GÜLE GÜLE
Tanrı’nın iki küçük kabuğun arasına küçücük çekirdeği nasıl yerleştirdiğine hayret edişimdeki şaşkınlık var hislerimde , gidişini izlerken nemli gözlerimle.
Sırtımı yasladığım ağacın gövdesinde yaralar oluştuğunu bilsemde her türküde, vazgeçemem ben sevdalıların yüreğini yakan bu ezgileri dile getirmekten. İsterim ki bir söz kurşun olsun gelsin saplansın yüreğine, seninde bir dalın eklensin benim kırık dallar kümeme. Beni izlediğini bilirim çatlaklarını onarmaya çalışırken ama çevirip başımı bakamam ağacın gövdesinin diğer yanına. Bakarsam eğer savuramam kurşunları yüreğine. Kıyamam sana, kıramam serçe yavrularına yuva yaptığın dallarını. Hatırlarım seni, gecene ortak ettiğin sesi dinlediğimde. Şarkıdaki gibi bir nisan yağmuruyla ıslanır, yanar gönlüm seni hatırladıkça. Gönlümü söndürürüm şiirlerinle belkide körükler onlar içimdeki yangını. Ben bilmemki güle olan sevdanı, ayırt edemem ki dizelerinde onun hayalini. Bu sebeptendirki merhem olmaz yarama senin şiirlerin aksine tuz olup kapanır üstüne, bıçak olup deşer derinden derine.
Bir akşam vakti, böğütlene benzetmiştim seni. Tıpkı onun gibi dışardan dayanıklı, canlı kırmızı. Eline aldığında biraz sıkı tutarsan parmaklarını hemen kanar. Önce ellerine sonra yüreğine bulaşır kan rengi sular. Ağzına attığında aynı tadı verirmi bilmem. Ben hiç kanatmadan yemedim ki böğütleni. Sense çağlaya benzetmiştin beni, hem dışının hem çekirdeğinin güzel olmasını gerekçe göstererek. Tanrı iki kabuğun arasına bir çekirdek yerleştirmişti yine...
Yerini önemli sabahlara bırakacak gecelerde dudağımın kenarında çıkan uçuk gibisin sende. Gelişin zamansız, gidişin acılı. Sabah kalktığımda orada olmasın diye dua ettiğim uçuk nasıl terketmiyorsa dudağımın kenarını sende kalbimde oluyorsun sabahları, terk etmiyorsun mekanını. Yüzümü yıkadığım suda, saçımı taradığım aynada, dişimi fırçaladığım nane ferahlığında heryerde sen oluyorsun birsüre. Sonra faz değiştiriyor, sıktığım kokuya karışıp uçuyorsun göklerde.
Gidiyorsun işte, gidiyorsun...Az bir zamanımız kaldı. Bu sefer elinde ne bir bavul, ne de bensiz geçireceğin bu yolculukta canının sıkılmasını engelleyecek bir kitap var...Zamanını doldurmanın verdiği sevinçle çıkacaksın bu kapıdan, ardına bile bakmak istemeyeceksin. Benim yakarışımı duyacaksın yalnızca kulaklarında ama aldırış etmeyeceksin buna. Belki de yemin etmişsindir benimle bir daha konuşmamaya.
Sen yine de güle güle git, güle güle gelmeyecek olsanda...
Merve MUTLU