- 240 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
sahaf Osman ağabey
SAHAF OSMAN AĞABEY
Günlerden bir gün yine Maltepe’de rutin voltalarımı elimde yüklü bir sipariş listesi ile atarken
Maltepe’nin çarşısından başlayıp beş çeşmelerde sonuçlanan yolun solunda çarşının içinde
Telefon kılıfları ve çanta satan dükkanların önünde bir sepetin içinde kitapların bulunduğunu
Gördüm kitap gördüğümde dayanamam. Kadınların pazarda ve kapı önünde çamaşır karıştırması gibi
Kitapları karıştırdım. O ne? birden gözüme tanıdık bir isim denk geldi Macyevelli ve Prens henüz okumamışım, biraz karıştırdım ortaçağ prenslikler yönetim derken dikkatimi çekti .Ve dükkanı aramaya başladım.
Pasajın sonunda önündeki raflarda yığınla eski yeni kitabın bulunduğu bir dükkana geldim.
İçerde güler yüzlü ve bilgisi yüzünden okunan kır saçlı Sahaf Osman ağabeye denk geldim.
‘’Hoş geldin’’
Hoş buldum. Bu kitabı almak istiyorum. Ne kadar diye sordum. Aslında arkasında on iki lira dedi.
‘’Sen on lira bırak’’
On lirayı uzattım. Teşekkür ettim ve ayrıldım.
Bu günlerde aklıma takılan bir hikayenin üzerine gidiyordum ve onu yazmak istiyordum.
Ana kahramanı Thedora ve Jüstinyen olan ve MS sonra 541 de gerçekleşmiş bir olay.
Kitap araştırmasına başladım. Ada tepedeki Mabedim olan Penguen kitap evine gittim.
Prokopisin Bizansın gizli tarihi kitabını buldum.
Oradaki masalardan birine oturup kitabın sayfalarını karıştırmaya başladım.
Kitap Prokopisi Justinyen ve karısı öldükten sonra yazılmış ve Prokopis’in onlar hakkında ağır eleştirilerini içeriyordu. Kitabı oradan almayıp Maltepe’ye yönlendim. Amacım sahafa gitmek kitabı oradan alıp birazda muhabbet etmekti.
Dükkanından içeri girdim selam verdim.
Aynı güleryüzü ile karşıladı beni.
Osmanbey dedim. Ben bir konu hakkında araştırma yapıyorum. Onunla ilgili bir kitap yazmayı planlıyorum.
Prokopisin Justinyan ve Thedora dönemine çeşitli eleştiren bir kitaptır.
Okuduğunda Geçmişten bu güne hiçbir şeyin değişmediğini göreceksin dedi.
‘’Hangi konuda yazacaksın’’
‘’O dönemde geçen bir sanayi casusluğunu yazmayı planlıyorum.’’
‘’İlginç olur’’.
‘’İpek hikayesi ‘’.
Biliyorum Prokopis biraz bu ticaretten bahsediyor ama pek fazla detay yok .
Allah allah arkadaş adam bunu da mı? okumuş dedim içimden.
Justinyen ve Thedora iki keşiş görevlendirip Çin’den İpek böceği tırtılların dan gizlice getiriyor
Keşişler asalarının içine saklıyorlar. Bu yolculukta izlediği rotayı şehirlerin hikayelerini mitolojilerini ve dinlerini anlatan bir kitap olacak ‘’ dedim.
‘’İlginç olur konuşalım kahve içermisin?
‘’Zahmet olmazsa alırım’’
İçimden kendi kendime diyorum, İnsan bir yola çıktımı bütün kainat kenara çekilir ve ona bu yolda yardımcı olur. Yeter ki niyeti iyi olsun.
Babamda boşuna dememişti. Ameller niyetlere göredir.
Kapıdan bir hanım efendi girdi. Elinde birçok kitap vardı.
Selam verdi, elindeki kitapları öndeki tezgahın üzerine koydu.
Bu kitaplar Hollandalı firma Harley Queen’in bu işe bulaşmadan önce basılan Aşk kitapları bunlarda saf sevgiyi bulabilirsin. Bu firmaya geçtikten sonra oda bitti. Dedi.
Hadi be diye geçirdim içimden bu konuda da yorum yaptı.
Müsait değilseniz sonra geleyim dedim.
Oda eliyle işaret ederek otur dedi.
Deli deliyi görünce sopasını saklarmış oturup dinlemenin daha faydalı olacağını düşündüm.
Dinleyip aralarda sorular sormak daha iyi olacaktı.
Başladığım Okur yazarlık maceramda eğitim şart deyip Edisyon yayın evinde Ferhat hoca ile yaratıcı yazarlık eğitimine başlamış o kadar yazıp çizmeme rağmen bu yolun oldukça uzun bir yol olduğunu.
Ama Rahmetli Celil Okur hocayı okuduktan sonra ondan aldığım ve ilk kitabımda kullandığım bir sözden yola çıkmış Ahmet Ümit’in Lafı ile de cesaretlenmiştim.
