4
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
693
Okunma
Dün akşam yirmi beş otuz yıllık ardaşım olan Didem’e bayram ziyaretine gittim
Yılların yaşanmışlığı olunca aramızda yapay değil daha doğal bir iletişimimiz var.
Çocuklarımız da yaklaşık akran olduğundan
onların gelişimini, okul hayatlarını, sevinçlerini, üzüntülerini birlikte yaşadık.
Eşlerimiz ona keza arkadaş ve evlilik yıldönümlerimiz arasında üç dört gün gibi bir
fark olduğundan iki tarihin arasında bir tarih belirleyip ortak kutladığımız zaman bile olmuştur.
Neyse zili çaldım otomatik açıldı çıktım yukarı, kapı aralıktı girdim içeri.
İlk giriş sağda mutfak var.
Ah o mutfağın dili olsa da anlatsa orda yapılan muhabbetlerimizi, kahkahalarımızı ne anılarımız var ne anılar.
Didemin kızı Ceren yemek yiyor masada görür görmez buyur Menekşe teyze dedi yemeğe davet etti tok olduğumu söyledim bayramlaştık.
Baktım benim arkadaş mutfak balkonunda sigara yakmış ben de doğru onun yanına doğru gittim.
Biz ilişkimiz de çoktandır formaliteleri bertaraf ettik birbirimize içimizden geldiği gibi davranırız.
Öyle mutlaka kapıda karşılama yok nezaketen hal hatır sorma gibi suni gelen şeyleri pek yapmayız ve olayları genelde doğaçlama yaşarız.
Şöyle ki o benim evime geldiği zaman teklifsiz (bana göre de gerek yok zaten) ben acıktım neyin var der artık Allah ne verdiyse olmadı, en tembel olduğum yemek yapmadığım bir günse eğer çıkarır zeytini peyniri bir de olmazsa olmazımız demli çay ohhh değmeyin keyfimize...
Didoşa gittiğim zaman da yine aynı kahve yapayım der otur sen, senin kahven duru oluyor ben yaparım derim / duymasın ama yıllardır bir kahve yapmayı öğrenemedi gitti/ oysa fena değildir el lezzeti.
Tamam tamam keyfine göre takıl der canına minnet zaten leydidir hanfendi iş yapmayı pek sevmez.
Mutlaka çay saatimizde bir masa donatırız söylemesi ayıp yiyip içtikten sonra iş toparlamaya geldiğinde yine yakar sigarasını çıkar balkona.
Eee kızım masa nolacak derim, boşveeer der hemen masa toplanacak diye bir kural mı var yıllarca topladıkta madalyamı veren oldu gel an ın tadını çıkar otur yanıma sonra toplarız der.
Nerdee bende o rahatlık kalkar toplar makinaya yerleştiririm leydi’miz balkonda cigarasını tüttürür
pür keyif gerine gerine.
Sık sık akşam oturması yaptığımızdan bilirim
huyunu, bizim uykucu kız saat on iki deyince yatmak ister.
Ben de gece kuşu en erken üç dört gibi yatarım.
Hal böyle olunca didoş uykusu geldiğinde benim uykum geldi gibi sanki der.
Ben de mesaj alınmıştıır derim, sen gitsen iyi olur mesajıdır bu.
Yavaştan toparlanır evin yolunu tutarım.
Eee onca yol gidilecek üç dört bina var aramızda o meşakkatli yolu katedip gelirim evceğizime.
Benim için gece bitmemiştir
daha, tek dostum sadık yarim vefalım yegane
aşkım yalnızlığımla baş başa devam ederim geceye.
Neyse sadede gelelim
bayram akşamı bayramlaştık biraz sohbet ettik.
Didem sigarasını bitirdikten sonra hava da serin gibiydi içeriye geçtik.
Sohbetin koyusuna daldık kahve içmeyi dahi unutmuşuz o akşam konudan konuya geçiyoruz bu arada hararetimiz de biraz artmış farketmeden.
