul etmemiş, boyunduruk altına girmemiştir. Bizim diğer milletlerden en büyük farkımız: İman dolu bir göğüs ile vatanımız için ölüme gülümseyerek koşmamızdır.
On Beş Temmuz İki Bin On Altı. Ne sağcısı, ne solcusu; ne Alevisi, ne sünnisi; ne Türk’ü, ne de Kürt’ü işte bu tarihte herkes eşitti. Kimsenin ne partisi ne de tuttuğu takım umurundaydı. Ne savunduğu ideolojisi ne de inanış şekli aklındaydı. Mevzubahis vatandı ve tüm ülke tek bir paydada hemfikir olmuş sadece kurtuluşun mücadelesini veriyordu. On Beş Temmuz İki Bin On Altı günü Yüce Türk Milleti vatanına göz diken düşmana karşı bir olmuş, meydanlara dökülmüştü. Milli irade, darbeci zihniyete asırlarca dilden dile anlatılacak bir ders vererek destan yazmıştı. Camiden çıkan da sokaklardaydı. Meyhaneden çıkanda. Eline ay yıldızlı bayrağı alan meydanlara ve köprülere koşuyor, tankların altına yatıyor, mermi yağmurunda ıslanıyordu. Yediden yetmişe vatan sevdalısı halkımız vatan düşmanlarının hain emellerini kursaklarında bırakıyorlardı. Devletinin üniformasıyla, milletinin silahıyla kendi halkına kurşun sıkan asker kılıklı teröristler mağlup olsalar da, iki yüz elli bir canımızı şehit ediyorlar iki bin yüz doksan altı vatansever insanımızı yaralıyorlardı. Ömer Halisdemir’in eşsiz kahramanlık göstererek şehadete yürümesi vatanın candan da canandan da öte olduğunun en büyük deliliydi. En büyük haini yere serip darbenin seyrini değiştirmenin bedeli otuz üç kurşundu. Ama Seyit Onbaşı’nın torunuydu Ömer Halisdemir. Canakkale ruhunu taşıyordu. O gece hainlere dur demeye çalışan gençlerimizin hepsi birer Ulubatlı Hasan’dı. Kadınlarımız kızlarımız ise bir Nenehatun olmuşlar ihanete karşı direniyorlardi. Üstünde yaşayamazsak altında yatarız.” Diyebilen tek millet olan Müslüman Türkler, tarihin hiçbir safhasında bulundukları toprakları terk etmeyerek nice kurtuluş mücadelesi vererek destan yazmışlardır. Şehit kanıyla yoğrulmuş yedi yüz seksen bin kilometrekare vatan toprağı dün olduğu gibi bugün de bizimdir. Yarın da bizim olarak kalacaktır. On Beş Temmuz İki Bin On Altı tarihinde olduğu gibi biz Çılgın Tükler; vatanımıza göz dikenlere karşı her zaman destan yazmaya devam edeceğiz.
Ne Mutlu Türk’üm Diyebilene…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.