Yazar olmak doğuştan yazar olmak ve yazar kumaşı taşımak diye bir şey yoktur. Yazar olduğun için yazmazsın. Israrla yazdığın için yazar olursun.
Ahmet Ümitte diyordu ki birikmesini beklemeyin. Yazmaya başlayınca daha hızlı birikir.
Ferhat hoca anlatıyor okunması gereken kitaplardan bahsediyor, kitap ve film önerileri Aristotales’in Poetikası film önerileri Balsac’ın Goriot Babasının kahramanı olmayan roman olduğunu Yazarın hiç evlenmediğini Kadın ruhunda bizden daha iyi anladığını Cervantes’in Donkişot’un Tragedyalardan sonra ilk roman örneklerinden olduğu ve daha nice bilgiler.
Ve kafam da deli düşünceler. Bilgide doz aşımı . Birden Dükkanında olduğumu fark ettim. Konu ne zaman Hindistan’ın özgürlük mücadelesine gelmişti.
Ben o araları kaçırmıştım.
Osman bey Nehru’dan bahsediyor verdiği özgürlük mücadelesini anlatıyordu.
‘’Nehru büyük mücadele verip Hindistan’ özgürleştirdiğini ama nükleer bombası olan bir ülkenin nasıl olurda %65 fakir olur diye sorup cevabını yine kendi verdi.
Çayı, Fincanı ben üretirim. Sen Ganja git su al getir çay yapalım denmesi Ve dış güçlerin ülkeyi üretime yoğunlaştırmamaları.
Ve şu an yine yazılım teknolojisinin Amerika’dan geldiğini yazılımın parça parça yazdırılıp bütünün asla verilmediği gibi bilgiler havada uçuşuyordu.
Hanım efendi bilgi açlığını gidermek için sorular soruyordu. Sahaf Osman bey Rus edebiyatından girdi Türk edebiyatından Reşat Nuri Güntekin’den çıktı.
Ve heyecanla arka raflara gitti ve üç tane defter aldı geldi ve masada benim önüme koydu. Birinde Ateş gecesi kitabı diğerinde ise İnsan önce Maymunmuydu? kitabı müsveddeleri. Bunlar kimin müsveddeleri biliyormusun?
Merakla sordum. ’’Kimin? ve nereden? elinize geçti’’
‘’ Çöpe atmışlar çöpün kenarına bırakmışlar orada buldum.
‘’Vaybe dedim içimden bir tarihe bakıyordum. Yazarın sadece Çalıkuşu romanını okumuştum.
Oda lisede iken ödev olarak vermişlerdi.
Hatırladığım bir tek Feride öğretmen birde Trt de dizisi oynamıştı. Oradan da Salih Güney aklımda kalmış.
Hanım efendi Osmanbey kitapları bırakıyorum. Bana ne önerisiniz? Dedi.
Ben oradan atıldım. Arka rafta gördüğüm‘’Karamazof Kardeşler’’ dedim. Demez olaydım.
Ferhat hocanın anlatılarından etkilenmiş olmalıyım, kitabı yeni alıp okumaya başlamıştım.
Bin yirmi beş sayfalı tuğla gibi kitap daha ellinci sayfasındayım. Hocanın verdiği ödevler çok zaman alıyor. Ama kulaktan dolma bilgiler var onları satıyorum.
Osman ağabey ‘’hayır olmaz, hanım efendi okuma hayatına başlamadan bitirmeyelim, ben depoya gidiyorum sen biraz dükkana göz kulak ol geliyorum’’ dedi.
Peki dedim ama o esna da aklıma Ferhan Şensoy’un bir sözü takıldı. Ne diyordu usta.
Hiç kitap okumayan birinin hayatın sonunda kitap sayfası olan ağaçtan ne farkı var.
Kımıldayan canlı olarak? Bir kitaptan söz edildiğinde her konuda olduğu gibi bu durumda da ahkam kesmekten topa girer gibi söze girmekten topa vurur gibi sözün gelişine yanıt çakmaktan hoşlanıyorlar.
Neyini gördün canım?
Kitabın kapağını mı?
Demişti Ferhan Şensoy.
Osman ağabey yarım saate depodan geldi Elinde kalın bir kitap Jostein Gaarder’in kitabı Sofinin Dünyası bu kitabı yıllar önce okumuştum.
Felsefe ve düşün dünyasına ufuk açan ve temel bilgiler veren güzel bir kitaptı.
Osman Ağabey bununla başlayın dedi. Mesajı almıştım. Utandım bir kitapta ben ısmarladım. hallederiz dedi.
Bendeki son durum.
Mevlana’ya sormuşlar onca yıl okudun yazdın.
Ne bilirsin?
Mevlana cevaplamış ‘’Haddimi bilirim’’
Haddimi bilip görüşürüz Osman ağabey dedim ve dükkanından ayrıldım.