Yukarıda da belirttiğim gibi aramızda asla maske yapaylık formaliteler yok
en az su kadar şeffafız bir birimize.
Dostluğumuza dair rahatsız olduğumuz konuları o bana
ben ona hiç çekinmeden dile getiririz.
Kendi kişiliğimizi masaya yatırır adeta paypas yaparız hastalıklı kısmı keser atarız sonra da tekrar dikeriz hem de öyle ki estetik cerrahi titizliğiyle.
İşte yine bu akşamda böyle bir sohbet vardı aramızda
ben ona sen bana şöyle şöyle demiştin ben bu gibi şeyleri kaldıramıyorum istemiyorum dedim.
O da bana sen çok incelik istiyorsun teferruatlar da boğuluyorsun takma her şeyi biraz eş geç, hayatta daima ince insanlar çıkmayacak karşına herkesi olduğu gibi kabul etmek zorundasın diyor
Sen nasıl ben böyleyim beni böyle kabul edin diyorsan herkes öyle işte diyor ve ya sana bir şeyler anlatabilmek için bazen gerçekten beni yoruyorsun arkadaşım gibi serzenişlerde bulunuyor du
kaptırmışız kendimizi konuya ses tonumuzun biraz yükseldiğinin farkında bile değiliz
birden Ceren’le Ekim girdi
odaya bayramınız kutlu olsuuunnn diye bir enerjiyle tatlı tatlı gülücüklerle yaklaşıp yanımıza ellerimizi yüzümüzü öptüler yine.
Bu arada Ekim de Ceren’in
kankisi oluyor.
Biz şaşırdık tabi onların odaya girişlerine az önce bayramlaşmıştık oysa.
"Düğün değil bayram değil eniştem beni niye öptü "
misali sorgulayan bakışlarla baktık birbirimize
sonra anladık tabi olayı.
Ama ben bir duygulandım nerdeyse ağlıyacağım.
Günümüz gençlerinin duyarsızlığı vefasızlığı vurdum duymazlığı
en çok ta Avrupa’nın gereksiz akımına özenmeleri en büyük yaramdır her zaman.
Kızların bu hareketi beni çok duygulandırıp ümitlendirmiş mutlu etmişti ve göğsümde bir ferahlık hissi gözümde umut ışığı parlamıştı
Dediler ki biz ortamı biraz yumuşatalım diye geldik. Yüzlerinde öyle tatlı masumane ifadelerle bize bakıyorlar.
Meğer biz kendimizi kaptırmışız sesimiz biraz yükselmiş hiç farkında değiliz çünkü biz böyle hallediyoruz kaoslarımızı.
Az sonra estetik bir operasyon hiç bir iz kalmaz armızda unutulur gider o olay.
Bu davranışları beni öyle mutlu etti öyle hoşuma gitti ki anlatmam yazmam lazım dedim.
Z kuşağı deyip geçmemek gerektiğini bir kez daha anlamış oldum.
Keşke görsel olarak sizlere sunma imkanım olsaydı
o temiz yüreklerin yüzündeki şirinliği, merhameti, kalpleri ısıtan bağlayan sıcaklığı, cıvıl cıvıl bakışlarını.
biz sizin ortamınızı yumuşatmak için girdik odaya tartışıyorsunuz diye düşündük dediler
bir kez daha umutla baktım geleceğe
Z kuşağı kaynaştırıcı yapıcı üretken ve merhametli bir nesil dedim gümbür gümbür geliyorlar diye ümitlendim
onlara güvendim ve
ikisinide bağrıma bastım koklaya koklaya öptüm teşekkür ettim
Kızlar birer kahve yaptı bize gençlerin elinden
içtiğimiz o kahvenin lezzetini anlatamam size
Didem’le bana da keyifle yudumlamak kaldı kahveyi
"Menekşe"